Mevsimlik ölüm yolculuğu

  • 09:07 8 Ağustos 2025
  • Kadının Kaleminden
 
“Yerel inisiyatifler, kooperatifler, komünler ne kadar yaygınlaşırsa, bu ölüm yolculuğu o kadar sona erer; yaşam, baharın umut taşıyan yolculuğuna dönüşür.” 
 
Celile Dündar Babaoğlu
 
Yaz geldiğinde Kürdistan’da sadece hava ısınmaz; yoksulluk ve çaresizlik de yakıcı bir hâl alır. Toprak binlerce yıldır bereketlidir ama halkını doyuramaz. Çünkü bu coğrafyada geçim, kaderin değil, politikanın sonucudur. Her yıl binlerce Kürt ailesi batıya doğru yola çıkar. Ancak bu yol çoğu zaman bir “ekmek arayışı” olmaktan öte, ölümle sınanmış bir yolculuktur.
 
Bu mevsimlik göç, ekonomik olduğu kadar tarihsel ve siyasal bir travmanın ürünüdür. Kürdistan’da son 50 yıldır süren savaş, yalnızca toprağı değil; geçim kaynaklarını da kavurmuştur. Tarım alanları terk edilmiş, hayvancılık sona ermiş, köyler boşaltılmış, insanlar zorla göç ettirilmiştir. Bu yüzden mevsimlik işçilik, bir tercih değil, zorunluluğun ürünüdür. Eskiden kendi topraklarında üreten halk, bugün başka şehirlerde en ağır şartlarda çalışmaya mecbur bırakılmıştır.
 
Yola çıkanlar, yoksulluğun yanı sıra ölüm riskiyle de yüz yüzedir. Her yıl mevsimlik işçileri taşıyan kamyonlar, traktörler, minibüsler devrilir. Araçlar insan değil; yük taşır gibi doldurulur. Yetersiz denetim, bakımsız yollar, aşırı hız ve güvenlik ihmalleri nedeniyle onlarca kişi yaşamını yitirir. Bu ölümler ne ilktir ne de son olacaktır. Ama her defasında unutulur. Her yaz yeni bir mezar kazılır, fakat çözüm üretilmez.
 
Toplumsal felaketin tekrar eden sahnesi 
 
En son Urfa’dan yola çıkan mevsimlik işçileri taşıyan araç, Sivas’ta kaza yaptı. Dört kişi hayatını kaybetti, bazıları ağır olmak üzere çok sayıda kişi yaralandı. Bu kaza sadece bir trafik kazası değil, yıllardır göz göre göre yaşanan bir toplumsal felaketin tekrar eden sahnesidir. Bugün ölüm taşıyan bu yollar, yarın adaletin, üretimin ve onurlu yaşamın yolu hâline gelebilir.Mevsimlik tarım işçileri; sosyal güvenlikten, iş sağlığı ve güvenliğinden, çocuklarının eğitim hakkından mahrumdur. Kadınlar ve çocuklar bu iş gücünün en görünmeyen fakat en çok sömürülen kesimleridir. Kadın emeği ucuzdur, çocuk emeği ise görmezden gelinir. Bu durum, yalnızca yoksulluğu değil; geleceği de çalmaktadır.
 
İşçilerin durumunu iyileştirmek için iki genelge çıkarılmış olsa da, bu düzenlemeler kâğıt üzerinde kalmakta; uygulamada etkili olamamaktadır. İnsanları işten çıkarmak için bir gecede onlarca Kanun Hükmünde Kararname çıkaran bir sistemin, en korunmasız gruplar için yalnızca genelgelerle yetinmesi, bu ülkenin adalet terazisinin ne kadar dengesiz olduğunu gözler önüne seriyor.
 
Dayanışmacı ekonomi modelleri 
 
Bu döngüyü kırmak için bölgesel kalkınma planları hızla uygulanmalıdır. Tarım desteklenmeli, kooperatifler kurulmalı, üretim araçları halka sunulmalıdır. Yerel yönetimlerin karar alma alanları genişletilmelidir.Alternatif ve dayanışmacı ekonomi modelleri geliştirilmelidir. Bölgesel kalkınma politikaları, yerel istihdam alanları, kooperatifleşme ve kırsal üretim modelleri bu kısır döngüyü tersine çevirebilir. Ancak bütün bunların ötesinde, dayanışma temelli komünal yaşam biçimleri yani kominler, yalnızca ekonomik iş birliği değil; aynı zamanda ezilenlerin sömürüye ve ırkçılığa karşı birleştiği, mücadele ruhuyla örülmüş bir yoldaşlığı temsil etmelidir.
 
Bu yoldaşlık, bir üretim modelinden çok bir yaşam felsefesidir. Her yıl aynı acıları tekrar yaşamamak için çözüm üretmek, insanca yaşamanın önünü açmak devletin, yerel yönetimlerin ve toplumun ortak sorumluluğudur. Devletin sunduğu düzenlemeler kadar, halkın içinden doğan alternatif üretim ve dayanışma ağlarının güçlendirilmesi de yaşamsal önemdedir. Yerel inisiyatifler, kooperatifler, komünler ne kadar yaygınlaşırsa, bu ölüm yolculuğu o kadar sona erer; yaşam, baharın umut taşıyan yolculuğuna dönüşür.