Güney Feminist Manifesto İnsiyatifi’nden Liepollo ve Trimita ile Röportaj (3)

  • 09:07 1 Ağustos 2025
  • Jineolojî
 
“Demokratik konfederalizm ve ulus devletin ötesinde alternatif sistemler hakkında konuştuğunuzda, sürdürülebilir bir rol model bulmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Ancak Meksika'daki Zapatistalar'dan ilham alınabilir, onlara çokça atıfta bulunuluyor. Kendi eğitim ve sağlık sistemlerine sahip, özerk ve yerli halk tarafından yönetilen bir topluluk yarattılar.”
 
Jineolojî Akademisi
 
Jineolojî Akademisi.: Manifesto süreci ve onunla aracılığı ile kurulan bağlantılar, kadınların yaşamlarını, toprağı, doğayı, toplumları her türlü sömürgeci saldırıya ya da sömürüye karşı savunmak için nasıl bir rol oynayabilir? 
 
Liepollo: Bu derin ve varoluşsal bir soru. Yaptığımız şeyi neden yapıyoruz ve bu potansiyel ihlal ve tecavüzlere karşı nasıl bir dayanak oluşturuyor? Ve bu ne anlama geliyor? Tahliye edilen insanlar, ön saflarda toprak savunuculuğu yapan insanlar ve toprak, toprak meselesi benim kalbime çok yakın. Ben bir yerleşimci kolonisinden geliyorum ve bu koloninin içinde yaşıyorum.  Bana daha çok benzeyen (Afrikalı) bir hükümete rağmen ekonomi hala beyaz kapitalist emperyal ellerin çıkarlarına uygun işliyor. Yerleşimci sömürge hayalinin öbür dünyasında yaşıyoruz. Güney Afrika'ya geldiğinizde -ki yakında sizi ağırlamalıyız, bunun neye benzediğini kendi gözlerinizle göreceksiniz- öbür dünyada yaşamanın neye benzediğini anlayacaksınız. 
 
Sömürge sorununun, yerleşimciliğin ve toprak haklarının piyasalaştırılmasının yapı söküme uğratılması için önemli epistemik araçlar sağladığını düşünüyorum. Dünya Ticaret Örgütü'nün ve Dünya Bankası'nın büyük toprak parçalarını ipotek ederek ve sonra devletler temerrüde düştüğünde bunları devletlere geri vermeyi reddederek yaptıklarının en sinsi kısımlarından biri kesinlikle bu olmuştur. Arazi ister bir maden şeklinde olsun ister bir kamu hizmeti şeklinde olsun. Gerçek şu ki, bunlar hala egemenlik alanı olan topraklar üzerinde inşa ediliyor. Sonra Del Monte gibi tarım kartellerinden ve gıdayı temelde bir metaya dönüştüren diğer kartellerden bahsediyorsunuz. Gıdayı bir hak değil, bir ayrıcalık haline getirdiler. Pek çok insanın yüzyıllardır, onlarca yıldır, nesiller boyu taşıdığı gıda ve tohum üretimi, gıda muhafazası, tıbbi özellikler gibi atalarından kalma bazı bilgileri raydan çıkardılar ve tamamen ortadan kaldırdılar. Ben buna yerli bilimler diyeceğim. Bu sadece varlığımıza yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda hafızamıza/arşivlememize yönelik bir saldırı, kendimize yönelik bir saldırıdır. Daha önce sorduğunuz ve maneviyatımızla ilgili olan şeyle bağlantılıdır. Aynı zamanda tamamen bedenlenmiş insanlar olma kapasitemize de bir saldırıdır.  Çünkü pek çok insan toprağa, gıda üretimine ve belirli toprak türlerine göbekten bağlıdır. Aynı zamanda o toprağa bağlıdır, çünkü atalarımız orada yatmaktadır. Dolayısıyla bizi oradan zorla uzaklaştırmak, aslında bizi kendimizin bir parçasından uzaklaştırmak demektir. Bu çok şiddetli, psiko-ruhsal bir şeydir. Toprak sadece toprak değildir, toprak özdür! Toprak özdür. 
 
Savunmaya gelince, bu çok zor bir soru. Bu, mali tazminat yoluyla insanları yerlerinden etmek isteyen şirket mekanizmasına karşı nasıl direneceğimizi savunmayı da içeriyor. Bunu esasen siyasi partileri ve siyasi liderliği güçlü bir şekilde silahlandırarak yapabiliriz.  Ayrıca bölgemizde, Güney Afrika'da ve aslında tüm Güney Afrika'da geleneksel liderleri, sözde yerli kraliyet ailelerini harekete geçirmeliyiz. Onların hala hayatımızın çok önemli bir parçası olduğunu söyleyebilirim. Her ne kadar tanınmasalar da burada hala krallarımız ve kraliçelerimiz var. Elbette, bu tür feodal yapılara hala sahip olup olmamamız gerektiği konusunda kendi görüşlerim var. Yine de bu yapılar pek çok insan için hala çok önemli bir dayanak noktası. 
 
Topraklarımız işgal eden devletler ve şirketler, yerel halkları kendi topluluklarına karşı çalışmaya zorluyor.  Genetiği değiştirilmiş organizmaları şirketler aracılığı ile tohum patenti adı altında kendi ürünün yetiştiren insanlara dayatılıyor. Bunun gibi üretimin kadim ve sezgisel yollarını kesintiye uğratmak ve gasp etmek, tam da kişiliğe yönelik bir ihlaldir. Dolayısıyla çok zor bir soru soruyorsunuz.  Ve en önemlisi kültürümüzü, dilimizle kişiliğimizi nasıl savunacağız? Belki yanıtlanması gereken en zor soru bu. Tekelleşmiş büyük şirketleri boykot edebiliriz, tüketimden gelen gücümüzü kullanabiliriz. McDonald's gibi genetiği değiştirilmiş gıdalar yetiştirmek için büyük miktarda arazi satın alan bu büyük, hızlı gıda şirketlerinin çoğunu boykot edebiliriz. 
 
Ancak kurumsal direnişi somut bir şey olarak düşünebiliriz. Bence GFMİ’nin yaptığı ve yapacağı bize bir şeyleri adlandırmak ve yerleştirmek için siyasi bir kelime dağarcığı vermektir. Bazen bir meselenin adını koyabilirsiniz ama nerede gerçekleştiğini belirleyemezsiniz. Sonra da bunun nasıl ve neden olduğunu tanımlarsınız. Bu aynı zamanda müttefiklik ve direnişin farklı stratejik katmanlarını inşa etmekle de bağlantılıdır.  
 
Trimita: Manifesto ulus ötesi feminist kolektifleşme ve eylem yoluyla bir savunma mekanizması inşa etmeye çalışıyor. Lebohang'ın da belirttiği gibi, şirket makinesinin çağımızın en büyük zorluklarından biri olduğu oldukça açık. Manifesto, bir çerçeve olarak birlikte çalışan beş sütun tarafından yönlendirilmektedir. Beş sütunu kısaca açıklayacağım (bilgiler danışma rehberimizde ve web sitelerimizde de mevcuttur).
 
Bunlardan ilki 'hegemonyalarla yüzleşmek' - yani bu sütun bize zarar veren büyük güç sistemlerine meydan okumak etrafında şekilleniyor.- Lebohang'ın bahsettiklerinin yanı sıra ırkçılık, kapitalizm, neo-kolonyalizm, kastçılık, ableizm, heteropatriyarka gibi büyük kelimelerin de altını çizmek gerekiyor. Bunların hangi biçimlerde ortaya çıktıklarını adlandırmak için keskin bir analize sahip olmak önemlidir. Örneğin, şirket makinesi pek çok etiketle karşımıza çıkıyor. İçtiğimiz ve yediğimiz her şeyin aslında Coca Cola ya da Monsanto'nun bir yan kuruluşu olduğunu bile bilmiyoruz. Dolayısıyla, bunları adlandırmak çok önemli. Tüm bu sistemlerin nasıl birlikte çalıştığını, sermaye birikimi ve güç yoğunlaşması hedefleri için birbirlerine nasıl fayda sağladığını analiz etmek ve anlamaktır. Bunun ilk adım olduğunu düşünüyorum.
 
İkincisi, yeni bilgi ve öz-bilgi inşa etmektir. Bu, karşı anlatılar oluşturmak için kendi deneyimlerimizden gelen bilgiyi- görünmez kılınmış ve aşındırılmış bilgi biçimlerini- yakalamak, yaratmak ve paylaşmakla ilgilidir. Bu, GFMİ'nin bilgi tabanı ve siyasi eğitim programlarıyla da bağlantılıdır. 
 
Üçüncüsü ise Güney-Güney enternasyonalizminin yeniden ele alınmasıdır. Bandung'dan biraz ilham alıyoruz. Anladığım kadarıyla, hükümetlerimiz bir araya gelirken ya da BRICS kurulurken bazı umut ışıkları vardı. Dolarizasyondan bahsettik, bazı umutlar verdik. Ama bence bunun üzerine inşa edersek, feminist ulus ötesini yaparsak, ulus ötesi dayanışmanın bir araç olabileceği coğrafi kültürler arasında ortak tehditlere karşı mücadele etmek daha güçlü gelişecektir.  
 
Diğeri ise çok yaygın ve çok fazla açıklamaya gerek olduğunu düşünmüyorum ama kalkınmanın yeniden hayal edilmesi ve feminist ekonomistler. STK'lar, ilerleme hakkında yeni düşünme yolları öneren ve ilerlemeyi ölçen, aslında ilerlemeden ziyade insanlara ve doğaya zarar veren ekonomik büyümeye meydan okuyan sorgulamalarda büyük rol oynadılar. Bu da bize, ulus devlet yapısının takip etmeye zorladığı modellere alternatif modeller öngörmemiz için bir araç sunuyor.
 
Sonuncusu ise değişim stratejileridir ve işte bu noktada vizyonumuzu gerçeğe dönüştürecek pratik yollar üzerinde daha fazla tartışmaya ihtiyacımız var. Bu sadece savunma ile ilgili değil, çünkü savunmak yalnızca bir tepkidir. Peki ya yeni bir dünya kurmak? Hiç boş alan kaldı mı? Sürekli savunmada kalmak bizi yoruyor. Ne zaman yaratıcı bir alanımız olacak? Bence hayal kurmamız ve bir şeyler yapmamız için bir alan yaratmalıyız.
 
Bu sütunlar birbirinden bağımsız çalışmıyor, birbirlerini tamamlıyorlar. Bence gerektiğinde tarihle yüzleşmek, yeni bilgi için bu alanı yaratmak, temel bilgi hayal gücümüzü ve stratejilerimizi vb. bilgilendirebilir. Birbiriyle bağlantılı sütunlar manifestonun güçlü bir araç haline gelmesine rehberlik edebilir. Ve pratik hedeflere yönelmek için bu çerçeveye sahibiz.
 
Jineolojî Akademisi:  Özsavunmanın alternatifler inşa etmekle, kendi yaşam yapılarımızı, eğitimimizi, bilgi alışverişimizi ya da hayatlarımızı bütüncül bir şekilde organize etmekle çok bağlantılı olduğuna tamamen katılıyorum. Bu aynı zamanda demokratik konfederalizm fikrinin de bir parçasıdır: Hala varlığınıza ve tüm varoluş araçlarınıza -fiziksel olduğu kadar ideolojik ve psikolojik- saldıran bir sistem olmasına rağmen, aynı zamanda komünal yaşam yapıları, ekolojik ekonomi, sağlığımızın ne olduğunu bilmek ve var olan çareleri bulmak için ilişki kurabileceğimiz bir tarihimiz olduğu konusunda ısrar ediyoruz. Yani yaşamın pek çok alanında, aslında hala üzerine inşa edebileceğimiz bir temel var. Bu, bugün sistemden radikal bir şekilde kopmaya -ya da boşanmaya da diyebiliriz- ve kendi yapılarımızı inşa etmeye başlayabileceğimiz anlamına geliyor. Elbette koşullar her yerde farklılık gösteriyor, örneğin devlet baskısı, farklı ekonomik ve olanaklar vb. Ancak işin özü şu ki, aslında tartışmaların yeniden başladığı pek çok yer olduğunu görebiliyoruz. Küresel Kuzey'de olduğu gibi Küresel Güney'de de devlet yetkililerinin kararlarına başvurmak yerine yaşam meselelerini organize etmek için halk meclisleri, halk konseyleri modelleri olduğunu görüyoruz. Bu aynı zamanda, daha sonra egemen sistem tarafından el konulan özgürlük mücadelelerinin pek çok kazanımını bir kez daha geri kazanmaya yönelik bir mücadeledir. Devlet yapılarının dışında örgütlenerek bize -kadınlara, insanlara, topluma- ait bir sistem inşa etmek için yerel, bölgesel veya küresel düzeyde stratejiler, gündemler veya örgütlenme yolları neler olabilir? Bu olasılıkları görüyor musunuz? Bu tür bir vizyonu manifesto sürecine bağlıyor musunuz? 
 
Trimita: Açıkçası, özgür bir toplum inşa etmekten bahsettiğimizde, özellikle de bunu kavramsallaştırırken, şu anda sahip olduğumuzdan radikal bir şekilde farklı bir şey öngörüyoruz. Ancak istişarelerimiz sırasında aktivistlerin oldukça yorgun olduklarını fark ettik. Ve bazıları bugünün çoklu kriziyle yüzleşirken olumlu bir gelecek hayal etmekte zorlandı. Bence bu yüzden manifestoya ihtiyacımız var, çünkü insanlar hayal kurmayı unutuyorlar, çünkü taşıyacak çok fazla yükleri var. Dolayısıyla bu fikirlere, misyona ve stratejilere daha fazla odaklanmak için daha fazla istişarede bulunmamız gerekiyor. Manifestonun mevcut taslağındaki boşluk da bu noktada ortaya çıkıyor. Ancak hala alternatiflere bakıyoruz. Bazı nedenlerden dolayı çok fazla alternatif bulmak zor.  İstikrarlı ve sonuç alıcı bir örnekle karşılaşmaktan ziyade ani harekete geçen ve sönümlenen teorik eylemsel yapılarla karşılaşmamak için temkinliyiz. Açıkçası, bilişsel olarak gelişebileceğimiz, doğayla ilişkimizin uyumlu olduğu ve çeşitli bilgi sistemlerimize değer verildiği bir dünya istiyoruz. Şu anda sahip olduğumuz şeyi istemiyoruz. Masada bir koltuk istemekten yorulduk, çünkü bunu uzun zamandır yapıyoruz. İnsanlar, kolektif kurtuluşumuz için hep birlikte yeni bir masa istiyor. Oraya nasıl ulaşacağımızı henüz bilmiyoruz. Ama oraya varabilmek için önce hayal etmemiz gerekiyor. Ve bence bazı umut ışıkları görüyoruz, dayanışma ekonomileri ve komünal konseyler geçiş kasabaları. Bunlar ortaya çıkıyor ve sonra belki de yok oluyorlar. Bu deneyimleri iyi incelemek ve nasıl sürdürülebilir kılınacağı üzerine kafa yormak gerekiyor. 
 
Demokratik konfederalizm ve ulus devletin ötesinde alternatif sistemler hakkında konuştuğunuzda, sürdürülebilir bir rol model bulmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Ancak Meksika'daki Zapatistalar'dan ilham alınabilir, onlara çokça atıfta bulunuluyor. Kendi eğitim ve sağlık sistemlerine sahip, özerk ve yerli halk tarafından yönetilen bir topluluk yarattılar. Filipinler'de Kuzey Cordillera bölgesinde yerli bir topluluğa rastladım. Kendi enerji demokrasileri vardı. Kendi mikro hidroelektrik sistemlerine sahiptiler ve ulusal elektrik şebekesine bağlı değillerdi. Sadece 50 evi aydınlatıyorlardı ve kadınlar mikro hidro barajların enerji bedelini pirinç vererek ödüyorlardı.  Akşamları dört saat boyunca sadece 50 evi aydınlatıyorlardı. Ancak o bölge şimdi Chevron (ABD-Amerikan çok uluslu enerji şirketi) tarafından ele geçirildi. Oradaki insanlar 1970'lerden beri Chevron'a karşı mücadele ediyorlar. 
 
Rojava'daki demokratik konfederalizmi de çok ama çok ilginç ve istisnai bir alternatif olarak görüyorum. Merak ediyorum ve sizinle daha fazla sohbet etmek ve belki de bundan bir şeyler öğrenmek için daha fazla ortak çalışma yapmak istiyorum. Pek çok insanın bunu bildiğini sanmıyorum. Pek çok insan Rojava'dan bahsediyor ama bunun ne anlama geldiğini gerçekten bilmiyorlar. Bildiğiniz başka alternatif deneyimler varsa, bunları gerçekten öğrenmek isteriz. Değişim için radikal stratejiler üzerinde daha fazla çalışılmamız gerekiyor. 
 
Jineolojî Akademisi: Çok teşekkür ederim. Bence bir araya gelişimizi daha derin bir dayanışma ve paylaşım için başlangıç kabul edebiliriz. Belki siz de jineolojî ile Güney Feminist Manifesto İnsiyatifi arasında ne gibi bağlantılar olabileceğini anlatabilirsiniz? Rojava'daki deneyimlerle ve genel olarak Kürdistan'daki kadın özgürlük mücadelesiyle bağlantılar neler olabilir? 
 
Liepollo: Rojava ve Kürt mücadelesinin kendine özgü doğası nedeniyle, bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteriz.  GFMİ’nin ev sahipliğiyle yaptığımız bir siyasi eğitim serimiz var.  Bu çalışmayı, mücadelelerinizi bir platforma taşımak ve fikir alışverişinde bulunmak gerçekten iyi olurdu. Belki yürüttüğünüz derslerden bazılarını destekleyebilir ya da konuştuğumuz bazı konularda kısa girdiler yapabilir, burada gerçekleşen bazı çalışmalara küresel güney perspektifleri sunabiliriz. Tarihsel olarak gerçekleşmiş olan mücadeleler hala devam ediyor. Birlikte çalışmamız için sonsuz olasılık ve potansiyel var. Ayrıca topluluk içinde bağlı kalabileceğimiz ve bunu maddi olmayan yollarla güçlendirebileceğimiz sonsuz yol var. 
 
Trimita: Evet, sömürgeci bilgi üretimine yaptığınız eleştirel vurgu jineolojînin temel direklerinden biri. Bu konuya biz de çok önem veriyoruz. Bilgi tabanı programından başlattığımız Bilgi Merkezi’ni (https://knowledgehub.southfeministfutures.org/. ) gördüğünüze inanıyorum. Bu alanda iş birliği yapmak için kesinlikle çok fazla fırsat var. Ancak ben şahsen sizi, bakış açılarınızı manifestomuza daha fazla yansıtmaya davet ediyorum. Pek çok insan devlet dışı modelin ötesinde bir alternatif hayal edemiyor. Bu yüzden gelip anlatmanız, bu bilgiyi paylaşmanız gerçekten ilginç olurdu. Ayrıca, ekleyeceğimiz, bizimle paylaşacağınız daha çok şey var. Sizinle iş birliği yapmaktan büyük ilham alıyorum ve heyecan duyuyorum.
 
Jineolojî Akademisi: Aynı heyecanı bizde bu duyuyoruz. Bu keyifli sohbeti bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. 
 
BİTTİ.