
Güney Feminist Manifesto İnsiyatifi’nden Liepollo ve Trimita ile Röportaj (2)
- 09:05 25 Temmuz 2025
- Jineolojî
“Yerli kadınların kozmolojileri de Ubuntu'ya benzer şekilde insanları doğadan ayrı değil, doğanın bir parçası olarak görüyor. Doğduğumuz ve okula gittiğimiz günden itibaren beyin yıkama sürecine giriyoruz. Dolayısıyla bu alternatif dünya görüşleri Kapitalizmin çıkarcı mantığını sorgulamamızı sağlıyor, ki bu mantığı eleştirmemiz ve ondan kopmamız biraz zaman alıyor. Çünkü ana akım eğitim, sistemlerimizde çok derin bir şekilde kök salmış durumda.”
Jineolojî Akademisi
Jineolojî Akademisi: Çok teşekkürler, gerçekten ilham verici ve birçoğumuzun çıkarabileceği birçok paralellik var. Belki zaman ve mekânlar farklı ama bu gerçeği görmek için birçok farklı cephede aynı anda mücadele etmemiz ve kendimizi birine ya da diğerine ait hissetmememiz gerekiyor. Güney Feminist Manifestosu'nu yazma ya da bunun için bir süreç başlatma girişimi nasıl ortaya çıktı? Belli bir kişinin fikri miydi yoksa kolektif bir karar mıydı? Kaç kişi dahil oldu ve ağ nasıl oluşturuldu? Belki bizimle bu süreç hakkında biraz paylaşımda bulunabilirsiniz?
Liepollo: Manifesto süreci geçen yıl Mart ya da Nisan ayında Güney Afrika'nın Cape Town şehrinde her yıl düzenlediğimiz Güney Feminist Stratejik Toplantısında başladı. Nancy ve Neelanjela’nın bir süredir üzerinde düşündükleri manifesto üzerine konsept geliştirmişlerdi. Yaklaşık 10-12 kişilik bir kadın grubu olarak tartışarak geliştirmeye karar verdik. Çok yoğun bir tartışma süreci oldu. Tartışmalarımızdan biri ‘daha önce bu kadar manifesto yazılmışken başka bir manifestoya gerek var mı?’ şeklindeydi. Trimita, mevcut manifesto benzeri platformları cesurca gözden geçiren okuma kulübümüze liderlik ediyor, iyi bir tartışma süreci ile manifestoyu neden yazmalıyız konusunda ortaklaşa kararlar aldık. İkinci tartışma ise içeriğe dair gelişti.
‘Manifesto dediğimizde neyi kast ediyoruz?’ Bu sorunun içeriğini doldurmamız gerekiyordu. Kelime bunun bir eylem çağrısı ya da belki de bir hareket olduğunu ima ediyor. Buna manifesto deyip dememeyi bile tartıştık ve ben hala manifesto deme konusunda ikilemdeyim. 'Manifesto' kelimesi etrafındaki tartışmalardan biri de bu kelimenin ne ile ilişkilendirildiğidir. Bu, parti siyaseti, geçmişte ve günümüzde parti siyasetinin bizi birçok kez başarısızlığa uğrattığı yollarla derinden ilgilidir. Partilerin siyasi manifestoları genellikle, özellikle de oy verme zamanında, halkı ve siyaseti alaycı bir şekilde manipüle etmek için kullanılır. Neredeyse bir endoktrinasyon aracı olarak kullanılırlar. Neredeyse bazı ülkelerin ve bazı rejimlerin kutuplaştırmak ve kitlesel kanaat oluşturmak, kitlesel kanaat üretmek ve bu kanaati muhalefetin neredeyse minimize edildiği, neredeyse imkansız olduğu, ötekileştirdiği ölçüde üretmek için kullandıkları zorlayıcı bir araçtır. Dolayısıyla, manifestonun ne olduğu fikriyle bile, bunun bir telkin aracı olmadığını anlamak ve bir araya gelmek zorundaydık. Bizim manifestomuz bir seferberlik aracıdır. Amacımız farklı coğrafyalar, çeşitli kimlikler, kıyıda köşede kalmış seslerin merkeze alınmasını sağlamak. Yani normalde en marjinal, en mülksüz, en topraksız, en sessiz, en ayrımcılığa uğrayan ve benzeri kadınların seslerini ortaklaştırarak güçlü çıkmasını sağlamak. Dünyamız durağan değildir. Ama bilirsiniz, her şey her zaman tuhaf şekillerde gerçekleşir. Dolayısıyla manifestonun, harekete geçmek, desteklemek, müttefiklik, gündem belirlemek ve yaklaşımımızda biraz daha proaktif olmaya çalışmak için bir araç olması gerektiği fikriydi. İşte manifesto bu şekilde ortaya çıktı. Ayrıca gördüğümüz o boşluk nedeniyle ortaya çıktı. Daha önce gidenlerin ve onların başarılı olup olmamasının cesaretimizi kırmayacağına karar verdik. Bunu yeni bir bağlam olarak, farklı bir bağlam olarak kullanmaya devam etmeye karar verdik ve önceki çabaların çoğunun farklı on yıllarda, önceki dönemlerde, farklı yaklaşımlarda olabileceğini anladık. Belki bazıları çok büyük olmaya çalıştı. Belki bazıları çok hırslı olmaya çalıştı. Belki de kitleleri harekete geçiren hareketler olmaya çalıştılar. Biz bu şekilde kitleleri harekete geçiren bir hareket olmadığımız konusunda çok netiz. Yine de, birçok üyemizin de söylediği gibi, özel ve diğer kapasitelerimizle farklı hareketlerin parçasıyız.
Trimita: Sanırım aklıma takılan temel sorulardan biri çok fazla manifesto olması. GFMİ’deki görevime başladığımda yaptığım ilk şey, manifestolardan oluşan bir veri tabanı oluşturmak oldu. Sanırım 170'in üzerinde manifesto var. Ve bunu kullanarak, daha önce neler yapıldığını görmek için bir okuma kulübü düzenlemeye başladım. Manifestomuzun temel unsurlarının ulus ötesi, çok dilli ve hareketler arası bir yapıya sahip olması ve sürecin değerlerimizin merkezinde yer alması gerektiğine inanıyorum. Bazı güçlü manifestolar, birkaç güçlü ve yetenekli yazar tarafından yazılmış olsa da biz, kapsayıcı, katılımcı ve ademi merkeziyetçi bir süreci denemek gibi daha zor bir yol izliyoruz. Bence manifestomuzu diğerlerinden ayıran bu yönü.
2023'te 28 ulus ötesi üye ve müttefikle bir manifesto planlama grubu kurduk. Planlama grubu daha sonra istişare sürecini yürütmek üzere farklı dillerden, bölgelerden ve sektörlerden 11 toplayıcı atadı. Arapça, İngilizce, Portekizce, İspanyolca ve Fransızca olmak üzere beş dilde, farklı coğrafya ve sektörlerde 14 istişare gerçekleştirdik ve 140'tan fazla kişinin doğrudan katılımını sağladık. Bu erişimi genişletmeyi planlıyoruz. Ancak şu anda zaman ve kaynaklarla sınırlı durumdayız. Bu yüzden sürece yeni başlıyoruz.
Birinci aşamada manifestonun temelini inşa etmeyi planlıyoruz. İkinci aşama, ulus ötesi kurumsal ittifaklar kurmayı içerecek, stratejik ortakları belirlemek ve kooptasyondan kaçınacağımız temel bir metne ihtiyacımız var. Üçüncü aşama ise manifestonun eylem için kullanılması olacaktır. Bu eylemlerin neler olacağına dair hala strateji geliştirmemiz, kolektif olarak karar vermemiz gerekiyor. Ve kuruluş metni hazır olduğunda bunu açıklayacağız, müttefiklerimizi öne çıkmaya davet edeceğiz. Umarım Jineolojî Akademisi’de bunlardan biri olur.
Jineolojî Akademisi: Anladığım kadarıyla bu, atılması gereken belirli adımları öngörmeye çalıştığınız ama aynı zamanda ihtiyaçlara ve meydana gelen gelişmelere göre esnek olabildiğiniz bir süreç?
Trimita: Evet, bu sabit bir plan değil. İşleri ilerletmek için istişarelerle elimizden geldiğince hızlı hareket ediyoruz. Ancak yavaşlamamız ve yeniden ayarlamamız gerekirse, buna açığız.
Jineolojî Akademisi: Bu süreç için ilham kaynaklarınız neler oldu? Örneğin, bağlandığınız siyasi veya ideolojik teoriler ya da kültürel, manevi kaynaklar, gelenekler. Bir yandan düşünce ya da duygu çeşitliliği var. Diğer yandan da ortak bir ruha ihtiyaç var. Farklılıkların birliğini yaratan nedir? Böyle bir proje yapmaya karar vermenizde yol gösterici güç olarak gördüğünüz ilham kaynakları, teorik analizler ya da kültürel, manevi gelenekler neler oldu?
Liepollo: Bireysel olarak konuşmak benim için daha kolay, çünkü ruhsal ve düşünsel olarak farklı alanlardan geliyoruz. Sanırım birçok açıdan GFMİ, seküler, agnostik bir alan olarak kabul ediliyor. Ancak birbirimizin var oluş biçimlerini ifade etme yollarına son derece saygılıyız. Tarihsel olarak bize yol gösteren feminist geleneğin mirasını bize taşıyanlardan feyz alıyoruz. Mücadelesi ile bize ilham olan mücadele gücü veren birçok kadın var. Mabel Dove (Gana), Funmilayo Ransome-Kuti (Nijerya), Phyllis Ntantala, (Güney Afrika). Yine Mozambikli ateşli bir devrimci olan Josina Machel var. 26 gibi çok genç bir yaşta vefat edene kadar birçok devrimci milisi eğitti. Tanzanya’daki eğitim kamplarındaki milisleri eğitmek için yürüyerek yola çıktı ve ne yazık ki çok genç yaşta hayata veda etti. Sizin de yakından tanıdığınız Samora Michelle, kendisi de aslında devrimci bir savaşçıydı. Mozambik'in gerçek First Lady'sine gelince, radikal siyasi görüşe sahip olan birçoğumuz bunun Josina Machel olduğunu düşünüyoruz. Madikizela Mandela mesela, O Nelson Mandela'nın eşinden çok daha fazlasıydı. Tek başına bağımsız bir kadındı ve Nelson’dan çok daha radikaldi. Kişisel olarak, bu kadınların bize zemin hazırladığını ve onların mirasıyla bugün bu çalışmaya giriştiğimizi düşünüyorum. İlk feminist festivalimiz olan Güney Feminist Festivali'ni Devaki Jain yapmıştı. Sanırım şu anda 85-90 yaşlarında ve harika bir kadın ekonomisttir. Burada adını saydığım ve saymadığımı tüm mücadeleci kadınlar bizim annelerimiz, anneannelerimiz olarak bize güç veriyor. Ve tabi ki annem. Ntsioua Pheko'da olağanüstü bir kadın. Google'da aratırsanız onun hakkında hiçbir şey bulamazsınız. Hiçbir şey yazılmamış, hiçbir şey söylenmemiştir. Ve bence bu projenin işlerinden biri de kendimizi yeniden yazmak ve yazılmamış olanı yeniden yazmak, görünmez olanı görünür kılmaya başlamaktır. Bunu yapmayı annem için istiyorum. Teorik bir praksis olarak geçmişin hala bizimle olduğunu düşünüyorum. Daha önce gitmiş olanların rehberliğine çok güveniyorum. Manevi kaynaklar ya da psiko-ruhsal kaynaklar açısından, inancın bu tür bir çalışma için çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Çok sevdiğimi bir kitapta şöyle bir cümle geçiyordu; “İnanç, umut ettiğimiz şeylerin bir özüdür, henüz görmediğimiz kanıtlardır.” Bence bu tür bir çalışma yaptığımızda, bu bir inanç eylemidir. Bunu yaparken dünyaya, gezegene, altımızda yatanlara ve önümüzden gelenlere gereken saygıyı gösteriyoruz. İşte benim çerçevem, benim pratiğim bu.
Trimita: Asya'daki ilk kadın üniversitesi olan Ewha Womans Üniversitesi'nde Asya Kadın Çalışmaları alanında ikinci yüksek lisansımı yapmak için Güney Kore'ye geldim. Kadın edebiyatı üzerine çalışmak istiyorum, ancak bunu Batılı bir üniversitede yapmak istemiyorum. Popüler edebiyat ve büyük isimler üzerine çalışsak da GFMİ ile etkileşim kurmanın en sevdiğim yanı politik eğitim serimiz. Akademik çalışmalarımda erişemediğim çeşitli, çok dilli Güneyli feminist perspektifler sunan akademisyenleri ve uygulayıcıları bir araya getiriyoruz. Bu bir araya geliş bize kültürel açıdan farklı öğretileri tanıma fırsatı veriyor. Latin Amerika'dan ‘Buen Vivir (iyi yaşam) ve Afrika'dan ‘Ubuntu’ gibi insanların birbirine bağlılığının önemini ifade eden fikirleri istişare ediyoruz. Güney Asya'da ise kendi kendini yönetme anlamına gelen Sauraj var. Farklı kültürlerde yer alan bu öğretilerle, özerklik, eylemsellik, kendi kaderini tayin etme hakkı gibi güncel taleplerimiz arasında bağlantı olduğunu görüyoruz. Örneğin yerli kadınların kozmolojileri de Ubuntu'ya benzer şekilde insanları doğadan ayrı değil, doğanın bir parçası olarak görüyor. Doğduğumuz ve okula gittiğimiz günden itibaren beyin yıkama sürecine giriyoruz. Dolayısıyla bu alternatif dünya görüşleri Kapitalizmin çıkarcı mantığını sorgulamamızı sağlıyor, ki bu mantığı eleştirmemiz ve ondan kopmamız biraz zaman alıyor. Çünkü ana akım eğitim, sistemlerimizde çok derin bir şekilde kök salmış durumda.
Sanırım benim en büyük ilham kaynağım, bir kısmına dahil olduğum için çok şanslı olduğum, gündelik kadın örgütlenme çalışmalarıdır. Daha iyi çalışma koşulları için mücadele eden fabrika işçileri, topraklarını koruyan toprak savunucuları ve son zamanlarda Güney Asya'da çok sayıda bakım ve sağlık eğitimi sağlayan Toplum Sağlığı Çalışanları. Örneğin, Hindistan'da bunlardan bir milyonu aşkın var. Ancak gönüllü olarak kabul ediliyorlar ve kamu sağlığı altyapısı içinde kendilerine ücret ödenmiyor. Çünkü toplum ve devletler, kadınların bu tür bakım işlerini ücretsiz yapmalarını bekliyor. Çok şeye sahip olanlar bu kadar bencilken, çok az şeye sahip olan insanların çoğu zaman verecek daha çok şeyi olmasından ilham alıyorum.
Not: Röportajın üçüncü bölümü, haftaya yayınlanacaktır.