Eşitlikçi ve koruyucu yasalara ihtiyaç var!

  • 09:02 1 Ağustos 2025
  • Güncel
MÛŞ - Artan katliamlara dair konuşan kadınlar, devletin çözüm bulmadığına işaret ederek, kadınların haklarını savunan eşitlikçi, koruyucu yasaların ihtiyaç olduğunun altını çizerek faillere de caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini vurguladı. 
 
“Bunlarla başa çıkmak için önce kadının yaşamsal haklarını, kadının ihtiyacını, kadının özgürlüğünü, kadının bakış açısını önemseyen bir toplum olmalıyız. Bu bilinci önce ailede sonra da toplumda yaratmak zorundayız. Çünkü devlet kalıcı bir çözüm bulmuyor” dedi. 
 
Kadına yönelik şiddet ve katliamlar gün geçtikçe artarken, şiddeti önleyen politikalar geliştirilmiyor ve failler cezasızlık politikalarıyla ödüllendiriliyor. Ajansımızın derlediği verilere göre, sadece son altı ayda 145 kadın katledildi, 95 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kürdistan ve Türkiye’de kadınlar her geçen gün daha da derinleşen bir şiddet sarmalının içinde yaşam mücadelesi veriyor. Erkek egemen zihniyetin sistemleştiği bu düzende, kadınların yaşam hakkı tehdit altında. Kadın katliamlarının artışı, cezasızlık politikası ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılanırken, kadınlar yaşamlarını savunmak, adalet talep etmek ve barışı tesis etmek için her alanda mücadele ediyor. 
 
Artan erkek şiddetine dair konuşan Mûş’taki kadınlar, faillere verilen cezaların yetersiz kaldığını, erkek şiddetine karşı toplumsal adımların atılması gerektiğini vurguladı.
 
‘Cezalar yetersiz’
 
Kadınların yalnız bırakıldığını belirten Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyesi Oya Yıldırım, erkek egemen zihniyetin Türkiye’de yerleştiğini ifade ederek, “İstanbul Sözleşmesi’nden sonra kadın katliamları arttı. Kadın eşit bir bireyse eğer bu ülkede neden bu halklar elinden alınıyor? Kadın neden katlediliyor? Neden cezalar arttırılmıyor? Neden iyi hal indirimi uygulanıyor? Kadınlar toplumsal barışa öncülük ediyor ancak eşitlik istediğinde katlediliyor. Hükümetin bir an önce kapsamlı kanunlar çıkararak kadın haklarını güvence altına alması gerekiyor. Cezalar yetersiz. Bir erkeğin kafası kırıldığı zaman 10 kişi toplanıyor ancak kadın defalarca evinde işkence görüyor, katlediliyor ve toplum, aile yeterince sahip çıkmıyor, hükümet de çanak tutuyor” şeklinde konuştu. 
 
‘Kendi dilimizde derdimizi anlatabileceğimiz bir birim gerekli’
 
Kadınların maruz bırakıldıkları şiddete karşı karakola yaptıkları başvurularda, kendilerini anadilleriyle ifade ettiklerini ancak bu konudaki yetersizlikler nedeniyle yaşadıkları şiddeti tam anlamıyla açıklayamadıklarını dile getiren Oya Yıldırım, “Kendi dilimizde, derdimizi anlatabileceğimiz bir birim gerekli. Derdini anlatamadığı için sorun görmezden geliniyor. Kadınlar neden kendi dilinde kendisini ifade edemiyor? Kadınla ilgili birimler de eksik. Kadını koruyup kollayacak ne var bu ülkede? Kadının başı dara girdiğinde kadın sığınma evleri dışında hiçbir yer yok. Kadın cinayetleri politiktir. Toplumsal bir olay karşısında kadınlar her yerde, herkesin hakkını savunuyor. Ama bir kadın katledildiği zaman sadece kadınlar alanda direniyor. Erkekler tamamen duyarsız, sessiz, hükümet de aynı şekilde” diye belirtti.
 
‘Eşitlikçi bir yasa çıkarılmasını istiyoruz’
 
Kadına yönelik koruyucu yasaların hayata geçirilmesi gerektiğini kaydeden Oya Yıldırım, “Kadın hem şiddete maruz kalıyor hem de çocuğu elinden alınıyor. Kadınların hakkını ve hukukunu savunan eşitlikçi bir yasa çıkarılmasını istiyoruz. Kadın katliamlarının durdurulması lazım. Cezaların artırılması gerekiyor. Kadınlar katlediliyor ama hiç ağırlaştırılmış ceza alanı görmedik. Hatta üstüne salıverilerek, yarım bıraktığı işi tamamlıyor. Bu çok acı bir şey. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldığından bu yana kadın katliamlarının daha çok arttığını görüyoruz” sözlerine yer verdi. 
 
‘Kadın kırımına dur diyoruz’
 
İstanbul Sözleşmesi’nin önemine değinen Gülay Bingöl de artan kadın katliamlarına çözüm bulunması yönünde çalışmalar yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Gülay Bingöl, “Hergün sokakta bir kadın katlediliyor. Kadın katliamına karşı var gücümüzle çalışarak katliamları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Daha sonra hak, hukuk ve adaletten bahsetmemiz gerekiyor. Barış sürecindeyiz, sadece Kürtçe şarkı dinlediği için hamile bir kadın polisler tarafından şiddete maruz bırakıldı. Bunun gibi binlerce kadın, kocaları tarafından, babaları tarafından, abileri tarafından cinayete kurban gidiyor. Kadın kırımına dur diyoruz. Önce kadınlarla barışın. Kadınların can güvenliğini sağlayın. Kadınlar, sokak ortasında sadece boşanmak istediği için katlediliyor” dedi. 
 
‘Yasalar caydırıcı değil’
 
Gülay Bingöl, çocuk yaşta evliliklerin durması gerektiğini belirterek, “Berdel, kuma olayları eskiden fazlaydı ama Kürt Özgürlük mücadelesiyle oldukça azaldı. Fakat hala yer yer duyuyoruz. Küçük yaşta tecavüze uğrayan çocukları duyuyoruz. Yasalar caydırıcı değil ve kadını korumuyor. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesini istiyoruz. Bütün kadınlar, anneler, savaşın acılarını hisseden kadınlar, barış sürecine destek olsunlar. Şu anda savaş Orta Doğu’da çok acı bir gerçek. Savaşın acısını en çok çeken kadınlar ve çocuklardır. Türkiye’de kadın evleniyor ve katlediliyor. Siyasette yer alıyor, katlediliyor” şeklinde konuştu.
 
‘Kadın, yaşam, özgürlük diyoruz’
 
Besra Yolcu ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından yapılan tarihi çağrının ardından gelişen sürece dikkat çekerek, “Anneler olarak barış, eşitlik ve kardeşlik istiyoruz. Kadın katliamları dursun. Kadın boşanmak istiyor diye hakarete uğruyor ve katlediliyor. Artık kadın katliamları dursun. Kürt, Türk, Arap fark etmeksizin hepimiz bir olup kadın katliamlarına dur diyelim. Artık yeter, kadına karşı zulüm son bulsun. Kadın, yaşam, özgürlük diyoruz. Kadın olmasa erkek de olmaz” diye belirtti.
 
‘Kadının bakış açısını önemseyen toplum oluşmalı’
 
Son olarak konuşan Dilek Ceylan da kadın katliamlarının dünya genelinde arttığını kaydederek, “Bunlarla başa çıkmak için önce kadının yaşamsal haklarını, kadının ihtiyacını, kadının özgürlüğünü, kadının bakış açısını önemseyen bir toplum olmalıyız. Bu bilinci önce ailede sonra da toplumda yaratmak zorundayız. Çünkü devlet kalıcı bir çözüm bulmuyor. Caydırıcı cezalar vermiyor. Vermediği sürece kadın katliamlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bunların önüne geçmek için, biz kadınlar ne yapabiliriz? Örgütsel bir duruşu nasıl sağlayabiliriz? Bunlara hep kafa yormalıyız. Bundan sonra bir çözüm olur diye umuyoruz. Devletin ilk önce caydırıcı adımlar atması gerekiyor. Bunu toplumsal güçle yapabiliriz. Sadece bunu kadına indirgersek eksik kalır. Bunu önce eşimizden, sonra babamızdan, sonra kardeşimizden kavratarak güçlenebiliriz” sözlerini kullandı.