Ferman'dan özgürlüğe 11 yıl (4)

  • 09:06 1 Ağustos 2025
  • Dosya
Her kadın bir hafıza: Sessizlikten çığlığa yükselen hakikat
 
Dilan Babat 
 
HABER MERKEZİ - Êzidîlere yönelik soykırımın belgelenmediği bir tarihte kaleme aldığı “Zerîlerin Direnişi” kitabıyla hakikati gün yüzüne çıkaran gazeteci-yazar Rojbin Deniz, KDP’nin fermana zemin hazırladığını ancak bu zeminin iki gerillanın kararlı direnişiyle parçalandığını söyledi. Rojbin Deniz, “Kadınlara çizilen sınırlar yine kadınlar eliyle yıkıldı” dedi. 
 
“Tüm dünya gördü, ama bütün bir dünya unutmuş göründü. Vahşetin akla sığmazlığı sağır bir yankı gibi susturuldu; sınır tanımaz dehşet ise yetim bir sözcük gibi uluorta bırakıldı. Halbuki kurbanlar hâlâ orada; gözlerimizin içine bakan çocukların çığlıkları, paramparça edilen kadınların yakarışları kulaklarımızda çınlıyor. İnsanlık ise görmemeyi ve duymamayı, mülayim bir hayatın sürdürülebilir dünya tasavvuruna uygun bir zorunluluk gibi kabul ediyor.” diyor Gazeteci-Yazar Rojbin Deniz, Zerîlerin Direnişi adlı kitabında. Êzidî halkına yönelik soykırımın belgelenmediği bir tarihte, Rojbin Deniz’in kaleme aldığı bu eser, Şengal’in karanlık hakikatini gün yüzüne çıkarıyor.
 
İnsanlığın utanç hanesi 
 
3 Ağustos, Êzidî halkının hafızasında silinmez bir kara gün. Bundan tam 11 yıl önce, DAİŞ’in Şengal’e düzenlediği saldırıda binlerce Êzidî katledildi; kadınlar köleleştirildi, çocuklar kaçırıldı. Tarih boyunca 74 kez fermanla karşı karşıya kalan Êzidîler için bu saldırı yalnızca bir halka değil, insanlığın ortak vicdanına yönelmişti. Bugün, 74. Ferman’ın yıl dönümünde, Şengal’in yaraları hâlâ sarılmadı; açılmamış toplu mezarlar, bulunamayan binlerce kadın ve çocuk hâlâ insanlığın utanç hanesinde duruyor.
 
Rojbin Deniz ile hem kitabını yazma sürecini ve hem de Êzidî halkına yönelik fermanın yıl dönümüne ilişkin konuştuk.  
 
 
36 katliam 
 
Rojbin Deniz, 3 Ağustos Êzidî katliamını “bir ferman” olarak nitelendirerek, tarihten bugüne Êzidî halkına yönelik saldırıların boyutuna dikkat çekti. Rojbin Deniz, “Êzidî halkı tarihten bu yana 74 ferman gördü. Belgelerde ise Êzidîlere yönelik 196 fermanın yaşandığı belirtiliyor. Bunlardan biri Rojhilat Kürdistan’ın Kirmanşah kentinde başlayarak Colemêrg dağlarına, oradan Şengal’e kadar uzanıyor. Şengal’in kendisi de 36 katliama tanıklık etti. Êzidî halkı, Sayın Öcalan’ın da ifade ettiği gibi, geleneklerine göre yaşıyor. Bayramlarına ve günlük yaşamlarına baktığımızda insan-toplum, toplum-doğa ilişkilerinin barış içinde sürdüğünü görebiliyoruz. Ritüellerinde de bu hakikat net bir şekilde görülüyor. Bu da Êzidî halkının insanlık tarihindeki inançla kendini var ettiğini gösteriyor” dedi.  
 
‘İnsanlık üzerinde bir kırılma yaşatmak istediler’
 
Tarih boyunca Êzidî yaşamının kültür ve doğayla iç içe geliştiğini vurgulayan Rojbin Deniz,“Êzidîler bir inanç geliştirerek yaşam felsefesini oluşturmuş ve bugüne kadar getirmiştir. Ancak erkek egemen anlayışın kurduğu devletleşme süreci, sistematik bir şekilde farklı inançlara saldırılara yol açtı. Bu nedenle Êzidîlere yönelik 74. Ferman yalnızca bir halka değil; insanlık tarihine ve Mezopotamya’ya yönelik yapıldı. İnsanlık üzerinde bir kırılma yaşatmak istediler. Bir kırılma oldu ama aynı zamanda büyük bir mücadele de verildi. Mücadele, hakikati ve tarihi hiçbir zaman yarı yolda bırakmadı. Êzidî halkı da bu hakikati içinde barındıran bir toplumdur. Bu hakikat üzerinde yaşamak istiyorlar. Êzidî halkının hafızasında büyük bir yara açıldı. Nasıl ki eski tarihten bu yana mücadele bugüne kadar geldiyse, bugün de bu mücadele ve hakikat süregeliyor” diye belirtti.  
 
‘KDP fermanın zeminini hazırladı’
 
Hakikati yaşamsallaştırılan kadınlara yönelik en büyük saldırının gerçekleştiğini dile getiren Rojbin  Deniz, kadınlar üzerinde bir toplumda kırılma yaratılmak istenildiğine vurgu yaptı. Rojbin Deniz, “Şengal’e yönelik ferman, Osmanlı’dan bu yana süregelen bir durum. 1936 yılında İngilizler eliyle Êzidî halkına yönelik bir saldırı gerçekleştirildi ve bir hakikat yok edilmek istendi. Baas rejimi sürecinde, Saddam Hüseyin döneminde yapılan katliamda, Êzidî halkı yönünü dağlara verdi. Büyük bir kısmı Şengal dağlarında yaşamaya çalıştı. Saddam, Êzidî halkını cezalandırdı. Êzidî halkının Mustafa Barzani ile bir görüşmesi oldu. Êzidî halkı Mustafa Barzani’nin ailesine sahip çıkarken, Mustafa Barzani’nin ailesi Êzidî halkına sahip çıkmadı. Bu, Êzidî halkında bir travmaya neden oldu ve ‘biz Kürt değiliz’ söylemi de buradan doğdu. Saddam, Êzidî halkını dağdan indirdi. Êzidî halkı için bu bir ferman oldu. Büyük bir kısmı çöllerde ve Arap köylerinde yaşamaya başladı. KDP’nin 2003’te gelmesiyle beraber, Êzidî halkında yeniden bir umut yeşerdi. Kültürlerinde, yaşamlarında ve inançlarında bir benzerlik gördükleri için KDP’yi kabul ettiler. Ancak KDP, 2003-2004 yıllarına kadar sistematik bir şekilde Şengal’de fermanın zeminini oluşturdu. Toplum üzerinde bir korku yaratmaya çalıştı. Kadınlar üzerinde farklı bir politika yürütüldü. Êzidî halkına yönelik her saldırıda kadınlara yönelik saldırılar gerçekleşmişti” sözlerini kullandı.  
 
‘Köyler zindan haline getirilmişti’
 
Rojbin Deniz sözlerini söyle sürdürdü: “KDP de politikasını kadınlar üzerinden sürdürdüğü için kadınlar dışarıya çıkamıyordu. İçlerine bir korku salınmıştı. Savunmasızdılar, Arapların içinde yaşıyorlardı. Kadınlar daha fazla evlere hapsediliyordu; komşularının evlerine dahi gitmeyi bilmiyorlardı. Kendi kapılarının önüne bile çıkamayacak duruma getirildiler. Bu da aslında sistematik bir şekilde fermanın zeminini oluşturdu. Tüm köylerin etrafında hendekler kazılmıştı. Bu hendekler fermandan önce yapıldı. Köyler hendeklerle zindan haline getirilmişti. Aracın varsa kaçışın vardı; yoksa yürüyerek kaçmak o şartlarda çok zordu. Sayın Abdullah Öcalan’ın tarihi okumalarına baktığımızda, Êzidî halkına yönelik soykırımları gördüğünü ve gerillalara ‘Êzidî halkını kurtarın’ dediğini biliyoruz. Sistematik soykırımın zeminini oluşturan KDP, kimsenin girmesini istemiyordu. Gerillalar gittiğinde önlerini tuttular, yarısı kaldı. Fermana kadar gerillaların bir kısmı kaldı; fermandan dolayı mevzilerini oluşturdular, öz savunma eğitimi verdiler.”
 
Til Eziz’de DAİŞ’e karşı tarihi direniş
 
Rojbin Deniz, Ferman sürecinde yaşananları aktarırken Til Eziz’deki halkın yönünü dağlara verdiğini belirtti. Dağlarda bulunan iki gerillanın, yanlarına gençleri alarak 15 gün boyunca öz savunma yürüttüğünü dile getiren Rojbin Deniz, kadınların ve annelerin de bir öz savunma alanı oluşturduğunu söyledi. Rojbin Deniz, “DAİŞ’in yoğun saldırılarına rağmen iki gerilla ve gençlerin direnişi, saldırıları püskürttü ve halka büyük moral verdi. Ancak 15 günün ardından DAİŞ tüm yönlerden saldırıya geçti. Bu süreçte iki gerilla fedai eylem gerçekleştirerek halka ‘Kendinizi kurtarın’ çağrısı yaptı. Ardından büyük bir çatışma yaşandı. Birçok kişi saldırılardan kaçarak kurtulmaya çalışırken, yaşlılar dağlarda kalmayı tercih etti. Yaşlılar, ‘Kutsal mekânımızı bırakmayız’ sözleriyle direnişlerini sürdürdü” ifadelerini kullandı.  
 
Kadın gerillaların mücadelesi 
 
Rojbin Deniz, ardından o günleri anlatan bir annenin sözlerini şöyle aktardı: “Dağlara yönlerini verdiklerinde bir ses duymuşlar. İki kadın zılgıt çekiyorlardı ve silah sesleri geliyordu. Dağlardan inen bir adamı görüp sormuş: ‘Nedir bu kadın sesi?’ Adam da ‘İki kadın eline silah almış kutsal mekânı koruyor. Kanımızın son damlasına kadar burayı koruyacağız’ dediğini aktardı.” 
 
Direnişin en önemli unsurlarından birinin kadınlar olduğuna dikkat çeken Rojbin Deniz, bir kadın gerillanın dağın başını tuttuğunu, DAİŞ’in ise bu bölgeye girmek için saldırılar düzenlediğini belirtti. Gerillaların mücadelesi, kadınların ve gençlerin direnişi sayesinde DAİŞ’in dağa girişi engellendiğini ifade eden Rojbin Deniz, “12 gerillanın direnişiyle DAİŞ’in planladığı saldırılar boşa çıkarıldı. Ancak Ferman sırasında çok sayıda insan katledildi, binlerce kadın kaçırıldı ve öldürüldü” şeklinde konuştu.  
 
‘7 bin insan kaçırıldı’
 
Rojbin Deniz, gerillaların gösterdiği mücadelenin, planlanan fermanın tamamlanmasını önlediğini belirterek şunları söyledi: “Bu fermanı yapmak isteyenler, tarihten bu yana gelen inancı ve hakikati bitirmek istiyordu. 74. Fermanda 7 bin insan kaçırıldı; bunlardan 3 binden fazlası kadın, çocuk ve gençti. Yaşı büyük olan erkekler katledildi. 90’dan fazla toplu mezarlar var. Bu fermanın üzerinden 10 yıl geçti ama hâlâ büyük bir kısım mezarlık açılmış değil. DAİŞ’in elinde olan Êzidî kadınların çoğu hâlâ kurtarılamadı. İki bine yakın kadın DAİŞ’in elinde ve farklı ülkelere götürüldü. Bunlardan birçoğu Suriye’de.”
 
’18 ülke fermanı tanıdı ama dünyanın geri kalanı sesiz’
 
QSD, YPG ve YPJ’nin yürüttüğü operasyonlarla birçok kadının kurtarıldığını, Musul’da da benzer şekilde kurtarılan kadınlar olduğunu ifade eden Rojbin Deniz, “Ancak bu fermana karşı dünya hâlâ bu durumu resmi soykırım olarak tanımış değil. Sadece 18 ülke fermanı tanıdı. Dünyanın geri kalanı hâlâ sessiz. Hukuki bir adım atılmadı, davalar açılmadı. Irak bile şimdiye kadar fermanı soykırım olarak tanımadı. Güney Kürdistan’da 3 Ağustos ferman günü ilan edildi ama bu da kamuoyunu ve Êzidî toplumun baskısıyla oldu. Çünkü KDP’nin ihaneti ortadaydı. Çok adım atmak istemediler, ama halkın baskısıyla mecbur kaldılar. Bu önemliydi; fakat hukuki olarak davaların açılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Egemen sistemler görmemekte ısrar ediyor’
 
 
Ferman günü Şengal’de 12 bin peşmerge ve 7 bin savunma gücü olmasına rağmen hiç kimsenin orada bulunmadığını söyleyen Rojbin Deniz, bunun hesabının verilmesi gerektiğini vurguladı. Rojbin Deniz, “Êzidî kadınlar ve halkı için bu çok önemli. ‘DAİŞ kimdi? Kimler kurdu ve neden bize yönelik ferman yapıldı?’ Bunun hesabını sormak istiyorlar. Ama hala somut adımlar atılmış değil. Êzidî halkı bu konuda farklı ülkelere mektuplar gönderdi. Ama egemen sistemler hâlâ ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ pozisyonunu sürdürüyor” şeklinde konuştu.  
 
Fermandan sonra inşa edilen sistem 
 
Rojbin Deniz, 74. Ferman’dan sonra Êzidî halkının kendi kaderine terk edilmediğini ve bu 11 yıl içinde önemli adımlar atıldığını belirtti. Rojbin Deniz, “Bu fermandan sonra Êzidî halkı kendi halinde kalmadı; öz savunmalarını oluşturdular, özerk yönetimlerini kurdular. Êzidî halkı artık şunu öğrendi: Sistemlerini oluşturmadıkları sürece fermana açık hale gelecekler. Şengal’de demokratik bir sistem için adımlar atıldı. Her alanda kendilerini ifade edecek ve irade gösterebilecek sistemler inşa ettiler. Kadınlar da kendi eğitimlerini ve öz savunmalarını geliştirdiler. En son Şengal’de yapılan konferansta, ‘Êzidî halkı artık rönesansını geliştirmeli’ denildi. 11 yıldır inşa edilen sistemde Êzidî toplumu artık rönesansını örüyor. Bunun tarihi bir deneyimi var; bugüne kadar getirdi. Êzidî toplumu artık daha büyük adımlar atacak hale geldi” sözlerini kullandı.  
 
Nagihan Akarsel: O hakikati gösterelim
 
Rojbin Deniz, 74. Ferman döneminde Şengal’de bulunmadığını ancak süreci yakından takip ettiğini belirtti. Rojbin Deniz, “Êzidî kadınların kaçırılmasıyla büyük bir acı yaşıyorduk; elimizi kalbimizin üzerine koyarak bir müdahale olmasını istiyorduk. Her kadın bunu istiyordu. Aynı milletten olman önemli değil; her kadının bunu hissetmesi önemli. Kadın kimliğin yeterli. Şengal’e giderek Êzidî toplumunu tanımak ve yaşadıklarını yerine görmek istedim. Yola çıkmadan önce Nagihan Akarsel ile karşılaştım. Nagihan arkadaşa, ‘Sen önceden gitmiştin, nereleri görmem lazım, ne yapmam lazım’ diye sordum. Nagihan arkadaş bana, ‘Çok bilgili Êzidî kadını var; tarih okumuş, toplumu okumuş. O kadınları bul ve o hakikati gösterelim’ demişti” sözlerini kullandı.  
 
‘Bilge kadınlar her yerdeydi’
 
Şengal’e vardığında aradığı o bilge kadınları bulduğunu ifade eden Rojbin Deniz, “O bilge kadınlar her yerdeydi. Bir tanesi Şeme anneydi; onun duruşu bile bilgelik akıyordu. Êzidî toplumunun inancında hem ilim, hem maneviyat, hem de metafizik iç içeydi. Topluma inanıyorlar; toplumun barış içinde yaşama inancıyla yaşıyorlar. Her anneyi, her kadını dinlediğimde bunu gördüm” sözlerini kullanarak,  Ferman’ın yıl dönümünde DAİŞ’in elinden kurtarılan bir kadınla da görüştüğünü belirtti. Rojbin Deniz, “Önce konuşmak istemedi. Konuştuğunda yeniden yaşadığını belirtti. Ben de eğer bunu tekrar yaşayacaksa anlatmamasını istedim. Ama mecbur bir hafıza oluşturmamız gerektiğini ve hakikati ortaya çıkarmak istediğimizi söyledim” dedi.
 
Çalışmalarında Êzidî fermanlarının tarihini de öğrenmek istediğini vurgulayan Rojbin Deniz, “Çok az belge vardı. Birçok fermanda kadınlar kaçırılmıştı ama ne yaşadılar, bunun detayları yoktu. Sadece söylemler vardı; belge yoktu” ifadelerini kullandı.
 
Numarayı tokasına kazımıştı 
 
Êzidî toplumunun hafızasının diri tutulması için belgelerin oluşması gerektiğinin önemine dikkat çeken Rojbin Deniz, şöyle ekledi: “Diğer yandan kadınların yaşadığı acıyı tüm dünyanın bilmesi ve kadınların DAİŞ zihniyetine karşı birlik olması gerekiyordu. Bunu söylediğimde kadın konuşma kararı verdi ve ‘Kimse olmasın, kulağına anlatacağım’ dedi. Bunu söylediğinde hem çok üzüldüm hem de konuşacağı için sevindim. Bir odaya geçtik ve sessiz bir şekilde hikâyesini anlattı. Pazarlarda birçok kişiye satılmıştı. Çocuklarının gözü önünde tecavüze uğramış, işkence edilmişti. Başına çok şey gelmişti. Bu hikâye beni çok etkilemişti. ‘Nasıl kurtardın kendini?’ diye sordum. Kadın, ‘Başımda bir toka vardı. Eşimin numarası aklımdaydı, onun üzerine kazımıştım. O toka sürekli başımdaydı, benimle geldi’ dedi. QSD, YPG ve YPJ’nin ortak operasyonuyla birlikte Raqa’da kurtarılmış.”
 
Jin jiyan azadî felsefesi 
 
Êzidî kadınların hikayesini topladıktan sonra yazma sürecinin uzun ve sancılı geçtiğini dile getiren Rojbin Deniz, her kadının hikâyesini hissederek yazması gerektiğini kaydetti. Rojbin Deniz, “Êzidî kadınlar kendi toplumları içinde çok konuşmamış, kendilerini ifade edememişler. Birçok şey söylemek istiyorlardı ama söyleyemiyorlardı. Her kadına gittiğimde bakışlarından, oturuşlarından, konuşmalarından, hatta bir saç telinden bile bu hikâyeyi yazmak istedim. Bazıları konuşamıyordu, gözyaşlarını tutamıyorlardı. Yüreğimi açarak hepsinin hikâyesini toplayarak haklarını vermek istedim. Yazdıktan sonra bir hafıza, belge olarak kaldı. Elbet bu yeterli değil; daha trajik hikâyeler vardı. Bir kitap buna yetmiyor, daha fazla belge gerekiyor bu hafızayı korumak için.  
 
Şengal’de kaldığım süre, kitabı yazma süreci zahmetliydi. Ama her anlatım bir sınırın kırılmasıydı. KDP, Baas rejimi ve erkek aklı onlara hep bir sınır çizmişti. Kadınlar sınırların içinde kalmıştı ve DAİŞ bunu tamamlamak istedi. Bu sınırları kırmak kolay olmadı. Ama her biri hikâyesini anlattığında bu sınırların kırıldığını görebiliyorduk; mücadelelerini yükseltiyorlardı. Dünyadaki tüm kadınların Êzidî kadınlarla bir arada olması sınırların kırılmasına neden oluyordu. Erkek zihniyetini kırdıkları gibi mücadelelerini de yükseltiyorlardı. Artık kendilerini ifade ediyorlar; siyasette, diplomaside yer alıyorlar. Toplum içindeki yerleri daha belirgin. DAİŞ’in eline düştükleri için utanan kadınlar, artık bu sınırları kırdılar. Kadınlar artık bu fikirde değiller. Bu saldırı sadece kadın bedenine, kimliğine yapılmadı; bir kültüre, topluma, kadının varlığına yapıldı. Bunun felsefesi anlaşıldıkça daha inançlı adımlar atılıyor. DAİŞ’in saldırılarına birebir maruz kalan kadınlar bugün YJŞ’nin içinde yer alıyor. Her alanda yerlerini alıyorlar. Sınırları kırmakta büyük bir yol aldılar. Jin jiyan, azadî felsefesi Êzidî toplumu ve gençleri arasında gün geçtikçe daha büyük bir ruha dönüşüyor. Bu da kadınlar eliyle gerçekleşti” şeklinde konuştu.