Toplumsal sistemin inşası (1)

  • 09:05 5 Ağustos 2025
  • Dosya
 
Kadın ve doğanın özdeşliğinin tarihsel kökeni
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ - Kadın ve doğa, tarih boyunca yaşamı besleyen iki ana damar. Tarım devrimi sonrası kapitalist moderniteye kadar parçalanan bu bağ, bugün yeniden örülüyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın da vurguladığı gibi: Kadının özgürlüğü olmadan doğanın, doğa olmadan toplumun özgürlüğü mümkün olmuyor.
 
PKK’nin 12’nci kongresine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sunduğu perspektif metni, örgütsel tartışmaların ötesine geçerek, kadın özgürlüğü temelinde yeni bir toplumsal sistemin inşasına dair kapsamlı bir çerçeve sunuyor. Kadın-doğa ilişkisi, toplumsal doğanın dönüşümü, komünal yapıların bastırılışı, modernitenin cinsiyetçi karakteri, Kürt kadınların tarihsel dışlanışı, PKK’de yürütülen fesih süreci ve yeni döneme ilişkin stratejik öneriler… Her bir başlık, demokratik modernite anlayışının kadın merkezli biçimde nasıl kurgulandığını ortaya koyuyor. 
 
Hazırladığımız dosya dizisi de bu değerlendirmelerden yola çıkarak kadınların ideolojik, toplumsal ve siyasal rollerine odaklanan gündemlerle ilerliyor.
 
Bu bütünlüğün çıkış noktasını ise Abdullah Öcalan’ın “Toplumsal Sorunun Kaynağı” başlığı altında ele aldığı ilk bölüm oluşturuyor. Bu bölümde kadınla birlikte doğanın, anlamın ve toplumsal yaşamın denetim altına alınması, insanlık tarihindeki en derin kırılmalardan biri olarak tanımlanıyor. Kadının doğayla kurduğu tarihsel bağın koparılışı, modern yaşamın krizlerini besleyen temel dinamiklerden biri olarak değerlendiriliyor. 
 
Dosyanın ilk bölümünde, bu tarihsel kopuşun kadın bedenini ve bilgisinin nasıl bastırdığı; doğa, yaşam ve toplumsal değerlerle bağlarını nasıl zayıflattığı ele alınıyor. Bu çerçevede kadın özgürlüğü, sadece eşitlik talebi değil; yeni bir yaşam sisteminin kurucu ilkesi olarak tanımlanıyor.
 
Kadın ve doğanın kutsanmasından denetim altına alınmasına
 
Anasoylu toplumlarda kadın, yaşamın sürekliliğini sağlayan bir özne olarak görülüyor. Doğayla kurduğu mistik bağ toplumsal yaşamın tüm alanlarına sirayet ediyor. İnanna, Kibele ve Demeter gibi tanrıçalar, kadının doğayla bütünleşik konumunu simgeliyor; doğanın döngüselliği kadının bedeni üzerinden anlamlandırılıyor.
 
Tarım devrimi ardından birlikte toprağın mülkiyet konusu haline gelmesi, kadının emeği ve bedeni üzerindeki denetimi de beraberinde getiriyor. Kadın, doğurganlığı üzerinden denetlenen ve mülkleştirilen bir konuma indirgeniyor; erkek egemen yapı toplumsal yaşamın merkezine yerleşiyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu süreci şöyle tanımlıyor: “Kadının tarihteki konumu ile toplumun ve erkeğin konumu doğru orantılıdır. Kadın köleliğinin ortaya çıkışı, erkeğin ve toplumun köleliğinin de temelini oluşturur.”
 
Bu dönemde kadın ve doğa arasındaki özdeşlik, iktidar ve kontrol mekanizmalarının ideolojik aracına dönüşüyor.
 
Modernite ile özdeşliğin parçalanması
 
Sanayi devrimi ve moderniteyle birlikte kadın ve doğa, üretim süreçlerinin denetimi altında parçalanıyor ve metalaştırılıyor. Kapitalist modernite, doğayı sınırsız bir kaynak ve pazar için sömürülecek bir alan olarak görüyor; kadının emeğini ise görünmez kılıyor. Kadınlar, kentlerin ucuz işgücü ya da ücretsiz bakım emeği sağlayıcısı haline gelirken, doğayla kurdukları bağdan koparılıyor. Modernite, bu bağı yalnızca ev içi rollerin meşrulaştırılması amacıyla “kadın doğası” mitleri üzerinden yeniden üretiyor. Kadının özgür bir özne olarak üretim ve toplumsal yaşamda yer almasının önüne ideolojik bariyerler örülüyor.
 
Özdeşliğin yeniden kurulması
 
1970’lerden itibaren yükselen ekofeminist hareket, doğanın talanı ile kadının sömürüsünün erkek egemen kapitalist sistemin ortak ürünü olduğunu savunuyor. Kadının doğayla kurduğu bağın özgürce yeniden kurulması, hem kadın özgürlüğü hem de ekolojik kurtuluş için vazgeçilmez olarak değerlendiriliyor. Ekofeminist düşünür Vandana Shiva, “Kadınlar ve doğa, kalkınmanın ilerlemesi olarak sunulan patriyarkal, kapitalist ve kolonyal süreçlerin sömürüsünden en çok zarar görenlerdir” diyerek ekolojik mücadelede kadının rolünü vurguluyor.
 
Kürt Kadın Özgürlük Hareketi ve Jineoloji, bu bağın parçalanmasını kapitalist modernitenin ideolojik temeli olarak görüyor. Jineoloji, bu bağın özgürce yeniden inşasını toplumsal dönüşümün anahtarı olarak görüyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Kadının özgürlüğü, demokratik toplumun temelidir. Kadın özgürlüğü olmadan demokratik uygarlık gerçekleşemez” diyerek kadın özgürlüğünün ekolojik toplum açısından vazgeçilmez olduğunu ifade ediyor.
 
Sahada direniş ve alternatif yaşam
 
Karadeniz’de HES ve maden projelerine karşı nöbet tutan köylü kadınlar, Kaz Dağları ve Akbelen’de ağaç katliamlarına karşı direnen kadınlar ve Kürt kadınların köy komünlerinde yürüttüğü ekolojik tarım pratikleri, kadının doğayla kurduğu bağın sahada yeniden inşasına örnek oluyor.
 
Bu mücadele alanları, kadınların ekolojik yıkıma ve toplumsal eşitsizliklere karşı yalnızca bir direniş hattı kurmasına değil, aynı zamanda kolektif ve ekolojik bir yaşam pratiğini örgütlemesine de zemin hazırlıyor.
 
Toplumsal krize karşı alternatif bir yol
 
Kadın ve doğa arasındaki tarihsel özdeşlik erkek egemen sistem ve kapitalist modernite tarafından parçalanıyor. Ancak bu bağın yeniden onarılması, ekolojik adaletin ve kadın özgürlüğünün temel koşulu olarak öne çıkıyor. Kadının doğayla kurduğu bağın özgürleştirilmesi, ekolojik krizlerin aşılmasını ve demokratik bir yaşamın inşasını mümkün kılıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ifadesiyle: “Kadın ve ekoloji olmadan demokratik uygarlık gelişemez.”  Jineoloji ve demokratik modernite perspektifi, kadının doğayla kurduğu bağın yeniden inşasını toplumsal dönüşümün temel dinamiği olarak görüyor. Kadınların doğayı savunma mücadelesi yalnızca çevreyi koruma çabası değil; aynı zamanda kendi özgürlüklerini, kimliklerini ve yaşam haklarını savundukları bir özsavunma alanına dönüşüyor. Bu bağ yeniden onarılmadan toplumsal özgürlüğün inşası mümkün görünmüyor.