Henüz geç değil: Yapay zeka toplum sağlığını koruyabilir

  • 09:01 3 Eylül 2025
  • Güncel
Melike Aydın
 
İZMİR - Sağlık verilerinin depolanmasından gıda üretimine, tedaviden meslek alanlarının daralmasına kadar pek çok soruyu beraberinde getiren yapay zekânın, erkek egemen kapitalist sistemde toplumsal ihtiyaca göre şekillenmediğini ifade eden Uzman Diyetisyen Dicle Salman, dijitalleşmenin toplum yararına işlemesi için hak savunucularına ve meslek örgütlerine önemli görevler düştüğünün altını çizdi.
 
Endüstrileşmenin yarattığı ekoloji kriziyle birlikte gıda krizi de alarm vermeye başlarken, kapitalist ekonomi yapay zekânın kullanımını sağlık, gıda endüstrisi gibi alanlara da taşıyor. Ancak yapay zekânın, erkek egemen aklın hüküm sürdüğü devlet ve sermaye çevreleri tarafından geliştirilmesi ve kullanılması; birey ve toplumların sağlık verilerinin depolanmasından, gıda üretimine, hastalıkların tedavisinden meslek tanımlarının değişmesine kadar sağlık alanında pek çok sorunu da beraberinde getiriyor.
 
Uzman Diyetisyen Dicle Dilan Salman, dijitalleşmenin sermayenin gereksinimleri doğrultusunda şekil aldığını; ancak toplumsal alanda da kullanılabileceğine dikkat çekerek, topluma, meslek örgütlerine ve hak savunucularına önemli görevler düştüğünü belirtiyor.
 
“Ekolojik kriz ile birlikte gıda krizi alarm vermeye başlarken, kapitalist ekonomi yapay zekânın kullanımını beslenme, tarım ve gıda endüstrisi gibi alanlara da taşıyor.”
 
*Yapay zeka sağlık alanlarında nerelerde kullanılabilir? Bu sektöre ve sektördeki çalışanlara nasıl bir etkisi olur? Örneğin yeni bir iş tanımı doğar mı, bu alanda işsizlik oluşur mu?
 
Yapay zekâda da, diğer her şeyde olduğu gibi, kapitalizmin kendi araçlarını kullanmaya dönük ve yatırım amaçlı gelişmelerin söz konusu olduğunu görüyoruz. Bu, sağlık alanı için de geçerli. Ameliyatlardan sağlık aplikasyonlarına kadar birçok yerde yapay zekânın kullanıldığını görüyoruz. Her iş sahasında olduğu gibi burada da işsizlik riski bulunuyor. Özellikle “ara eleman” olarak adlandırılan işler için oldukça riskli.
 
Ekolojik kriz ile birlikte gıda krizi alarm vermeye başlarken, kapitalist ekonomi yapay zekânın kullanımını beslenme, tarım ve gıda endüstrisi gibi alanlara da taşıyor. Halk sağlığını olumlu yönde etkileyecek kamusal politikaların yapay zekâyla entegrasyonu yerine, daha çok kişisel sağlık hizmetlerine odaklanılıyor.
 
Şimdiden 165 bin sağlık uygulaması, 10 bine yakın diyet uygulaması var. Tüm bu uygulamalara baktığımızda, kişisel sağlığı ön plana çıkaran, bireysel yaptırımların öne çıktığı görülüyor. “Ne kadar hareket ettin?”, “Kaç kalori aldın?” gibi birçok soruyu içinde barındırıyor. Tıbbın “hastalık yoktur, hasta vardır” mottosunun sermaye tarafından çarpıtılarak uygulandığını görüyoruz. Ayrıca bunun kişi suçlayıcı bir yanı da bulunuyor: “Şu kadar kalori aldın”, “Şu kadar hareket etmedin” gibi.
 
Oysa bunların daha toplumsal içeriğini güçlendirici bir perspektifle hazırlanması mümkün. Bu değişim, ancak sermayenin gereksinimleri yerine toplumun gereksinimlerinin öne çıkarılacağı bir mücadele alanıyla mümkün olabilir.
 
Bu kişinin ‘biricikliği’, ‘tek başınalığı’ üzerinden kurduğumuz bir şey değil. Daha çok, aslında toplumsal büyük sorunların örneğin obezite başlamadan önceki sağlığı toparlama ve güçlendirme noktasında ‘neler yapabiliriz?’ sorusuna cevap arayacak yapay zeka ve dijitalleşme uygulamasına ihtiyaç var. Burada da toplumsal olarak daha çok söz üretebileceğimiz, toplumsal baskı oluşturabileceğimiz alanları artırmamız gerekiyor. Henüz yolun başındayız, sermaye önümüzde duruyor. Ama tartışmaları geliştirmemiz önemli. Bizim de bu başlıklara yönelmemiz gerekiyor.
 
“Yapay zekânın tarım, beslenme ve gıda endüstrisinde kullanılmaya başlandığını görüyoruz; ancak bu gelişmelerin toplumsal bir karşılığı yok.”
 
*Birçok şirketin gıda olmayan gıda ürettiğini görüyoruz. Kapitalist devletlerin ve sermaye gruplarının elindeki yapay zeka, bu ve benzeri durumlara nasıl etki eder? Tersine, yapay zeka kamu sağlığının geliştirilmesi, daha düşük fiyatlı tedavi ya da temiz sağlıklı gıdaya erişimde kullanılabilir mi?
 
Teknoloji nötr bir şey değil; bilim ve teknoloji, kapitalizmin hegemonyasında üretilen bir yapay zekâdan bahsediyoruz. Haliyle şu anki haliyle dijitalleşme, kapıdaki gıda krizine rağmen toplumsal ihtiyaca göre değil, sermaye eksenli gelişiyor. Yapay zekânın tarım, beslenme ve gıda endüstrisinde kullanılmaya başlandığını görüyoruz; ancak bu gelişmelerin toplumsal bir karşılığı yok. Örneğin, şu an Türkiye coğrafyasında üretim yapanlar genellikle orta yaş ve üzeri kesim. Bu üreticilerin büyük bir çoğunluğu yapay zeka destekli bir uygulama kullanmıyor. Ancak birçok tarım şirketi, verim hesaplamadan toprağın su oranına kadar birçok noktada bu uygulamaları kullanıyor. Yani halk için erişilebilir değil.
 
Mesela süper besinler elde ediliyor; besin olmayan, topraktan gelmeyen besinler yapılıyor. Laboratuvarda üretilen et, sebze gibi... Ya da üç boyutlu yazıcılarla yemek üretimi gibi. Ama bunlar dünyadaki açlığı bitirmek için değil; restoranların farklı şeyler sağlaması, kişiye özgü deneyimler sunması için yapılıyor. Örneğin artırılmış gerçeklik gözlükleriyle plajda yemek yeme hissi yaratan ürünler…
 
Tabii ki farklı yatırımlar da var. Yutma güçlüğü çeken hastalara uygun besin çıkarılması gibi… Ama bunlar küçük başlıklar halinde ve yine kişiye indirgenen bir durum.
 
Tarım alanındaki gelişmelere baktığımızda; tarım arazilerinin izlenebilirliğinin artması, bilgisayardan tüm süreçlerin kontrol edilebilmesi, hasadın bile bilgisayardan yapılabilmesi gibi örnekler görüyoruz. Tarım arazilerinde herhangi bir sorun olduğunda bildirim sistemleri sayesinde tarım zehirlerinin bir anda kullanılabildiğini görüyoruz. Böylesi bir ortamda çiftçilerin daha da işçileştiği bir yapı ortaya çıkıyor. Ayrıca bu verilerin tutulduğunu ve bir meta olarak satıldığını biliyoruz. Örneğin, bu tahlillerle toprağın 50 yıl sonraki durumu analiz edilip fiyatların ona göre belirlendiği, emlak piyasasında kullanıldığına dair veriler var.
 
 
“Son zamanlarda Türkiye’de de sıklıkla duyduğumuz iğneler örnek verilebilir. Bu iğneler, beyne tokluk algısı yaratarak tüketimi kısıtlıyor.”
 
*Yapay zeka hızla gelişiyor ve yarınını kestirmek bazen zor olabiliyor. Meslek örgütleri bugünden ne yapmalı? Etik çalışmalar var mı?
 
Yoğun şekilde toplanan verilerin toplumsal sağlık için değil, kişisel hazlar doğrultusunda, müşteriye yönelik ve kişiye özgü olarak kullanıldığını görüyoruz. Örneğin, şu an tüm Türkiye’de ne kadar antibiyotik kullanıldığına, kaç tane insülin verildiğine dair bilgiler mevcut. Ancak bunlara dair herhangi bir kamusal uygulama görebiliyor muyuz? Birkaç bilgilendirme mesajından başka bir şey yok. Ancak, şeker politikasını değiştirmek yerine insülin ilacını geliştirmek için çaba sarf ediliyor. Burada sorulması gereken temel soru: Derdin ne olduğu. Diyabeti önlemek mi, yoksa daha fazla antidiyabetik ilaç satmak mı?
 
Aynı şekilde, obeziteyle mücadele toplumsal bir mücadele değil, bireysel bir mücadele olarak ele alınıyor. Kalori ve egzersiz uygulamaları geliştiriliyor. Son zamanlarda Türkiye’de de sıklıkla duyduğumuz iğneler örnek verilebilir. Bu iğneler, beyne tokluk algısı yaratarak tüketimi kısıtlıyor. Ancak kişi bu iğneyi bırakınca yeniden kilo almaya başlıyor. Tüm bunlar gelişmeye devam ederken; dijitalleşmeyle ilgili olarak besin içeriğine bakma, gümrüklerde kontrolleri sağlayacak uygulamaların geliştirilmesine dair haberleri çok daha az duyuyoruz, hatta hiç duymuyoruz.
 
“Dönüşüm, ancak bizim çabalarımızla mümkün olabilir. Toplum yararına kullanım, ancak sermayenin geriletilmesi ve alaşağı edilmesiyle mümkündür.”
 
*Dönüşüm nasıl olur? Bütçe nasıl yapılandırılmalı? Yurttaşlar neler yapabilir?
 
Meslek örgütlerine büyük sorumluluk düşüyor. Topluma, sağlık çalışanlarına ve diyetisyenlere büyük görevler düşüyor. Hem toplumun bu dönüşüme entegre olabilmesi, hem de toplanan verilerin toplum sağlığına fayda sağlayacak şekilde kullanılabilmesi gerekiyor. Burada, meslek örgütlerinin ve TMMOB gibi kurucu öznelerin söylem üretmesine ciddi şekilde ihtiyaç var.
 
Dönüşüm, ancak bizim çabalarımızla mümkün olabilir. Toplum yararına kullanım, ancak sermayenin geriletilmesi ve alaşağı edilmesiyle mümkündür. Bu da antikapitalist bir mücadele ile mümkün hale gelir.
 
Toplumsal baskı oluşturulabilecek alanlar artırılabilir. Bilginin kamusal bir değer olduğu unutulmamalı ve bu bilginin nasıl, kimin için kullanıldığı sorgulanmalıdır. Yapay zekâ, doğru araçlarla ve doğru politikalarla toplumun yararına dönüştürülebilir. Ancak bu dönüşüm, kendiliğinden değil; örgütlü mücadeleyle ve etik-politik bir duruşla gerçekleşebilir.