2013-2015 yıllarında heyetler ve komisyon denemeleri (3)

  • 09:01 23 Temmuz 2025
  • Dosya
2013 Komisyonu’nun sınırları ve kadının süreçten dışlanması
 
Melek Avcı
 
ANKARA – Kürt halkının, kadın hareketlerinin ve barış inisiyatiflerinin 2013-2015’te sürece eşit düzeyde katılamaması, kurulan heyetlerin ve komisyonların en büyük eksikliğiydi. Bu kez kurulacak olan komisyonun, özellikle kadın temsiliyeti ve iradesi açısından etkili olması beklentisi yüksek.
 
Bugünü konuşurken, dünden farklı olarak hangi çalışmaların yapılması gerektiğini anlayabilmek adına 2013-2015 sürecinde toplumsal ve parlamento ayağını yürütmek için görevlendirilen iki yapı vardı: Akil İnsanlar Heyeti ve “Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu.”
 
9 Mayıs 2013 yılında kurulan komisyon, 120 günlük çalışmanın sonucunda 450 sayfalık rapor açığa çıkardı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la doğrudan temas kurulamaması ve Kürt temsilciliğinin kısıtlı tutulması nedeniyle “Kürt Sorunu” cümlesinin bir kez bile geçmediği bu rapor, çözüme etkin bir katkı sunamadı ki BDP, komisyona alternatif bir rapor hazırlamak durumunda kaldı.
 
“Terörle mücadele” merkezli bakış açısı, kadının süreçten özne olarak dışlanması, Kürt Sorunu’nun tarihsel derinliğiyle tespitinin yapılmaması temel sorunlar olarak öne çıktı.
 
Özne değil danışma organı
 
Öncelikle, komisyon kurulduğu andan itibaren sembolik bir danışma organı olarak hayatta kaldı. Kararları ve çalışmaları bağlayıcı bir unsur olmaktan çok öneri niteliğindeydi. Bu durum, komisyonun etkisini hem zayıflattı hem de sınırlı bıraktı. Komisyon sadece araştırma ve öneri sunabiliyordu. Hiçbir önerisi bağlayıcı değildi. Komisyonun asıl işlevi, Çözüm Süreci’ne “meclis zemininde bir sahiplenme” görüntüsü vermekti. Bu yönüyle, sürece kurumsal bir kılıf ve meşruiyet sağlanacaktı.
 
Tek taraflı yapılanma ve kararlaşma
 
Komisyon üyelerinin neredeyse tamamı AKP milletvekillerinden oluşuyordu. Süreçte etkin olmak istemeyen dönemin muhalefet partileri (CHP-MHP) komisyona üye vermedi. BDP ise yalnızca 1 üyeyle temsil edilebildi. Komisyonun bu yapısı, çalışmaların sonucunda çıkan raporun, AKP’ye övgüler dizen ve sorunu derinleştiremeyen taraflı bir çalışma olmasına neden oldu.
 
BDP’li üyeler, komisyon çalışmalarının ciddiyetinin yetersiz olduğunu belirterek süreci zaman zaman eleştirmişlerdi. Kürtlerin eşit temsiliyeti olmadığı için alınan kararlar tek taraflı oldu.
 
Aktif aracı değildi
 
Komisyon, PKK ile devlet arasında yürüyen görüşmelere doğrudan dâhil edilmemişti. Yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kandil ve BDP hattında yürüyen temasların dışında bırakıldı. Bazı çevreler, iktidarın zaman kazanmak için komisyonu kurduğunu, işlevsel olmadığını ifade ediyordu.
 
Rapor hazırlandı fakat uygulanmadı
 
Komisyonun öneri sunma vasfından kaynaklı olarak, ulusal ve uluslararası çatışma çözüm modelleri, barış süreçleri ve Türkiye’nin iç dinamikleri üzerine çıkan sonuç raporu, pratik politikalara doğrudan etki etmedi. 2013 yılının sonunda hazırlanan 450 sayfalık rapor, 2015’te masa devrilene kadar dahi politik bir belge olarak kabul edilmeyerek, uygulamaya sokulmadan rafa kaldırıldı.
 
Komisyon raporunda, silahlı mücadeleyi bırakanların ya da çatışma sürecinden etkilenen isimlerin topluma yeniden kazandırılması için bazı somut öneriler de yer aldı. Fakat genel anlamda getirilen çözümler, teknik kalarak, toplumun yeniden inşasını hedefleyen derin politik vizyondan yoksun kaldı. Özellikle, “Dağdan inenlerin bireysel pişmanlığı esas alınmalı” gibi ifadeler, kolektif direnişi suçlayan bir yaklaşım olarak ele alınmıştı.
 
Kadın temsiliyeti
 
Bugün kurulacak olan komisyonda, kadının özne olma ve komisyonda eşit düzeyde temsil edilmesinin hayati olduğu vurgusu, geçmişten gelen deneyimlerden de kaynaklandığı açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Özellikle 2013’te bu komisyonda AKP’den tek bir kadına yer verildi, o da komisyonda kâtiplik yaptı. Komisyonun kadın temsiliyetini gözetmemesi, çıkan kararlara ve raporlara da doğrudan yansıdı. Komisyon 43 kişiyi dinledi, ancak bunların arasında tek bir Kürt kadın hareketi temsilcisi yoktu. Dinlenen akademisyen ve uzmanların çoğu erkek ve merkez odaklıydı.
 
Rapor ne söylemedi?
 
Komisyon raporu, kadınlar açısından çatışma sürecinin etkilerini ve Kadın Özgürlük Hareketi’nin çözüm sürecindeki rolünü neredeyse hiç ele almadı. Bu da kadınlar çevresinde ciddi bir eksiklik olarak eleştirildi. Yüzlerce Kürdün, özgürlük mücadelesine hem özne hem de aktör olarak katıldığı gerçeği tartışılmazken; kadın gerillaların dönüş süreçlerinde kadınların özgün sorunları ve ataerkil baskılar hesaba katılmadı.
  
Kadın hareketinin komisyonda etkisi yoktu
 
Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) üyesi kadınlar, Barış Anneleri, kadın sivil inisiyatifleri sürece gözlemci olarak dahi alınmadığından dolayı, Kürt Kadın Hareketi’nin politik talepleri, feminist barış görüşleri, kadın konfederalizmi gibi öneriler raporda yer bulmadı. Komisyon, kadınların siyasi aktörlüğünü görmezden gelerek, kadınları yalnızca “savaş mağduru” olarak konumladı; mücadele eden, karar alan, özneleşen kadın figürü dışlandı.
 
Kadın hareketi neden sürece dahil edilmedi?
 
2013-2015 Çözüm Süreci, erkek temsilcilerle sınırlandırıldı. Kürt kadın kurumları, sürecin siyasi öznesi olarak değil, çevresel destekleyici unsurlar gibi görüldü.
63 kişilik Akil İnsanlar Heyeti’nde kadın sayısı sadece 11’di. Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nden kimse yoktu. Bu, sürecin toplumsallaştırılmasında kadın bakış açısının iktidar tarafından tanınmadığının bir göstergesiydi.
 
BDP’li kadın vekiller Pervin Buldan, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak bireysel düzeyde aktifti fakat kurumsal kadın hareketi olarak  DÖKH, sürecin parçası yapılmadı. Tayyip Erdoğan’ın “Dolmabahçe Mutabakatı'nı tanımıyorum” diyerek süreci sonlandırmasıyla beraber, kadın hareketi bu durumu “Barışa bile erkekler karar veriyor, savaşta kadınlar bedel ödüyor” diyerek en sert şekilde eleştiren kesim oldu.
 
‘Kadınlar masa kurmazsa, erkekler savaşı bırakmaz’
 
DÖKH, “Barış masası kadınsız kurulamaz. Biz sadece ağlayan değil, inşa eden kadınız” diyerek süreçte kadınların özne olarak iktidar tarafından dışlanmasını ciddi şekilde eleştirdiler. Yanı sıra, Barış Anneleri İnisiyatifi, kadınların barış süreçlerine dahil edilmemesini “geleceği erkeklerin inşa etmesine bırakmak” olarak nitelendirdi.
 
Kadın iradesinin olmaması masayı kolay yıktı
 
Kadınlar, her ne kadar kendi özel, özgün çalışmalarını yürüterek örgütlenme alanını güçlendirse de siyasi aktör olarak sürece özne olarak katılamadıkları için, masa dağıtıldığında, kadınlara dayatılan ataerkil şiddet iki kat arttı. Rojava Devrimi’nde kadınların toplumsal inşa gücünü deneyimleyen Kürt kadınları, Türkiye’deki iktidarın politikaları ve şiddeti nedeniyle barış sürecinde bu deneyimi devreye sokamadı. Çözüm masası kadınsız kaldığı için, barış da toplumsallaşamadı.
 
Bu dışlanma yalnızca teknik bir eksiklik değil, kadın hareketinin devlet tarafından bilinçli olarak dışlanmasıydı. Kadının savaşın içinde nasıl dönüştüğünü göremeyen, barışı yeniden inşa edici bir özne olarak tanımayan bu yaklaşım, çözüm sürecinin başarısızlığına da neden olmuştur.
 
Geçmişten dersler
 
Özellikle Kürt halkının, kadın hareketlerinin ve barış inisiyatiflerinin sürece eşit düzeyde katılamaması, kurulan heyetlerin ve komisyonların en büyük eksikliğiydi. Üyelerin sayısı, her partinin temsil edilememesi, kadınların yoksunluğu, komisyondan çıkan raporların da tek taraflı bir bakışla çıkmasına neden olmuştur. Bu kez kurulacak olan komisyonun, özellikle kadın temsiliyeti ve iradesi açısından geniş ve etkili olması, süreci daha etkili kılacağı inancını yükselten nedenlerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor.
  
Son.