Kayıp yakınlarından hakikat ve adalet talebi
- 13:49 27 Aralık 2025
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları, beş kentte düzenledikleri eylemlerde, zorla kaybetmelere ilişkin hakikat ve adalet talebini bir kez daha dile getirdi.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği, Amed, Êlih, Riha, Colemêrg'in Gever ilçesi ve İzmir'de "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" şiarıyla eylemlerine bu hafta da devam etti.
Riha
İHD Riha Şubesi, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla düzenlediği eylemin 64’üncü haftasında Novada Park AVM önünde bir araya geldi. Çok sayıda kişinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı.
Bu haftaki eylemde Riha’nın Vêraşar ilçesinde 31 yıl önce gözaltında kaybettirilen Fethi Yıldırım'ın akıbeti soruldu.
Açıklamayı yapan İHD Riha Şubesi Eşbaşkanı Baver Gül, hakikat ve adalet arayışı mücadelesini verdiklerini belirterek, “Zorla kaybedilen insanların aileleri olarak soruyoruz, sevdiklerimiz nerede? Israrla altını çiziyoruz kaybetmeler sadece kaybedenlerin değil, geride kalanların hayatlarını da karartan ve kuşaklar boyu devam eden bir travmadır, bu suç zaman aşımına uğratılamaz” diye belirtti.
Ardından 31 yıl önce gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Fethi Yıldırım’ın hikayesi okundu.
Açıklama, yapılan oturma eylemiyle son buldu.
İzmir
İHD İzmir Şubesi’nin iki haftada bir düzenlediği “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemi Konak Eski Sümerbank önünde devam etti. Eylemde, “Kayıplar belli, failler nerede” ve “Kayıplar vicdanındır sahip çık” pankartı açıldı.
Bu haftaki eylemde 28 Aralık 1980’de Gaziantep’te bir ev baskınında yaralı olarak gözaltına alınan ve meclis kararı olmadan özel kanun çıkarılarak, 10 Haziran 1981’de Gaziantep E Tipi Hapishanesi’nde idam edilen Veysel Güney’in hikayesine dikkat çekildi.
Açıklamayı yapan İHD'li Nazlı Turan, Veysel Güney’in cenazesinin, idamının ardından kaybedildiğini belirterek, “Kaybedilişinin 45. yılında bir kez daha tekrarlıyoruz: Veysel Güney’in idamı ve bedeninin kaybedilmesi insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımına tabi değildir. Adli makamları; etkili bir soruşturma ve kovuşturma yaparak, Veysel Güney’in idamı ve kaybedilmesi ile ilgili karar alma ve uygulama mekanizmalarında yer almış tüm devlet görevlilerinin hukuk önüne çıkarmaya ve Veysel Güney’in mezarına ulaşmak için bir süreç başlatmaya çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Güney ve tüm kayıplarımız için adalet talep etmekten, yetkilileri kayıpların bulunmasında aktif rol almaya davet etmekten asla vaz geçmeyeceğiz” dedi.
Colemêrg
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 207’ncı haftasında Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" pankartının açıldığı açıklamada, gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Kayıp yakınları bu hafta 1994 yılında evine yapılan bir baskın ile gözaltına alınan ve katledilen Hasan Ateş’in failleri soruldu.
Açıklamayı yapan İHD Colemêrg Şubesi Eşbaşkanı Sibel Çapraz, “Colemêrg'in Çelê ilçesine bağlı Marufan köyünde ikamet etmekteydi. 1994 yılında evine yapılan bir baskın ile gözaltına alındı. Ağır işkenceler gördü ve ardından serbest bırakıldı. İlgili dönemde Hasan Ateş’in muhbir olması için baskı yapıldı, tehdit edildi ve göç etmeye zorlandı. Mayıs 1994 yılında henüz 3 aylık evliyken köyüne operasyon yapıldı. Köylüler köy meydanında toplanırken Hasan Ateş ve bir kısım köylü işkence ile yalın ayak askeri araca bindirildi. Bir müddet aracın içinde işkenceye uğrayan Hasan Ateş ve komşuları tüm insanların ve akrabalarının gözü önünde gözaltına alındı. Aile bireyleri hemen Çukurca ilçe jandarma karakoluna başvuru yaparak gözaltına alınanların akıbetini sormak istese de ‘böyle bir operasyon yapılmadı’ cevabı aldılar” dedi.
Bölgede her gün gözaltına alınarak katledilen insanların varlığından haberdar olan köylüler toplanarak kayıplarını aramak için araziye çıktıklarını hatırlatan Sibel Çapraz, “Hasan Ateş’in ailesi zaman kaybetmeden cumhuriyet başsavcılığı makamına başvuru yaptı. Hasan Ateş’in tüm köylülerin gözünün önünde gözaltına alındığına dair tanık ifadelerinin varlığına rağmen gözaltına alındığı inkar edildi. Bir cezasızlık politikası olarak dosya, ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar ile birlikte sümenaltı edildi. Tüm girişim ve başvurulara rağmen dosyada herhangi bir gelişme yaşanmadı” diye konuştu.
Êlih
İHD ve kayıp yakınları eylemi, 717’nci haftasında da Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde sürdü. Eyleme kentte bulunan siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Bu haftaki eylemde, 22 Aralık 2011 tarihinde Şirnex’in Qıleban (Uludere) ilçesine bağlı Roboski köyünde, Türkiye’ye ait savaş uçakları tarafından katledilen 34 sivil yurttaşın failleri soruldu.
Katledilen 34 yurttaşın hikâyesini İHD Üyesi Hüseyin Elçi okudu. TSK tarafından Irak sınırından geçen köylülere 4 bomba atıldığını belirten Hüseyin Elçi, “Grupta çocukların da olduğu 38 köylü ve en az 50 katır bulunuyordu. Bombardıman sonucu 34 kişi hayatını kaybetti. Ölenlerden 19’u, 18 yaşından küçüktü. Hayatını kaybedenlerin yarısından fazlası Encü ailesindendi” dedi.
Hüseyin Elçi, ardından şöyle devam etti: “Katliam, gece boyunca ve sabah saatlerinde haber kanallarında yer almadı. Ana akım medya, ertesi gün Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi sitesinde yayımlanan duyuruya kadar konuya yer vermedi. Ölenlerin bedeni yanık ve parçalanmış haldeydi. Köylüler kendi cenazelerini kendileri taşımak zorunda kaldı. Battaniyelere sarılmış cenazeler katırlarla kilometrelerce taşındı. İHD ve beraberindeki heyet katliamın ardından bölgeye gitti. Heyetin hazırladığı raporda, ‘Hayatlarını kaybedenler mazot ve gıda maddeleri üzerinden sınır ticaretiyle uğraşıyordu. Sınır ticareti yıllardır karakolun bilgisi dahilinde yapılıyor. Özellikle son bir ayda karakol sınır ticaretine kolaylık ve müsamaha da tanıyordu’ bilgisi paylaşıldı. Aynı rapora göre, katliamın ardından saatlerce yardım gitmediği için donarak ölenler oldu. Katliamın ardından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun hazırladığı raporda, ‘Kasıt yok. Sivil idare ile askeri yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var’ denildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında Haziran 2013’te görevsizlik kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı da 7 Ocak 2013’teki gerekçeli kararında, ‘Gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görevin gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldı’ diyerek takipsizlik kararı verdi.
Takipsizlik kararına ailelerin itirazı da 20 Haziran 2014 tarihinde reddedildi. Aileler, ‘Ölenler arasında PKK mensupları vardı’ diyen Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hakkında suç duyurusunda bulundu. Bin 108 avukat Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurdu. İç hukuk yollarının tükenmesi üzerine yaşamını yitiren 34 kişinin yakını olan 281 kişi adına Ağustos 2016'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru yapıldı. AİHM, Roboskî için yapılan başvuruyu ‘2 gün gecikti’ diyerek reddetti. Adalet arayışlarını sürdüren aileler, 11 Mayıs 2012’de katliamın 200. gününde ve 500. gününde askerin gaz bombalı, coplu saldırısına uğradılar. Katliamın 500. gününde katliamın yapıldığı yere gittikleri için ‘sınır ihlali yaptıkları’ gerekçesiyle 110 kişiye 3 biner lira ceza kesildi. Öldürülen 34 sivil vatandaşın katillerinin bulup yargılanmaları ve cezalandırılmaları, ailelerin ve biz insan hakları savunucularının ortak talebidir.”
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.
Amed
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemlerini 881’inci haftasında da sürdürdü. Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, kayıpların fotoğraflarını taşıdı. Eylemde konuşan İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, 28 Aralık 2011'de Roboskî’de katledilenler andı.
Ardından bu haftaki eylemde 26 Aralık 1997’de Amed’de sivil polislerce gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Özdemir’in hikayesi okundu. Burada konuşan Mehmet Özdemir’in torunu Mizgin Özdemir, “Dedemin ve yoldaşlarının kemiklerini ve mezarlarını istiyoruz. Bulana kadar bu davadan vazgeçmeyeceğiz. Bir gün adalet olsun, bir gün bu hasret bitsin” dedi.
Ardından Mehmet Özdemir’in hikayesini İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz okudu. Mehmet Özdemir’in hikayesi şöyle:
“Mehmet Özdemir 1954 yılında Amed’in Licê ilçesine bağlı Araki köyünde doğar. Evli ve yedi çocuk babasıdır. Araki köyüne devlet güçleri tarafından sürekli baskın yapılmaktadır. Bu baskılardan kaynaklı Mehmet Özdemir ailesini de alarak Amed’e göç etmek zorunda kalır. Bir süre sonra ise Araki köyü devlet güçleri tarafından yakılıp boşaltılır. Mehmet Özdemir köye dönme ihtimali kalmadığı için Amed’de hayvan ticareti yaparak geçimini sağlamaya başlar. Mehmet Özdemir, 26 Aralık 1997 günü sabahı hayvan pazarına gideceğini söyleyerek evinden çıkar. Buradan bir arkadaşının evini ziyaret ettikten sonra hayvan pazarının yakınındaki bir kahveye gider. Görgü tanıkları; Mehmet Özdemir’in kahvede arkadaşlarıyla otururken silahlı, sivil kıyafetli ve ellerinde telsiz bulunan iki kişinin Özdemir’e kendileriyle birlikte gelmesini söylediğini, bu kişilerle dışarı çıkan Mehmet Özdemir’in beyaz bir taksiye doğru götürüldüğünü belirtir. Yine arabanın içinde üçüncü bir kişinin de oturduğunu görenler Özdemir’in arabaya binmemek için uğraştığını, kendini yere attığını, onu tutan kişilerden kurtulmaya çalıştığını da belirtiler. Ancak Mehmet Özdemir bu kişiler tarafından zorla, şiddet uygulanarak arabaya bindirilip oradan götürülür. Olaya orada bulunan birçok kişi tanık olur. Olayın tanıklarından biri okuma yazması olmadığı için arabanın plakasını alamadığını söyler.
Mehmet Özdemir’in eşi Enzile Özdemir, 29 Aralık 1997 günü önce İHD’ye başvurur ve eşinin zorla gözaltına alındığını, hakkında bilgi edinemediğini belirterek hukuki yardım talebinde bulunur. Orada bulunan avukatların yardımıyla Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına bir dilekçe ile başvurur ve eşinin kahvede otururken sivil kıyafetli polis memurları tarafından alındığını belirterek akıbetiyle ilgili bilgi talep eder. Bu taleplere yanıt olarak verilen dilekçeye ‘Mehmet Özdemir, Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır’ yazısı yazılır. Ancak bu yazının altına hiçbir yetkilinin imzası bulunmamaktadır. Aradan bir süre geçmesine rağmen Mehmet Özdemir’den bir daha haber alamayan ve nerede tutulduğu kendisine söylenmeyen Enzile Özdemir, yeniden yetkili kurumlara başvurur. Kendisine verilen yanıtta bu defa Mehmet Özdemir’in gözaltına alınmadığı bir yanlışlık yapılarak gözaltında olduğunun söylenmiş olabileceği iddia edilir. Mehmet Özdemir’in ailesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu’na, Diyarbakır Valiliği’ne başvurularda bulunur. İç hukuktan bir sonuç alamayan Özdemir ailesi 7 Eylül 1999 tarihinde Mehmet Özdemir’in zorla kaybedilmesiyle ilgili AİHM'e başvuruda bulunur. Yapılan tüm başvurulara rağmen Mehmet Özdemir’den bir daha haber alınamaz. AİHM, 8 Ocak 2008 tarihinde esas ve usul yönünden dosya ile ilgili ihlal kararı verir.”







