Kadını hedef alan meşrulaştırma dili: Diziler neyi normalleştiriyor?
- 09:05 21 Aralık 2025
- Medya Kritik
Gülistan Gülmüş
HABER MERKEZİ – Jasmine dizisi, fuhuşu yoksulluk, güvencesizlik ve şiddetin yarattığı toplumsal bir sorun olarak değil, “başka çare yokmuş” algısıyla sunulan bir çözüm gibi gösteriyor. Bu dil, kadın bedenine yönelik şiddetin medya eliyle nasıl normalleştirildiğini açık biçimde ortaya koyuyor.
Dijital platformlarda üretilen dizi ve filmler, kadınların maruz bırakıldığı şiddeti ve sömürüyü görünür kılmak yerine, çoğu zaman bu gerçeklikleri yeniden üreten bir rol üstleniyor. Kadınların yaşadığı sorunlar bilinçli biçimde bireysel hikâyelere indirgeniyor; böylece şiddet, sömürü ve eşitsizlik sorgulanması gereken olgular olmaktan çıkarılıp sıradanlaştırılıyor. Jasmine dizisi de fuhuşu ele alırken bu meşrulaştırıcı medya dilinin güncel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.
Yoksulluk, güvencesizlik, aile içi şiddet ve benzeri birçok sorunun çözümü gibi sunulmaya çalışılan fuhuşa sürüklenme, dizide açık biçimde bir “çıkış yolu” olarak kurgulanıyor. Bu yaklaşım, söz konusu sorunların toplumsal ve politik boyutlarını bilinçli olarak arka plana iterken, izleyiciye yaşananları bir “hayatta kalma hikâyesi” olarak sunuyor. Diziyi yayınlayan platform ise, başka bir tercihi yokmuş gibi davranarak fuhuşu sistematik bir şiddet alanı olmaktan çıkarıyor ve “başka çare yokmuş” algısını güçlendirerek bu şiddet biçimini olağanlaştırıyor.
Fedakârlık söylemiyle kurulan meşrulaştırma
Dizinin 13 Aralık’ta yayınlanan ilk bölümünde, kalp hastası Jasmine karakteri hem hayatta kalmak hem de üvey kardeşine maddi destek sağlamak gerekçesiyle fuhuşa sürükleniyor. Dizi, bu süreci sorgulamak yerine bilinçli biçimde dramatize ediyor ve fuhuşu kaçınılmaz bir zorunluluk gibi sunuyor. Aile bağları ve fedakârlık vurgusu ise, kadın bedeninin hedef alınmasını perdeleyen bir araç haline getiriliyor; fuhuş, “haklı” ve “anlaşılır” bir tercihe dönüştürülerek meşrulaştırılıyor.
Bu kurgu, izleyiciyi fuhuşun nedenlerini sorgulamaya değil, bu şiddet biçimini kabullenmeye alıştırıyor. Kadının bedeni, hem kendi yaşamını sürdürebilmesinin hem de ailesini ayakta tutmasının aracı haline getirilerek açık biçimde bir “çözüm” nesnesine dönüştürülüyor. Böylece fuhuş; şiddet, sömürü ve erkek egemen düzenle olan bağı bilinçli olarak koparılıyor, olağan ve makul bir seçenekmiş gibi sunularak normalleştiriliyor.
‘Yaşam mücadelesi’ adı altında kurulan kabulleniş
Dizinin dili, yaşananları bir “yaşam mücadelesi” olarak çerçeveliyor. Bu çerçeve, fuhuşu ağır bir hak ihlali olmaktan çıkarıp, zor koşullarda başvurulabilecek sıradan bir yol gibi gösteriyor. Kadının içinde bulunduğu koşulların nedenleri sorgulanmıyor; bu koşulların onu fuhuşa itmesi doğal ve kaçınılmaz bir sonuç gibi aktarılıyor.
Bu yaklaşım, izleyicide “şartlar ağırlaşırsa bu yol da mümkündür” algısını besliyor. Medya bu noktada yalnızca bir aktarıcı değil; fuhuşu ve kadın bedenine yönelik şiddeti normalleştiren aktif bir araç haline geliyor.
Tepkiler yine kadına yöneliyor
Dizinin yayınlanmasının ardından dijital medyada yükselen tepkiler, medyanın kurduğu sorunlu dili bir kez daha açığa çıkardı. Eleştiriler, dizinin kurgu tercihleri, yapımcıları ya da senaryo dili yerine, kadın oyunculara yöneltildi. Kadının bu rolü kabul etmesi, sahnelerde nasıl göründüğü ve ne giydiği tartışma konusu yapıldı.
Bu durum, kadın bedeninin hem dizinin içinde hem de dizinin ardından yürütülen tartışmalarda hedef haline getirildiğini gösteriyor. Dizinin kurduğu şiddet dili sorgulanmak yerine, bu dilin taşıyıcısı olan kadın suçlanıyor. Böylece medya, kendi sorumluluğunu gizleyerek eleştirinin yönünü bilinçli biçimde saptırıyor.
Medya neyi gizliyor?
Jasmine dizisi, kadınların yaşadığı gerçek sorunlara temas ediyormuş gibi görünse de, bu sorunları ele alış biçimiyle fuhuşu ve kadın bedenine yönelik şiddeti yeniden üretiyor. Fuhuş, nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte ele alınmadığında, izleyiciye yalnızca dramatik ve meşrulaştırılmış bir hikâye sunuluyor.
Dizi, yayınlandıktan kısa bir süre sonra Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) kararıyla söz konusu dijital platformdan kaldırıldı. Ancak bu müdahale, dizinin kurduğu dili ve kadın bedenini hedef alan temsil biçimlerini ortadan kaldırmıyor. Aksine, bu tür içeriklerin hangi koşullarda üretildiği ve neden yaygınlaştığı sorusunu daha da görünür kılıyor.
Bu örnek, medyanın kadın bedenini nasıl hedef haline getirdiğini ve şiddeti hangi araçlarla normalleştirdiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Diziler yalnızca hikâye anlatmıyor; kadınlara yönelik şiddetin kültürel ve düşünsel zeminini de bilinçli biçimde kuruyor.







