İnkara ve işkenceye rağmen ‘barış’ istemekten vazgeçmedi
- 09:06 23 Aralık 2025
- Güncel
Gülistan Gülmüş
RIHA - Kimlik inkârına, işkenceye ve baskılara rağmen barış talebinden vazgeçmeyen Barış Annesi Gülbaran Örgün, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması gerektiğini vurgulayarak, sürdürülen “Barış ve Demokratik Toplum” sürecine dair sorularını dile getirdi.
Kürdistan ve Türkiye kentlerinde yaşayan Kürtler, yüzyılı aşkın süredir kimlik inkârına karşı mücadele ediyor. Bu mücadelenin en ön safında ise işkenceye, katletmelere ve tutuklamalara rağmen Barış Anneleri yer alıyor. Yazın kavurucu sıcağında, kışın dondurucu soğuğunda, yağmur altında alanlardan çekilmeyen annelerin dilinden barış sözü düşmüyor. Çocuklarının cenazelerine ulaşamadıklarında, gözlerinin önünde katledildiklerinde, işkenceye uğradıklarında dahi “barış” diye haykırmaktan vazgeçmediler. Tüm baskılara rağmen Barış Anneleri, mücadelelerini aynı kararlılık ve ısrarla sürdürüyor.
Bu mücadelenin bir başka boyutu ise devletin en küçük yapısı olan ailenin içinde yaşanıyor. Henüz 16 yaşındayken kimlik bilincine varan, inkâr ve imha politikalarına karşı sesini yükselten Barış Annesi Gülbaran Örgün’ün mücadelesi de ilk olarak evinde başladı.
Gülbaran Örgün, hem 10 Aralık’ta birçok kentte yaptıkları açıklamanın önemine hem de özgürlük mücadelesine dair kendi yaşamından kesitler anlattı.
‘Arkadaşlarım katılım yaptı, beni ise evlendirdiler’
Babasının baskıcı biri olduğunu ve maruz bırakıldığı şiddeti dile getiren Gülbaran Örgün, “Benim babam çok baskıcı biriydi. Babam, yolumdan vazgeçmem için sürekli şiddet uyguluyordu, bana evi zindan etmişti. Hep önümde durup beni engelliyordu. O zaman tek isteğim arkadaşlarımla katılım yapmaktı. Biz üç arkadaştık ve hepimiz birlikte gitmek istiyorduk. Onlar gitti ancak ben gidemedim. 17 yaşındayken beni evlendirdiler.”
‘Beni ateşe verseniz de bu yoldan vazgeçmem dedim’
Evlendirildikten sonra da şiddet görmeye devam ettiğini söyleyen Gülbaran Örgün, şunları anlattı: “Kayınvalidem de sürekli şiddet uyguluyordu. Şiddete uğramadığım bir günüm kalmamıştı. Çocuklarımdan dolayı evi de terk edemiyordum. Çocuklarım için her şeye katlandım. Bana, ‘Sen mağaralara gidip onlara yemek götürüyorsun, Apocular sana ne yaptı?’ şeklinde konuşuyordu. Ben sabaha kadar işkence gördüm. Ben de ‘Bedenimi ateşe verseniz dahi bu yoldan vazgeçmem’ dedim. Her gün ağır işkencelere, sözlü saldırılara ve hakaretlere maruz kalıyordum.”
‘Onların sesi gelince bütün işkence hafızamdan siliniyordu’
Mücadele etmekte ısrar ettiğini ve zamanla eşini de örgütlediğini vurgulayan Gülbaran Örgün, o dönemlere dair şu sözleri paylaştı: “Sonra eşimi de örgütledim. O partiye gidince bana neden gelmediğimi soruyordu. Ben de ona zamanında gitmek istediğimi söyleyince kızdığını, ancak şimdi neden gitmemi istediğini soruyordum. Şırnex’ın Silopî ilçesine hep gidiyordum. Onların sesini duymak bile çok güzel hissettiriyordu. Geceleri elbise yıkamak için kalkıyordum ve onların fenerlerini görünce mutlu olup ‘fenerlerinize kurban olayım’ diyordum. Onların sesi kulağıma gelince bütün işkence ve kötü sözler hafızamdan siliniyordu.”
‘Önderliği neden bırakmıyorlar?’
27 Şubat tarihinde başlayan “Barış ve Demokratik Toplum” sürecinin neredeyse bir yılını dolduracağını söyleyen Gülbaran Örgün, şöyle konuştu: “Her zaman önderimizin yanındayız ve yolumuzdan asla vazgeçmeyiz. Barış deyip bizi oyuna getirmesinler. Bir yıldır ‘Önderliği bırakacağız’ diyorlar. Hani neden bırakmıyorlar? Kürtlerle bir olmak istemiyorlarsa neden barışı dillendiriyorlar? Bu, yalandan başka bir şey değildir. Madde bağımlıları, hırsızların hepsi dışarıda; siyasi tutsaklarımızın hepsi zindanlarda.”







