Avukat Cennet Zuğurli: Tecridin hukuki temeli yok, siyasi rejim haline geldi

  • 09:06 22 Ağustos 2025
  • Güncel
 
AMED - Avukat Cennet Zuğurli, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin herhangi bir hukuki dayanağının bulunmadığını, bu uygulamanın insan onurunu zedeleyen bir boyuta ulaştığını belirtti. Cennet Zuğurli, ulusal ve uluslararası raporlara rağmen Türkiye’nin hâlâ bu konuda yasal bir düzenleme yapmadığını vurguladı.
 
1999 yılında 15 Şubat uluslararası komplosuyla Türkiye'ye getirilen ve o tarihten bu yana İmralı Cezaevi'nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları, kesintisiz ve sistematik biçimde sürdürülmekte. 26 yılı aşkın bir süredir aralıksız devam eden bu tecrit rejimi, zaman zaman kısmi esneklikler gösterse de, 27 Şubat’tan itibaren Türkiye’de başlatılan yeni sürece rağmen Abdullah Öcalan ile doğrudan ve sürekli bir iletişim zemini henüz tesis edilemedi. Bu durum, hem hukuki hem de insani açıdan ciddi sorular doğurmaya devam ediyor. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından 2001 ve 2019 yıllarında hazırlanan raporlarla da tecridin insan hakkı ihlali olduğu tespit etmiş olmasına rağmen Türkiye, CPT’nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK) verdiği kararları uygulamakta geri durmayı sürdürüyor. 
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube yöneticisi Cennet Zuğurli, Abdullah Öcalan’a yönelik tecride dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Tecridin yasa dayanağı yok’
 
Tecridin, kişinin öz benliğine yönelik bir saldırı olduğunu belirten Cennet Zuğurli, Abdullah Öcalan’ın 26 yıldır tecrit sistemi altında tutulduğunu anımsattı. Cennet Zuğurli, “Bu sistem, sıradan bir tecrit rejimi olmanın ötesinde, İmralı Cezaevi'ne özgü özel koşullarla donatılmış durumda. Değişen siyasi atmosfer nedeniyle zaman zaman sınırlı sayıda avukat ve aile görüşmeleri gerçekleşmiş olsa da, uygulanan izolasyon halen sürmektedir. Tecrit, yalnızca bireyin toplumla olan bağlarını koparmakla kalmaz; aynı zamanda kişinin öz benliğine yönelmiş derin bir saldırı niteliğindedir. Ancak mesele yalnızca bireysel bir hak ihlali değildir. Tecrit sistemi, Kürdistan ve Orta Doğu bağlamında siyasal, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla daha geniş bir anlam taşımaktadır. Bu nedenle, bu uygulamanın yalnızca bir cezaevi meselesi olarak değil, çok katmanlı bir politik mesele olarak ele alınması gerekmektedir. Tecridin hukukta bir yeri yoktur. Uluslararası hukuk sözleşmelerinde, insan onuruyla bağdaşmadığı için tecrit açıkça bir yasa ihlali olarak kabul edilmektedir. Türkiye devleti de 26 yıldır bu hukuksuz sistemin herhangi bir yasal dayanağının olmadığını bilmektedir. Ancak hukukun siyasallaşması nedeniyle bu uygulama bir rejim hâline getirilmiştir” dedi.  
 
‘Yargı, tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdi’
 
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT), 2001 yılında bir ön rapor hazırladığını hatırlatan Cennet Zuğurli, sözlerine şöyle devam etti: “CPT, 2001 tarihli raporunda tecrittin bir insan hakkı ihlali olduğunu ve derhal son verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ardından 2019 yılında CPT, İmralı Cezaevi’ni ziyaret etmiş ve bu ziyarete ilişkin bir rapor yayımlamıştır. Raporda Sayın Abdullah Öcalan’ın yanı sıra üç tutsağın daha bulunduğu, bu kişilerin de dış dünyayla tamamen iletişimsiz bırakıldığı açıkça ifade edilmiştir. Bu raporlar, tecridin yalnızca bir iddia değil, uluslararası kuruluşlar tarafından tespit edilmiş bir hak ihlali olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak Türkiye, bu raporlar doğrultusunda herhangi bir adım atmamış; CPT de raporlarını imzalamamıştır. Bu durum, uygulanması gereken hukukun uygulanmadığını; yargının siyasallaşarak bağımsızlık ve tarafsızlığını yitirdiğini göstermektedir. Hukuki çerçevede bu açık bir hukuksuzluktur. Çözüm süreci devam ederken Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit uygulamasının sürdürülmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu, toplumsal güvenin zedelenmesine neden olan bir uygulamadır. Devletin, Sayın Öcalan’ı özgür ve sağlıklı koşullarda çalışabileceği bir duruma getirmesi ve üzerindeki tecridi derhal kaldırması gerekmektedir.”  
 
‘Hak ihlali, toplumsal barışın önünde engel’
 
Cennet Zuğurli, Abdullah Öcalan’ın süreç boyunca yalnızca birkaç avukat ve ailesiyle sınırlı görüşmeler gerçekleştirebildiğini vurgulayarak, “Ne yazık ki tecrit hâlâ devam ediyor ve bu koşulların hukukla açıklanabilecek hiçbir yönü yok. Oysa bir hükümlünün ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi, mevcut kanunlarla güvence altına alınmış bir haktır. Sayın Abdullah Öcalan’a, Türkiye hukukunun temel kuralları uygulanmamakta; istisnai, keyfi bir hukuk sistemi işletilmektedir. Türkiye yasalarına göre herkes kanun önünde eşittir. Ancak mevcut uygulama, Sayın Öcalan’ın farklı ve hukuksuz bir muameleye tabi tutulduğunu ortaya koymaktadır. Burada yalnızca bireysel bir hak ihlali değil, aynı zamanda toplumsal barışı tehdit eden bir durum söz konusudur. Bireysel hak ihlalleri, toplumsal barışın önünde ciddi bir engel oluşturur. Oysa toplumsal barış da toplumsal bir hak olarak değerlendirilmelidir” sözlerini kullandı.  
 
‘Yargı, siyasi iktidardan bağımsız değil’
 
Cennet Zuğurli, Abdullah Öcalan’ın süreç içinde baş müzakereci konumunda olduğuna dikkat çekerek, “Sayın Abdullah Öcalan ile geçmişte çok sayıda görüşme gerçekleştirildi. Barış ve demokratik çözüm sürecinin ilerlemesi için öncelikle üzerindeki tecridin kaldırılması şarttır. Kürt meselesinin derinleşmesinin en önemli nedenlerinden biri, Öcalan’ın halen tecrit altında tutuluyor olmasıdır. Türkiye, bu konuda yıllardır herhangi bir yasal düzenlemeye gitmedi. Aradan 11 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ ciddi bir adım atılmamış olması, yargının artık tarafsız ve bağımsız olmadığını, siyasi iktidarla iç içe geçmiş bir yapıya dönüştüğünü göstermektedir. Sayın Abdullah Öcalan, gerekli iradeyi ortaya koyabilen, süreci yönlendirebilecek bir aktördür. Devletin samimi adımlar atması, çözüm için elzemdir” şeklinde konuştu. 
 
‘Tecrit sisteminin kabul edilmesi, mücadelenin bir sonucudur’
 
Son olarak Devlet Bahçeli’nin kamuoyunda ilk kez "tecrit" ifadesini kullanmasının önemli bir gelişme olduğuna dikkat çeken Cennet Zuğurli, şunları kaydetti: “1999’dan bu yana süregelen bir tecrit sisteminden söz ediyoruz. Bu süreçte demokratik hukukçular, CPT ve ilgili kurumlar, İmralı’daki uygulamaların hukuka aykırı olduğunu defalarca dile getirdi. Bugün Devlet Bahçeli’nin İmralı tecrit sisteminin varlığını açıkça kabul etmesi, yürütülen uzun soluklu mücadelenin bir sonucudur. Bu bir kazanımdır. Bundan sonraki aşamada Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için demokrasi güçlerinin, hukukçuların ve barışı savunan tüm kesimlerin ortak mücadele yürütmesi gerekmektedir.”