
Sınırların ötesinde yükselen mücadele (2)
- 09:02 2 Mart 2025
- Dosya
Zincirleri kıran kadınlar
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ - 8 Mart, Filipinli kadınlar için yalnızca bir kutlama değil; sömürgeciliğe, yoksulluğa ve eşitsizliğe karşı yüzyıllardır süren mücadelenin simgesi. Gabriela Silang'dan günümüz kadın hareketlerine uzanan bu direniş, haklar kazanılsa da adalet sağlanana kadar devam edecek.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet için verdikleri mücadelenin simgesi. Bu özel gün, sadece kutlamalardan ibaret değil; geçmişteki direnişin hatırası ve geleceğe dair bir çağrı niteliğinde. Kadınlar, 19. yüzyılda sanayileşmeyle birlikte eşit çalışma koşulları ve oy hakkı talebiyle örgütlü bir mücadele başlattı. Clara Zetkin'in önerisiyle 1910’da uluslararası boyut kazanan bu direniş, günümüzde de dünyanın dört bir yanında sürüyor.
Ancak bu mücadele Batı ile sınırlı kalmadı; Latin Amerika'dan Orta Doğu'ya, Afrika'dan Asya'ya kadar kadınlar, sömürgeciliğe, yoksulluğa, şiddete ve ayrımcılığa karşı seslerini yükseltti. Filipinler'de Gabriela Silang, Meksika'da Las Soldaderas, Kürt hareketinde kadın direnişçileri ve Afrika'daki özgürlük savaşçısı kadınlar, kıtaları aşan bu mücadelenin simgeleri haline geldi. 8 Mart, işte bu kadınların ortak direnişini selamlayan, haklar kazanılsa da adalet sağlanana kadar sürecek olan küresel bir isyanın günü olmaya devam ediyor.
Dosyamızın bu bölümünde rotamızı Asya’nın güneydoğusuna, direnişin ve dayanışmanın köklü topraklarına, Filipinler’e çeviriyoruz. Burada kadınlar, yüzyıllardır sömürgeciliğe, yoksulluğa ve toplumsal baskılara karşı yılmadan mücadele ediyor.
Filipinli kadınların direnişi, yalnızca kendi hakları için değil, toplumsal adalet ve özgürlük için verilen kolektif bir savaşın parçası. Gabriela Silang'dan günümüz kadın hareketlerine uzanan bu mücadele, dünyanın dört bir yanındaki kadınların ortak sesiyle buluşarak güçlenmeye devam ediyor.
Filipinler'de kadın direnişi: Tarihten bugüne
Filipinli kadınların mücadelesi, adanın sömürgecilikle tanışmasından çok daha önce başladı. İspanyollar gelmeden önce, Filipinler'de kadınlar toplumun temel taşıydı. Babaylan adı verilen kadın ruhani liderler, sadece dini törenleri değil, tarımı, sağlığı ve toplumsal düzeni de yönetiyordu. Bilgileriyle saygı gören bu kadınlar, toplumsal adaletin sağlanmasında önemli roller üstleniyordu.
Kadınlar o dönemde ekonomik hayatta da güçlüydü. Ticaret yapar, tarımda çalışır ve kendi mülklerine sahip olurlardı. Evlilikte hakları korunur, boşanma durumunda mal varlıklarını kaybetmezlerdi. Köy topluluklarındaki (barangay) liderlerine danışmanlık yapar ve yargı süreçlerinde erkeklerle eşit söz hakkına sahip olurlardı.
Ancak bu güçlü konum, İspanyol sömürgeciliğiyle değişti. Katolik misyonerler, kadını evle sınırlandıran patriyarkal bir düzen kurdu. Babaylanlar "şeytani" ilan edilip dışlandı, kadınların kamusal alandaki gücü zayıflatıldı. Ama bu baskı, Filipinli kadınların sesini kısmadı.
Gabriela Silang: Kadın direnişinin sembolü
19’uncu yüzyılda, Filipinli kadınlar sömürgecilere karşı direnişin ön saflarındaydı. Bu mücadelenin en önemli figürlerinden biri, 1731 doğumlu Gabriela Silang’dı. Eşi Diego Silang’ın katledilmesinin ardından Gabriela, tereddüt etmeden direnişin liderliğini devraldı. Kadın olmasının onu zayıf kılacağını düşünenler yanılıyordu. Gerilla taktikleriyle İspanyol güçlerine karşı savaştı. Ancak, Gabriela 1763’te yakalandı ve idam edildi. Fakat onun cesareti, Filipinli kadın hareketinin kalbinde yaşamaya devam etti. Bugün, Filipinler'deki en büyük kadın hakları örgütlerinden biri onun adını taşıyor: GABRIELA (Kadınlar İçin Reform, Dürüstlük, Eşitlik, Liderlik ve Eylem Genel Meclisi- General Assembly Binding Women for Reforms, Integrity, Equality, Leadership, and Action).
Amerikan emperyalizmi ve kadın hareketinin yükselişi
1898’de İspanyol-Amerikan Savaşı'nın ardından Filipinler bu kez Amerikan yönetimi altına girdi. "Modernleşme" söylemiyle sunulan yeni düzen, Filipinli kadınlar için eğitim ve meslek fırsatları getirse de bu sürecin ardında derin bir asimilasyon politikası yatıyordu. Amerikalı Thomasite öğretmenler, İngilizce eğitimini yaygınlaştırarak yerel dilleri ve kültürel kimliği geri plana itti. Kadınlar öğretmenlik, hemşirelik gibi mesleklerde daha fazla yer almaya başlasa da bu fırsatlar, Batılı yaşam tarzına uyumu teşvik eden ve Filipinli kadının toplumsal rolünü Amerikan ideallerine göre yeniden şekillendiren bir sistemin parçasıydı. Filipinli kadınların geleneksel bilgi ve liderlik rollerini gölgede bırakan bu süreç, eğitimin sadece bireysel güçlenme değil, aynı zamanda kültürel kimliği silikleştirme aracı olarak da kullanıldığını gösteriyordu.
Bu dönemde kadınlar sadece bireysel olarak değil, örgütlü şekilde de haklarını savunmaya başladı. 1905'te kurulan Filipinli Feministler Derneği (Asociación Feminista Filipina), kadınların oy hakkı, eğitimde fırsat eşitliği ve iş gücüne katılım taleplerini seslendirdi. 1937'de yapılan bir plebisitte Filipinli kadınlar, yüzde 90'lık ezici bir çoğunlukla seçme hakkını kazandı. Bu başarı, Filipinli kadınların kararlılığının ve dayanışmasının gücünü ortaya koydu.
Savaşın gölgesinde kadınlar
II. Dünya Savaşı’nda Japonya, 1941’de Filipinler’i işgal etti. Erkekler cepheye gönderilirken, kadınlar geride kalan toplulukları ayakta tutan temel güç haline geldi. Kadınlar hem ev içi sorumlulukları üstlendi hem de gerilla hareketlerinde aktif rol aldı. Direniş gruplarında istihbarat topladılar, erzak sağladılar, yaralıları tedavi ettiler ve hatta silah kuşanıp cepheye çıktılar. Özgür Filipinli Kadınlar (Malaya Filipina) gibi örgütler, bu dönemin direniş ruhunu temsil ediyordu.
Ancak, savaş kadınlar için sadece direniş değil, büyük acılar da getirdi. Japon askerler, binlerce Filipinli kadını cinsel işkenceye maruz bıraktı. Savaş sonrası, bu kadınların çoğu sessizliğe mahkûm edildi. Ama onlar, sessizliği seçmedi. 1990’larda, hayatta kalan kadınlar cesaretlerini topladı ve haklarını talep etmek için örgütlendi. Filipin Moru (Lila Pilipina) isimli örgüt, kadınların sesini duyurmak ve Japon hükümetinden resmi özür ile tazminat talep etmek için kuruldu.
Bağımsızlık sonrası: Umut ve eşitsizlik arasında
1946’da Filipinler bağımsızlığını kazandığında, kadınlar da daha fazla fırsata kavuşmayı umuyordu. Ancak bağımsızlık, toplumsal cinsiyet eşitliğini tamamen getirmedi. Kadınlar eğitim, iş gücü ve siyasi temsiliyet alanlarında haklarını savunmaya devam etti. Ama çoğu kadın, düşük ücretli ve itibarsız işlerde çalışmak zorunda kaldı. Kadın Yurttaşlar Birliği (Women's Civic League) ve Ulusal Kadın Kulüpleri Federasyonu (National Federation of Women's Clubs), bu dönemde kadınları güçlendirmek için kurulan örgütlerden sadece birkaç tanesiydi. Kırsal kesimdeki kadınlar, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak için kooperatifler kurdu, eğitim programları düzenledi. Ancak, ayrımcılık, düşük ücretler ve aile içi şiddet gibi sorunlar kadınların günlük hayatında varlığını sürdürdü.
Ferdinand Marcos dönemi ve kadın direnişinin güçlenişi
1965'te Ferdinand Marcos’un iktidara gelişi, Filipinler’de otoriter bir dönemin başlangıcı oldu. 1972’de ilan edilen sıkıyönetimle birlikte, insan hakları ihlalleri arttı. Ekonomik eşitsizlik, siyasi baskılar ve toplumsal şiddet, kadınların yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı. Ama bu baskı, Filipinli kadınları sessizliğe sürüklemedi. Aksine, onları daha güçlü bir direnişe yöneltti. 1984'te kurulan GABRIELA, kadınların sesini ulusal ve uluslararası platformlarda duyurdu. Kadına yönelik şiddet, yoksulluk, işçi hakları ve sağlık hizmetlerine erişim gibi konularda mücadele başlattı. Kadınlar, Ferdinand Marcos diktatörlüğüne karşı düzenlenen protestolarda en önde yer aldı. Nihayet, 1986’daki EDSA Halk Gücü Devrimi, kadınların direnişinin zaferlerinden biri oldu.
Günümüzde mücadele sürüyor
1986’daki devrimden sonra Filipinler demokrasiye geçti, ancak kadın hakları açısından eşitlik hemen sağlanamadı. Kırsal kesimdeki kadınlar hâlâ sağlık, eğitim ve ekonomik fırsatlar konusunda geride bırakılıyor. 1990'larda kadın hareketi yeniden güç kazandı. GABRIELA, Kadınların Yasal ve İnsan Hakları Bürosu (Women’s Legal and Human Rights Bureau) ve Amihan Ulusal Köylü Kadınlar Federasyonu (Amihan National Federation of Peasant Women), kadın hakları ve yasal reformlar için kampanyalar yürüttü. Önemli kazanımlardan biri, 2004'te kabul edilen Kadına ve Çocuklarına Yönelik Şiddete Karşı Kanun oldu. 2012'de yürürlüğe giren Üreme Sağlığı Yasası ise kadınların doğum kontrolüne erişimini ve cinsel sağlık eğitimini güvence altına aldı.
Bugün Filipinli kadınlar sadece cinsiyet eşitliği için değil, ekonomik adalet ve siyasi temsiliyet hakları gibi daha geniş toplumsal meselelerde de mücadele ediyor. Dijital platformlar, bu mücadelenin daha görünür olmasını sağlıyor. #BabaeAko (Ben Bir Kadınım) gibi kampanyalar, kadınların sesini yükselttiği güçlü hareketlerden biri.
Gabriela’dan ilham alan bir gelenek
Filipinli kadınların mücadelesi, Gabriela Silang’ın cesaretinden ilham alan köklü bir geleneğe dayanıyor. Her nesilde, kadınlar seslerini yükselterek adalet, eşitlik ve özgürlük için savaştı. Bugün GABRIELA, Kadınların Yasal ve İnsan Hakları Bürosu ile Amihan gibi örgütler, kadına yönelik şiddet, ekonomik eşitsizlik ve çevresel adalet gibi konularda mücadelesini sürdürüyor. Ancak Filipinli kadınlar için bu mücadele hâlâ sona ermedi. Haklarını kağıt üzerinde kazansalar da, bu hakların günlük yaşamda karşılık bulması için savaşmaya devam ediyorlar. Onların direnci, sadece Filipinler'de değil, dünyadaki tüm kadınlara ilham vermeye devam ediyor. Gabriela Silang'ın cesareti, her Filipinli kadının yüreğinde yaşamaya devam ediyor.
Yarın: Lalla Fatma N’Soumer’den günümüze