'Melek, çaresiz, kurban': Hak odaklı haberciliğin imtihanı!

  • 09:09 6 Ekim 2024
  • Medya Kritik
 
Nazlıcan Nujin Yıldız 
 
HABER MERKEZİ – Hak odaklı habercilik anlayışından uzak olan medya kuruluşları nedeniyle katledilen çocukların ve kadınların “melek” ve “kurban” olduğu anlayışı, toplumda kabul görmüş durumda. Haberde kullanılan ve hak odaklı habercilikten uzak olan dil, hangi sonuçları doğuruyor?
 
Haber yapma süreçlerinde, ideolojik yaklaşımların önemli bir etkisi var. Günümüzde her içeriğin hızlıca tüketilmesi ve toplumu etkisi altına alması bu ideolojik etkinin önemini de ortaya koyuyor. Medyanın dördüncü kuvvet olması hakikatini de göz önünde bulundurursak yapılan haberlerde dikkat edilmesi gereken çok şey mevcut. Bu nedenle hak odaklı habercilik anlayışı da önemli bir yerde duruyor. Haberlerde en çok dikkat edilmesi gereken şey ise çocuk ve kadın odaklı habercilik anlayışını yansıtabilmek. Fakat hak odaklı habercilikten haberi olmayan ana akım medya, başta da söylediğimiz gibi “ideolojik yaklaşımını” her konuda işlemeye devam ediyor.
 
“Haber daha fazla okunsun” anlayışının getirdiği
 
Son süreçte medyada yer alan birçok, kadın, çocuk ve erkek şiddeti haberlerinde, özne olan kadınların ve çocukların nesneleştirildiğine, kurgu ve haber dili açısından hak odaklı habercilik anlayışından çok uzak olunduğuna tanık olduk. Elbette bu durum sadece son süreçte yaşadığımız bir şey değildi. Ancak Narin Güran’ın katledilmesinin ardından bir kez daha gördük ki ana akım ve kimi muhalif olduğunu iddia eden medya kuruluşları hak odaklı habercilik anlayışından bir hayli uzak. Gazetecilerin “haber daha fazla okunsun” diyerek kendilerine göre “çarpıcı” başlıkları, haber dili ve kurgusu, özne olan kadınları ve çocukları olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin kadına yönelik şiddet veya katliam haberlerinde kadınlar her zaman ya suçlu ya da mağdur konumunda oluyor. Bu çocuklar için de geçerli. Bunun altındaki ideolojik yaklaşımı da unutmamak gerekiyor. İktidarın kadın ve çocuk politikaları sonucu artan kadın ve çocuk katliamları, erkek şiddeti, çocuğa ve kadına yönelik taciz ve tecavüz hakkında yapılan haberlerdeki dili de yine bu politikalar besliyor. Bir kadın veya çocuk katliamı haberinde kullanılan dil nedeniyle kamuoyunun tepkisi başka yöne kaydırılıyor. Buna son süreçte çok fazla gördüğümüz “Melek Narin” söylemini örnek verebiliriz.
 
Narin “melek” olmadı!
 
Narin Güran’ın katledilmesinin ardından yapılan birçok haber, çocuk odaklı habercilik anlayışı açısından uzak ve içerisinde birçok sorunu barındırarak yapıldı. Özellikle haberlerde Narin’in “melek”, “masum”, “kurban” gibi sıfatlarla nitelendirilmesi bize katledilen bir çocuğun haberde “trajedi parçası” olarak sunulduğunu gösterdi. Ana akım medya da muhalif olduğunu iddia eden medya da katledilen bir çocuğu, sadece çocuk olarak ele almadı. Bu da okuyucuların tepkisini başka tarafa yöneltti. Kamuoyu Narin’in fotoğraflarını paylaşarak “Narin melek oldu” cümlelerini kullandı. Bu sebeple kamuoyunun gündeminde Narin’in bir çocuk olduğu, 19 gün boyunca bulunamadığı, failinin veya faillerinin bulunamadığı gerçeği, “melek olduğu” söyleminden daha fazla yer almadı. Öte yandan katledilen kadınlar, çocuklar için sıkça kullanılan “kurban” kelimesi de karşımıza çok çıktı. Sonuç olarak bu sıfatlar, yaşanan bir katliamın normalleştirilmesini amaçladı. Nitekim haberlerdeki dil nedeniyle kamuoyu Narin’in “melek olduğunu” kabul ederek öfkesini bastırdı ve asıl soruyu soramadı.
 
İşlenilen suçu kavramlarla yok etmek
 
Haberlerde kadınların ve çocukların sürekli mağdur, zayıf, güçsüz, savunmasız varlıklar olarak yansıtılmasının onları şiddete, istismara açık ettiğini unutmamak gerekiyor. Örneğin, taciz haberlerinde, çocuk yaşta evlendirilen çocukların haberlerinde; “çocuk gelin”, “savunmasız küçük” kavramları kullanılmaya devam ediliyor. Bu dil çocuğu tamamen güçsüz olarak gören, işlenilen bir suçu kavramlarla yok eden bir dil oluyor. Bu dilin kullanılmasındaki amaç da iktidarın politikalarından çok uzakta değil. Kadın ve çocuk katliamlarının politik olduğu gerçeği işte burada karşımıza çıkıyor. Katliam, taciz, tecavüz olaylarında iktidarın sorumluluğunun görünmesi önemli. Ancak haberlerde kullanılan dil, bu sorumluluğun silikleşmesine, sorgulanmamasına neden oluyor.
 
"Sansasyon yoksa okur da yok" anlayışının sonucu
 
Kadın ve çocukların konu olduğu haberlerde dikkat edilmesi gerekilen noktaları es geçen medya kuruluşlarının bu konuda bilinçsiz olduğunu düşünmek yanlış olur. Daha önce de belirttiğimiz gibi haber yapma süreçlerindeki ideolojik yaklaşım kullanılan dili de etkiliyor. Ana akım yaptığı haberlerde toplumu değil iktidarı esas alıyor ve bunun sonucunda kullanılan dil, iktidarın ideolojisini yansıtmayı amaçlıyor ya da iktidarın “sorumluluğunun” gizlenmesini. Bir çocuk veya kadın katledildiğinde, onu “melek”, “masum”, “savunmasız”, “kurban”, "çaresiz" olarak nitelemek onun katledildiği gerçeğini değiştirmemekle beraber toplumun algısının bu yönde ilerlemesine neden oluyor.  Katledilen hiçbir çocuk “melek” değil, katledilen hiçbir kadın “kurban” değil. Sansasyon yoksa okur da yok anlayışının özne olan kadınların ve çocukların yaşamlarını ne kadar etkilediğini görmek gerekiyor. Sonuçta katledilen bir çocuğun melek olduğunu düşünmemiz “içimizin rahatlamasına” katledilen bir kadınının kurban olduğunu düşünmemiz de bu durumu kabullenmemize yol açar.