Gülseren Yoleri: İfade özgürlüğü baskı altında

  • 09:06 5 Mart 2025
  • Güncel
Elfazi Toral
 
İSTANBUL – İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, dijital medyada yapılan bir paylaşımın, retweetin veya beğeninin gözaltı ya da tutuklama gerekçesi olmasının ifade özgürlüğünü tehdit ettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Türkiye’de iktidarın yönetim anlayışı, hakikati toplumdan gizlemeyi her zaman önceledi. Bu doğrultuda, ifade özgürlüğü sürekli baskı altına alındı. Ayrıca, bu tür baskıların genel olarak siyasi tercihler doğrultusunda ve organize bir şekilde yürütüldüğünü görüyoruz.”
 
AKP iktidarı baskı, yıldırma,  gözaltı ve tutuklamalarla her geçen güne yeni bir ihlalin ortaya çıkmasına sebep olacak politikalar üretiyor. Cezaevlerinde sayı her geçen artarken, ihlallerde giderek artmış durumda. Son zamanlarda dijital medyada yapılan bir paylaşım bir retweet ya da bir beğeni gözaltı veya bir tutuklama gerekçesi olabiliyor. İHD İstanbul Şubesi, 26 Şubat’ta Marmara Bölgesi’nde bulunan cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair açıkladığı 2024 yılı raporunda, toplam 7 bin 349 ihlalin gerçekleştiğini ve 32 tutsağın cezaevinde yaşamını yitirdiğini paylaştı. Giderek artan tutsak sayısı ve cezaevinde yaşanan ihlaller ise bunun gerçeğini gözler önüne seriyor. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD)  İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, hem dijital medyada yargılamalarına hem de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmelerde bulundu.
 
Türkiye'de ifade özgürlüğünün her zaman baskı altında olduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Gülseren Yoleri, her geçen dönem daha da kısıtlandığını söyledi. Gülseren Yoleri, “Biz her dönem hem ifade özgürlüğümüzün kısıtlandığına dair şikayette bulunduk, hem de ifade özgürlüğünü kullanabilmek adına pek çok faaliyet gerçekleştirdik. Ancak Türkiye'de iktidarın yönetme anlayışı, hakikati her zaman toplumdan gizlemeyi ön gördü. Bunun için de ifade özgürlüğünü her zaman baskı altına aldı. Çünkü insanların gerçek düşüncelerini ifade edebilmeleri bu gerçeklerin etrafında örgütlenebilmeleri ya da taleplerini güçlü bir şekilde dile getirmeleri her zaman iktidar için bir tehdit olarak algılandı. Dolayısıyla biz her dönem ifade özgürlüğün kısıtlandığını gördük. Bu, zaman zaman yasaklanan kitaplar, toplatılan gazeteler ve dergiler, her türlü basın yayın yada sözlü iletişim araçlarını baskı ile karşılaşma yoluyla en çok karşımıza çıkıyor” dedi.
 
Dijital medya kullanıcıları baskı altında
 
Gülseren Yoleri, “Sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte, sosyal medya üzerinden baskı yoluyla ifade özgürlüğünün engellendiğini görmeye başladık” diyerek, aynı zamanda dijital medya şirketleri üzerinde de bir baskı olduğunu vurguladı. İktidarın kendi yasakları çerçevesinde dijital medya kullanımını sınırlandırdığını belirten Gülseren Yoleri, “Sosyal medya kullanıcıları da baskı altına alınıyor. Daha önce de konuştuğumuz gibi, bir paylaşımın altına konulan bir emojiden dolayı bile kişiler hakkında soruşturma açılabiliyor. Hatta sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanan insanlar oldu. İktidar, kendisine muhalif gördüğü her türlü söylemi ve paylaşımı cezai yaptırımla karşılıyor. Bu çok ciddi bir sorun; çünkü insanların 10 yıl önce sosyal medyada yaptığı bir paylaşım ya da yorum bile incelemeye alınabiliyor ve haklarında ağır suçlamalar yöneltilebiliyor. Üstelik bu suçlamalar bazen ‘terör’ ile ilişkilendiriliyor, bazen hakaret ya da ‘suça teşvik’ gibi farklı gerekçelerle yöneltiliyor” sözlerini kullandı.  
 
‘Her türlü baskı kaldırılsın'
 
Dijital medya paylaşımına getirilen sınırlamalara itiraz ettiklerini belirten Gülseren Yoleri, “İfade özgürlüğünü kısıtlayan her türlü baskının kaldırılmasını istiyoruz. Sosyal medya paylaşımları sadece ceza davalarına konu olmuyor, aynı zamanda tazminat davalarına da neden oluyor. Üstelik insanların paylaşımları, ciddi bir tehdit unsuru olarak da kullanılıyor. Bu tür şikayetler üzerinden pek çok kişiye ulaşılıyor ve belli bir para karşılığında soruşturmadan vazgeçme yönünde teklifler sunuluyor. Bu durum, adeta bir gelir kapısına dönüşmüş durumda denilebilir. Özellikle bireysel düzeydeki muhataplık ilişkilerinde böylesi bir sorunla karşı karşıyayız. İfade özgürlüğü, şiddet içermeyen her türlü düşüncenin özgürce paylaşılmasını gerektirirken, ne yazık ki pek çok paylaşımın haksız yere engellendiğine tanıklık ediyoruz. Bizler, bu duruma karşı çıkmaya ve ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz” diye belirtti.
 
'Can güvenliği tehdit ediliyor'
 
Gülseren Yoleri, şöyle devam etti: “Sadece soruşturmalar yoluyla değil, ciddi bir linç kampanyası da örgütlenebiliyor. 'Troller' olarak adlandırılan bazı gruplar, aslında parayla yönlendirilen büyük çaplı linç kampanyaları düzenleyebiliyor. Bir yandan, ifade özgürlüğünü kullanan ya da demokratik tepkilerini ortaya koyan insanlar ceza tehdidiyle karşı karşıya kalırken, diğer yandan planlı sosyal medya linçleri yoluyla kişilerin ciddi tehditlere maruz kaldığına tanıklık ediyoruz. Bu durum, her iki yönüyle de ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Üstelik sadece ifade özgürlüğü değil, can güvenliği de tehdit ediliyor; insanlar sosyal ve mesleki hayatlarında ciddi baskılarla karşı karşıya kalabiliyor. Sosyal medyanın kötüye kullanımının engellenmesi son derece önemli. Bu nedenle, bazı önlemler alınmalı ancak bu önlemler ifade özgürlüğünü kısıtlamadan hayata geçirilmeli.” 
 
‘İfade özgürlüğüne yönelik saldırıların kaynağı belli’
 
İfade özgürlüğünü koruyabilmek için, saldırıların engellenmesi gerektiğini kaydeden Gülseren Yoleri, şöyle konuştu: “Türkiye’de yargı pratiğine baktığımızda, bir sorunu çözmek amacıyla önerilen yaptırımların çoğu zaman kötüye kullanıldığını görüyoruz. İfade özgürlüğünü korumak adına ‘ifade özgürlüğüne yönelik saldırıları engelleyin’ dediğimizde, tam tersine ifade özgürlüğünün kısıtlandığına tanıklık ediyoruz. Bu nedenle, hükümetten veya yargıdan bu konuda önlem almasını talep ettiğimizde biz de tedirgin oluyoruz. Çünkü alınacak önlemlerin nasıl değerlendirileceğinden ve nasıl uygulanacağından tam olarak emin olamıyoruz.
İfade özgürlüğüne yönelik saldırılar, nereden gelirse gelsin, eğer planlı ve organize bir şekilde gerçekleştiriliyorsa, kaynağı bellidir. Saldırılar sivil bir yapıdan geldiğinde bile arkasındaki gerçek kaynağın sivil bir müdahale olmadığını, düzenlenen linç kampanyalarından anlıyoruz. Genel olarak bu saldırıların siyasi tercihler doğrultusunda ve organize bir biçimde yürütüldüğünü gözlemliyoruz. Bu nedenle, hükümetin, devletin ya da devlete bağlı güçlerin kötü amaçlı sosyal medya faaliyetlerini engellemek için gerekli önlemleri alması ve bu konuda uyarılarda bulunması gerekmektedir.”