
Yapay zekâda cinsiyet eşitliğini baz alan yasalar şart
- 09:01 6 Eylül 2025
- Güncel
Melike Aydın
İZMİR - Cinsiyet eşitsizliği endeksinde 129’uncu sırada olan Türkiye’de, yapay zekâ sistemlerinin eşitsizliği derinleştirmesi kaygısını beslerken, kadınlara da bu alana özgü yasal düzenlemeler için mücadele etmek düşüyor.
Hızla gelişip yaygınlaşan ve toplumsal dönüşümü de beraberinde getiren yapay zekâ sistemlerinin kadın haklarıyla kesiştiği noktalara dair, Türkiye’de özgün ve bütüncül bir yasal çerçeve bulunmuyor. Yapay zekâ sistemleri, toplumsal cinsiyet eşitliğini derinleştirme tehlikesi taşıdığı gibi, var olan eşitsizlikleri ortadan kaldırma yönünde araç olabilme potansiyeli de taşıyor. Ancak 2024 yılı Dünya Ekonomik Forumu Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre 146 ülke arasında 129'uncu sırada olan Türkiye, yapay zekâ sistemlerinin kullanımının doğuracağı sonuçlar açısından tedirginlikler yaratıyor. İnsan hakları ve ayrımcılık yasağını merkeze alan Avrupa Konseyi'nin (AK) Yapay Zekâ Sözleşmesi ve Avrupa Birliği'nin (AB) Yapay Zekâ Yasası (AI Act) gibi düzenlemeler, Türkiye gibi ülkeleri de bu normlara uyum sağlamak konusunda zorluyor. Yapay zekâ, kadın özgürlüğünü savunanlar açısından yeni bir mücadele alanı oluşturuyor.
Yapay zekâ toplumsal cinsiyet eşitliğini tehdit edebilir
Yapay zekâ sistemleri, eğitildikleri verilerdeki mevcut toplumsal önyargıları ve eşitsizlikleri yansıtma ve pekiştirme eğiliminde olabiliyor. Yapay zekânın kullandığı algoritmalar, insanlar tarafından oluşturulan ve tarihî verilerle beslenen sistemler olduğu için, bu verilerdeki cinsiyet eşitsizliklerini kolayca içselleştirebilir.
Bu algoritmik önyargının en sık görüldüğü alanlardan biri, işe alım ve terfi süreçleridir. Buna en çarpıcı örnek, online alışveriş sitesi Amazon'un işe alım algoritmasının analizinden verilebilir. Şirketin yazılım mühendisleri için geliştirdiği sistem, son on yılda iş başvurusu yapan adayların özgeçmişleri üzerinden eğitildi ve verilerin büyük çoğunluğu erkeklere ait olduğu için, algoritma erkek adayların özgeçmişlerinde yer alan anahtar kelimeleri ve özellikleri pozitif olarak kodladı; kadınlara ait olanları ise olumsuz olarak değerlendirdi. Sonuç olarak yapay zekâ sistemi, kendisini eğiten verilerdeki mevcut cinsiyet dengesizliği doğrultusunda kadın adayları sistematik olarak eledi.
Ayrıca yapay zekâ, kadınlara yönelik yeni dijital şiddet biçimlerini de kolaylaştırabiliyor. Deepfake gibi yapay zekâ destekli teknolojiler, sahte görseller ve videolar oluşturarak kadınların kişisel güvenliğini ve onurunu tehdit edebilmekte; kadınların siyasi ve kamusal hayata katılımını engelleme potansiyeli taşıyor.
Yüksek vasıflı alanlara erişimde cinsiyet farkı
Yapay zekâ ve robotik ağırlıklı makineler, düşük vasıflı işleri otomatikleştirirken; bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) gibi yüksek vasıflı alanlarda yeni işler yaratıyor. Ancak kadınlar dünya genelinde yapay zekâ uzmanlıklarının sadece yüzde 22'sini oluşturuyor. Bu durum, geleceğin ekonomisinde kadınların iş gücü piyasasında daha da dezavantajlı bir konuma düşme riskini doğurabilir. Bu dengesizlik, teknolojik gelişimin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir kutuplaşmaya da yol açabileceğini gösteriyor.
Yapay zekâ cinsiyet eşitliğini destekleyebilir
İşe alım, terfi veya ücret belirleme gibi kararlarda cinsiyete duyarlı ve adil algoritmaların kullanılması, keyfî ayrımcılığı ortadan kaldırabilir; daha objektif ve adil sonuçlar sağlayabilir. Yapay zekâ, eğitime erişimi artırarak kadınların güçlenmesine katkıda bulunabilir. Çevrimiçi eğitim platformları ve kişiselleştirilmiş öğrenme programları, kadınların yüksek vasıflı iş alanlarındaki beceri açığını kapatmalarına yardımcı olabilir
Ayrıca yapay zekâ, mevcut eşitsizlikleri tanımlama ve bu yönde çözümler sunma potansiyeline de sahiptir. Sorumlu bir şekilde geliştirilip kullanıldığında, algoritmalar toplumsal cinsiyete dayalı şiddet döngülerini kırmada ve kadınların karar alma süreçlerinde daha fazla söz sahibi olmalarını sağlamada dönüştürücü bir rol oynayabilir. Bu, yapay zekânın nasıl geliştirildiği, nasıl yönetildiği ve onu oluşturan ekiplerin çeşitliliği ile yakından ilişkilidir.
Türkiye’de yapay zekâ konusunda hukuki boşluk var
Türkiye'de yapay zekâ ve kadın hakları, parçalı bir hukuki yapıya sahip ve hayatımıza hızla giren yapay zekânın gelişme hızına ayak uyduracak seviyede değil. Konuya dair doğrudan ve özel olarak düzenlenmiş bir kanun henüz yok. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK), kişisel verilerin korunmasını, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine saygıyı ve mahremiyetin gözetilmesini zorunlu kılıyor. Avrupa Birliği'ndeki (AB) Genel Veri Koruma Tüzüğü’ne (GDPR) paralel düzenlemeler bulunsa da, risk değerlendirme (DPIA) gibi mekanizmalar bulunmamakta ve bu durum ciddi zafiyetler yaratabilir.
Dolayısıyla yapay zekânın neden olduğu zararlar konusunda hukuki sorumluluğun nasıl belirleneceği hâlâ bir soru işareti. Mevcut hukuki yaklaşımlar, yapay zekânın yol açtığı zararları “kusursuz sorumluluk” gibi genel hukuk kavramları üzerinden ele almaya çalışıyor. Kusursuz sorumluluk, “bir kişi ya da kurumun, kusur olmasa dahi belirli durumlarda sorumlu tutulması” anlamına geliyor. Fakat bu kavram, hızla gelişen teknolojinin getirdiği karmaşık sorunlara yeterli bir çözüm sunamıyor.
Üstelik AB Yapay Zekâ Yasası'nın sınır aşan etkisi, AB'de hizmet sunan veya AB'deki kişileri etkileyen Türkiyeli teknoloji şirketlerini de kapsıyor. Bu da Türkiye’yi, kendi iç pazarını ve ülke çıkarlarını korumak amacıyla yasal düzenleme yapmaya zorunlu kılıyor.
‘Yapay zekâ stratejilerinde de kadın ikincil planda’
Türkiye'nin yapay zekâ politikası, iki ana strateji belgesinde ele alınıyor: Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi (2021-2025) ve Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2024-2028). Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi, uzman yetiştirme, istihdamı artırma, ekonomik büyümeye katkı ve alandaki istihdamı 50 bin kişiye çıkarma gibi hedefler içeriyor. Ancak belgede, toplumsal cinsiyet eşitliğine veya kadın haklarına dair somut ve detaylı eylem maddelerine yer verilmiyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından hazırlanan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi’nde ise kadınlara ve kız çocuklarına dijital dönüşüme uyumlu yeni beceriler kazandırmayı hedefleyen bazı adımlar yer alıyor. Ancak her iki belge de yapay zekânın gelişiminde toplumsal cinsiyet boyutunun merkezi bir strateji değil, ikincil bir çaba olarak ele alındığını gösteriyor. Oysa olması gereken, yapay zekâ ile ilgili ekonomik hedeflerle toplumsal cinsiyet eşitliği hedeflerini iç içe geçiren bütüncül bir yaklaşımdır.
AK Yapay Zekâ Sözleşmesi eşitliği zorunlu kılıyor
Türkiye, uluslararası alanda farklı hukuki ve politik mekanizmaları referans noktası alabilir. Bunlardan biri, dünyadaki ilk yasal olarak bağlayıcı uluslararası yapay zekâ anlaşması olma özelliği taşıyan Avrupa Konseyi (AK) tarafından hazırlanan “Yapay Zekâ, İnsan Hakları, Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü Çerçeve Sözleşmesi”dir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı kalınan sözleşmede, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği de temel unsurlar arasında yer alıyor.
Sözleşmenin 10’uncu maddesi olan “Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı” başlığı altında, taraf devletlerin, yapay zekâ sistemlerinin toplumsal cinsiyet eşitliği de dahil olmak üzere, ulusal ve uluslararası hukukta yer alan eşitlik ilkelerine ve ayrımcılık yasağına saygı göstermesini sağlayacak tedbirleri alması veya mevcut tedbirleri muhafaza etmesi zorunlu kılınıyor. Sözleşmenin giriş bölümünde de, kadınların ve dezavantajlı grupların insan haklarından eşit ve etkin biçimde yararlanmasını olumsuz etkileme riskine dikkat çekiliyor.
AB Yapay Zekâ Yasası, diğer ülkeleri de uyuma zorluyor
Avrupa Birliği’nin Yapay Zekâ Yasası (AI Act), yapay zekâ sistemlerini “kabul edilemez”, “yüksek”, “sınırlı” ve “minimal risk” olmak üzere dört risk seviyesine göre sınıflandırıyor. İşe alım, kredi değerlendirmesi ve kamu hizmetleri gibi alanlar, “yüksek riskli” kategoride yer alıyor ve bu alanlarda daha sıkı teknik ve operasyonel düzenlemeler uygulanıyor.
Temel hakların korunması, şeffaflık ve ayrımcılığın önlenmesini hedefleyen yasa, özellikle yüksek riskli sistemlerin temel haklara etkisinin önceden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Algoritmik önyargıyı önlemek için, cinsiyet ve etnik köken gibi özel veri kategorilerinin işlenmesine belirli koşullarda izin veriliyor.
Ancak bazı analistler, yasanın “toplumsal cinsiyet eşitliği” yerine daha geniş ve cinsiyet-nötr bir dil kullandığını, bu nedenle kadınların karşılaştığı özgün zorlukları yeterince ele alamama riski taşıdığını belirtiyor. Yasa, AB içinde piyasaya sunulan veya AB'deki kişileri etkileyen yapay zekâ sistemleri için geçerli olduğundan, Türkiye gibi AB dışı ülkelerdeki teknoloji sağlayıcıları ve geliştiricileri üzerinde de ciddi bir uyum baskısı oluşturuyor.
UNESCO: Yapay zekâ insan merkezli olmalı
UNESCO’nun Yapay Zekâ Etiği Tavsiye Kararı, yapay zekânın geliştirilmesi ve kullanımında insan merkezli bir yaklaşımı teşvik eden ilk küresel standartlar metni olarak öne çıkıyor. Ancak metnin yasal bağlayıcılığı bulunmuyor. Karar, yapay zekânın insan iradesi, kapsayıcılık, eşitlik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan onurunu koruyacak şekilde yönetilmesi gerektiğini vurguluyor. UNESCO, “Women4Ethical AI” (Etik Yapay Zekâ için Kadınlar) gibi girişimlerle, kadın liderlerin ve uzmanların yapay zekâ ajandasına katkılarını artırmayı, ayrımcı olmayan algoritmaların geliştirilmesini ve çocukların teknoloji alanına katılımını teşvik etmeyi amaçlıyor.
‘Kusursuz sorumluluk’ kavramı yetmiyor
Yapay zekânın kadın hakları üzerindeki etkileri; hukuki, etik ve teknolojik sorunların kesişiminden kaynaklanan karmaşık bir yapıdadır. Bu sorunların çözümü, çok boyutlu ve disiplinler arası bir yaklaşımı zorunlu kılar.
Bir yapay zekâ sisteminin ayrımcı bir karar verdiği durumda, bu karardan kimin sorumlu tutulacağı örneğin veriyi sağlayan, algoritmayı kodlayan ya da sistemi kullanan şirketin mi mevcut hukuk sistemlerinde açık şekilde belirlenmiş değildir. Türkiye’de bu tür durumlar için özel bir yasa bulunmadığından, “kusursuz sorumluluk” gibi genel ilkeler üzerinden değerlendirmeler yapılıyor. Ancak bu yaklaşım, zarara uğrayan bireylerin hak arama süreçlerini zorlaştırırken, sorumluluktan kaçışa neden olabiliyor.
Bu nedenle yapay zekânın neden olduğu zararlar konusunda, hukuki sorumluluğu açıkça tanımlayan; geliştiriciden son kullanıcıya kadar tüm paydaşlar için şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmaları içeren yasal düzenlemeler, acil bir ihtiyaç olarak görülmektedir.
Veri niteliği ve geliştiricilerin çeşitliliği belirleyici
Yapay zekâ sistemlerini eğiten verilerin yetersiz ya da yanlı olması, algoritmik önyargıların gelişmesine neden oluyor. Eğer bir veri seti tarihsel cinsiyet eşitsizliklerini yansıtıyorsa, algoritma da bu eşitsizlikleri yeniden üretir. Bu nedenle, veri setlerinin adil ve toplumun tüm kesimlerini temsil edecek şekilde hazırlanması büyük önem taşır.
Ayrıca bu sistemleri geliştiren ekiplerin çeşitliliği de kritik bir faktördür. Algoritmaların sosyal adalet duyarlılığı, doğrudan onları geliştiren programcıların bakış açılarıyla şekillenir. Kadınların bu alandaki düşük temsili, yapay zekâ sistemlerinin toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine karşı daha az duyarlı olmasına neden olabilir. Bu yüzden, yapay zekâ ekiplerine sosyologlar, hukukçular ve farklı disiplinlerden uzmanlar dahil edilmeli; geliştiricilere önyargıları önlemeye yönelik eğitimler verilmelidir.
Eğitim ve kapasite geliştirme şart
Kadınlar, fen, matematik, mühendislik ve teknoloji (STEM) alanlarının birleştiği öğretim sistemlerinde ve yapay zekâ uygulamalarında yetersiz temsil ediliyor. Türkiye'deki üniversitelerde, yapay zekâ ile toplumsal cinsiyet ilişkisi üzerine yeterli sayıda akademik araştırma bulunmuyor.
Bu sorunun aşılabilmesi için, kadınların teknolojiye olan ilgisini artırmaya yönelik özel programlar ve teşvikler geliştirilmelidir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Kadınlara Yönelik Yapay Zekâ ve Veri Bilimi Geliştirme Programı” gibi projeler bu anlamda atılmış adımlar olsa da, henüz tali konumda kalıyor.
Oysa, kadın odaklı bir yaklaşımın genel stratejilerin merkezine entegre edilmesi ve yaygınlaştırılması gerekir. Bunun için, uluslararası standartlarla uyumlu, yapay zekânın yol açtığı ayrımcılık, sorumluluk ve şeffaflık konularını doğrudan ele alan spesifik bir yasa çıkarılması elzemdir. Bu süreçte, kadın örgütlerinin ve ilgili toplumsal paydaşların sürece aktif olarak dahil edilmesi büyük önem taşıyor.