Tülay Hatimoğulları: Adım atma sırası devlet ve iktidarda

  • 12:42 4 Mart 2025
  • Siyaset
 
ANKARA - DEM Parti Meclisl Kadın Grubu Toplantısı'nda konuşan Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları, “PKK’nin Sayın Öcalan’ın çağrısına harfiyen uyacağına dair yaptığı açıklama ve tüm güçlerine ateşkes çağrısı yapması bizlerin barış umudunu büyütmüştür. Bu umudu kalıcı hale getirmek için PKK’nin kongresini gerçekleştirebileceği bir çatışmasızlık zemininin acil bir biçimde oluşturulması gerekiyor. Şimdi bu sürecin toplamı bakımından adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir" dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) bugün gerçekleştirdiği kadın grup toplantısına Barış Anneleri, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, HDP Eş Genel Başkanı Sultan Özcan, Yeşil Sol Parti Sözcüsü Didem Betül Göçer, SODAP, SOLDEP, TJA, DEM Parti Belediye eşbaşkanları, Barış İçin Toplumsal Girişim, ÖHD, ÇHD, KESK, DİSK, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Mor Dayanışma, Mimoza Kadın Derneği, Rosa Kadın Derneği, Van Star Kadın Derneği, Afet Yönetimi Dayanışma Derneği, İmece Ev İşçileri Sendikası ve birçok kadın toplantıya katıldı. 
 
Salonda “jin jiyan azadî”, “Biji berxwedanan zindana” sloganları sık sık atıldı. Kadın mücadelesinin anlatıldığı sinevizyon gösterisinin ardından Tülay Hatimoğulları söz aldı. 
 
‘Asrın Çağrısı ile barışa ulaşacağız’
 
Tüm kadınları selamlayarak konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısına değinerek, “Sayın Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısını konuştuğumuz bu günlerde özellikle bugünlere gelmemizi sağlayan çok ağır bedeller ödeyen acıları yüreklerine oya gibi işlenmiş olan ama buna rağmen asla barış demekten vazgeçmeyen değerli Barış Anneleri. Bir kez daha hoş geldiniz. Değerli haklarımız, sevgili kadınlar sözlerime başlarken Müslüman alemi için kutsal olan Ramazan ayını yaşadığımız bugünlerde Asrın Çağrısı ile barışa ve demokratik topluma ulaşacağımıza olan inancımızı yineliyoruz” dedi. 
 
‘Bütün kadınlara barış sözümüz olsun’
 
Erkek egemenliğine karşı kesintisiz kadın mücadelesini ileriye taşıyacaklarını söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Bölgemizde devam eden savaş ve çatışmalara karşı barış mücadelemiz sınırları aşarak devam ediyor ve büyüyor. Ben buradan kadın devrimini Orta Doğu’ya armağan eden Rojavalı kadınlara, Türkiye’den binlerce kez selam gönderiyorum. Mücadele tarihini bütün ağır bedellere rağmen ilmek ilmek günümüze kadar taşıyan bütün kadınlara sözümüz olsun ki bu acılı coğrafyada topraklarda barışı yeşerteceğiz. Kadınların özgürce yaşayabileceği bir ülkeyi ve bir coğrafyayı hep birlikte kuracağız. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz bizimdir diyerek mücadele ettik, mücadele etmeye devam edeceğiz” sözlerini kullandı.
 
Bedenimizden elinizi çekin
 
Devamında ise Tülay Hatimoğulları şunları söyledi: “İktidar kadına yönelik erkek şiddetini önlemek için asla sahici adımlar atmadı. Kadınların sosyal ve siyasal haklarını kazanımlarını güçlendirmek yerine 2025 yılını 'Aile Yılı'nı ilan ettiler. Bu ilanın hemen ardından kadınların doğurup doğurmayacağına kaç çocuk doğuracaklarına, bütün bunlara reisli aile modeliyle karar vermeye kalktılar. Bu amaçla nüfus politikaları kurulu ve aile enstitüsünü kurdular. Bizler aileyi korumak ve güçlendirmek adı altında kadının emeğine, bedenine, sağlığına ve tüm yaşamına müdahale eden politikalara karşı derhal geri adım atılmasını istiyoruz. Gebeliği engelleyici yöntemleri, kürtajı, hatta sezeryanla doğumu dahi anormal gösteren politikaları asla kabul etmiyoruz. Kadın bedeninden ve sağlığından elini çek ey iktidar! Bedenimizden elinizi çekin.
 
Şiddete karşı çağrı
 
Biz kadınlar biliyoruz ki en çok aile içerisindeki erkekler tarafından öldürülüyoruz. Kadınlar en çok sevdikleri erkekler tarafından şiddet görüyor. Sevdikleri erkekler tarafından katlediliyor. Ya abisi ya babası ya eşi ya sevgilisidir. Oysa biz kadınlar için kutsal olan kadınların yaşamıdır. Her gün 3 kadının katledildiği ülkede mecliste biz muhalefetin ısrarı ile kurulan kadına yönelik şiddeti araştırma komisyonunun başına kim getirildi biliyor musunuz? Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için komisyon muhalefetin ısrarı ve talebiyle kuruluyor ama başına iktidar bir erkek getiriyor. O erkek de kafasına göre gündüz kuşağı programından bilirkişiler getiriyor. Komisyonlarda o bilirkişilerin fikirlerine başvuruyorlar. Kadınlar açısından hayati önemdeki bu komisyonun amacına uygun bir biçimde çalıştırılmasını engellemekteler. Biz can derdindeyiz onlar magazin derdinde. İşte iktidarın anlayışı bu. Herkesi kadına yönelik şiddeti, kadın katliamlarını önleme konusunda ciddiyete davet ediyoruz. En başta bu ciddiyetsiz tutumu takınan iktidara ve bu anlayışı için çağrı yapıyoruz.
 
Erkek şiddetini önlemenin yol haritası çok açık
 
Erkek şiddetini önlemenin yol haritası çok açıktır. Biz bunu alanlarda, meydanlarda, Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketi el ele vererek yürüttüğü ortak mücadeleyle dillendirdik. Öncelikle çekildikleri İstanbul Sözleşmesi'ne derhal geri dönülmelidir. 6284 sayılı kanunun her maddesi etkin bir şekilde hayata geçirilmelidir. Kadınlara dayatılan yoksulluk ve bütçelemede reva görülen sefalet anlayışından derhal vazgeçilmelidir. Kamusal alanlarda şiddetin her türlüsünü yaşıyoruz. Kadınların aldığı nafakayı tartışmaya açmak yerine ağır enflasyon ve yoksulluğun altında ezilen kadınların ekonomik güvence ve sosyal haklarına kavuşmasının yol ve yöntemleri bulunmalıdır. Kadın mahpuslara yönelik uygulanan siyasi baskı ve insanlık onuruna aykırı muamele ve ağır insan hakkı ihlallerine derhal son verilmelidir. Yaşam hakkı ve özgürlüklerimiz başta olmak üzere bütün haklarımız için örgütleniyoruz, mücadele ediyoruz sevgili kadınlar. Şuna yürekten inanıyoruz, burada bu salondaki tabloya baktığımızda Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört bir yanından gelen kadınlar, ismini okudukça biz ne çoğuz diye düşündüm evet çoğuz.  Çoğuz, daha da çoğalacağız.
 
Türkiye’de ekonomik kriz her geçen gün daha da hissettiriyor kendini. Özellikle biz kadınların yaşamını çok ama çok derinden etkiliyor. Kadın yoksulluğu sadece ekonomik bir sorun değildir, aynı zamanda kadınların eğitim, sağlık hizmeti, sosyalleşme gibi temel haklardan yoksun kalmasına sebep oluyor. Özellikle engelli kadınlar mülteci kadınlar hem ekonomik krizin altında iki kat daha fazla eziliyor hem de sosyal yaşamda dışlanıyor yok sayılıyor. Bunlar yetmiyor ekonomik krizle birlikte aile içi sorumluluk ve bakım yükü daha çok kadınların sırtına yükleniyor. Kadınların gittikçe yoksullaşmasına sebep olan bu muhtaçlık politikalarına son verip kadınların ekonomik özgürlüğünü temel alan kapsayıcı, cinsiyet eşitlikçi, ekonomik politikalar ve planlamaların hayata geçirilmesi gerekir acildir ve elzemdir. 
 
Kayyımlar gidecek kadınlar ve halk kalacak
 
Her şeyden önce kadınların iradesinin gaspı demektir kayyım. Kadınların siyasette ve yerel yönetim mekanizmalarında dışlanması demektir. Yerelde yaşayan kadınların haklarına ve yaşamlarına ve yerel yönetim hizmeti almalarına müdahale demektir. Eşbaşkanlığa ve eşit temsiliyete demokratik ekolojik ve özgürlükçü yerel yönetim modelimize müdahale demektir. Biz kadınlar kadın kazanımlarına en büyük saldırı biçimlerinden biri olarak bu kayyım rejimini görüyoruz. Asla kabul etmedik etmeyeceğiz. Kayyımlar gidecek, kadınlar ve halk kalacak, seçilmişler kalacak. 
 
Meydanlarda olacağız
 
Biz kadınlar, iktidarın erkek egemen anlayışına sahip olan iktidarların ve devlet anlayışına karşı asla rızalık göstermiyoruz, kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Düşüncelerimiz,  kıyafetlerimiz, milliyetimiz, dilimiz, mezhebimiz farklı olabilir. Farklı kültürlere sahip olabiliriz, farklı dilleri konuşuyor olabiliriz, inançlarımız farklı olabilir. Kadın olmak en güçlü paydadır, en birleştirici paydadır. İşte bundan dolayı farklılıklarımızdan dolayı ortak mücadele etmeliyiz. Unutmayalım ki kadınlar birlikte güçlü. 8 Mart'ta hep birlikte alanlarda meydanlarda olacağız. Türkiye kadın hareketi feministler Kürt kadın hareketi ile el ele verip Türkiye’nin dört bir yanını mora boyayacağız. Bizler Kadın Meclisi’mizle, ‘Kadın Özgürlük Mücadelesiyle Barışı Örgütlüyoruz’ şiarıyla alanlarda, meydanlarda olacağız. 
 
Meclis hızla adım atmalıdır 
 
Sayın Öcalan, 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısıyla bir asrı cesaretle kapatmıştır. Yeni dönemin kapılarını aralayan barış ve demokrasi manifestosunu bütün dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu manifestonun muhatabı sadece kendi örgütü olan PKK değildir, aynı zamanda devlettir, iktidardır, toplumun kendisidir ve muhalefetin tamamıdır. 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısının en önemli muhataplarından biri de şu an çatısı altında konuştuğumuz grup toplantısını gerçekleştirdiğimiz TBMM ve parlamentodur. Parlamento hızla demokratik siyaset ve hukuk alanını genişletmelidir. Barış ve demokrasiyi büyüterek darbe mekaniğinin tarihe karışmasında kurucu ve tarihsel bir rol üstlenmelidir. Bakın Sayın Abdullah Öcalan asrın çağrısında ne dedi? Bunu kelime kelime sizlerle paylaşmak istiyorum; ‘Kimliklere saygı kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri ve her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik ve siyasal alanın mevcudiyeti ile mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasi ile taçlandığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir’ dedi. 
 
Orta Doğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak
 
Türkiye’nin önümüzdeki süreçte temel mücadele dinamiği demokrasidir, adalettir, özgürlüktür. Emin olun ki iktidar ve muhalefet ve toplum Asrın Çağrısı’nı yerine getirdiği an sadece Kürt halkı değil, bütün Türkiye halkları ve inançları hep birlikte çok büyük kazanacak. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla Orta Doğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak. Türkiye mutlaka ve mutlaka barışa kavuşacak. Sayın Öcalan’ın yaptığı 'Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na dünyadan, bölgeden ve Türkiye’den tarihte eşine az rastlanan bir destek var. Devasa bir destek var.
 
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Almanya Başbakanı, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü, İngiltere, Almanya, İran, Irak, Suudi Arabistan Devletleri, Avrupa Birliği Dış Politika Sözcülüğü, Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısına çok güçlü bir destek verdi. Gelen desteklerin bir kısmını daha paylaşmak istiyorum Türkiye kamuoyu ile. Aynı zamanda Avrupa Birliği  sol partilerin çatı örgütü, Avrupa Sol Partisi ve Avrupa Birliği Sosyal Demokratların çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partileri de güçlü bir destek açıklaması yaptı. Kürt halkının önemli liderlerinden sayın Mesut Barzani, Neçirvan Barzani, Kubat Talabani, Mesrur Barzani, Bafil Talabani, Selahattin Bahadin ve Ali Bapir’in destekleri hem Kürt ulusal birliği ve hem de barış için büyük katkılar içermektedir. Yurt içinde de bu sürecin başlatıcısı olan Sayın Devlet Bahçeli, ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve burada ismini sayamadığım çok sayıda siyasi aktör bu sürece destek açıklaması yaptı. Bileşenlerimiz, sol sosyalisti ittifaklar, yapılar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, birçok halktan ve inançtan çok sayıda kişinin çok açık destek açıklamaları oldu. Bu destekten hakikaten tarihi bir destektir. 
 
Adım atma sırası devlette ve iktidardadır
 
PKK de, yaptığı açıklamada Sayın Öcalan'ın çağrısına uyacağını kamuoyuna deklare etti. PKK’nin Sayın Öcalan’ın çağrısına harfiyen uyacağına dair yaptığı açıklama ve tüm güçlerine ateşkes çağrısı yapması bizlerin barış umudunu büyütmüştür. Bu umudu kalıcı hale getirmek için PKK’nin kongresini gerçekleştirebileceği bir çatışmasızlık zeminin acil bir biçimde oluşturulması gerekiyor. Sınır ötesi operasyonların acilen durması gerekiyor. PKK biliyorsunuz ateşkes ilan etti, aynı şekilde buradan sınır ötesine gerçekleşen bütün askeri operasyonların durması ve bu zeminin oluşması çok önemli. Şimdi bu sürecin toplamı bakımında adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir. Her bir destek açıklaması bu ülkede yüzyıldır yanan ateşe su dökmektir. Ülkenin demokratikleşmesine eşsiz katkılar sunmak demektir. Ne mutlu demokratik çözümden yana olanlara ne mutlu barış için mücadele edenlere, ne mutlu insanca ve demokratik yaşam diyenlere ne mutlu sizlere, ne mutlu bizlere, ne mutlu barışa olan inancını hiç yitirmeyen bütün kadınlara. 
 
Medyanın dili 
 
Bakın 90’lı yıllardan bu yana 600’den fazla çatışma-çözüm deneyimi yaşandı. Bu deneyimlerden başarıya ulaşanlar siyasi ve hukuki düzenlemelerle zemini oluşturulmuş olan süreçlerdir. Bu çağrıya biraz önce de bahsini ettiğim gibi çok geniş, dünya ölçeğinde de bir teveccüh var. Barışın ve çözümün ihtimali dahi Türkiye, Orta Doğu ve bütün dünyada bir heyecan yaratmış durumda. Durum ve hal böyleyken barış iklimini daha da büyütmek yerine sürecin ciddiyetinden uzak bir dilin kullanılmasının hiç kimseye faydası yoktur. Benzer anlamda medyadaki dilin barış ve demokratik çözüme katkı sağlayan bir dil olması çok önemlidir. Çünkü barışı önce dilimizde inşa edeceğiz. Bu konuda da medyaya ve basın emekçilerine çok büyük bir görev düşmektedir. 
 
Çağrıyı demokrasi ile taçlandırmak bizlerin elindedir
 
Sayın Erdoğan'ın bu süreci sahiplenmesi çok önemlidir. Türkiye’nin demokrasisi için, bu ülkede barışın tesis edilmesi için söz yetmez. Eylem ve icraat gerekir. Eylem ve icraat doğal olarak devleti yöneten icra makamından bekleniyor, yani Sayın Cumhurbaşkanından beklenir. Çatısı barış, umudu ve demokrasi olan bu sürecin zemini demokratik siyaset ve hukuk olmak zorundadır. Sayın Öcalan 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısı ile 'Demokratik Cumhuriyet'in inşası için çok güçlü bir başlangıç yapmıştır. Bu başlangıcı büyütüp geliştirmek demokrasi ile taçlandırmak bizlerin elindedir. Geçmiş dönem deneyimlerine bakarak zor diyen bazı sesleri kulaklarımızda işitiyor gibiyiz. Evet hiçbir şey kolay değil ama asla imkânsız değil. Burada biz barış uğruna verdiğimiz mücadelede burada biz demokratik cumhuriyet için bu coğrafyada verdiğimiz mücadelemize güveneceğiz. Örgütlü mücadelemize güveneceğiz barış umuduna güveneceğiz, bizler tarihsel bilgi birikim ve deneyimlerimize güveneceğiz. Biz kadınlar en çok kendimize güveneceğiz bu barış sürecinde.
 
Barışı ve demokrasiyi inşa etmek zayıfların işi değildir, cesurların işidir
 
Sayın Öcalan barış için ve yaptığı çağrı için çok fazla çalışmak, daha fazla emek vermek istiyor. Bunun için de kendisi de ifade etti görüşmemizde, her kesimin ama her kesimin çok büyük bir çabasına ihtiyaç var. Bakın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları oluşturulmazsa kendisi bu katkıyı vermekte zorlanır. O yüzden Sayın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları hızla oluşturulmalıdır. Yine atılacak acil adımlardan birisi bu sürecin yasal ve hukuki adımlarının atılmasıdır. Kürt sorunun çatışma ve şiddetten arınabilmesi Sayın Öcalan’ın demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması vurgusunun bir kez daha bizler burada altını çiziyoruz. Hepimiz bilmeliyiz ki demokratikleşme asla bir zayıflık değildir. Barış zayıfların işi değildir, barış cesurların işidir, barış güçlülerin işidir. Demokrasiyi inşa etmek cesurların, güçlülerin ve örgütlülerin işidir. Şunu bilmeliyiz ki değerli halklar sevgili kadınlar. Demokratikleşme ve barış bir siyasi pazarlık konusu olamayacak kadar değerli ve önemlidir. Siyasetler üstüdür. Güncel politik gelişmelerin de üstündedir. Bunu bütün Türkiye kamuoyu böyle bilmelidir en temel insan hakları ve halkların en temel hakları asla pazarlık konusu yapılamaz yapılmamalıdır. Bu süreç bir yenme yenilme süreci değildir. Herkesin kazandığı kazandığına olan inançla ve özgüvenle adım attığı bir adımlar zinciri. Kürt halkının varlığı anadilde eğitim hakkı Aleviler başta olmak üzere bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların eşitliğinin sağlanması yerel demokrasinin esas alınması acil demokratik çözüm görevi olarak önümüzde durmaktadır. Bununla ilgili atılacak adımlar herkesi rahatlatacaktır. 
 
Öcalan’ın dediği gibi ‘Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır’ 
 
Sayın Abdullah Öcalan’ın görüşmede bizlere dediği gibi çok güzel bir söz kullandı. ‘Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır’ Artık Türkiye’nin konuşma zamanı. Artık toplumun kendini özgürce ifade etme zamanı. Biz de diyoruz ki yüz yıllık kapatılan ifade kanalları açılınca demokrasinin zemini güçlenir. Demokratikleşme bu ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Demokratik uzlaşı ve özgür siyaset gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli ve en temel mirastır. Gelin yarınlarımızı hep birlikte kuralım diyoruz.
 
Adımlarımızı düşe kalka değil koşarak atacağız
 
Buradan Türk halkına seslenmek isterim. Bu gelişmelerin barışla ve çözümle nihayetlenmesi zannetmeyin ki sadece Kürt halkına yarayacak. Kafalarımız karışık yaşadığımız kimi tedirginlikler var çünkü bugüne kadar yaşanan bu süreçlerde resmi devlet ideolojisinin kurduğu sistem kafaların karışmasına sebebiyet vermiştir. Ama emin olun ki burada Kürt halkı kadar Türk halkı ve bu coğrafyada yaşayan diğer bütün halklar kazanacak. Bu bütün halkların ortak yaşam başarısının altına imza atmak olacak. Hepimiz eşit kendi dilimiz ve inancımızla özgür yaşayabileceğimiz bir düzenin inşası olarak okunmalıdır bu süreç. Bölmek ve bölme kaygısını büyütenler savaştan ve çatışmalardan beslenenlerdir. Demokrasi ve eşitlik halkların alınması hiçbir halkı bölmez. Her halkın birbirine karşı saygısını sevgisini ve birlikteliğini büyütür. Bir çağ kapanıp başka bir çağ açılırken biz DEM Parti olarak bu demokratik dönüşümü esas alan ortak bir geleceği kurmak için hazırız kolları sıvadık. Bizler barış yolunda adımlarımızı düşe kalka değil koşarak atacağız. Toplumsal uzlaşı ve demokratik çözüm irademizle herkesin kendini ifade edebileceği eşit haklara sahip olduğu barışçıl bir toplumsal bir düzen kurmak bizlerin iradesiyle mümkündür. 
 
Barış ağacına su verme zamanıSevgili Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi barış ağacına bir damla su verme zamanı. Onlarca yıllık mücadelesiyle barış tohumunu fideye dönüştüren, büyük bir barış ağacı etrafında bizleri birleştiren, derleyen, toplayan, en ağır bedelleri ödeyen barış annelerine ben burada bir kez daha kendilerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Bu sürecin en önemli sahipleri sizsiniz Barış Anneleri. Onlarca yıllık mücadeleyi veren, ağır bedeller ödeyen kadınlar sizlersiniz değerli analar. Sözlerime son vermeden önce çok kıymetli barış annelerinin sözlerine kulak verelim isterim. Anneler diyor ki anneler olarak savaş değil barış istiyoruz. Artık bahar gelsin. Asker annelerine de sesleniyoruz. Acılarımız arasında bir fark yok onlar da barış istediklerini her yerde haykırsınlar bundan sonra tabutları kucaklamayalım diyor barış anneleri. Anneler çocuklarımızın tabutlarını değil çocuklarımızı ve birbirimizi kucaklayalım diyor. Bundan daha insani ve kutsal bir istek olabilir mi. Bu talep hepimizin ortak talebidir. Şimdi artık anaların ortak isteği gençlerin sevinçleriyle halkların ve inançların ortak iradesiyle ufukta demokrasi ve barış var. 
 
Newroz ateşini 'Barış ve Demokratik Toplum' için hep beraber harlayacağız
 
Bu duygu inanç ve bilinçle kadınlarla bizler 8 Mart’ta alanlarda buluşacağız. Hep birlikte hem bedenimiz hem emeğimiz hem kimliğimizin hakları için orada olacağız. Aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı bu çağrıya sahip çıkmak için 8 Mart’ta alanlarda meydanlarda olacağız. Ve önümüzdeki günlerde Newroz mitinglerinde olacağız. Newroz ateşini barış ve demokratik toplum için hep beraber harlayacağız.”