
Tarihi eşikten yeni döneme: Pervin Buldan değerlendirdi
- 09:01 18 Temmuz 2025
- Siyaset
Melek Avcı
ANKARA – Tarihi dönemeçte PKK’nin silahları imha etmesi ile birlikte, pozitif entegrasyon ve özgürlük yasalarının oluşturulması için yeni bir aşamaya geçildi. DEM Parti İmralı Heyeti süreç eksenli görüşmelerini sürdürürken, heyet üyesi Pervin Buldan haftaya Abdullah Öcalan’la görüşeceklerini belirtti.
1 Ekim tartışmaların başlamasıyla birlikte, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” 27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından deklare edildi. Ardından PKK, 12. Kongresiyle birlikte çağrıya karşılık vererek kendini feshetti. Feshi kararının yankıları sürerken, Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’da yaptığı videolu çağrı sonrası, 30 gerilladan oluşan ve KCK Merkez Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Besê Hozat’ın öncülük ettiği “Barış ve Demokratik Toplum Grubu”, Silêmanî’de silah imha töreni gerçekleştirdi. Tören hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde yankı buldu.
Diyalog ve müzakere aşamalarının aşılmasıyla birlikte başlayacak olan “inşa” süreci için gözler, iktidarın bu çağrıya vereceği karşılıkta.
Sürecin başından bu yana hem İmralı ile hem de siyasetçilerle görüşmeler yürüten DEM Parti İmralı Heyeti, törenin ardından bu hafta da siyasi temaslarını sürdürdü. Heyette yer alan Pervin Buldan, tarihi bir virajda, gözler yasaların çıkacağı Meclis’e çevrilmişken süreçte gelinen aşamayı değerlendirdi.
“Çağrının hemen ardından silahların imha edilme töreni ile Sayın Öcalan'a ‘biz senin arkandayız ve bu süreci seninle birlikte götürmeye hazırız’ denildi. Bunun da mesajının verildiğini ifade edebiliriz.”
*9 Temmuz’da Abdullah Öcalan’ın çağrısı gündeme geldi. Bu çağrıdan önce hem İmralı’da Abdullah Öcalan’la hem de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birer görüşme gerçekleştirdiniz. Ardından 11 Temmuz’da Barış ve Demokratik Toplum Grubu, 30 gerillanın katılımıyla silah yakma töreni düzenledi. Bu süreci nasıl okumak gerekiyor?
Yaşananlar tarihi şeyler. Hem Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, hem hemen arkasından sürecin aşama aşama ilerlemesi ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın İmralı Heyeti’ni kabulü; ama sizin de ifade ettiğiniz gibi, daha sonra silah imha etme töreniyle birlikte belli bir aşamaya gelindi. Bütün bunlar, belki de barış sürecinin en kıymetli ama en zor olan bölümleriydi. Bundan sonrası kolay mı, elbette ki kolay değil. Belki bundan sonra daha zor; ama belli bir aşamaya gelmesi çok kıymetli. Tabii törenin özellikle çok vakur bir tören olması, bir disiplin içerisinde gerçekleşmesi, açıkçası gitmemiş olmama rağmen çok duygu yüklü ve aynı zamanda da gelinen noktayı, aşamayı bariz bir şekilde ortaya koyan bir törendi.
Çünkü Sayın Öcalan bu törenin yapılabilmesi için videolu bir çağrı yaptı. Şimdi o silahların imha edilmesi, yakılması, Sayın Öcalan’ın çağrısına sahip çıkmaktı. Sayın Öcalan’ın ifade ettiği ya da geliştirmek üzere ortaya koyduğu barış sürecine sahip çıkmaktı. Bu anlamıyla da aslında tarihiydi. Her anlamıyla aslında değerlendirirsek, bir şekilde önemli bir sürecin içerisinden geçiyoruz. Fakat bu süreçler içerisinde zaman zaman aksamalar olsa dahi, zaman zaman engeller olsa dahi, bu sürecin bir başarıya evrilebilmesinin mümkün olduğunu da gösteriyor.
Çağrının hemen ardından silahların imha edilme töreni ile Sayın Öcalan’a “biz senin arkandayız ve bu süreci seninle birlikte götürmeye hazırız” denildi. Bunun da mesajının verildiğini ifade edebiliriz. Şimdi silahların ne şekilde verileceği konusunda da birçok tartışma yaşandı. Gömülecek mi, imha mı edilecek, teslim mi edilecek… Her birinin ayrı bir açıklaması var, ayrı bir mesajı var. Ama yakılması, imha edilmesi çok başka bir anlama tekabül ediyor. Dolayısıyla gömülürse o silahlar tekrar çıkabilir, teslim edilirse farklı bir şekilde kullanılır; ama imha edilmesinin amacı “evet, biz barıştan yanayız, biz barış sürecinin arkasındayız, çatışmalı sürece son veriyoruz” mesajıydı bizce. Kısacası tarihi bir ana hep birlikte tanıklık ettik ve bu tarihi anda emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
“Sayın Öcalan’ın Meclis’te kurulacak olan komisyonun işlevine dair de önemli mesajları ve değerlendirmeleri vardı. Birçok değerlendirme yaptı. Nedir bu konular? Diyelim ki entegrasyon yasaları; demokratik entegrasyon yasalarının çıkması gerekiyor.”
*Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiğiniz son görüşmede öne çıkan başlıklar nelerdi? Görüntülü çağrının ötesinde, bu sürece dair başka mesajları da oldu mu? Kendisi bu yeni dönemi ve yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?
Tabii uzun görüşmeler yapıyoruz. Aslında Sayın Öcalan’la yaptığımız her görüşmede çok farklı başlıklar var, çok farklı gündemler var. Ama bu son görüşmede ağırlıklı olarak sürecin geldiği aşama konuşuldu: Silah bırakma ya da silahların imhası meselesinde nasıl bir yöntem, nasıl bir yol izleneceğine dair görüşleri vardı. Yine komisyon meselesi, özellikle Meclis’te kurulacak olan komisyonun işlevine dair de önemli mesajları ve değerlendirmeleri vardı. İlk defa bu sefer Sayın Mithat Sancar katıldı heyete ve onunla birlikte gittik adaya. Dolayısıyla Sayın Sancar’ın hukukçu kimliği ve hoca olması, yine bu anlamıyla komisyonda üstleneceği rol ve bu komisyonda tartışılacak olan konularla ilgili de Sayın Öcalan birçok değerlendirme yaptı.
Nedir bu konular? Diyelim ki entegrasyon yasaları; demokratik entegrasyon yasalarının çıkması gerekiyor. Çünkü silahların imhasıyla birlikte oradaki insanların bundan sonra ne yapacağına dair hukuki ve yasal zeminlerin oluşmasına ilişkin önemli değerlendirmeleri oldu. Bu insanlar silahları bıraktıktan sonra, bu aşama tamamlandıktan sonra, örneğin ne yapacaklar? Yasal bir düzenleme olmaması bu süreci elbette ki bir başarıya götürmez. Ama yasal düzenlemelerle birlikte yeni aşamalara geçilir ve bu yasal ama aynı zamanda hukuki düzenlemelerin sürece katkı sağlayacağı yönünde birçok değerlendirme yaptı. Yine komisyonun da işleyişine dair değerlendirmeleriyle birlikte önerilerini de ifade etti. Tabii silahların imhasından sonra yaptığımız bazı görüşmeler vardı. Bu görüşmelerde taraflara anlatıyoruz ama aslında komisyonun bu aşamada oldukça önemli bir işlevi olacak. Buna dair de Sayın Öcalan’ın özellikle değerlendirmeleri oldu.
“Sürecin şekilleneceği, ete kemiğe bürüneceği yer biraz da komisyondur. Güven ve destek aynı ölçüde ilerlerse eğer, yani yasal ve hukuki düzenlemeler yapılıp bu özgürlükler meselesinde de bir yol kat edebilirsek, o aradaki açık olan makası en azından bir nebze de olsa kapatmış oluruz.”
*Silah imha töreninin sembolik öneminden siz de bahsettiniz. Peki, bu törenin ardından, bundan sonraki adımlar ne olabilir? Sürecin yönüne dair bir öngörünüz var mı? İktidar bir takvim konuşuyor örneğin.
Şöyle ki, bu sürecin bir takvimi olamaz. Yani bir takvime bağlamak doğru olmaz. Çünkü 50 yıllık bir meseleyi iki ayda, üç ayda çözemeyiz. Hepimiz bunun farkındayız. Fakat ne kadar hızlı olursa, ne kadar çabuk adımlar atılırsa, en azından sürecin sabote edilmesine engel oluruz. Süreci bozmak isteyenlere karşı da bir girişim olur. Dolayısıyla atılması gereken adımlar zaten belli. Şimdi belli aşamalardan sonra hukuki ve yasal düzenlemelerin yapılacağı elbette ki konuşuluyor ve bunun da olması gerektiğini ifade ediyoruz. Fakat komisyon meselesi burada çok hayati bir önem taşıyor. Çünkü sürecin şekilleneceği, ete kemiğe bürüneceği yer biraz da komisyondur. Komisyondan çıkacak olan yasalar, hukuki yasalar, yasal düzenlemeler... Bunun içerisinde özgürlükler yasasının olması gerekiyor. Çünkü barışa giderken dikenli yolların temizlenmesi lazım. İşte nedir bu dikenli yollar dediğimiz; örneğin birçok hukuksuzluk var, cezaevlerinde çok sayıda siyasetçi var, belediyelere yönelik kayyum atamaları var. Bu tür meselelerde de adımların atılması gerektiğini ifade ediyoruz.
Eğer bunlarda yasal düzenlemelerle birlikte en azından bir ilerleme sağlanırsa, açıkçası sürecin ilerlemesi daha kolay olur. Hem daha başarılı olur hem de insanların kafasındaki o soru işaretleri, kaygılar, güvensizlik meseleleri bütün bunlar ortadan kalkmış olur. Çünkü toplumun bir kısmı, hani sürece destek ve sürece güven meselesine baktığımız zaman, destek yüksek ama sürece güvenin az olduğunu görebiliyoruz. Bu da, atılacak olan adımlarla birlikte onu paralel bir hale getirebilir. Güven ve destek aynı ölçüde ilerlerse eğer, yani yasal ve hukuki düzenlemeler yapılıp bu özgürlükler meselesinde de bir yol kat edebilirsek, o aradaki açık olan makası en azından bir nebze de olsa kapatmış oluruz. Bu da topluma güven verir ve sürecin ilerlemesine de katkı sağlar.
“Sayın Cumhurbaşkanı'nın ilk defa sürece bu kadar hem samimi hem de sahiplenen bir yerden baktığını görebildim. Taleplerimizin, söylediklerimizin bir kısmının önümüzdeki günlerde gerçekleşeceğini de umut ediyorum ki öyle bir sinyal de var zaten.”
*Cumhurbaşkanı ile yaptığınız görüşme de kamuoyunda büyük bir merakla karşılandı çünkü sessizliği uzunca süre tartışılmıştı. Bu görüşmede konuşulanlara dair neler aktarırsınız? Tayyip Erdoğan’ın sürece bakışı nasıldı?
Açıkçası ben görüşmenin olumlu bir havada, olumlu bir çerçevede ilerlediğini söyleyebilirim. Görüşmede bizim heyetimiz ve onların heyeti vardı. Sayın Cumhurbaşkanı daha çok ağırlıklı olarak dinlemeyi tercih eder. Yani bizim iki görüşmemizde de bu şekilde oldu. Biz genel olarak hem beklentilerimizi hem sürecin geldiği aşamayı ve bundan sonra olması gerekenleri aktardık. Olumsuz herhangi bir şey olmadığını ya da bizim beklentilerimizi söylediğimiz meselelerde de olumsuz herhangi bir cevabı da olmadı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ilk defa sürece bu kadar hem samimi hem de sahiplenen bir yerden baktığını görebildim. Zaten biliyorsunuz, silah imha töreninden hemen sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nın Kızılcahamam’da parti kamplarında bir açıklaması oldu. Bunun da tarihi bir açıklama olduğunu düşünüyorum. Kürt meselesine dair geçmişte devletin işlemiş olduğu bütün suçları bir öz eleştiri niteliğinde sunması bile kıymetli ve değerli.
Faili meçhul cinayetlerden bahsetmesi, köylerin boşaltılmasından bahsetmesi, yine beyaz Torosları ifade etmesi ama şu an gelinen noktada kırk yıllık, elli yıllık bir sürecin barışla nihayete ereceği bir döneme gelmiş olmamız bile önemlidir; bu söylem önemlidir diye düşünüyorum. Dolayısıyla ben Sayın Cumhurbaşkanı’yla yaptığımız görüşmede, bizim ifade ettiğimiz meselelerle ilgili ilerleme olduğunu düşünüyorum. Taleplerimizin, söylediklerimizin bir kısmının önümüzdeki günlerde, önümüzdeki dönemlerde gerçekleşeceğini de umut ediyorum ki öyle bir sinyal de var zaten. İçeriğe girmeyeceğim ama konu başlıkları elbette ki toplumun zihninde, toplumun beklediği, arzu ettiği meseleler biz bu konuların hepsini konuştuk, hepsini ifade ettik. Fakat önümüzdeki dönemlerde de bunlarla ilgili bir sonuca giden ya da sonuçlanacak bir duruma geleceğini düşünüyorum.
“Gelinen aşamada atılan adımların, iktidarda da bir nebze de olsa bir değişiklik yarattığı kanaatini taşıyorum. Çünkü meseleye daha önce çok farklı bakan kesimler, örneğin işte Devlet Bahçeli’de bugün yüzde yüz bir dönüşümün yaşandığını görebiliyoruz.”
*Silah imha töreninin ardından yapılan tüm bu açıklamalar; Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik’ten gelenlere ayrı ayrı baktığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? Sizce iktidar cephesinde gerçekten Kürt sorununa bakış ve ele alış noktasında değişiklik söz konusu mu?
Barış süreci biraz da bunu kapsıyor. Barış ne demek? Evet, Kürt halkının yıllardır ödemiş olduğu bedellerin, çekmiş olduğu acıların bir nebze de olsa durması, bitmesi… Çünkü çok büyük acılar yaşandı, çok büyük bedeller ödendi. Artık Kürt’ü inkârla, çatışmayla, silahla hiçbir şeyin değişmeyeceğinin geldiği noktadır. Şimdi demokratikleşme zamanıysa eğer, şimdi konuşma zamanıysa, müzakere etme zamanıysa evet, biz burada varız. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı da ifade etti: “Bundan sonra biz bu yola üç partiyle devam edeceğiz” dedi ama bu belki biraz tartışıldı. Fakat orada muhalefeti bu işin dışında bırakmanın çok doğru olmayacağı kanaatini taşıyorum. Eğer mesele hepimizin meselesiyse, mesele Kürt sorununu çözme meselesiyse, o zaman Türkiye’de grubu bulunan bütün siyasi partilerin, tüm aktörlerin, sivil toplum örgütlerinin, kadınların, gençlerin, herkesin ortaklaşacağı bir mutabakata ihtiyaç var. Ben açıkçası gelinen aşamada atılan adımların, iktidarda da bir nebze de olsa bir değişiklik yarattığı kanaatini taşıyorum. Çünkü meseleye daha önce çok farklı bakan kesimler örneğin işte Devlet Bahçeli. Sayın Devlet Bahçeli'nin daha önce Kürt sorununa bakışı, Sayın Öcalan’a bakışı... Ama bugün geldiği noktada çok böyle yüzde yüz bir değişim ve dönüşümün yaşandığını görebiliyoruz. O yüzden ben bunun iktidar açısından da bu kadar olmasa bile meseleye daha farklı bir gözden ve farklı bir açıdan yaklaştıklarını ve baktıklarını ifade edebilirim. Geçmişi bugünle kıyasladığımız zaman zaten her şey çok açık bir şekilde ortada. Ama barış sürecinin ilerlemesiyle birlikte tabii daha tartışacağımız, konuşacağımız çok mesele var. Çünkü büyük hukuksuzluklar yaşandı, büyük adaletsizlikler yaşandı. Bütün bunları komisyon aşamasında, komisyon dışında yapacağımız bütün görüşmelerde, ziyaretlerde zaten konuşuyoruz, konuşmaya da devam edeceğiz.
“Şu an itibariyle hem Adalet Bakanı ile ama aynı zamanda üç siyasi partinin genel başkanıyla görüştük. ... Her partinin temsiliyetinin olacağı bir komisyonda meselelerimizi, konularımızı, gündemlerimizi tartışıp bu anlamıyla herkesin katkı sunacağı yerden götürülecek bu süreç.”
*Tam da bu üç partinin “ittifak” meselesine gelmek istiyorum. Cumhurbaşkanı bunu ifade etse de, siz heyet olarak siyasi partilerle bu hafta da görüştünüz. Bu görüşmelerin temel amacı neydi, partilerin tutumu nedir?
Şöyle ki, bizim misyonumuz ayrı. Yani şu an itibariyle hem Adalet Bakanı ile ama aynı zamanda üç siyasi partinin genel başkanıyla görüştük. İlk aşamada da böyle bir turumuz vardı. Bilgilendirme, görüş alışverişinde bulunma, öneri, varsa eleştiri bütün bunları almak için bir tur ziyaret gerçekleştirmiştik. O zaman rahmetli sevgili Sırrı Süreyya’nın da içinde olduğu, büyük katkılarının, büyük emeğinin olduğu, belki sürecin bu aşamaya gelmesinde en büyük payın sevgili Sırrı Süreyya Önder’in olduğu bir aşamaydı. Ve o dönemde hiçbir partiden olumsuz bir şey duymadık. Tam aksine, hep pozitif, sürecin ilerleyebilmesi için herkesin elinden geleni yapacağına dair sözler söyledi. Bugün de aynı noktadayız. Değişen bir şey yok. Çünkü mesele insan hayatıysa, barışsa, artık insanların hayatını yitirmeyeceği bir döneme girilecekse, çatışmaların bitip siyasetin ve demokratikleşmenin devreye gireceği bir süreç başlayacaksa, ben eminim ki hiçbir aktörün, hiçbir siyasi parti genel başkanının bunun önünde duracak bir mazereti olmaz, olamaz.
Bu iki gündür yaptığımız görüşmelerde de böyle. Hem Sayın Adalet Bakanı ile hem de diğer üç siyasi partinin genel başkanıyla çok olumlu ve gerçekten verimli toplantılar ve görüşmeler gerçekleştirdik. Sürecin ilerleyeceği ve komisyon aşamasında siyasi partilerin büyük oranda katkılarına olan ihtiyaç da değerlendirildi. Bu anlamıyla da olumsuz bir şey yok. Herkes zaten komisyonda hem temsiliyet açısından üyelerini verecek, her partinin temsiliyetinin olacağı bir komisyonda meselelerimizi, konularımızı, gündemlerimizi tartışıp bu anlamıyla herkesin katkı sunacağı yerden götürülecek bu süreç.
“Evet, Sayın Öcalan’ın böyle bir talebi var. Fakat şu an elimizde kimlerin ya da kimin ne zaman gideceğine dair bir şey yok.”
*Haftaya yapılacak olan İmralı ziyaretinin yanı sıra, Sayın Öcalan’ın farklı kesimlerle bir araya gelme talebi vardı. Bu talep yakın zamanda karşılanır mı?
Evet, Sayın Öcalan’ın böyle bir talebi var. Her kesimle görüşme talebini her zaman için ifade ediyor. Olması gereken de biraz da budur. Ama şu an elimizde bir takvim yok. Kimin gideceğine dair, ne zaman gideceğine dair belki biraz daha şartların ve koşulların olgunlaşması bekleniyor diye tahmin ediyoruz. O yüzden şartlar ve koşullar biraz daha olgunlaştıktan sonra muhtemelen bu konuları tekrardan değerlendireceğiz. Gitmek isteyen birçok kesim var. Bize iletilen, bize gelen bireysel ve kurum kuruluşların, kurumların, demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin temsilcilerinin gitme talepleri çok fazla, çok yoğun. Bunu sadece Türkiye için de söylemiyorum. Uluslararası talepler de var bunun içerisinde. Ama bunun belli bir aşamadan sonra hayata geçmesi için elbette ki görüşmelerimiz olur. Fakat şu an elimizde kimlerin ya da kimin ne zaman gideceğine dair bir şey yok.
“Sürece katkı, sürece destek şu an yüzde 70'lerde. Bu az bir oran değil. Sürece güven yüzde 40'larda. Bu da başında ifade ettiğim gibi, sürece güven meselesini, sürece desteğe daha yakın bir mesafeye getirebilmek için bu önümüzdeki aşama çok kritik ve önemli.”
*Bu sürece paralel olarak DEM Parti’nin düzenlediği halk buluşmaları da sürüyor. Ancak bu buluşmalara katılımın düşük olduğu gözlemleniyor. Bu konuda bir değerlendirmeniz var mı? Bunu iktidarın henüz bir adım atmamasına bağlamak mümkün mü?
Zira Abdullah Öcalan da mesajlarında halkın gücüne özellikle dikkat çekmişti.
Geçen hafta Van'daydım. Örneğin Van’da bu sürecin sahiplenilmesi konusunda herhangi bir sorun yok. Olumsuz hiçbir şeyle karşılaşmadım. Tam aksine, herkesin “aman bu işin peşini bırakmayın, lütfen barış olsun, artık çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz” diyen birçok anne ile karşılaştım. Genel anlamıyla belki mevsimsel koşulların zorladığı, insanların yazın mevsimlik işçi olarak farklı yerlere gitmesi, yaz ayında yapılan toplantıların genelde zayıf geçtiğini biliyoruz. Ama bu sürece katkı vermiyor ya da süreci desteklemiyor, tabanın buna karşı çıktığı yönünde algılanmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü kapalı toplantılar da yapıldı bu süreçten önce ve bütün bu yapılan toplantılarda çok geniş katılımlı toplantılar da yapıldı. Dolayısıyla sürece katkı, sürece destek şu an yüzde 70’lerde. Bu az bir oran değil Türkiye geneli açısından. Sürece güven yüzde 40’larda. Bu da başında ifade ettiğim gibi, sürece güven meselesini sürece desteğe daha yakın bir mesafeye getirebilmek için bu önümüzdeki aşama çok kritik ve önemli.
Bu aşamalarda eğer gerçek anlamda toplumu rahatlatabilirsek, ben bundan sonraki süreç açısından da sonbaharda bu güvenin de destekle aynı orana gelebileceğini düşünüyorum. Bütün bunlar bize bağlı, yapacağımız çalışmalara, yürüteceğimiz mücadeleye bağlı. Şimdi yeni bir aşamaya geçildi, bir inşa süreci. Belki daha önceki aşamalardan çok daha zor olan bir aşama ama var gücümüzle, gücümüzün yettiği kadar hatta gücümüzün yettiğinden daha fazlasını bu süreçte hepimizin harcaması gerekiyor. Kaybedecek zamanımız yok. Çünkü barış çok kıymetli. Barışa verilen destek çok kıymetli. Karşılıklı güven ve karşılıklı destekle birlikte bu işin başarıya ulaşabilmesinin de yakın olduğunu düşünüyorum. Türkiye halklarına, kadınlara, gençlere büyük bir görev ve sorumluluk düştüğünü hatırlatmak isterim. Herkesin bu sürece dört elle sarılması gereken bir dönemdeyiz.
“Gerçekten benimle ilgili söylediği her şey, aslında bir bütün olarak bütün kadınları ilgilendiren ve kadınlara yön veren, kadına biçmiş olduğu anlamı ifade eden ve kadınların kölelikten çıkıp özgürlüğe nasıl geldiğini tarif eden önemli değerlendirmelerdir. Ben kendimden bile bunu biliyorum.”
*Son olarak, Abdullah Öcalan, sizinle sohbetlerinde; saray kadını, sati kültürü ve özgür kadın çözümlemesi yapmıştı. Bu sohbetlerden önceki Pervin Buldan ile şimdiki Pervin Buldan arasında bir fark var mı? Sizde yarattığı değişim ve dönüşüm ne oldu? Özellikle kadın kimliği noktasında.
Dağlar kadar fark var. Tabii ilk gittiğim dönemi hatırlıyorum. 2013’te gitmiştik ve bugüne kadar genel anlamda yaptığımız her toplantıda mutlaka bir kadın gündemi olurdu ve Sayın Öcalan bunu da hep benim üzerimden değerlendirirdi. Son zamanlarda çok belki kadın gündemini tartışamıyoruz, çünkü sürecin gelmiş olduğu aşamalar, tartışılması gereken konular olduğu için. Ama bundan sonra belki muhtemelen yine kadınlarla ilgili gündemler olacaktır. Fakat ben açıkça şunu ifade etmek isterim: Gerçekten benimle ilgili söylediği her şey, aslında bir bütün olarak bütün kadınları ilgilendiren ve kadınlara yön veren, kadına biçmiş olduğu anlamı ifade eden ve kadınların kölelikten çıkıp özgürlüğe nasıl geldiğini tarif eden önemli değerlendirmelerdir. Ben kendimden bile bunu biliyorum. Tabii köle demeyeceğim ben, öyle bir hayatım olmadı. Ama sonuçta bizim toplumumuzdaki kadının yaşamını biliyoruz. Kadınların yaşamış olduğu zulmü, çekmiş olduğu acıları biliyoruz. Uğramış olduğu, erkek şiddetine maruz kaldığı bir toplumda kadının kendi ferasetiyle, kendi cesaretiyle bu mücadelenin içerisinde yer almasıyla birlikte, ne kadar büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığına da tanık olduk.
Ben, Sayın Öcalan’ın bu konuda önemli bir rolünün asla yadsınamayacağını ifade etmek isterim. Kadınların bu duruma gelmesinde büyük bir hem emeği var hem çabası var. Ama yeterli mi? Elbette ki henüz kadınların bu meselede ya da bu konuda kendisini aşabilmesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve siyasette öncü rol olabilmesi için hâlâ kat etmesi gereken yol var.
Bunun da ben bu mücadeleyle birlikte daha da büyüyeceğini ve kadınların siyasetin öznesi haline gelmiş olmasının ayrı bir şey olduğunu; ama daha da bunu yükseltmesi, söz sahibi olması, karar sahibi olması bütün bu meselelerde biraz daha yol kat etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. DEM Parti elbette ki bu anlamda kadınlara öncülük eden bir parti. Kadın meselesine hem duyarlılığı hem de kadınların siyasette yer alması konusundaki başarısı, Türkiye’de örnektir, tektir ve herkesin örnek aldığı bir partidir. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde DEM Parti’nin geçmişte HDP ile olan, belki daha öncesinden de devam eden ama bugün itibariyle DEM Parti’nin de dünya genelinde örnek alınan bir parti olduğunu da ifade etmek isterim.