1999’dan bugüne Kürt sorununda çözüm arayışları

  • 09:01 5 Temmuz 2025
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
HABER MERKEZİ - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine, Ekim 1999’da PKK’li 8 kişilik bir grup “iyi niyet göstergesi” olarak silah bırakıp Türkiye’ye giriş yaptı. Şirnex’e gelen grup, barış çağrılarını yinelemesine rağmen, ertesi gün tutuklandı. Abdullah Öcalan’ın barış adımı olarak gönderdiği grup, devlet tarafından bir fırsat olarak değerlendirilmek yerine, süreç suiistimal edilerek cezaevine konuldu.
 
Türkiye, 1984’ten bu yana PKK ile çatışmalı bir süreci devam ettiriyor.1990’lı yılların sonunda savaşın toplumda yarattığı yorgunluk, barış arayışını hem devletin hem de Kürt toplumunun gündemine taşıdı. Barış çabalarını her zeminde dile getiren Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999’da uluslararası bir komplo ile Kenya’dan Türkiye’ye getirildi. Barış çabalarına karşı geliştirilen bu komplo Kürt halkında büyük bir öfkeye neden oldu. Bu komplo sonucu İmralı Cezaevi'ne götürülen Abdullah Öcalan, 1999 yılında PKK’ye resmi bir silah bırakma çağrısı yapmadı. Ancak yaptığı değerlendirmelerde, örgüte çatışmasızlık ilan etme ve Türkiye sınırları dışına çekilme çağrısında bulundu. Bu çağrı doğrultusunda PKK, Eylül 1999’da ateşkes ilan ederek güçlerini sınır dışına çekmeye başladı. Abdullah Öcalan bu süreçte, Kürt sorununun çözümü için siyasi yolların kullanılmasını savunarak çatışmaların durdurulmasının çözüm arayışına zemin hazırlayacağını belirtti.
 
PKK, 2004 yılına kadar ateşkesi sürdürdü ve bu süreçte Avrupa’da siyasi çözüm yollarını tartıştı. Kadrolarını gerilla savaşı yerine demokratik mücadele zeminine çekmeye çalıştı. Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm istediğini ve silahlı mücadeleyi sonlandırmaya hazır olduğunu ifade ederek diyalog çağrılarında bulundu. Ancak devlet, PKK’nin bu geri çekilmesini askeri bir başarı olarak yorumladı ve herhangi bir adım atmadı. Kürt meselesinin siyasi çözümüne yönelik kalıcı bir irade göstermedi.
 
2004 yılında çatışma ortamının yeniden başlamasında, devletin çözüm yönünde adım atmaması ve Kürt kimliğini anayasal güvence altına almaması önemli bir rol oynadı. Bunun üzerine PKK yeniden silahlı mücadeleye yöneldi. Ancak zaman zaman ateşkes ilan ederek çözüm için ortam yaratmaya çalıştı. Özellikle 2013 Newrozu’nda Abdullah Öcalan tarafından ilan edilen çözüm sürecinde, Türkiye’den çekilmeye ve silah bırakmaya hazır oldunduğu açıklandı. 
 
2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde PKK, devletin de adım atmasını bekledi. Ancak bu süreçte devlet reformları ilerletmedi, müzakere süreci şeffaf bir mekanizmaya oturtulmadı ve süreç 2015’te sona erdi. Ardından yeni bir şiddet sarmalına girildi. Bugüne gelindiğinde PKK dönemsel olarak ateşkes ilan edip siyasi çözüm çağrısı yapmayı sürdürse de devletin güvenlikçi yaklaşımı kalıcı hale geldi ve Kürt meselesinde askeri yöntemlerin öne çıktığı bir konjonktür oluştu. Böylece 1999’dan bugüne PKK’nin çözüm için attığı adımlar, devleti siyasi çözüme zorlamaya yönelik girişimleri sonuçsuz kaldı; devlet ise çözüm yönünde atabileceği adımları durdurarak çatışma zeminini yeniden üretti.
 
İlk adım
 
Abdullah Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda Ekim 1999’da Kandil’den İsmet Baycan (cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi), Mehmet Şirin Tunç, Gülten Avesta Uçar, Yüksel Genç, Seydi Fırat, Ali Sapan, Sohbet Şen ve Yaşar Temur’dan oluşan sekiz kişilik bir grup Türkiye’ye geldi. Aynı dönemde Avrupa’dan ise Haydar Ergül, Aysel Doğan (kanser nedeniyle yaşamını yitirdi), Aygül Bidav, Ali Şükran Aktaş (kanser nedeniyle yaşamını yitirdi), Dilek Kurt, İmam Canpolat, Yusuf Kıyak ve Hacı Çelik Türkiye’ye döndü. Grup, Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yaparak PKK’nin “iyi niyet göstergesi” olarak sembolik bir adım atma niyetini ortaya koydu ve barış için siyasi irade gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Gelen isimler, PKK içindeki barış yanlısı eğilimi temsil ederek “silahlı mücadelenin sona ermesi ve Kürt sorununun siyasi yollarla çözülmesi gerektiği” yönündeki tutumu savunuyordu. Bu adım aynı zamanda PKK’nin Avrupa’daki faaliyetlerini sonlandırma ve örgütü siyaset zeminine çekme stratejisinin ilk adımı olarak değerlendirildi.
 
Bir gün sonra tutuklandılar
 
29 Ekim 1999’da Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapan barış grubu, iktidarın talimatıyla Şırnak Valiliği tarafından gözaltına alındı. Barış umuduyla Türkiye’ye dönen grup üyeleri, girişlerinden bir gün sonra, 30 Ekim 1999’da tutuklandı. Yedi grup üyesi cezaevine gönderilirken, bir kişi sağlık gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Barış grubu üyeleri, aylar süren yargılamaların ardından kademeli olarak tahliye edildi. Ancak Türkiye’nin barış grubunu tutuklaması, ateşkes sürecinde güvensizlik yaratarak ilerleyen yıllarda yeni barış grubu gönderme girişimlerini sekteye uğrattı.
 
Sembolik önem taşıyordu
 
1999’da gönderilen bu grup, PKK’nin Güney Kürdistan’dan gönderdiği ilk barış grubu olması nedeniyle sembolik bir önem taşıyordu. Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine sınır dışına çekilen gruplar arasında yer alan bu barış grubunun güvence altına alınmaması, çözüm arayışlarının önündeki en önemli engellerden biri olarak kayıtlara geçti.
 
Devlet barışa el uzatmak yerine cezalandırmayı seçti
 
Ancak devlet, bu sembolik ve kritik adımı barışın başlangıcı olarak görmek yerine “barış grubunu derhal tutuklayarak cezalandırma” yolunu seçti. Grubun tutuklanması, kamuoyunda barış iradesinin cezalandırıldığı yönünde bir algı yarattı. Bu tutum, devletin Kürt sorunu ve PKK meselesinde güvenlikçi reflekslerle hareket ettiğini ve demokratik çözüm yollarına kapalı olduğunu gösteriyordu. Bu süreçte barış grubundakilerin güvenliği sağlanmadı, hukuki koruma yerine kriminal muamele gördüler ve kamuoyuna bu grubun “barış çağrısıyla geldikleri” anlatılamadı. Böylece barış ihtimali zayıflatıldı.
 
Devlet Türkiye’yi çatışmaya sürükledi
 
Devletin bu yaklaşımı, Kürt sorununun çözümü için demokratik bir sürecin başlamasını engelledi. PKK’nin barışçıl çözüm önerileri karşısında devletin yaklaşımları samimiyetine olan inancı zedelerken, Kürt halkı içinde “barışın cezalandırıldığı” algısını pekiştirdi. Bu tutum, demokratik çözüm yerine güvenlik merkezli politikaların kalıcı hale gelmesine yol açtı. Devletin barış arayışını cezalandırma refleksi, hem Kürt sorununun çözümünü geciktirdi hem de Türkiye’yi yeni çatışma döngülerine sürükledi. PKK’nin iyi niyet göstergesi olarak attığı adımlar, barışın inşası için değerlendirilmek yerine güvenlik siyasetinin bir malzemesi haline getirilerek suiistimal edildi.
 
Stratejik manevra
 
PKK’li bir grubun gelmesi medyada "barış niyeti" olarak yer bulsa da, ordu tarafından stratejik bir manevra olarak değerlendirildi. 1999 boyunca, hükümet PKK’nın Avrupa’daki gruplarına yönelik barışçıl adımları reddetti; aynı zamanda operasyonlar daha fazla şiddetlendi.
 
Abdullah Öcalan: Büyük bir fırsat heba edildi
 
Devletin uzatılan barış elini uzatmaması ve Türkiye’yi çatışmalı ortama sürüklenmesine dair Abdullah Öcalan, “Bu, barış için büyük bir fırsatın heba edilmesi demektir. Barış grubu tutuklanarak hem benim hem de halkın barış talepleri devre dışı bırakılmak istenmiştir” değerlendirmesinde bulundu. Abdullah Öcalan, devletin bu süreçte çözüm için adım atmamasının çatışmaların yeniden tırmanmasına neden olduğunu kaydetmişti.
 
Yarın: Çözüm arayışında 2009 süreci