Komisyona eleştiri: Somut adım yok, toplum belirsizliğe mahkûm
- 09:06 14 Kasım 2025
- Güncel
İSTANBUL - Süreçte bir belirsizlik hâlinin sürdüğünü söyleyen kadınlar, Meclis komisyonundan somut adımlar atılması çağrısında bulundular.
Kürt sorununun demokratik çözümü kapsamında yürütülen Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde gözler, devletin atacağı adımlara çevrilmiş durumda. Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndan ise somut adımlar atılması bekleniyor. Türkiye, gelinen noktada yasal düzenlemeler yapılması yönünde farklı kesimlerden gelen çağrılarla karşı karşıya.
Sürece dair kadınlar JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.
‘AKP giderek zemin kaybediyor’
İktidarın sürece dair ikili oynadığını dile getiren Yazar Sibel Özbudun, “Ortadoğu’da Türkiye’nin kontrolünü kaybetmesi söz konusu. Durum, giderek Türkiye ile sınır İsrail’in komşu hâline gelmesi gibi bir endişeyle, Kürtleri devreye sokarak Türkiye’nin tarafına çekmek ve arada bir tampon sağlamak düşüncesidir. MHP ve iktidarın kaygısı bu şekilde.
AKP’nin kaygısı ise Kürtleri yedekleyerek yeniden başkan seçilip anayasa değişikliğinin yolunu açmak; çünkü giderek zemin kaybediyor. Bir taraf böyleyken, muhatap olan diğer taraf ise hikmet-i hükümeti imha eden komünalist bir projeye nasıl yöneliriz kaygısı taşıyor. Bir barış masasında anlaşmaya varılamayacak kadar aykırı ve birbirine ters görüşler çatışıyor. Amerika ve İsrail’in pozisyonları nedeniyle bu sürece umutla bakanlardan değilim” şeklinde konuştu.
‘Niyetler çok farklı’
İktidar kanadından hâlâ somut bir adımın atılmadığını söyleyen Sibel Özbudun, “Şimdiye kadar Kürtlere tanınmış mevcut haklar dışında herhangi bir vaadi yok. Adımlar son derece tedbirli ve ürkek atılıyor. Türkiye’de, muhalefet kanadından ya da emek eksenli bir muhalefet ile Kürtler arasında özgürleşme projesi konusunda bir ortaklık olmazsa, maalesef süreç reel politikanın kurbanı olur. Bir önceki dönemlerde umut bağlanan bir akil adamlar heyeti vardı; gittiler, dolaştılar, sonuç ortada. Bu anlamda komisyonun da çok ciddi sonuçlara varacağını zannetmiyorum. İktidar kanadının iki ortağı, Kürt hareketinin silah bırakmasını zafer olarak kendi tabanlarına sunuyor. Dolayısıyla niyetler çok farklı. Niyetlerin bu kadar farklı ve ayrışmış olduğu bir barış sürecinin nereye varacağını kestirmek çok zor” dedi.
Yeşil Sol Parti Merkez Yürütme Kurulu üyesi Çiğdem Özbaş, umut hakkına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak şunları dile getirdi: “Hem Abdullah Öcalan’a umut hakkı tanınması hem de yıllardır içeride tutsak olan arkadaşlarımızın salıverilme talebi, temel geçiş talepleri açısından çok önemli. Bu taleplerin yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar somut adımlar olarak karşımıza çıktığında, barışa olan umut yeşerecek ve yeniden toplumsal muhalefetin kendisini bu süreçte güvende hissedeceği bir noktaya geleceğiz. Yoksa tam bir güvensizlik içinde izleyici pozisyonuna düşüyoruz. Mümkün oldukça taleplerimizi bir araya getirmek için kadınlarla buluşacağız. 25 Kasım kapsamında, kadınlarla birlikte 16 Kasım’da Bakırköy Meydanı’nda bir kürsü kuracağız ve orada söz kuracağız. Herkesin, bu sürecin barıştan yana adım atılmasına ihtiyacı var. Yoksa egemenler, süreci kendi istedikleri biçimde içini boşaltarak ve manipüle ederek ilerletiyorlar. Bizim bu süreçte asıl görevimiz; savaşa değil, barışa mücadele etmek. Kürt halkı ve diğer halkların el ele vermesi gerekiyor. Bu süreç uzatılıp duruyor. Ama üzülüp darılıp köşeye çekilmememiz gerekiyor. Yas tutacak hâlimiz yok, sokakta olmamız ve talebi yükseltmemiz gerekiyor.”
‘Biz istersek her şeyi mümkün kılabiliriz’
Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nu anımsatan Çiğdem Özbaş, “Komisyonda somut bir şey yok. Biz ekoloji hareketi olarak, komisyona gitmek istiyoruz diye bir rapor ilettik. Bununla ilgili bir görüşme gerçekleşmedi. Bu anlamda toplum, komisyonun bir ara toplanıp ‘Şu an bu noktadayız’ demesini bekliyor. Hem Meclis’te bütün muhalif partilerle birlikte bir kurul oluşturuyorlar hem de büyük bir belirsizliğe mahkûm ediyorlar; bu büyük bir haksızlık. Bu süreci hep tabandan örgütleyerek; işyerlerimizde, sokaklarda, bulunduğumuz mahallelerde çalışarak hem demokrasi hem de barışı birlikte inşa etme fırsatı olarak değerlendirelim. Asıl gelecek bizde; biz istersek her şeyi mümkün kılabiliriz” diye belirtti.







