İdamlara karşı zincir direniş: Halkın dayanışması rejimi korkutuyor
- 09:04 19 Kasım 2025
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA- Jin Jiyan Azadî hareketinin hükümeti bazı geri adımlar atmaya zorladığını söyleyen Kordestan Osmani, İran hükümetinin infazlarla kadınların yaşam alanlarını sistematik biçimde daralttığını belirterek, “Toplum ile rejim arasında bitmeyen bir savaş var. Rejimin zarar verdiği aileler arasında sadece duygusal değil, yapısal bir örgütlülük gelişti” dedi.
Rojhilat ve İran’da kadınların öncülüğünde başlayan Jin Jiyan Azadî direnişinin üzerinden iki yılı aşkın süre geçti, ancak İran İslam Cumhuriyeti hâlâ baskı, infaz ve gözaltılarla toplumu sindirmeye çalışıyor. İran İnsan Hakları Merkezi’nin (IHR) 2025 verilerine göre, sadece son bir yılda yaklaşık 860 kişi idam edildi; bunların en az 20’si kadın, çoğu da Kürdistan, Belucistan ve Rojhilat kentlerinden. İnfazlara karşı büyüyen toplumsal tepki, kadınların öncülüğünde yeni bir direniş hattı da yaratıyor. Kadınlar artık sadece başörtüsü yasalarına değil, devletin yaşam hakkını hedef alan erkek egemen hukukuna da meydan okuyor. “İnfazlara Hayır Salıları”, siyasi tutsakların grevleri, kadınların sokakta ve cezaevlerinde sürdürdüğü direnişler, hükümetin şiddet döngüsüne karşı en güçlü yanıt haline geldi.
Bu atmosferde, Rojhilat’tan kadın hakları savunucusu ve aktivist Kordestan Osmani, hükümetin şiddet politikalarını, kadınların özsavunmasını ve toplumdaki dayanışmanın giderek büyüyen etkisini değerlendirdi.
“Yasaların çoğu ataerkil bir biçimde kurulu ve rejim bunları her gün üretip yeniden düzenler. Burada toplum ile İran rejimi arasında sürekli bir savaş var. Rejim, birçok yerde toplumun tepkisini kontrol edemeyeceğinden korktuğu için, başörtüsü yasası gibi bazı yasaları geçici olarak askıya aldı.”
*Öncelikle bugünkü İran’da mevcut duruma baktığımızda, kadın haklarını, mücadeleyi ve eylemleri gözlemlediğimizde neler görüyoruz?
İran’daki kadınlar bugün geçmişte olduğundan çok daha fazla haklarını biliyorlar. Ancak bu, bu hakların onlara verildiği anlamına gelmiyor. Yani, kadınların haklarını anlamaları ile bu hakların uygulanması arasında mevcut durumda büyük bir uçurum var. Gelişmiş ülkelerdeki kadınlarla kendilerini karşılaştırdıklarında, çocukların velayeti, ülkeden ayrılma, seyahat etme, çalışma hakkı, evlenme hakkı ve başka konuda ne kadar ezildiklerini fark ediyorlar. Yasaların çoğu ataerkil bir biçimde kurulu ve rejim bunları her gün üretip yeniden düzenler. Ancak rejim, bu düzenlemeyi yaparken, günümüz dünyasını ve kadınların sahip olması gereken hakları asla dikkate almaz.
*Hükümet baskı ve şiddet mekanizmalarını da protestolarla birlikte eş zamanlı arttırıyor. Tutuklama dalgaları, baskılar söz konusu. Toplum buna nasıl karşılık veriyor?
Burada toplum ile İran rejimi arasında sürekli bir savaş var; toplum kendi hakları için mücadele ederken, rejim ise toplumun bu haklara ulaşmasını engellemek için büyük bir çaba sarf etmekte. Hükümetin araçları; baskı, işkence ve bireyler ile aileler üzerinde baskı uygulamak arasında gidip geliyor. Görüyoruz ki uluslararası toplumunda, rejimin işkence, infaz ve hapsetme gibi araçlarını kabul ediyor. Temel sorun, şu ana kadar İran rejimine karşı hiçbir şey yapmamış olmalarıdır. Toplum şu ana kadar kayıtsız kalmadı, rejim de kayıtsız kalmadı, ancak birçok yerde, toplumun tepkisini kontrol edemeyeceğinden korktuğu için, başörtüsü yasası gibi bazı yasaları geçici olarak askıya aldı.
“Rejimin herhangi bir biçimde zarar verdiği aileler arasında, sadece duygusal bir bağ olarak değil, yapısal, sistematik ve etkili bir bağ olan bir tür dayanışma ve bağlantı oluşmuş durumdadır.”
*Baskının artmasıyla birlikte, insanların eylemlerinin çeşitliliğinin de arttığını görüyoruz. Bu hareketler, infazlara karşı kampanyaları nasıl etkiliyor?
İran'daki mevcut durum, 1366 (1987) - 1368 (1989) yıllarında olduğu gibi değil. O yıllarda, savaş sonrası atmosferde, o dönemin hükümeti ve hakim atmosfer nedeniyle birçok infaz gerçekleştirildi. Bu infazlara karşı ise ne yazık ki dönemin koşullarına göre kimse sesini çıkarmaya cesaret edemedi. Bugün İran'da, özellikle İran Kürdistanı'nda Rojhilat’da, özgürce düşünme, konuşma ve aktif bir atmosfer hâkim ve toplum harekete geçmek istiyor. Rejimin herhangi bir biçimde zarar verdiği aileler arasında, sadece duygusal bir bağ olarak değil, yapısal, sistematik ve etkili bir bağ olan bir tür dayanışma ve bağlantı oluşmuş durumdadır. Aralarında bir tür örgütlülük sağlanmıştır ve dayanışma, bu örgütlülük rejimi büyük ölçüde korkutmuştur. Tüm infazlara ve işkencelere karşı halkın ve ailelerin eylemlerini görüyoruz, örneğin; ‘İnfazlara Hayır Salıları’ ve siyasi tutukluların grevleri, ailelerin ve halkın toplantıları bunlardan bazılarıdır. Bunların hepsi bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı ve hepsi rejimin üstünde baskı yaratmıştır.
“Bu savaş, rejime İsrail için casusluk yaptığı gerekçesiyle muhalifleri daha kolay tutuklama ve infaz etme bahanesi vermiştir. Ancak bu atmosfer, insanları daha güvensiz hissettirdiği için daha uyanık ve harekete geçmeye meyilli hale getirmiştir.”
*Baktığımızda bölgesel çatışmalar eksenli, İsrail’in İran saldırıları sonrasında ortaya çıkan hak mücadelelerini ve kadın eylemlerini nasıl etkiledi?
2025 yılında İran ve İsrail arasında yıllarca süren anlaşmazlıkların ardından, bu iki ülke pratikte gerçek ve nesnel bir savaşa, yani bilgi, siber ve askeri savaşların bir kombinasyonuna girdi. Bu savaşın ardından rejim, çoğunlukla diğer kimliklere, azınlıklara karşı, tutuklama ve idam dalgaları başlatarak, sert önlemler almaya başladı ve bu da, insanların aralarında yeni bir tür dayanışma oluşmasına yol açtı ve insan haklarını savunan uluslararası kuruluşların da buna tepki vermesi bekleniyordu. Hem 1399 Kasım (2020 İran’ın nükleer programının kilit ismi Muhsin Fahrizade’nin suikast sonucu öldürülmesi) hem de 2023 ‘Jin jiyan azadî’ olayları için bir hakikat komisyonu kurulduğu doğrudur, Zhiyan (Özgürlük) hareketi için bir hakikat komisyonu kurulduğu doğrudur, ancak bunlar uluslararası düzeyde devam eden ve aktif olan ve İran'ın içiyle sürekli temas halinde olan mahkemeler olmalıdır, böylece İslam Cumhuriyeti rejiminin gerçekliği uluslararası kamuoyuna açık hale gelir. Bu savaş, rejime İsrail için casusluk yaptığı gerekçesiyle muhalifleri daha kolay tutuklama ve infaz etme bahanesi vermiştir. Ancak bu atmosfer, insanları daha güvensiz hissettirdiği için daha uyanık ve harekete geçmeye meyilli hale getirmiştir.
“Avrupa ve Batı ülkeleri ahlaki bir sorunla karşı karşıya; ekonomik, ulusal çıkarları ile bu ülkelerde kurumsallaşmış insani ve ahlaki değerler ve liberalizm arasında seçim yapmak zorundalar.”
*Hükümetin “infazla cezalandırma” pratiğine karşı 520'den fazla insan hakları savunucusu ve siyasi İran'da idam cezasının kaldırılması çağrısında bulundu. Bu geniş çaplı çağrının önemi sizce nedir?
Tanınmış ve ünlü siyasi figürler İran'ın gerçekleri hakkında konuştuklarında, sesleri dış dünyada daha fazla ve daha iyi duyulur. Öğretmenler, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, işçiler, üniversite profesörleri ve öğrenciler gibi farklı gruplar bir araya gelip gerçekler hakkında konuştuklarında, bu ses uluslararası toplumun kulaklarına ulaşır ve dünya kamuoyunu etkiler. Bu durum uluslararası toplumu etkiliyor ve kamuoyunun üzerinde oluşturulan etki ile beraber ahlaki açıdan uluslararası toplumun tepki vermesi gerekiyor. Özellikle Avrupa ve Batı ülkeleri ahlaki bir sorunla karşı karşıya; ekonomik, ulusal çıkarları ile bu ülkelerde kurumsallaşmış insani ve ahlaki değerler ve liberalizm arasında seçim yapmak zorundalar. İran'daki adaletsizlikten bahseden onlarca, yüzlerce önde gelen şahsiyet ve insan hakları kuruluşunu gördüklerinde bu devletler, uluslararası kamuoyuna karşı harekete geçmek durumunda kalıyor.
“Jin jiyan azadî hareketiyle başlayan ve ekonomik baskılar ve 12 günlük savaşla güçlenen büyük baskılar yüzünden rejim, başörtüsü konusunda bu koşullara boyun eğmek zorunda kaldı.”
* Yanı sıra bazı yerlerde başörtüsü yasasının esnetildiğini söylediniz, kadınların verdiği mücadelenin sonucu olarak. Bu hükümetin kesinleştirdiği bir karar mı veya bu sadece bireysel eylemsellik mi?
Jin jiyan azadî hareketi dünyada o kadar büyük yankı uyandırdı ki, Kürdistan ve İran dışında da etkili oldu ve sloganı tüm özgür insanlar, özellikle kadınlar ve aydın sınıfın sloganı haline geldi. Bu hareketin yarattığı baskı, rejimin geçici olarak geri adım atmaya zorladı ve bu, rejimin kendi iradesiyle kadınlara izin verdiği için değildir. Aksine, Jin jiyan azadî hareketiyle başlayan ve ekonomik baskılar ve 12 günlük savaşla güçlenen büyük baskılar yüzünden rejim, başörtüsü konusunda bu koşullara boyun eğmek zorunda kaldı. Ne zaman bir fırsat bulsa ve toplumun sessiz kaldığını görse, halklara ve kadınlara yeniden saldırıyor ve şu anda rejimin elleri başörtüsü konusunda pratikte bağlı durumda.
“Şiddete ve kadın düşmanlığına maruz kalan kadınlar ne yazık ki sessiz kalıyor ve bu, geleneksel ataerkil inançlar ile insanlık dışı yasaları kanun haline getiren rejim arasındaki yazılı olmayan bir yasanın sonucudur.”
* Yine hükümetin baskıları ve infazlarının yanı sıra, kadın katliamlarının yaşandığını görüyoruz. Evli oldukları erkekler, partnerleri tarafından kadınlar katlediliyor. Hükümet politikalarının bundaki payı nedir?
Kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet sorununun İran'a özgü bir sorun olmadığı doğru, ancak önemli olan, İran'da bu istatistiklerin her geçen gün artması. Çünkü İran'da birisi kadına şiddet uyguladığında veya bir kadını katlettiğinde, öncelikle yasa faili destekliyor ve kadın düşmanlığı kadın katliamlarının işlenmesi için faillerin ellerini özgür bırakıyor. Onlar da bunu yasanın koruması altında işliyor. Çoğu durumda, şiddete ve kadın düşmanlığına maruz kalan kadınlar ne yazık ki sessiz kalıyor ve bu, geleneksel ataerkil inançlar ile insanlık dışı yasaları kanun haline getiren rejim arasındaki yazılı olmayan bir yasanın sonucudur. Son yıllarda bu sorun çok daha fazla arttı ve toplumun buna karşı tepkisi daha çok yükselmelidir. Topluma, özellikle kadınlara daha fazla farkındalık kazandırılmalı ve savunma mekanizmaları daha güçlü olmalı. Kadınlar kendilerini savunabilmeli, öz savunmasını gerçekleştirebilmelidir. Birincisi; haklarının ve yapabilecekleri konusunda bilinçli olmalılar, ikincisi; şiddet durumunda onları destekleyen kurumlar olmalı ve üçüncüsü; normal bir yaşam sürdürebilme imkânı yaratılmalıdır. İran'da bu tür koşulları pratikte görmüyoruz ve İran'da bu tür yasalar ve korumalar yok, toplum sadece seyirci konumunda ve bu da toplumun daha fazla eğitim ve farkındalıkla bu aşamadan geçmesini gerektiriyor.
* Son olarak, eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Son olarak, beni bu röportaja davet ettiğiniz için teşekkürler. Aile, toplum ve birey arasında yararlı ve pratik bir döngü oluşturmalıyız, böylece aile ve bireyler infazların, yapısal ve devlet şiddetinin farkında olabilir ve ancak bu şekilde bu şiddet döngüsünü kırabilirler.







