Farklı yaşamlar aynı sözde buluşuyor (16)

  • 09:01 16 Kasım 2025
  • Dosya

  

 
‘Aile Yılı kadına yönelik şiddeti görünmez kılıyor’
 
Büşra Turan
 
WAN – “Aile Yılı” uygulamasının kadınları özel alana hapsettiğini belirten İHD Wan Şube Kadın Komisyonu üyesi Serpil Sezer, artan erkek şiddetinin iktidarın kadın karşıtı politikalarıyla paralel ilerlediğini söylüyor. Serpil Sezer, “Kadını yalnızca evle tanımlayan her söylem, onun özgürlüğüne, emeğine ve yaşam hakkına yönelen bir tehdittir” diye belirtiyor. 
 
İktidar, kadına yönelik şiddet, katliam ve cinsel saldırıyı durduracak politikaları üretmek yerine 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek kadınların yaşam hakkı mücadelesini görünmez kılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan ve kadınları aile içinde şiddete mahkûm eden bu yaklaşım, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün temel taleplerine de açık bir saldırı niteliği taşıyor. “Aile Yılı” adı altında kadınların bedeni, emeği ve yaşamı üzerinde yeniden tahakküm kurulurken, iktidar şiddetin kaynağı olan erkek egemen politikaları derinleştiriyor.
 
Dosyamızın bu bölümünde İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şubesi Kadın Komisyonu üyesi Serpil Sezer, “Aile Yılı”nın artan erkek şiddetiyle ilişkisine dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘2025 yılının ilk altı ayında 93 kadın katledildi’
 
“Aile Yılı” kararının, toplumsal sorunların üzerini örtme amacı taşıdığını söyleyen Serpil Sezer, “Bu sadece bir yıllık süreç değil, on yıllık bir politika olarak kurgulandı. Toplumun derin ve kronik sorunları bu kadar gündemdeyken, 2025’in ‘Aile Yılı’ olarak ilan edilmesi aileyi koruyan bir anlayış gibi görünse de aslında gerçek sorunların kapatılması anlamına gelmektedir. Bugün derinleşen yoksulluk, korunamama, barınamama gibi sorunlara baktığımızda problem aileyle değil, bireysel ve kişisel hak ihlalleriyle ilgilidir. 2025 yılının ilk altı ayında en az 93 kadın, güvenli olduğunu düşündükleri evlerin içinde, yakınları tarafından öldürüldü”  diye belirtiyor.
 
‘Kadının özerk alanı daraltıldı’
 
Serpil Sezer, “Aile Yılı” uygulamasının kadınları özel alana hapseden bir anlayışın ürünü olduğunu ifade ediyor. Serpil Sezer, “Buradan baktığımızda aslında ‘Aile Yılı’ adı altında kadını biraz daha özel alana sıkıştıran, erkeğe ise kamusal alanı daha çok açmayı planlayan bir yöntem ve politikayla karşı karşıyayız. Biz, İstanbul Sözleşmesi’nden iktidarın ayrıldığı günden bu yana artarak çoğalan kadın cinayetlerine baktığımızda, bugünkü siyasi iktidarın kadın politikalarının kadını tamamen eve kapattığını, özerk alanını daralttığını görüyoruz. Kadınlara ciddi sorumluluklar yükleniyor. Ya doğurganlık, ya ev işi ya da çocuk bakımı gibi yüklerle kadının alanı belirleniyor. Bugün İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanuna baktığımızda, ‘kadının beyanı esastır’ ilkesine dayanarak kadını koruyan, hukuksal boyutuyla güvence altına alan bütün yolların kapatıldığını görüyoruz. İktidar kendi devamlılığını, erkek zihniyetini koruyan bir sistemle sürdürmektedir” sözlerini kullanıyor.
 
‘Özel savaş politikalarıyla kentler işgal edildi’
 
Kadın katliamları ve toplumsal eşitsizliklere de değinen Serpil Sezer, kadın örgütleriyle birlikte mücadele ettiklerini belirterek mevcut politikaların kadınların yaşam alanlarını daralttığını ifade ediyor. Serpil Sezer şunları dile getiriyor: “Biz kadınlar olarak yaşadığımız kentlerde birçok kadın platformuyla beraber yaşanan kadın kırımlarına, kadın cinayetlerine karşı ‘neler yapabiliriz’ üzerine ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Ancak bunlar yeterli değil. Karşımızda özel savaş politikalarıyla kentlerimizi işgal altına alan, kadının, gencin, çocuğun yaşam alanlarını daraltan ve toplumun bütün yapısını bozmaya çalışan bir sistem var. Toplumsal sözleşmelerden ayrılmak, kadının hukuki alanını daraltan, ulaşabileceği bütün alanları kapatan bir anlayışın sonucudur. Kadının özgür olmadığı bir toplumda halkın özgür olmasını da bekleyemeyiz. Bugün ‘Aile Yılı’ adı altında aileyi kutsayan söylemler üretiliyor ama bu yapılırken bireyler arasındaki eşitsizlik ve kopuşlar derinleşiyor. Eşitlik olmadan ne güvenli bir aile ne de güvenli bir toplum olabilir.”
 
‘Sistem eşitliği değil, şiddeti teşvik etmektedir’
 
Kadınların en çok yaşadıkları evlerde şiddete uğradıklarına dikkat çeken Serpil Sezer, şu ifadeleri kullanıyor: “Ev, kadınlar için bir sığınak değil, görmezden gelinen bir şiddet alanıdır. Kadın en büyük şiddeti kendi ailesi içinde yaşıyor. Gerek mahalle baskısı, gerek toplum baskısı, gerekse sistemin politikalarıyla aslında en çok güvende olması gereken yerde en fazla şiddete maruz kalıyor. Ne yazık ki bugün kadın cinayetleri ve kadın intiharlarının en yoğun yaşandığı yaş aralığı 20-25’tir. Verilere baktığımızda cinayetlerin çoğu, kadınların ‘güvenli’ olarak gördükleri evlerin içinde gerçekleşiyor. Kadını yalnızca evle tanımlayan her söylem, onun özgürlüğüne, emeğine ve yaşam hakkına yönelen bir tehdittir. Kamusal alanı erkeklere açıp, kadına özel alanı belirleyen bu sistem eşitliği değil, şiddeti teşvik etmektedir.” 
 
‘Özgür toplum, özgür kadın, özgür yaşam’
 
Serpil Sezer, kadınların her alanda güçlendirilmesi üzerinde dururken, eşitlik ve özgürlüğün önemini de vurguluyor. Serpil Sezer, “Eşitliğin yolu kadını evde tutmak değil, hayatın her alanında güçlendirmekten geçer. Özgür toplum, özgür kadın, özgür yaşam ve özgür bir gelecektir aynı zamanda. Kadının özgür olmadığı, mutlu olmadığı, umutlu olmadığı bir ülke ya da dünya hiçbir zaman umutlu ve mutlu olamaz. Biz kadınlar olarak bize dayatılan bu kirli siyasetin ve politikaların karşısında, emeğine sahip çıkan, kendi öz iradesine sahip çıkan, kendini her alanda erkekle eşit gören bir yaşamı hak ediyoruz. Bunun için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” diye ekliyor.  
 
Yarın: Fail sadece erkek değil, o erkeklere cesaret veren iktidardır