Hakikatin izinde, özgür topluma doğru (1)

  • 09:01 18 Ağustos 2025
  • Dosya
 
Eril aklın kadını kamudan sürgünü
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ - Devletin oluşum süreci, kadının kamusal ve siyasal yaşamdan sistematik biçimde dışlanmasıyla ilerledi. Abdullah Öcalan’ın çözümlemesi, devletin erkek egemen karakterini tarihsel ve ideolojik boyutlarıyla ortaya koyuyor.
 
Devletin tarihi, yalnızca iktidarın tarihi değildir; aynı zamanda kadının dışlanmasının, bastırılmasının ve görünmez kılınmasının tarihidir. Toplumsal yaşamın en kadim biçimlerinden biri olan komünal yapının parçalanmasıyla birlikte, ataerkil tahakküm kendini devlet formunda kurumsallaştırır ve bu süreçte kadın kamusal alanın dışına itilir.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12’nci Kongresi’ne sunduğu perspektifte yer alan “Tarihsel Toplumda Devlet ve Komün İkilemi” başlığı altında bu tarihsel gelişim, sadece bir egemenlik biçimi değil, kadın özgürlüğü açısından da bir kırılma hattı olarak ele alınıyor. Abdullah Öcalan’ın çözümlemesi, kadın özgürlük perspektifi ile devletin cinsiyetçi doğasına dikkat çekerken, bu yapıya karşı geliştirilecek özgürlükçü alternatifleri de tartışmaya açıyor.
 
Dosyamızın bu bölümünde, devletleşmenin kadın üzerindeki etkilerini tarihsel, ideolojik ve kuramsal boyutlarıyla ele alıyor, Abdullah Öcalan’ın çözümlemesini ve kadın özgürlük perspektifini merkeze alarak, kadınsızlaştırılmış kamunun yeniden düşünülmesine dikkat çekiyoruz. 
 
Devletin oluşumu
 
Devletin tarihsel oluşumu, yalnızca siyasal iktidarın merkezileşmesini değil, aynı zamanda kadının toplumsal varlığının bastırılmasını ve kamusal alandan dışlanmasını beraberinde getirir. Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12’nci Kongresi’ne sunduğu perspektif metninde yer alan “Tarihsel Toplumda Devlet ve Komün İkilemi” başlığı altında bu süreç, kadın özgürlük mücadelesi açısından kritik bir tarihsel dönemeç olarak tanımlanıyor. Abdullah Öcalan’a göre devlet, başından itibaren sadece sınıfsal tahakküm değil, cinsiyetçi tahakkümün de merkezi olur. Bu değerlendirme,  devletin erkek egemen yapısının tarihsel sürekliliğini görünür kılıyor.
 
İktidarın cinsiyetçi temeli
 
Devlet öncesi topluluklarda, kadının yaşamın tüm alanlarında kurucu ve sürdürücü bir rol oynadığına işaret eden birçok antropolojik ve tarihsel veri mevcut. Özellikle ana-kadınlı toplumlarda kadın, hem üretim hem ritüel hem de toplumsal karar alma süreçlerinde merkezdedir. Ancak devletleşme süreciyle birlikte bu toplumsallık biçimi parçalanır. Kadın; eril merkezli yeni düzende yalnızca “aile içi” bir figüre indirgenir. 
 
Abdullah Öcalan, bu süreci “kadının toplumsallıktan dışlanması” olarak tanımlarken, bu dışlanmanın aynı zamanda tüm toplumun demokratik kapasitesinin bastırılması anlamına geldiğini savunur. Kadının toplumun hafızası, duygusu ve vicdanı olarak işlev gördüğü alanların yerini, devletin otoriter ve hiyerarşik yapısı alır.
 
Devletin inşası
 
Modern feminist kuram, devletin yalnızca tarafsız bir idari aygıt olmadığı, aynı zamanda erkek egemen kültürün kurumsal taşıyıcısı olduğu görüşünü savunur. Carol Pateman’a göre modern yurttaşlık, kadını dışlayan bir “erkek sözleşmesi” üzerinden şekillenir. Kamusal alan erkek için düzenlenir; kadın, özel alana, ev içi görevlere hapsedilir.
 
Bir diğer yazar Silvia Federici’nin analizinde ise kapitalizm ve patriyarka iç içe geçmiş yapılardır. Devlet, bu ittifakın koruyucusu olarak kadın emeğini görünmez kılar. Kadın bedeni denetim altına alınır; yeniden üretim alanı devletin ve erkeğin denetimindedir. Bu açıdan devletleşme süreci, sadece siyasal değil, aynı zamanda bedensel bir tahakküm tarihidir.
 
Erkek aklın ürünü
 
Hem feminist kuramlar hem de Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlük perspektifi bu soruya net bir yanıt verir: Devletin cinsiyeti erkektir. Çünkü tarihsel olarak devlet, erkek aklının, iktidar hırsının ve tahakküm pratiklerinin bir ürünü olarak doğar.
 
Abdullah Öcalan, devletin yalnızca sınıfsal baskı mekanizması değil, aynı zamanda eril zihniyetin somutlaşmış hali olduğunu savunur. Kadınsız kamu; eril siyaset, eril hukuk ve eril şiddet biçimlerinde tezahür eder. Kadının dışlanmasıyla “devlet aklı” tek cinsiyetli bir karakter kazanır; toplumun diğer yarısı sistem dışına iteklenir.
 
Kamudan sürgün, özel alana hapsedilme
 
Kadının kamusal alandan dışlanması, sadece bir geri çekilme değil, zorla bir "sürgün" biçiminde gerçekleşir Kamusal alanın karar alıcı kurumlarından kadınlar silinir; onların yerine aile, ev ve mahremiyet kodlarıyla çevrili “özel alan” tesis edilir.
 
Aile, modern devlette erkek yurttaşın küçük devleti haline gelirken; kadın, bu yapının içerisinde görünmeyen, ama tüm işleyişi ayakta tutan özne konumundan edilmiştir. Kadının bu alanlara hapsedilmesi, siyasal özne olmasının da önünü kapatmıştır. Bu tarihsel dışlanma, bugün hâlâ kadınların karar alma mekanizmalarındaki yetersiz temsili, erkek egemen siyaset dili ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle devam etmektedir.
 
Alternatifi bulmak
 
Abdullah Öcalan’ın çözüm önerisi, devlete karşı alternatif bir toplumsallığın; yani komünal yaşamın inşasıdır. Bu modelde kadın yalnızca görünür değil, aynı zamanda özne ve kurucu aktördür. Demokratik toplumun en temel koşulu, kadın özgürlüğüdür.
 
Kadının toplumsal alana özgürce katılımı, sadece kadınlar için değil, tüm toplum için kurtuluş anlamına gelir. Komünal yaşam; eşitlik, katılımcılık ve cinsiyetler arası barış temeline dayanır. Devletin eril yapısına karşı, kadın öncülüğünde gelişen demokratik konfederal sistemler, bu alternatifin ilk adımlarını oluşturur.