İnsan Hakları Okulu Sonbahar çalıştayı başladı

  • 13:12 28 Kasım 2025
  • Güncel
İZMİR - İHRAA’nın bu yılki Sonbahar Çalıştayı; hukuk, barış ve demokratik toplum tartışmalarını bir araya getirdi. Açılışta söz alan siyasetçi Gültan Kışanak, Kürt halkının hukuken yok sayıldığına dikkat çekti.
 
6. Ege İnsan Hakları Okulu (İHRAA) Sonbahar Çalıştayı bu yıl “Hukuktan tahayyüle; Barış ve demokrasinin inşası” başlığı ile Nesin Vakfı Matematik Köyü’nde bir araya geldi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Avocates European Democrates (AED), European Association of Lawyers for Democracy and Human Rights (ELDH) ve İzmir Dayanışma ve Bilimsel Araştırma Akademisi’nin (İDA) ortaklığı ile gerçekleştirilen okulun açılış konuşmasını Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Ekin Yeter Moray, ilk sunumu ise siyasetçi Gültan Kışanak gerçekleştirdi.
 
Açılış konuşması öncesinde Tahir Elçi’nin ölüm yıl dönümü dolayısıyla sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi.
 
‘Demokratik toplum inşası tartışmalarını zenginleştirecek içerikler’
 
İlk olarak Ekin Yeter Moray söz aldı. Okulun OHAL sürecinde bir itiraz olarak kurulduğunu ve bu itiraz halinin devam ettiğini dile getiren Ekin Yeter Moray, bu etkinlikte barışı, dünya deneyimlerini, çatışma çözüm örneklerini, ezilenler üzerinde baskı mekanizmasına dönüşmüş hukuk rejiminin nasıl demokratikleştirilebileceğini konuşacaklarını ifade etti. Ekin Yeter Moray, “Aslında yürüttüğümüz bu tartışmalar bir itiraz kültürünün devamı niteliğinde. Tıpkı devlet–komünalite çelişkisindeki komünalitenin itiraz kültürünün devamı niteliğinde sergilediğimiz demokratik tartışmalar olarak aslında tarihe notunu da düşecek. Barış ve demokratik toplum sürecinden geçiyoruz. Hem toplumsal barışı nasıl sağlayacağız hem de demokratik bir toplumu nasıl inşa edeceğimiz tartışmalarını yürütüyoruz. Ben eminim ki bu etkinlik kapsamında yürütülecek tartışmalar hem bu konuda hafızamızı tazeleyecek hem bu konudaki bakış açımızı, ufkumuzu zenginleştirecek” dedi.
 
‘1921 Anayasasını bile inkâr eden bir yaklaşım’
 
Kürt sorununun aslında bir varlığın inkârı sorunu olduğunu dile getiren Gültan Kışanak, hukukun varlığı tanımlaması dolayısıyla Kürt halkının da somut olarak var olsa da hukuken yok hükmünde olduğunu belirtti. Milyonlarca Kürdün nüfus kütüğüne yok olarak kaydedildiğini ifade eden Gültan Kışanak, “1921 Anayasasında bir vatandaşlık tanımı yapılmadığı için belli değil ama yerel yönetimlerin özerkliğine atıfta bulunan maddesi var ama bu Anayasa Kürtleri yok görmeye bir hazırlık gibi görülebilir. Kürtlerin desteği o atmosferde alınmış, yerel yönetimlerde Kürtlerin varlığına işaret eden bir Anayasa denebilir. Ama bugün Kürtleri yok saymaya çalışan siyasal varlık o Anayasanın varlığını bile yok sayma eğiliminde. 1924 Anayasasında ise ‘herkes Türktür’ maddesi yazılıyor, sonrasında çok kez Anayasa değişiyor ama bu madde değişmiyor” diye kaydetti. 
 
‘Kürt varlığını ve tarihi savunmak ‘etnik terör’ olarak geçti’
 
Kobanê Davası tutanaklarında “Başka bir halk varmış gibi iddia etmek, olmayan bir tarih varmış, olmayan bir dil varmış gibi iddia etmek” diye maddenin geçtiğini ifade eden Gültan Kışanak, bir halkın var olduğunu söylemenin etnik terör olarak itham edilmek anlamına geldiğini dile getirdi. Bu sürecin en önemli konusunun hukuken var olmak olduğunu belirten Gültan Kışanak, “Tarihte ise ortada bir hakikat, bir halk var. Bu halkın tarihini arkeolojik bulgulardan insanlık tarihi seyri içinde takip edebiliyoruz. Toros–Zagros dağ silsilesinde insanlık tarihinin beşiğinde yazılan tarihte varlar. O tarihlerde bir halk kimliğinden söz etmek mümkün değil ama mayalandığı yerdir. Verimli Hilal denen, insanın nasıl insan olduğu, yerleşik hayata nasıl geçtiği, toplumsal sistemlerini nasıl kurduğu bu değerleri konuştuğumuz bir kök hücremiz var. İnsanlık tarihinin ilk yıllarına kadar dayanıyor” sözlerini kullandı. 
 
‘Bu örtük Kürt tarihi üzerinde perde kaldırılmalı’
 
Kürt halkının tarihsel kökeninin insanlık tarihi açısından önemli yaratımlara konu olduğunu, Med’lere kadar aşiret–kabile konfederal örgütlenmeler şeklinde yaşadıklarını ifade eden Gültan Kışanak, “Günümüzde siyasal özne olma hali devletle özdeşleştirildiği için Kürtlerin siyasal özne olmadığı belirtiliyor. Oysa insanın doğal hayatına uygun konfederal örgütlenme biçimlerinin var olduğunu görüyoruz. Bölgenin hegemon güçleriyle ilişki kuruyorlar, kendi toplumsal varlığını koruma biçiminde devam ediyorlar. Öcalan’ın ‘örtük Kürt tarihi’ terminolojisi çok önemlidir. Kürtleri Safevilerden itibaren daha çok bu imparatorlukların içinde görebiliyoruz. Yerel özerkliklerini korumak şartıyla bu imparatorluklarla ilişki kuruyorlar. Neden kendi imparatorluklarını kurma eğilimi göstermemişlerdir de diğer hanedanlıklarla kendi yerel özerkliklerini korumak üzerinde durmuşlardır konusu araştırılabilir. Bu örtük Kürt tarihi üzerinde perde kaldırılmalı” diye belirtti. 
 
‘Kürtlere kimlik kazandırma süreci olur mu göreceğiz’
 
Kürt toplumunda başka toplumlar üzerinde egemen olmadan demokratik bir şekilde var olabilme pratiğinin, bugün demokrasinin mümkünlüğüne ilişkin tartışılabileceğini söyleyen Gültan Kışanak, Kürt sorununun aslında kapitalist modernite ile başladığını dile getirdi. Gültan Kışanak, şu ifadeleri kullandı: “Kapitalizmin gümrük duvarları ve ulus devletler çağı oluşuyor. Bir halkın var olabilmesi için kendi devletinin olması gerekir gibi bir duruma geliyor. Bu kapitalist devletlere 1. Dünya Savaşı sonrasında yeni sınırlar ortaya çıkıyor. Son 40 yıl ise Kürt ve Kürdistan kelimesinin unutulduğu, Kürt sorununun “Doğu sorunu” olarak konuşulduğu dönemi hatırlıyoruz. Geldiğimiz nokta Kürtlerin varlığını ortaya çıkarma noktasında bu varlığa hukuksal kimlik kazandırabilir miyiz? Demokratik toplum süreci Kürtlere kimlik kazandırma sürecidir diyebilir miyiz, göreceğiz.”
 
‘Hukuksuzluklar Kürt sorunu ile bağlantılı’
 
Türkiye’de yürütülen siyasetin, bu sorunlara çözüm bulmaktan ziyade sorunları karmaşıklaştırarak çözülmez hale getirdiğine dikkat çeken Gültan Kışanak, Kürtlerin yokluğunu sürdürmek isteyenlerin sorunu PKK ve silahtan ibaret görmek istediğine işaret etti. Bu durumu farklı bir şekilde sürdürmek isteyenlerin, Kürt varlığının hukuksal bir varlık haline gelmesini atlayarak “Türkiye demokratik bir ülke olursa Kürt sorunu çözülür” noktasına sıkıştırdığını söyleyen Gültan Kışanak, “Kürt sorununu genel demokratikleşme hikâyesinde bir nüansa dönüştürenler var. Kürt sorununda çözüm olacaksa bu demokratikleşme ile yakından bağlantılı. Bu ülkede düşünce özgürlüğü, basın–örgütlenme özgürlüğü, hatta sandık meselesi gibi yaşanan hukuksuzlukların tümünün Kürt sorunu ile bağlantısı var. Yüzde 10 barajı Kürtler seçime katılmasın diye var, kayyım Kürtler seçilmesin diye meşru görülüyor. Yani genel demokratikleşme sorunu içinde kendiliğinden çözülecek bir nüans değildir. Kürt sorununu kabullenmek gerçekten eşit haklara kavuşmayı kabullenen bir zihniyet sorunudur. Bu yaklaşımlar oyalamaya ve ötelemeye götürür” dedi. 
 
‘Devrim olunca çözülür demek bugünden adım atılmasının önüne geçer’
 
Bir de meselenin devrim gerçekleştikten sonra çözüleceği beklentisiyle çözümü öteleyen bir yaklaşımın bulunduğunu dile getiren Gültan Kışanak, “Dünyada bir sosyalizm rüzgârı yaşandı ve Ekim Devrimi ile gerçeklik kazandı. Reel sosyalizmin handikaplarıyla, yıkıldıktan sonra bıraktığı kötü imajla uğraşmak zorunda kalıyoruz. Devrim gerçekleşince sorun çözülür demek anın sorununu öteleyen bir yaklaşım. Biz kadınlar bunu çok iyi biliriz. ‘Bekleyelim devrim olsun kadın sorunu çözülür’le aynı yaklaşım. Bunlar geleceğe dair bugünden adımlar atılmasını gerektiren sorunlardır” diye ifade etti.
 
‘Türk siyaseti, Kürt sorununu araçsallaştırdı’
 
Kürt halkı kadar yüreğinde ve zihninde bu sorunun çözülmesi gerektiğinin sızısını ve heyecanını duymayan bir siyaset hali bulunduğunu kaydeden Gültan Kışanak, “Sorunu seçime, gündelik siyasi polemiklere indirgeyen yaklaşım var. Başkasına karşıtlık üzerinden ‘bana oy verecek’ diye bakan Türk siyaseti Kürt sorununu araçsallaştırdı. Oysa sorun ulusal, bölgesel, küresel, insani ve vicdani bir sorundur” dedi.
 
‘Tartışılması gereken konular var’
 
Bu araçsallaştırmanın son olarak İmralı’ya gidecek olan Meclis komisyonunun ziyaretinde de ortaya konduğunu dile getiren Gültan Kışanak, “Siyasi hesaplarla bu kadar tarihsel meselelere yaklaşmanın ne kadar çirkin, ne kadar yaralayıcı olduğunu altını çizmek istiyorum. Bir diğer meselemiz, ulus devletten vazgeçmeyi Kürt halkının temel haklarından vazgeçme olarak anlayan bir anlayışımız var. Bu da hem sol–sosyalist teoride çok tartışılan bir şey. İktidara geçirmeden, bir devlet kurmadan demokratik bir hayatın kurulamayacağına dair bir terminoloji var. Hem de Kürtler açısından içte yürüyen bir tartışma var. Yani bu tartışmayla da bizim ulus devletten vazgeçmenin bir halkın varlığından, onun temel haklarından vazgeçmek anlamına gelmediğini de tartışmaya ihtiyacımız var. Bunlar gerçekten politik ve ideolojik konular. Yüzleşilmesi, tartışılması gereken konular. Bütün bunlara bir de çok daha basite indirgenmiş ‘bu iktidarla çözülmez’ retoriği var. Yani işte yüzyılda kaç tane iktidar geldi geçti, hangisiyle çözdük, bundan sonra daha kaç iktidar gelip gidecek, nasıl çözeceğiz? Sorusu bunun bile cevabını veremeyen anlamsız bir sorudur” dedi.
 
Gültan Kışanak’ın sunumunun ardından Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır söz aldı.
 
Program, aranın ardından farklı oturumlarla devam etti.