Aile yılının ‘komşu anne’ modeli!

  • 09:02 29 Eylül 2025
  • Güncel
Nazlıcan Nujin Yıldız
 
ANTALYA - Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, aile yılı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı ile beraber başlattığı “komşu anne” projesine dair konuşan Eğitim-Sen Antalya Şube Kadın Sekreteri Özlem Yavuz, projenin hem kadınlar hem de çocuklar için büyük riskler barındırdığını ifade ederek bu uygulamaya karşı halkın bilgilendirilmesi gerektiğini söyledi.
 
2025 yılının başlarında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, aile yılı tanıtım programının ardından verdiği bir röportajda, çocuk bakımına ilişkin “komşu annelik” sisteminin hayata geçirileceğini söyledi. Yılın başında hayata geçirileceği söylenen bu proje, yeni bir proje değil. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2022’de, “Eğitimli çocuk bakıcılarının teşviki yoluyla kayıtlı kadın istihdamının desteklenmesi projesi (EDU-CARE)” önerisiyle bu sistemi gündeme getirmişti. Kadınların tepki gösterdiği projeye, iktidar tarafından “kadın istihdamı” vaadiyle güzelleme yapılırken çocukların bakımı ve eğitimi konusunda da içerisinde çeşitli riskler bulunduruyor.
 
Komşu anne projesi, kadınlara ne diyor?
 
Projede, kadınların kendi evlerinde, yakın konumdaki ailelerin çocuklarına (5 çocuğa kadar), eğitimli, kayıtlı, sertifikalı veya diplomalı bir şekilde bakım hizmeti sağlayacağı ifade ediliyor. Bu modelin, politika belgesinde çocuk bakıcıları ve kreşlere göre daha az maliyetli olduğuna da yer veriliyor. "Komşu anne" projesi ile “3 bin 700 annenin ve 3 bin 700 çocuk bakıcısının kayıtlı istihdamının desteklenmesi ve 6 bin kadına çocuk bakımı alanında eğitim teşviki verilmesi” hedeflendiği de belirtiliyor. Öte yandan projenin ilk olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’de uygulanması planlandı ve adaylara yönelik hazırlanan eğitim programı da belirlenen illerde başladı. İktidarın “hem kadın istihdamını sağlıyoruz hem de çocukların eğitimine katkıda bulunuyoruz” diyerek cazip kılmaya çalıştığı proje, aslında hem çocuklar hem de kadınlar için birçok risk barındırıyor. Bu projenin “aile yılı” kapsamında yürütülmesi de kadınların aile içerisine hapsedilmesi hedefini taşıyor. Bunun yanında çocuk sahibi olan ve çalışan kadınların çocukları için “ücretsiz kreş” talebi görünmez kılınmaya çalışılırken devletin sorumluluklarını “aile” üzerinden kadınlara yıkmayı hedeflediği de anlaşılıyor.  
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Antalya Şube Kadın Sekreteri Özlem Yavuz, projenin amacına ve projeden kaynaklı doğacak risklere dair konuştu.   
 
‘Toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında geri bir adım’
 
Komşu anne projesinin çok yönlü amaç taşıdığını ifade eden Özlem Yavuz, bu amaçların birinin ideolojik olduğunu ifade ederek bunun toplumu dizayn etme hedefinden kaynaklandığını söyledi. Özlem Yavuz, “Bunu aile politikalarını merkeze koyarak yapıyorlar. Diğer bir ayağı ise ekonomik. Bunun yanında ise seçimlere yönelik kısa vadeli fayda sağlama, oy devşirme olarak değerlendirebiliriz. Kadınlara üzerinden, her zaman kadınları yine aile politikaları üzerinden haneye ve bakım emeğine yönlendirmek. Komşu annelik dediğimiz zaman içinde bir sürü riskleri barındırıyor. Bunu kadınlar açısından değerlendirmek isterim. Bu toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında cidden geri bir adım. Aile ve Sosyal Hizmetler ve Milli Eğitim Bakanlıklarının ortak projesi. Görünür olarak halka şöyle lanse ediyorlar; ‘Bakın hem eğitim anlamında hem de kadın istihdamına yönelik biz çözüm üretiyoruz. Biz kadına değer veriyoruz.’ Aslında bunun iç yüzünün hiç de öyle olmadığını biz biliyoruz. Çünkü kadınlar bu şekilde istihdam edilmez. Bu tamamen kadının annelik rolü üzerinden, bakım emeği üzerinden kadını kamusal alandan alıp aileye hapsetmektir. Yine kadınları düşük ücretlerle ya da gönüllülük esasına dayanarak hiç ücret vermeden güvencesiz bir şekilde çalıştırmaktır. Amaç kadını güçlendirmek değil, kadını burada yok saymak ve aile üzerinden tanımlamak” dedi.
 
‘Proje içerisinde çok fazla risk barındırıyor’
 
Sosyal devlet anlayışında 3-6 yaş aralığındaki çocukların, okul öncesi eğitim alma haklarının olduğunu dile getiren Özlem Yavuz, “Devletin yapması gereken, kamusal, nitelikli, bilimsel ve anadilinde kreşler açmak. Peki ne yapıyor? Bu yükü yine kadınların omuzlarına bırakıyor ve bu yükten kurtulmuş oluyor. Var olan kreşleri, belediyelerin açtığı kreşleri kapatıyor, kadınların üzerine yıkıyor ve komşu annelik diye ucube bir şey çıkarıyor. İçerisinde o kadar çok riskler barındırıyor ki. Bütün bakanlıkların önünde aile politikaları, bütün toplumu aile üzerinden dizayn eden projeler var. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı değil. Milli Eğitim Bakanlığı’nda da bu anlamda okullara birçok yönetmelik geldi. Aynı zamanda vakıflarla yaptığı protokollerle birlikte gerçekleştirecekler. Bize, kutsallaştırılmış aile politikalarını velilere anlatın diyorlar. Eğitim Sen olarak biz bunu angarya olarak görüyoruz ve buna dair aldığımız kararlar var. Asla böyle bir şeyin aracı haline gelmeyeceğiz. Hep diyoruz ya çocuklar kamunundur ve kamu, korumak ve eğitmek, bütün haklarını vermek zorundadır. Fakat bu yükü de üstünden atıyor, bu görevi yine kadınlar üstleniyor” şeklinde konuştu.
 
‘Gerici, faşist politikalar, aile üzerinden yeniden üretiliyor’
 
Komşu anne projesinin risklerini anlatan Özlem Yavuz, proje kapsamında alınacak olan sertifikalarla pedagojik formasyonun verilemeyeceğini vurguladı. Bu projeyle çocukların güvensiz, riskli alanlarda bulunacağını belirten Özlem Yavuz, “Milli Eğitim Bakanlığı kreş açarken bile şunu sorguluyor; bahçesi var mı? Fakat apartman katlarında komşu anneye veriyorsun. Komşu annenin psikolojik durumu nasıl? Biz öğretmen olurken sağlık raporu veriyoruz, onlarda böyle bir şey var mı? Biz çocuklarımızı nasıl emanet edeceğiz? Ya da o aile, kadının eşi, çocuğu güvenli midir?  O çocuklar istismara, zorbalığa, şiddete uğrar mı? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Yine anneliğin kutsallaştırıldığını devletin bütün yükünü kadına değer veriyormuş gibi kamuoyuna böyle sunuyorlar ama bunun gerçek yüzünün böyle olmadığını biliyoruz. Bu tamamen muhafazakâr, gerici sistemin bir uzantısı. Diyoruz ya aile, toplumun en küçük birimi ama bu birim bu sistemi yeniden üreten bir yapı olduğu için aile politikaları bu yüzden var. Gerici, faşist politikalarını aile üzerinden yeniden üretiyorlar. Çok da işlerine gelen bir proje” diye belirtti.
 
‘Komşu annelik de aile politikalarının merkezi’
 
 
Projede, “komşu anne” olacak kişinin evinde en fazla beş çocuğa bakabileceğini söyleyen Özlem Yavuz, “Evin uygunluğu nedir, her sertifika alan kadın evine alabilecek mi ya da bunun ücreti ne olacak? Bunların cevapları yok. Tepkiler geldiği için şu an ses seda yok. Çünkü kadın istihdamına yönelik bir adım olmadığını kadınlar zaten dile getirdi. Aslında çok da insanların bilmediği bir şey. Her şeyi sessizce geçirip önümüze koyuyorlar. Biraz da geç kalmış oluyoruz. Bu, bizler açısından da vahim bir durum. Dediğim gibi, eğitim yoluyla, kadın emeği üzerinden bir toplum dizaynı var. Piyasanın istediği gibi. MESEM’lerden tutalım, piyasa nasıl isterse onun üzerine eğitimi de dizayn ediyorlar, kendi ideolojileri doğrultusunda. Eğitim alanından doğru o kadar tehlikelerle yüz yüzeyiz ki. Sekiz ilde ‘kız okulları’ açıldı. Bu laik, karma eğitime vurulan çok büyük bir darbe. Araştırmalara bakıldığı zaman kız çocuklarının eğitim dışına itildiğini görüyoruz. Komşu annelik de aile politikalarının merkezi” diye ifade etti.
 
‘Halkı bilgilendirmek gerekiyor’
 
Projenin kamuoyuna “cazip” bir şekilde sunulmaya çalışıldığına dikkat çeken Özlem Yavuz, buna karşılık halkın bilgilendirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Bu projenin tartışmasız riskler barındırdığını tekrarlayan Özlem Yavuz, son olarak şu ifadelere yer verdi: “Cazip geliyor evet ama halkı bilgilendirmek zorundayız. Bunların anlatıldığı gibi olmadığını göstermek gerekiyor. Bu proje, eğitimde eşitsizliği de derinleştiren bir durum. Parası olan güzel kreşlere gönderiyor, parası olmayan yine kadın üzerinden bunu gidermeye çalışıyor. Biz kadınlar olarak o ailenin içerisinde öldürülüyoruz, şiddete, istismara uğruyoruz. Biz ailenin kutsal olmadığını çok iyi biliyoruz. Israrla bizi oraya hapsetmek istiyorlar ama biz onların kalıplarına sığmayacağız diyoruz. Kamusal, laik, bilimsel, nitelikli ve anadilinde eğitimi ısrarla savunmak gerekiyor. Bunu herkesin yüksek sesle dillendirmesi gerekiyor. Yaşasın kadın dayanışması. Jin, jiyan, azadî.”