Farklı yaşamlar aynı sözde buluşuyor: Özgürlük (17)
- 09:01 17 Kasım 2025
- Dosya
‘Fail sadece erkek değil, o erkeklere cesaret veren iktidardır’
İZMİR - KCDP İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları, kadınlara yönelik nefret söyleminin “Aile Yılı” politikalarıyla kurumsallaştırıldığını belirterek, failliğin yalnızca erkeklerde değil, bu dili besleyen siyasi iktidar ve yargıda da olduğunu vurguluyor. Tülin Osmanoğulları, 25 Kasım öncesi tüm kadınlara “Sokağa çıkın, sesinizi duyurun” çağrısı yapıyor.
Türkiye’de kadınlara yönelik nefret dili artık münferit bir tutum değil; devlet eliyle örgütlenen politikaların görünür bir uzantısı haline geldi. Sokaktan siyasete, medyadan eğitim müfredatına kadar her alanda kurumsallaştırılan bu nefret söylemi, “Aile yılı” başlığı altında yürütülen politikalarla daha da derinleştiriliyor. Dini referanslarla yeniden kurgulanan toplumsal roller ve erkek egemen medya dili, kadınların yaşam hakkını hedef alan şiddeti ve düşmanlığı besleyen zemini güçlendiriyor.
25 Kasım yaklaşırken kadın örgütleri, bu nefret dilinin artık sadece bir söylem değil, kadınları kamusal yaşamdan dışlayan “resmi” bir politika haline geldiğini vurguluyor.
Dosyamızın bu bölümünde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları’nın değerlendirmelerine yer veriyoruz.
‘Aile politikaları kadın düşmanlığını meşrulaştırıyor’
Kadınlara yönelik nefret söyleminin sıradan olmadığını, devletin diline yerleştiğini ifade eden Tülin Osmanoğulları, kadınların toplumsal ve kamusal alandan dışlanmak istendiğini söylüyor. Tülin Osmanoğulları, “O kadar uzun zamandır zaten kadınlara yönelik bu ülkede nefret dili ve nefret söylemi var ki, artık hani ‘bunu da demezler, bunu da yapmazlar’ diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı. Artık müdahale etmedikleri hiçbir hakkımız, hukukumuz kalmadı. Neredeyse kölelik sistemi. Kadınlar görünmez, itaatkâr ve ekonomik olarak bağımlı hale getirilmeye çalışılıyor. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Hangi çağda yaşıyoruz? Var olduğumuzdan beri kadınlar bu hayatın içinde üreten insanlar. O aile dediğiniz ailelerde kadınlar şiddet görüyor, kadınlar öldürülüyor, çocuklar istismara uğruyor” sözlerini kullanıyor.
‘Bütün failler aynı dili kullanıyor’
İktidarın 2025’i “Aile Yılı” ilan etmesini, nefret söylemlerinin artmasının açık göstergesi olarak değerlendiren Tülin Osmanoğulları, “Bu kampanya, kadını eve kapatmanın, eşit yurttaşlığını yok saymanın aracına dönüştü. Çalışan kadın bu ülkede iki kat daha sömürülüyor. Çünkü hem dışarıda çalışıyor ve kazandığını getirip yine evin içinde erkeğe teslim ediyor. İşten geliyor, yine o evdeki bütün her şeyi çekip çeviriyor. İki kat sömürülüyor. Ama aynı zamanda da iffetsiz oluyor. Tamamen kadınların kamusal alandan yok olup, görünmez olup tam bir köle olmalarını istiyorlar. Bunun için de 2025 yılını aile yılı ilan ederek bu politikaları hayata geçirmeye çalışıyorlar. Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak öldürülen kadınların davalarına giriyoruz. Orada bütün erkek failler aynı dili kullanıyor. Hepsi aynı. Bütün hepsinin ifadesi kopyala yapıştır. Sadece faillerin ismi değişiyor” ifadelerine yer veriyor.
‘Medya dili faili cesaretlendiriyor’
Kadın katliamlarında faillerin benzer savunmalar yaptığını kaydeden Tülin Osmanoğulları, medyanın kullandığı dilin erkek şiddetini beslediğine dikkat çekiyor. “‘Aldattığından şüpheleniyordu’ diye başlayan haberler faili aklıyor” diyen Tülin Osmanoğulları, yanlış haberlerin aileleri yaraladığını ve yargı süreçlerini etkilediğine işaret ediyor. KCDP’ye başvuran birçok ailenin, “Kızım aldatmıyordu, yalan yazdılar” diyerek medyadaki eril dile tepki gösterdiğini paylaşıyor.
Tülin Osmanoğulları sözlerine şöyle devam ediyor: “Failler savunmalarında; ‘Aldatıyordu, aldattığından şüpheleniyordum, sosyal medya kullanıyordu’. Neden diyor bunları? Çünkü buradan bir indirim alabileceğini biliyor. Basının dili, yargıda ceza indirimine dönüşüyor. Bu da kadın cinayetlerini meşrulaştırıyor. Basın ne yapıyor bir haberi verirken? ‘Aldattığından şüphelendiği eşini öldürdü’. Bunu dediğiniz andan itibaren meşrulaştırmış oluyorsunuz. Ya da ‘boşandığı eşinin yanındaki erkeği görünce kıskandı’. Eski eş olmak bile kadının üzerinde bir hak sahibiymiş gibi sunuluyor. Basının kesinlikle kadın cinayeti haberlerinde dili çok kötü ve basının gerçekten ilk verdiği bu kadın cinayeti haberlerinin hemen hemen yüzde 80-90’ı yanlış bilgiler veriyor. O faillere aynı zamanda cesaret veren ifadeler bunlar.”
‘Fail sadece erkek değil; siyasi iktidar da faildir’
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından şiddetin arttığını vurgulayan Tülin Osmanoğulları, failliğin yalnızca bireysel olmadığını dile getiriyor. Katledilen kadınların faillerinin yalnızca kadını katleden kişiler değil, aynı zamanda kadınları koruyamayanlar olduğunu kaydeden Tülin Osmanoğulları, “Siyasi iktidar aynı zamanda da bu öldürülen kadınların failidir. Neden böyle diyorum ben? Direkt bunu hedef gösteriyorum. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmadan önce de ben basın açıklaması yapıyordum, kadın cinayeti davalarını takip ediyordum. O zamanki röportajlarıma baktığımda şey diyorum: ‘Her gün bir kadının öldürüldüğü bir ülke.’ Ama ben artık şey diyorum: ‘Her gün üç kadının, her gün beş kadının öldürüldüğü bir ülke.’ Bir de bu kadınlar vahşice, hunharca öldürülüyor. Artık normal de öldürülmüyor. Gerçekten eziyet çektirilerek öldürülüyoruz” diye belirtiyor.
‘Aile politikaları üzerinden kadın düşmanlığı yapılıyor’
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından kadın katliamlarında artış yaşandığını söyleyen Tülin Osmanoğulları, sözleşmeden çıkıldıktan sonra kadının yaşamına müdahale eden söylemlerin de aynı doğrultuda arttığını kaydediyor. Tülin Osmanoğulları, “Kadınların sahip olduğu her hak; medeni kanun, miras hakkı, diyanet yoluyla kılığımıza kıyafetimize laf edilmesi, yine diyanet yoluyla miras hakkımıza laf edilmesi aile politikaları üzerinden kadın düşmanlığı yapmaktır. Kadın düşmanlığı politikası güdülüyor. Bu da gerçekten kadın cinayetlerinin artmasına sebep oluyor. Fail sadece o erkekler değil, fail aynı zamanda cinsi seçici kararlar veren yargıdır. Şimdi yine ülkemizde gerçekten yargıya hiçbir güven kalmadığı için özellikle kadına yönelik şiddet davalarında şeyi görüyoruz: Öldürmeye teşebbüs ediyor ama ilk duruşmada serbest bırakılabiliyor; ya da yine öldürmeye teşebbüs ediyor ama basit yaralamadan asliye hukuklarda bu davalar açılabiliyor” sözlerine yer veriyor.
‘Kadınlar adaleti sosyal medyada aramak zorunda kalıyor’
Adalet sistemine güvenin sarsıldığını ifade eden Tülin Osmanoğulları, artık birçok kadının dijital medya üzerinden sesini duyurmaya çalıştığına işaret ediyor. Tülin Osmanoğulları, “Özellikle kadınlar artık gerçekten seslerini orada duyurup adalet arıyor. Keşke böyle bir şeye ihtiyaç olmasa. Bir kadın sosyal medyada destek istiyorsa inanın artık son noktaya gelmiştir. Çünkü karakollara gitmiş, şikâyet etmiş ama hiçbir sonuç alamamıştır. Failin ifadesi alınır, sonra serbest bırakılır. Kadın ise öldürülür. Artık adalet arayışı dijital mecralara taşındı ama orada da kadınlar linç ediliyor. Erkek egemen zihniyet dijital alanda bile kadınları susturmak istiyor” sözleriyle dijital medya ve şiddet konusuna dikkat çekiyor.
‘Nefret dili okullara müfredat olarak gönderilmiş’
Hem sokakta hem mahkeme salonlarında mücadele ettiklerinin altını çizen Tülin Osmanoğulları, örgütlü mücadelenin tek çıkar yol olduğunu kaydediyor. Tülin Osmanoğulları, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak öldürülen her kadının davasını takip ediyoruz. O mahkeme salonlarındaki bütün hukuksuzluğu, adaletsizliği çıkıp adliye önünde basına ve kamuoyuna duyuruyoruz. Öldürülen her kadının öldürüldüğü yerde gidip refleks eylemlerimizi yapıyoruz. Kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Kadınlara yönelik nefret söylemi resmi bir dile dönüşmüş. Resmi bir politikaya dönüşmüş. Artık bu aile yılı politikaları üzerinden okullara müfredat olarak gönderilmiş. Ders olarak okutuluyor birçok okulda. Bunun sınavları yapılıyor; ‘Ailenin reisi kimdir, hakimi kimdir?’ diye” soruyor.
‘Kadınlar sokağa çıkmalı, sesini duyurmalı’
25 Kasım öncesi tüm kadınlara dayanışma çağrısı yapan Tülin Osmanoğulları, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak bu düşmanca nefret politikasına karşı örgütlü bir mücadele veriyoruz. Örgütlü mücadeleyle bütün haklarımızı, yani elimizden almalarına karşı geliyoruz ve eşit özgür yaşayana kadar, tek bir kadın öldürülmesine kadar da mücadelemize devam ediyoruz. Buradan son çağrı olarak da şunu söyleyebilirim: Önümüz 25 Kasım. Bütün kadın arkadaşlarımızın kendine hangi yapıyı, kimi yakın görüyorsa onunla birlikte sokağa çıksın, sesini duyursun.”
Yarın: Kadın ulusun hafızasıdır







