Kimyasal iddiaları yeniden gündemde

  • 09:05 8 Temmuz 2025
  • Güncel
Melek Avcı 
 
ANKARA – Türkiye’nin 2022 yılından bu yana Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerindeki saldırılarda kimyasal kullandığı kanıtlarla birlikte basına yansırken, Türkiye bu iddiaları defalarca reddetmişti. 6 Temmuz günü ise 12 askerin zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirmesi, tünellerde kimyasal silah kullanımını tekrar gündeme getirdi.
 
Türkiye'nin Güney Kürdistan sınırında bulunan Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan 2022'de saldırılar başlatmıştı. Bu saldırılarda geleneksel silahların yanı sıra çeşitli yasaklı kimyasal silahların kullanıldığı, özellikle yasak listesinde olmayan fakat insan ve doğa üzerinde öldürücü etkisi olan beyaz fosfor denilen maddenin kullanıldığı güçlü olarak basına yansımıştı. Konuya ilişkin binlerce çağrı ve görüntüye rağmen Türkiye ve KDP tarafından bölgeye giden uluslararası heyet ve doktorların incelemeleri engellenmişti.
 
2021 Ekim’den beri inceleme çağrıları yapıldı
 
27 Ekim 2021’de Avrupa'da faaliyet yürüten çok sayıda kurum ve siyasi parti, Türkiye’nin Güney Kürdistan sınırındaki alanlara yönelik saldırılarında kimyasal silah kullanmasına karşı Birleşmiş Milletler (BM) Silahsızlanma İşleri Ofisi ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (Organisation for the Prohibition of Chemical Weapons - OPCW) Yürütme Komitesi’ne mektup gönderdi. Mektupta, “Uluslararası hukuk açısından işgal hareketi olarak tanımlanabilecek bu girişim, kendisiyle birlikte çok ciddi hak ihlalleri yaratmaktadır. Bu ağır ihlaller arasında en başta yasaklanmış silahların kullanılması gelmektedir. Bu bölgeden, gerek savaş alanı olması gerekse sivil ve bağımsız heyetlerin incelemesine kapalı olmasından dolayı yeterli bilgi alınamamaktadır” denilmiş ve incelemeler için çağrıda bulunulmuştu.
 
Hekimler: Bulgular güçlü
 
Uluslararası doktorların yanı sıra, Türk Tabipleri Birliği (TTB) önceki dönem Başkanı Şebnem Korur Fincancı katıldığı bir programda, Fırat Haber Ajansı'nın yaşamını yitiren PKK’lilerin görüntülerine ilişkin incelediğini ve sinir sistemini hedef alan kimyasal gaz kullanılma ihtimalinin büyük olasılık olduğunu bir hekim olarak düşündüğünü ifade etmişti. Öte yandan Şebnem Korur Fincancı, doğru bulgulara ulaşabilmek adına bağımsız heyetlerin inceleme yapması gerektiğini de hatırlatmıştı.
 
OPCW yıllardır izlediğini belirtmişti
 
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ise bir yandan milyonlarca kimyasalı imha etmekle övünürken diğer yandan halkın, gazetecilerin sorularına ve birçok başvuruya rağmen 1 yıl boyunca cevap vermemişti. Uzun uğraşlar sonucu Ekim 2022 tarihinde ulaştığımız OPCW yetkilileri, röportaj talebimizi reddederken taraf devletler talep etmedikçe kimyasal silah “iddialarını” araştırmayacaklarını belirtmişti. OPCW, “OPCW Teknik Sekreterliği, bu bölgedeki durumu birkaç yıldır, kimyasal silah kullanımı iddiaları ve iddialarla ilgili araştırma talepleri bağlamında izliyor.” diyerek, “Böyle bir iddia karşısında inisiyatif almıyor musunuz, çünkü eğer iddialar doğru ise ve devletler başvuru yapmazsa, savaş suçlarının araştırılması noktasında nasıl bir ilerleme kaydedilebilir?” sorusunu ise yanıtsız bırakarak web sitelerinde yer alan sözleşme yükümlülüklerine işaret etmişti.
 
‘Bilgi belge var, irade yok’
 
Konuya ilişkin defalarca görüştüğümüz AB Türkiye Sivil Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Kariane Westrheim, Türkiye’nin kimyasal silah da dahil Kürtlere karşı her türlü askeri ve siyasi gücü kullandığını belirterek, “Neler olup bittiğini bilen pek çok kişi var; OPCW, Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu… Kimyasala ilişkin bilgi ve belge var ama bir şeyler yapmaya, harekete geçmeye yönelik siyasi irade eksik” ifadelerini kullanmıştı.
 
Birleşik Krallık Lordlar Kamarası üyesi Baroness Christine Blower ise, “Eğer Türkiye kimyasal silaha sahip olmadığını iddia ediyorsa, o zaman açıkça uluslararası toplumun tüm endişelerini gidermek ve bizi inandırmak için soruşturma için insanları davet etmekten memnuniyet duymalıdır. Masum olduğunuzu bize gösterin. OPCW sözleşmeyi onaylamış veya fiilen etkinleştirmiş olan ülkelere dikkatle bakmalıdır. Silahların, imza sahibi olan başka hiçbir ülkede depolanmadığını kontrol etmek için gereken her şeyi yaptığından emin olmalıdır” diyerek, daha önce kimyasal silahlara sahip olan herhangi bir ülkenin, uluslararası topluluğa artık bu silahlara sahip olmadıklarını gösterebilmeleri için teftiş edilip soruşturulması gerektiğini belirtmişti.
 
Ateşkese rağmen kimyasal kullanımı
 
Tüm bu süreçler yaşanırken Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile ardından PKK’nin 12. Kongresi’ni yaparak kendini feshetmesiyle birlikte yeni bir aşamaya geçilmiş ve tek taraflı ateşkes ilan edilmişti. HPG BİM ise geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamayla Zap ve Metîna bölgeleri ile Amediyê kırsalında saldırıların devam ettiğini duyurmuştu. ANF’de yer alan HPG Basın İrtibat Merkezi (BİM) açıklamasında, Türkiye'nin saldırılarının devam ettiği belirtilerek, “Amediyê ilçesinin yakınındaki Sêgirê köyü ve Sêgirê köyünün üstündeki Girê Amediyê’de bulunan üs alanlarımızdaki gücümüzü kimyasal silahlarla tümden imha etmek için çok yoğun bir saldırı dalgası başlatıldı. Buna dönük daha önce kamuoyuna açıklama ve uyarılar yaptık. Ama Türk ordusunun saldırıları bu alanlarda giderek hız kazanmıştır. Kimyasal silah kullanmaya daha fazla ağırlık vererek bir an önce sonuç almayı hedefleyen saldırılar yaptı ve halen yapıyor” denildi.
 
6 Temmuz’da 12 askerin şüpheli ölümü
 
Tüm tartışmalar sürerken ve Türkiye baştan sona kimyasal iddialarını reddederken, 6 Temmuz günü Milli Savunma Bakanlığı, 12 askerin metan gazı zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirdiğini, bir mağarada arama tarama faaliyeti yürütülürken zehirlenmenin gerçekleştiğini iddia etti. Türkiye, 2022’den bu yana Zap, Metîna ve Avaşîn’deki saldırılarda kimyasal silah kullanıldığına dair belgeler basına yansırken, resmi makamlar iddiaları reddetmişti. Ancak 6 Temmuz’da yaşanan şüpheli ölümler, bu bölgelerde kimyasal silah kullanıldığına dair iddiaları yeniden gündeme taşıdı.
 
TTB’den barış vurgusu
 
Türk Tabipleri Birliği, olayın tüm boyutlarıyla araştırılmasını ve kamuoyuyla paylaşılmasını talep ederken, “Yaşam hakkının ön koşulu barıştır” vurgusu yaparak süreçte ateşkese dikkat çekti.