46 kurumdan ‘Umut hakkı’ açıklaması: Adımlar ivedilikle atılmalı

  • 12:12 28 Nisan 2025
  • Güncel
İSTANBUL - TOHAV öncülüğünde 46 baro ve sivil toplum örgütünün katılımıyla yapılan açıklamada, "Umut hakkı barış ve insan hakları açısından bir zorunluluktur. Yasal ve idari adımlar ivedilikle atılmalıdır" denilerek çağrı yapıldı.
 
Türkiye mevzuatında yer alan "ölünceye dek cezaevinde kalma" şeklindeki infaz rejiminin yürürlükten kaldırılması ve "umut hakkı"nın tanınması talebiyle, TOHAV öncülüğünde, aralarında birçok baronun da bulunduğu 30’dan fazla sivil toplum örgütünün katılımıyla bir basın toplantısı düzenlendi. Beyoğlu'ndaki TOHAV Dernek binasında gerçekleşen toplantıya Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in yanı sıra çok sayıda hukukçu ve hak savunucusu katıldı.
 
Basın açıklamasını TOHAV Eş Başkanı Destina Yıldız okudu.
 
Basın açıklaması öncesi kısa bir konuşma gerçekleştiren İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin,  Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasının ardından Türkiye’de idam cezasının kaldırıldığını belirterek, “Umut hakkı tutsaklara verilen bir hediye değil, bir zorunluluktur. Türkiye,  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir imzacısı ve AİHM ‘in verdiği kararları uygulamak zorundadır. Bu Türkiye’nin görevidir” diye belirtti.
 
'Tahliye umudu tanımayan bir infaz rejimi yaratıldı'
 
Adalet sisteminin temel amacının, bireyleri yalnızca cezalandırmak olmadığını, aynı zamanda adil bir süreç içinde haklarının güvenceye alınması gerektiğini söyleyen Destina Yıldız, bir tutsağın koşulları ve şartları oluştuğunda toplum hayatına geri dönüş imkanı tanındığını belirtti. “Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilen bireylerin cezalarının belirli bir süre sonra gözden geçirilmesini ve şartlı salıverilme talebinde bulunabilmelerini temel bir hak olarak kabul etmektedir” diyen Destina Yıldız, “Türkiye’de ölüm cezasının kaldırılmasının ardından belirli suç isnatları için öngörülen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, bu isnatlar neticesinde hüküm verilen mahpuslara hiçbir tahliye umudu tanımayarak insan hakları hukukuna aykırı, ağır ve süresiz bir ceza infaz rejimi yaratmıştır. Özellikle, Türk Ceza Kanunu'nda ‘Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar’, ‘Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ ve ‘Milli Savunmaya Karşı Suçlar’ başlıkları altında düzenlenen suçları örgüt faaliyeti kapsamında işlediği gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilenler, koşullu salıverilme imkânından yararlanamamakta ve ömür boyu cezaevinde tutulmaktadır” dedi.
 
‘Bu ceza topluma geri dönme olasılığını tamamen ortadan kaldırmaktadır’
 
Destina Yıldız, “AİHM, Türkiye'deki bu uygulamayı ele alan kararlarında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının koşullu tahliye imkânı olmaksızın uygulanmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinde yer alan 'insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağını’ ihlal ettiğini belirtmiştir. Örneğin, 2014 tarihli Öcalan Türkiye kararında, mahpusun şartlı salıverilme imkânı olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasının Sözleşme'nin 3’üncü maddesinin ihlali olduğu vurgulanmıştır. Bu tespitler daha sonra Kaytan/Türkiye (2015), Gurban/Türkiye (2015) ve Boltan/Türkiye (2019) kararlarında tekrar edilmiştir. Gerçekten de koşullu salıverilme imkanı tanınmadan ölünceye kadar infazı öngörülen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, ölüm cezasıyla benzerlik göstermektedir; bunda özellikle mahpuslara hiçbir şekilde salıverilme umudu tanımaması önemli bir etkendir. Bu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası infaz rejiminde mahpus ömrü boyunca ağır tecrit koşullarında tutulmakta, toplumsal bağlarından koparılmakta ve onarılması imkânsız bir biçimde yalnızlığa mahkûm edilmektedir. Bu ceza, bireyin hukuken var olma hakkını elinden alarak, topluma geri dönme olasılığını tamamen ortadan kaldırmaktadır” şeklinde konuştu.
 
‘Türkiye kararının üzerinden on bir yıl geçti’
 
AİHM’in kararlarında Türkiye’de mevcut ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının “ölünceye kadar” Sözleşme’nin 3’üncü maddesine uygun hale getirilmesi ve infaz edildikten sonra cezasının gözden geçirilme ve şartla salıverilme hakkının tanınması gerektirdiğini ifade eden Destina Yıldız, şöyle devam etti: “Bu konuda Türkiye’ye dair verilen ilk karar olan Öcalan (2)/Türkiye kararının üzerinden on bir yıl geçtiği halde Türkiye tarafından bu ihlalin son bulması ve devam eden ihlallerin engellenmesi için hiçbir adım atılmamıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki yetkili merciler tarafından Türkiye’de umut hakkı tanınmadan cezaları infaz edilmekte olan mahpus ya da bu tip suç isnatları ile yargılaması süren sanık sayısına dair ayrıntılı veriler dahi kamuoyu ile paylaşılmamaktadır.  AİHM kararlarının icrasının denetiminden sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Kasım 2021 ve Eylül 2024 tarihli kararları ile Türkiye’yi bütün ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlülerinin cezalarının infazının ceza adalet sistemi prensipleri ile uyumlu olarak gözden geçirilmesi ve şartla salıverilmeyi talep edebilecekleri bir mekanizma oluşturulması için yasal ve gerekli diğer düzenlemeleri yapması gerektiğine karar verdi. Türkiye’den bu gruba dair istatiksel verileri de isteyen komite bu kararları bir daha Eylül 2025’te görüşecek.
 
‘Umut hakkı barış insan hakları açısından bir gerekliliktir’
 
Sivil toplum örgütlerince Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite'nin Türkiye'nin Beşinci Periyodik Raporu'nu değerlendirdiği 8 - 26 Temmuz 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen 80.  oturumunda Adalet Bakanlığı temsilcileri tarafından verilen verilerin oranlamasına göre mahkumiyetleri kesinleşmiş ve cezalarını çekmeye başlamış 4 binden fazla ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsünün olduğu değerlendirilmektedir. Bu ciddi tablo karşısında Türkiye’nin hukuk devleti olma iddiasını sürdürebilmesi için, bu rejimin gözden geçirilmesi ve umut hakkını tanıyan düzenlemeler yapması gereklidir. Bu kapsamda, mahpuslar için bağımsız ve düzenli gözden geçirme mekanizmaları oluşturulmalı ve ceza ve infaz sistemi insan onuruna uygun hale getirilmelidir. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uluslararası insan hakları normları gereği, insan onuruna saygılı ve adil bir ceza sistemi kurmak için gerekli tüm yasal ve idari adımlar ivedilikle atılmalıdır. Bu kapsamda 22 Ekim 2024 tarihinde siyasi mecralarda Kürt sorununun çözümü bağlamında umut hakkının gündeme gelmesi, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan hakları hukukuna uyumu açısından önemli bir fırsat sunmaktadır. Dile getirildiği üzere, umut hakkı zemininde gerçekleşen tartışmalar, hukuki olduğu kadar siyasi ve toplumsal boyutlar da taşımaktadır. Bu nedenle ceza adalet sisteminin umut hakkı temelinde yeniden inşa edilmesi, toplumsal barış ve insan hakları açısından bir gerekliliktir.”
 
‘Gerekli adımlar ivedilikle yapılmalı’
 
Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uluslararası insan hakları normları gereği, insan gerekli tüm yasal ve idari adımların “ivedilikle” atılması gerektiğine dikkat çeken Destina Yıldız, insan hakkı ihlaline karşı güçlü bir toplumsal dayanışma oluşturulması gerektiğini söyledi. “Umut hakkı” nın savunulması ve sürecin takipçisi olunması gerektiğini paylaşan Destina Yıldız, “ Unutulmamalıdır ki, umut hakkının tanınması ceza infazında adalet için de gerekliliktir. Hiçbir birey, umut hakkından ve yeniden hayata katılma şansından mahrum bırakılmamalıdır. Türkiye, demokrasi ve hukuk devleti olma yolunda umut hakkını tanımak ve ömür boyu infaz rejiminin kaldırmak için gerekli düzenlemeleri ivedilikle yapmalıdır. Bu hususu denetlemek parlamentonun yanı sıra aynı zamanda siyasal partilerden derneklere geniş bir yelpazeyi kapsayan sivil toplumun da sorumluluğudur. Toplumun her kesimini, adalet ve insanlık onuru temelinde ömür boyu infaz rejiminin kaldırılması ve umut hakkının tanınması için ortak ses olmaya davet ediyoruz” sözlerine yer verdi.
 
46 imzacı kurumların isimleri şöyle:
 
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Türkiye İnsan Hakları Vakfı, (TİHV), Türkiye İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Barış Vakfı, Demos Araştırma Kolektifi Eşti Haklar için İzleme Derneği, Eşitlik Politikaları Derneği, Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), Hak İnsiyatifi, Hakikat, Adalet Hafıza Merkezi, Kadın Kültür Sanat Edebiyat Derneği, Kadın Zamanı Derneği,
 
Komelaya Dadsaz, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MEDTUHAD-FED), Özgürlük Demokrat Avukatlar Grubu, Rosa Kadın Derneği, Star Kadın Derneği, Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı, Tevgera Jinen Azad (TJA), Türkiye Almanya Kültür Forumu, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği, Adıyaman Barosu, Ağrı Barosu, Batman Barosu, Diyarbakır Barosu, Hakkari Barosu, Muş Barosu, Siirt Barosu, Şanlıurfa Barosu, Şırnak Barosu, Van Barosu, Adıyaman Tabip Odası, Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu, Ağrı Kart Ardahan Iğdır Tabip Odası, Batman Tabip Odası, Bitlis Tabip Odası, Diyarbakır Tabip Odası, Mardin Tabip Odası, Muş Tabip Odası, Siirt Tabip Odası, Şanlıurfa Tabip Odası, Şırnak Tabip Odası, Türk Tabipler Birliği İnsan Hakları Kolu, Van Hakkari Tabip Odası.