
Gazeteci Öznur Değer’den mektup
- 17:54 9 Şubat 2025
- Güncel
AMED- İki gün önce tutuklanan JINNEWS Müdürü Öznur Değer, gönderdiği mektupta direnmeye devam edeceğinin altını çizerek, “Cezalandırılmak istenen tüm değerleri buradan haykırmaya devam edeceğim. İşkence tünelinin sonu özgürlük ışığıdır” vurgusu yaptı.
Mêrdîn'in (Mardin) Qoser (Kızıltepe) ilçesinde 7 Şubat günü işkence edilerek gözaltına alınan ve aynı gün çıkarıldığı mahkemece tutuklanan JINNEWS Müdürü Öznur Değer, konulduğu Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bir mektup gönderdi.
‘Hedef gösterildim, ölüm tehditleri aldım’
Öznur Değer’in mektubu şöyle:
“Bir intikam operasyonunun hikayesi
19 Aralık’ta Kuzey ve Doğu Suriye’de katledilen gazeteci arkadaşlarımız Cihan Bilgin ve Nazım Daştan ile başlayan bir intikam operasyonu bu. Cihan ve Nazım, Türkiye’nin Tişrîn Barajı’na yönelik saldırılarını ve yarattıkları algı operasyonunu bertaraf etmek için Tişrîn Barajı’na giderek orada yaratılmak istenen algı operasyonu yerinde teşhir etti ve Türkiye ilk intikamı Cihan ve Nazım’ı katlederek almak istedi. Ancak Cihan ve Nazım’ın katledilmesi dünyanın her yerinde protesto edildi. Yüzlerce, binlerce insan sokağa çıkarak bu katliama ses çıkardı ve Türkiye yükselen nabızla bir kez daha boşa düşmüş oldu. 22 Aralık’ta Midyat’ta Merdin’in Midyat ilçesinde Cihan için kurulan taziye evinde kadınlar yürüyüş ile geçmek isterken polis engeli ile karşılaşmış ve buna karşı tepkileri dile getirmişlerdi. Ben de yürüyüşleri mesleki faaliyetlerim çerçevesinde takip ederken yüzü maskeli bir çevik kuvvet polisinin cinsiyetçi söylemine maruz kalmış ve buna karşı son derece haklı ve meşru tepkimi ortaya koymuştum. Esasında bu benim bireysel bir tepkim değil tüm kadınlar adına bir tepkiydi. Bu tepkinin ardından dijital medyada hedef gösterilmeye, ölüm tehditleri almaya ve cinsiyetçi söylem ile hakaretler duymaya devam ettim. Dijital medyada gelişen saldırılara ve polisin cinsiyetçi söylemlerine karşı Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Dijital medyada hedef gösterilmemin ardından Mardin Valiliği hakkımda ‘Kamu görevlisine hakaret’ ten soruşturma başlattığını duyurdu ve yaklaşık 1 hafta sonra emniyete ifade vermeye gittim. Konunun burada kapatıldığını düşünmüştüm ancak Mardin Emniyet’i bunu bir intikam operasyonuna çevirmişti.
Bana ve aileme fiziksel ve psikolojik işkence
7 Ocak’ta ailem ile birlikte kaldığım Qoser’deki evime baskın düzenlendi. Daha önce bu mesleki faaliyetlerden dolayı evim çokça basıldı ancak böyle bir ‘intikam’ baskını ile karşılaşmamıştım. Kapının açılmasını beklemeden kapı kırılarak silahlarla içeri girildi ve bize silah doğrultuldu. Arama kararını görmeme müsaade etmeden yüzüstü duvara yapıştırıldım ve boğazım sıkılarak ellerim arkadan plastik kelepçe ile ters kelepçelendi. Arama boyu bana ve aileme psikolojik ve fiziksel işkence devam etti. Evde iki küçük çocuk olduğunu belirtmeme rağmen tavırları devam etti. Çocuklar karşılaştıkları muamele karşısında ağlamaya başladı. Bana yönelik intikam operasyonu tüm aileme mal edildi. Annemin gözü önünde yaşamını yitiren çocuğunun duvarda asılı fotoğrafına el konuldu. Bu psikolojik işkencenin zirvesi oldu. Bana ait olan çok sayıda dijital metaryale el konuldu. Kardeşlerimin ders çalıştığı bilgisayar, notlarının olduğu telefon, tablet evde bulunan tüm dijital metaryellere el konuldu. 3 telefon 3 bilgisayar, 1 tablet, har disk, hafıza kartı, 2 fotoğraf makinesi ve birçok şey. Kısacası yalnızca bana ait olan eşyalara el koyma yetkileri bulunurken tüm ailem cezalandırılarak onlara ait tüm eşyalara el konuldu. Ardından ise arama bitmeden yerde sürüklenerek çıplak ayakla evden çıkarıldım.
TEM savcı üzerinde tutuklanmam için baskı kurdu
Mardin TEM şubede gözaltında tutulurken ifade için yukarı çıkarıldığımda, çizilen mizansenin bir başka boyutuyla karşılaştım, ‘TEM tarafından işkence görmem nedeniyle ifade vermeyi reddediyorum’ şeklinde beyanım zapta geçirilmedi. Söyleyeceğim her kelimeye müdahale edildi ve kendilerinin çizdiği çerçevede ifade vermeye zorlandım. Aynı şekilde avukatımın da beyanına müdahale edildi. İfademe müdahale edilmesi nedeniyle tutanak imzalamadan odadan çıktım. Ancak oluşturulan atmosfer, odaya sürekli birinin girip çıkması, talimatlar yağdırılmaları algı operasyonun habercisiydi. Adliye ise bu mizansenin bir diğer boyutuydu. Savcılık ifademi aldığında TEM’de ifademe müdahale eden polisin savcının odasında oturduğunu görünce TEM’in savcı üzerinde baskı kurduğunu ve tutuklama talimatı vereceğini anladım. Nitekim savcının tutuklamaya sevk etmesi de bunu doğruluyordu. Ancak asıl trajedi dosya içeriğiydi, ‘Örgüt propagandası yapmak’ iddiasıyla soruşturma başlatılmış ve bu kapsamda evim basılmış, birçok dijital metaryele el konulmuştu. Dosya X hesabım üzerine açılmış ve dosyaya konulan tüm paylaşımlar ya yaptığım haberler ya da hem ajansım JİNNEWS hem de Mezopotamya Ajansı ve Yeni Yaşam gazetesi haber sitelerinde yer alan haberleri retweetlemekten oluşuyordu. Retweetlediğim haber içeriği hakkında da bir erişim engeli veya mahkeme kararı bulunmuyor. Yine kendi yaptığım haberler hakkına bir hukuki işlem yapılmazken bunları dijital medyada paylaşmamın suçlama konusu yapılması resmen akıl tutulması. Dahası mı dosyada 2022 yılında yine Merdin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımda ‘örgüt propagandası yapmak’ iddiasıyla başlattığı ve sonucunda takipsizlik kararı verdiği içerikler de mevcuttu. Tüm bu hukuksuzlukların yanı sıra esas soruşturmanın Midyat olayından bir gün sonra yani 23 Aralık’ta başlatıldığını öğrendim. Bu demek oluyor ki Valiliğin açıklaması üzerine başlatılan soruşturma ile yetinmeyen Mardin Emniyeti bir de TEM aracılığıyla hızla başka bir soruşturmaya soyunmuş.
Ağzım nefes alamayacağım şekilde kapatıldı
Anladığım kadarıyla hakkımda hiçbir şey üretemeyen TEM 2022 yılında takipsizlik kararı verilen propaganda dosyasını yeniden ele almayı, mahkeme kararı ile takipsizliği bozmuş ve yeni bir soruşturma gibi servis etmiş. Dosyadaki içeriklerin bir kısmı başka soruşturmanın konusu olmasına rağmen dosyadan çıkarılmadı. Diğer içerikler ise 2022 yılında takipsizlik aldığım paylaşımlar ve haber paylaşımları. Savcının bana yönelttiği tek soru ise, ‘Midyat’taki taziyede ne işin vardı, kimin talimatı ile gittin’ oldu. Bu konu kapsamında yürütülen başka bir soruşturma olduğunu ve benim de konu kapsamında şikayetim olduğunu belirtmeme rağmen ısrarla üzerinde durulan ve ‘suç’ oluşturulmaya çalışılan konu Midyat oldu. Hukukun ayaklar altına alındığını bu dosya kapsamında TEM’in savcı ve hakim üzerinde kurduğu baskı ve talimat ile tutuklanarak Mardin E Tipi Kapalı cezaevine getirildim. 7 Şubat’ta oynanan mizansende ana akım medyaya görüntü servis edilmesi için gün boyu ters kelepçe ile tutuldum ve işkenceye maruz kaldım. Tutuklama kararının ardından adliye koridorunda, ‘Özgür Basın Susturulamaz’ dediğim için ağzım nefes alamayacağım şekilde kapatıldı, başım eğdirilmeye çalışıldı. İzin vermem üzerine boynum sıkıldı ve ters kelepçeler ile adeta sürüklenerek adliyeden çıkarıldım. Gördüğüm işkenceler üzerine darp raporu aldım ve TEM hakkında şikayette bulundum.
TEM’den avukata, ‘Nasıl bir baskı altında olduğunuzu bilmiyorsunuz’ yanıtı
İşin farklı bir boyutu ise tutuklanmamın ardından ifademe müdahale eden savcının odasında oturarak baskı oluşturan TEM amirinin avukatıma, ‘Nasıl bir baskı altında olduğunuzu bilmiyorsunuz’ demesiydi. Savcı ve hakime baskı kuran TEM ise TEM’e baskı kuran kim? O halde kimin talimatıyla tutuklandım? Hukuki tüm normları ayaklar altına alan ve bırakın tutuklanmayı gözaltına alınmayı bile gerektirmeyen oradan buradan toplama bir dosya ile tutuklanmamı kim istedi?
Tüm değerleri buradan haykırmaya devam edeceğim
Tüm bu mizansen anca hukuksuzluk kadının ve hakikatin sesinden duyulan korkunun ta kendisi. Nitekim tutuklanmam ile üç mesaj verilmek istendi. Birincisi kadınlara bir mesajdı, ikincisi hukuka bir mesajdı, ‘Biz hukuk sistemimizde eldeki delillere değil verilen talimatlara bakarız’ ve üçüncüsü benim şahsımda tüm toplumaydı, ‘Eğer ahlaki ve politik bir refleks verirseniz bu sizin sonunuz olur’ Kamuoyu vicdanı ve iradesinin bu mesajları ter yüz edeceğinden şüphem yok. Zulme karşı sessizliğin boy gösterdiği yerde toplumsal ve vicdani çürüme başlar. Ahlaki tüm ölçülerin çürümesine karşı kamuoyu vicdanı harekete geçmeli. Benim tutuklanmam ile toplumun ahlakı ve vicdanı cezalandırılmak isteniyor. Bu nedenle tüm toplumun ahlak ve vicdanına sahip çıkması gerekiyor. Tüm işkenceler, oynana mizansene ve dayatmalara boyun eğmeden şimdi de bulunduğum insani koşullardan uzak hücrede direnmeye devam ediyorum. Cezalandırılmak istenen tüm değerleri buradan haykırmaya devam edeceğim. İşkence tünelinin sonu özgürlük ışığıdır. Herkese selam ve sevgilerimle.”