
Werîşe Muradî: İnsanlığı kurtaranların yol arkadaşı oldum
- 11:01 29 Ocak 2025
- Güncel
HABER MERKEZİ- Evin Cezaevi’nde tutsak bulunan Werîşe Muradî, idam cezasını özgür iradesini ortaya koyan cesur kadınlar topluluğuna verildiğini belirterek, “Ben, insanlığı kurtaranların yol arkadaşı oldum” dedi.
İdam cezasına çarptırılan Kürt siyasi tutsak Werîşe Muradî, Evin Cezaevi’nden “Salı Günleri İdama Hayır” kampanyasının yıl dönümü vesilesiyle bir mektup gönderdi.
Werîşe Muradî’nin mektubu şöyle:
“Ben, ömrünün sonuna kadar mücadele eden ve şehit düştükten sonra mezar taşına ‘hâlâ halkıma borçluyum’ yazılmasını isteyenlerin yoldaşıyım. Bizlere öğrettiler ki, gerçek ve insanlık uğruna verilen mücadele bir fedakarlıktır; insan, bu umudu asla bırakmamalıdır. İdam cezası bize verildi, bize! Biz, yani özgür iradesini ortaya koyan cesur kadınlar topluluğuna! Ben ve yoldaşlarım, bir toplumun temsilcisi olarak ceza aldık. Gerçek şu ki, bu kabus tüm toplum için görüldü. Tüm toplumu baskı ve idama mahkum etmeye çalışıyorlar. Ama gerçek, direnişin üstün geleceğidir.
Benzersiz mücadele devam ediyor
Gelen destekler, hem içeriden hem de dışarıdan, idam kararlarının geri çekilmesinde büyük bir rol oynuyor ve bu bizim için büyük bir destek. Biz içeride, güvenlik güçlerinin işlediği suçlara ve uyguladıkları baskılara karşı özgürlük için mücadele ettik. Toplum da bize destek veriyor ve bu destek, İran’daki zorba devlet sistemine karşı direnişi sürdürmenin en önemli işaretidir. Daha sonra Kürdistan halkının katılımıyla yapılan grev de bu tutumun bir parçasıydı ve bu onur duyulacak bir konu. Cezaevinde mücadele diridir, sanki doğrudan cephede yaşanıyor. Çünkü bu mücadele herkesle ilgilidir ve temel bir meseledir. Bu yüzden ulusal ve siyasi aidiyetler ikinci plandadır. Bu, tutukluların temel sorunlarını dile getirme ve haklarını savunma mücadelesine karşı bir duruştur. İran’daki cezaevlerinde hak ihlalleri ve insanlık dışı uygulamalara karşı verilen bu benzersiz mücadele devam etmektedir ve sürecektir.
Mücadelemiz tüm insanlığın mücadelesidir
Eğer biz kadınlar bu direnişi omuzlarımıza yüklediysek, bu bir yandan kadınlara düşman olan mevcut erkek egemen sistemin baskılarına karşı duruşumuzdan, diğer yandan da özgürlük mücadelemizdeki kararlılığımızdan kaynaklanıyor. İran’daki farklı cezaevlerinde her Salı günü, ‘İdama Hayır’ kampanyası devam ediyor. Bu dayanışma eylemi, insanlık değerlerimizi ve temel haklarımızı savunmanın bir aracıdır. Bu, yaşam hakkına dikkat çeken ve İran’daki idam cezalarının kaldırılmasını talep eden ortak bir çağrıdır. ‘Salı Günleri İdama Hayır, devlet eliyle işlenen ve toplumda korku yaratmayı amaçlayan idamlara karşı insanlık birliğinin sesidir. Hayır, insanlık, varlığımızın gerçeğidir. Bu nedenle mücadelemiz, tüm insanlığın mücadelesidir; toplumun tamamının varlığını savunmak adına verilmiştir. Biz, ‘özgürlüğüne kavuşan kadınlar’, taleplerimizi açıkça dile getirme gücünü buradan alıyoruz; çünkü mücadelemiz toplumun tüm taleplerini yansıtmaktadır. Bu, toplumsal gerçeği arayan herkese güç ve kararlılık kazandıran bir gerçektir. ‘Özgür bir yaşam’ hedefimiz, ‘yanlış bir yaşam’ı ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır ve bunu başarmalıyız.
Bu sistemin nihai amacı nedir?
Dünyada hakim olan bu ataerkil sistem, insanlığın ve insan haklarının gerçekliğine her yönden aykırıdır. Bu sistem, kendi varlığını çelişkiler üzerine kurmuş bir yapıdır. Biz, bu sistemi yeniden sorgulamaya çalışıyoruz. Kendimizi dar kalıplardan, ataerkil hiyerarşiden, cinsiyetçi ve dogmatik inançlardan kurtardık ve onun gerçek doğasına tanık oluyoruz. Bu sistem, binlerce yıldır insanlığın yolundan sapmış ve kadınlara karşı (aslında doğrudan yaşama karşı, çünkü kadın ve yaşam bir bütündür) kurulmuştur. Daha sonra erkek egemenlik kurmuş ve ardından doğayı saldırılarının hedefi haline getirmiştir. Peki, bu sistemin nihai amacı nedir? Daha fazla sömürü! Bu duruma karşı ne yapılmalı? Elbette mücadele sürdürülmelidir! Geçmişteki kadınlar, her biri kendi düşünsel kapasitesine göre bu sorunu tanımladı ve çözüm arayışında farklı yollar izledi. Bazıları inançları ve eğilimleriyle, bazıları felsefi bir bakış açısıyla, bazıları edebi bir anlatımla ve bazıları da analizleriyle zulme karşı durdular. Kadınlar, her zaman bu sürecin bir parçası oldular, birer köle oldular ve her zaman en fazla acıyı çekenler oldular. Ancak hiçbiri, mücadelenin ana konusu olmadı; onlar sadece birer ezilmişlerdi, öncü olarak görünmediler. Bugün, bu engeli aşmış durumdayız. Düşünüyoruz ki, mevcut yaşamın temel sorunu, insan odaklı bir mesele olmalıdır. Sadece yaşamın doğal akışı düzenli bir hale geldiğinde, diğer tüm sorunlar çözüme kavuşacaktır.
İnsanlığı kurtaranların yol arkadaşı oldum
26 Ocak, Kobanê’nin DAİŞ’ten özgürleştirilmesinin yıl dönümüydü. Herkes bunu ‘DAİŞ’in sonunun başlangıcı’ olarak kabul ediyor. Bu tarihte bir dönüm noktası yaşandı, bir aydınlanma başladı. Kürt kadınları, dünyanın her yerinde bu savaşa aktif bir şekilde katıldılar, patriyarkal paradigmaları sorguladılar ve pek çok adım attılar, savaşın öncüleri oldular. Hem ışık ve aydınlık olarak hem de zalimlik ve zorbalığa karşı bir direniş göstererek, ‘kadın meselesi’ni bir yüzyılın sorunu olarak güçlü bir şekilde gündeme getirdiler. Bazı acılarım öyle derinleşti ki bugün bile tekrar eder gibi oluyor. Bu acı, insanlık adına bana verilen bir ödül gibi, her zaman aklımda. Belki de vicdanım, bu acıyı biraz hafifletmiştir, ama insanlığa karşı olan borcumun farkında olarak, son bir nefes alana kadar mücadele ettim. Tüm hayatım boyunca bu mücadeleyi verdim ve şehadet noktasına geldiğimde, ‘Mezarımın üstüne yazın ki, halkıma olan borcumu ödeyerek bu dünyadan göçtüm’ yazılsın istedim. Ben, ‘Bu kültürü onlardan öğrendik; hakikat ve insanlık için mücadele, herkesin sorumluluğudur’ diyenlerin yol arkadaşıyım. Kobanê zaferi kutlandıkça, bu zaferin getirdiği heyecan ve gurur, benim kararlılığımı iki katına çıkarıyor. Ben, insanlığı kurtaranların yol arkadaşı oldum. Bu patriyarkal sistem, hiçbir şekilde kadınların direnişini kabul etmiyor, özellikle de kadınların karanlık bir güce karşı kazandıkları zaferin gözler önüne serilmesini istemiyor.”