Abdullah Öcalan uyarmıştı: Diyalogları yürütecek ciddiyete sahip değiller

  • 13:30 26 Aralık 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın İmralı’ya yönelik başvurularına resmi bir dönüş hala sağlanmış değil. PKK Lideri’nin daha önce yaptığı, devletin diyalogları yürütebilecek bir ciddiyete sahip olmadığı uyarısı bir kez daha güncelliğini koruyor. 
 
1 Ekim Meclis açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile tokalaşması ve bu tokalaşmanın “uzatılan süreç” eli olarak iktidar tarafından lanse edilmesinden bu yana birçok tartışma yansısa da henüz atılmış somut bir adım gerçekleşmemişti. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan ve yeğeni Ömer Öcalan arasında yapılan görüşmenin hemen ardından 6 aylık yeni disiplin cezaları verilmeye devam etti. Tüm bu açıklamalara karşılık Abdullah Öcalan “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” diyerek tartışmaya somut noktayı koyarak, pozisyonu net biçimde ifade etti. Bahçeli’nin çıkışları sürerken DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ise İmralı ile görüşmek için Adalet Bakanlığına başvuruda bulundu, aynı gün ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “DEM Parti İmralı ile görüşsün” çıkışı yaptı. 
 
İddialar yine gündemde
 
Bugün İmralı ile siyasi temasların olabileceği iddiaları yine gündeme gelirken DEM Parti yetkilileri başvuruya dair kendilerine iletilen resim bir bilgi olmadığını da kaydetti. 2013-2015  sürecinin iktidarca sonlandırılmasından bu yana yapılacak olan ilk siyasi temasta yer alacak DEM Parti heyetinde ise Wan Milletvekili Pervin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in olacağı iddiaları iktidar ve yakın çevrelerince gündeme getiriliyor. Kürt halkı ise somut adım atılmamasını, muğlaklık ve beklinti yaratmaya yönelik değerlendiriyor, somut adım atılmamasından dolayı ortaya atılan iddiaları, tartışmaları ciddiye almadığını ifade ediyor. 
 
2013- 2015 süreci
 
İmralı’da 26 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, barış ve diyalog zeminlerinin oluşturulması için tüm olanaklarını kullanmaya ve sunmaya hazır olduğunu defalarca kez belirtti. Abdullah Öcalan’ın tecrit altında süren barış arayışı, Türkiye tarafından sabote edilerek çözüm masası devrildi. "Çözüm süreci" dönemine göz attığımızda karşımıza belli başlı dönemeç noktaları çıkıyor.
 
İmralı’ya giden ilk heyet
 
İlk olarak 28 Aralık 2012’de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, TRT canlı yayınında “ada ile görüşüldüğünü” bilgisi paylaşmış ve sonrasında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekillerinin yoğun İmralı ziyaretleri başladı. 3 Ocak 2013’te İmralı’ya giden ilk heyette Ayla Akat Ata, Altan Tan ve Ahmet Türk yer almış. Oluşturulan heyetin yanı sıra sürece toplumu da katmak için  Âkil İnsanlar Heyeti oluşturularak bu heyetin içerisinde farklı siyasi görüşlere sahip 63 isim açıklanmıştı. Bu isimler, 7 ayrı bölgede çalışarak toplumun kanaatlerini ve önerilerini bir rapor haline getirdi.
 
Sürece yönelik Türkiye’den ilk sabote
 
Kürt sorununun çözümüne ilişkin heyetin 3 Ocak 2013’teki ziyaretinin gerçekleştiği aynı hafta Fransa’nın başkenti Paris’te Kürt siyasi hareketi ve kadın özgürlük mücadelesinin öncü isimlerinden Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan katledildi. Söz konusu suikast ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) bir bağlantısı olduğu; Paris katliamının, bir MİT yetkilisi tarafından planlandığı ortaya çıktı. Aynı zamanda katliam sorumlusunun Türkiye-PKK arasında 3 yıl devam eden görüşmelerin tümünde yer alan ‘Ozan’ kod adlı MİT yetkilisi olduğu açığa çıktı.  Tüm bu girişimlere rağmen çözümün akamete uğrayacağı düşünülürken, süreç Abdullah Öcalan tarafından barışçıl şekilde sürdürüldü ve Amed’te düzenelenen anma töreninde barış çağrıları yapıldı. 
 
21 Mart Amed Newrozu
 
Çözüm sürecinin asıl dönüm noktalarından biri de Amed’te 21 Mart 2013’te  düzenlenen Nevroz kutlamalarında Abdullah Öcalan’ın mektubunun okunmasıydı. Abdullah Öcalan gönderdiği mektupta, barış ve kardeşlik çağırısı yaparak, “…Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır. Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır. Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Orta doğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor. Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor.”
 
‘Bugün yeni bir dönem başlıyor’
 
Gönderdiği mektupta Abdullah Öcalan, “Silahları susturma çağrısı ve siyasi zemin” vurgusu yaparken yeni bir dönemin başlayacağına dikkat çekmişti. Abdullah Öcalan devamında, “Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır. Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur. Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Orta Doğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar; bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor. ‘artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’ noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır" ifadelerini kullanmıştı. 
 
Dolmabahçe Mutabakatı
 
Amed Newrozu’nun ardından ise çözüm sürecinin asıl zirvesi olarak Dolmabahçe Mutabakatı oldu. 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe'deki başbakanlık ofisinde HDP heyeti ile hükümet yetkilileri bir araya geldi. Toplantıya dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan, içişleri bakanı Efkan Ala, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) grup başkanvekili Mahir Ünal, eski MİT başkan yardımcısı, dönemin kamu güvenliği müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ile İmralı Heyeti'nden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken katıldı. Yapılan toplantının ardından Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan ve devlet heyetinin de onayladığı çözüm için birinci aşama olarak belirlenen,  10 maddelik bir mutabakat açıkladı. Bu açıklamanın ardından Sırrı Süreyya Önder, “Çözüm sürecinde tarihi bir karar sürecinin eşiğinde bulunulduğunu” belirterek, süreçte gelinen aşamaya ilişkin Abdullah Öcalan'ın temel belirlemesini aktardı. 
 
Mutabakat maddeleri 
 
Mutabakatta; “Demokratik siyaset; tanımı ve içeriği”, Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması”, “Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri”, “Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar”, Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları”, “Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı”, “Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri”, “Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik ve eşit mekanizmaların güvenceleri”, “Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması” ve “Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa” maddeleri sıralandı.  
 
PKK’ye kongre çağrısı
 
Mutabakatın ardından 21 Mart  2015’te Amed Newrozu’nda Abdullah Öcalan, “Dolmabahçe Sarayı'nda, hepimizce resmen ilan edilen 10 maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız. Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim” ifadelerini kullandı. Tarihi çağrının yapıldığı Newroz’dan bir gün sonra ise Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’de birbirinden farklı iki metin okunduğunu iddia ederek, İzleme Heyeti’ne karşı olduğunu söyledi. Mutabakatı reddeden Tayyip Erdoğan, sürece müdahale eden bu açıklamasıyla Kürt sorununun demokratik çözümünün önüne geçen bir adımı attı. 
 
Son görüşmede uyardı
 
Savaşın durdurulması ve Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü adına başlatılan İmralı görüşmelerinin sonuncusu bu mutabakatın reddedilmesiyle birlikte 5 Nisan 2015 tarihinde yapıldı. Yapılan son siyasi temasta  Abdullah Öcalan, AKP’nin çözüme yanaşmadığını ve bu görüşmenin son olabileceğine dikkat çekti. Keza tespitlerinde haklı çıktı. Daha sonra komplo olduğu ortaya çıkacak olan 22 Temmuz 2015’da Serêkaniyê'de iki polisin ölümünü gerekçe gösteren AKP, 24 Temmuz 2015’te süreci bitirdi. 5 Nisan 2015’teki görüşmede Abdullah Öcalan, heyete yönelik ise “Gerek siz gerek devlet heyeti bundan sonra görüşmeye izleme heyetiyle beraber gelmezseniz bunun benim nazarımda hiçbir bağlayıcı yanı, resmi bir niteliği yoktur ve olamaz. Eğer izleme heyeti ile gelmezseniz siz de gelmeyi reddetmelisiniz” diyerek İmralı Heyeti’ne, devletin diyalogları yürütebilecek bir ciddiyete sahip olmadığı uyarısında bulundu.