2016 verilerine göre kayıp çocuk sayısı 104 bin 531

  • 09:03 18 Eylül 2024
  • Güncel
 
Öznur Değer
 
WAN - Narin Güran katliamıyla çürümüş toplumun gün yüzüne çıktığını vurgulayan Eğitim Sen Wan Şube Kadın Sekreteri Sema Aktaş, “Tarikatların, Hizbullah’ın topluma verdiği zararların ne boyuta ulaşabildiğini Narin cinayetinde bir kez daha gördük” dedi.
 
Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesine bağlı Çulî (Tavşantepe) Mahallesi’nde 21 Ağustos’ta kaybolan ve 19 gün sonra 8 Eylül'de evine yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta bulunan Eğertutmaz Deresinde katledilmiş halde bulunan 8 yaşındaki Narin Güran, Kurdistan ve Türkiye gündemindeki yerini koruyor. Narin’e ne olduğuna dair kafalarda her gün yeni bir soru işareti doğarken, Narin’in katledilmesine yönelik kamuoyu tepkisi ise sürüyor.
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Wan Şube Kadın Sekreteri Sema Aktaş, Narin’in katledilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Tarikatların topluma verdiği zararın boyutunu Narin’de gördük’
 
Ülkede daha önce de Narin gibi birçok çocuğun istismar edildiği ve katledildiğini hatırlatan Sema, Narin katliamının gizlenmesinin oluşan tepkinin büyümesine sebep olduğunun altını çizdi. Bu katliamın aile-tarikat-devlet üçlemesini bir kez daha ortaya çıkardığını dile getirirken, “Bir çocuk büyütmek için koca bir köy gerekir” şeklindeki Afrika atasözünü hatırlatan Sema, “Demek ki bir çocuğu yetiştirememek için de bir köydeki değerlerin yok olmasının nasıl etkilediğini görebildik. Tarikatların, Hizbullah’ın topluma verdiği zararların ne boyuta ulaşabildiğini Narin cinayetinde bir kez daha gördük” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Devlet politikalarıyla tarikat eğitime de sirayet etti’
 
Devletin yürüttüğü politikalar ile birlikte eğitime de sirayet eden bir tarikatlaşmanın olduğunu kaydeden Sema, Eğitim Sen olarak bu politikaların karşısında durduklarını belirtti. Anadilde, laik ve bilimsel bir eğitim sistemini savunduklarının altını çizen Sema, “Tarikatların eğitime sirayet etmesine, okullarda uygulanan ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) projesiyle herhangi bir tarikata mensup bir kişinin okullarda dini bir eğitim vermesine karşıyız. Bununla ilgili itirazlarımızı da bir yıldır yapıyoruz. Ancak tarikatlaşmanın getirdiği sakıncaları velilerin de görmesi gerekiyor. Eğitim Sen olarak kurduğumuz Veli-Der üzerinden velilere, öğrencileri bu tür uygulamalara dahil etmeme hakları olduğuna dair bilgilendirmeler yapıyoruz. Bundan önce de eğitimde cemaat yapılanması vardı. Biz o zaman da buna karşı çıkmıştık ancak ‘kandırıldık, hata yaptık’ denildi ama olan, halka ve halkın çocuğuna oldu. Korkarız, bu tarikat yapısıyla benzer durum daha derin ve çözülmesi zor sonuçlara yol açacak. Bir de çocuklar üzerindeki etkileri var. Pedagojik olarak formasyona sahip olmayan birisi, herhangi bir vakıftan ‘Ben bu eğitimi çocuklara vereceğim’ dediğinde liyakatsizce okullara gidebiliyor. Formasyon almış, çocuğa neyi nasıl öğretmesi gerektiğini bilen Din Kültürü hocalarımız var. Devlet bunu görmek istemiyor ve tarikatları okullara yerleştirme çabasında. Çocuk, dini sevgi odaklı değil, ödül-ceza olarak görüyor. Yanlış bir şey yaptığında ‘cehennemde cayır cayır yanabileceği’ küçücük çocuğa anlatılabiliyor. Çocuk eve gittiğinde ‘Ben çok büyük günahkarım, ölmek istiyorum’ diyebiliyor. Bir dini öğreticinin okulda çocuğa yönelik istismarda bulunduğunu basından öğrendik. Bu sebeple çocukların iyiliğini gözettiğimiz için bu tür uygulamalara karşıyız ve çocuklara zarar vereceğini düşünüyoruz” dedi.
 
2016 verilerine göre kayıp çocuk sayısı 104 bin 531
 
Narin katliamıyla yeniden gündeme gelen kayıp çocuklara değinen Sema, TÜİK’in 2016’dan bu yana kayıp çocuklara yönelik veri paylaşmadığına işaret etti. TÜİK’in en son 2008-2016 arasında veri paylaştığını ve paylaştığı veriler çerçevesinde 104 bin 531 kayıp çocuğun olduğunu sözlerine ekleyen Sema, “Bu çocuklar öldü mü? Öldüyse neden bildirilmiyor veya üstü kapatılıyor? Bu sorular akıllara geliyor. Domatesten biberine kadar her şeyin verisini tutan TÜİK, çocukları, cinayete kurban giden kadınları ne yazık ki açıklamıyor. Burada da devlet politikalarının yetersizliği gün yüzüne çıkmış oluyor. Çocuklara yönelik istismar ve ihmal olduğu kadar çocukları ve kadınları korumaya yönelik politikalar üretilseydi, bugün bu durumları yaşıyor olmazdık. Çocuklara en büyük kötülükler aile içinden geliyor. Bir diğeri de gittikleri kurslarda, tarikat yapılanmaları içindeki insanlardan geliyor. Evlenmeden önce sağlık raporu alınırken, ‘Akıl ruh sağlığı yerinde mi’ diye de rapor alınmalı. Ebeveynlere halk eğitim merkezlerinde çocuk yetiştirmeye dair çocuk gelişim eğitimleri verilebilir. Anneler ve babalar bu eğitimleri almalılar. Biz af toplumuyuz. Biri bir hata yaptığında ilkinde affetme büyüklük olarak algılanır. Af toplumu olduğumuz için de aile içinde veya aile yakınlarında çocuğa yönelik bir durumda üstü kapatılıyor. Oysa üstü kapatılmamalıdır. Çocuğun üstün yararı bilincine sahip olan bir anne veya baba bu tür durumların üstünü kapatmamalıdır” şeklinde konuştu.   
 
‘Toplum çürümüş duruma geliyor’
 
Sema, liyakatin yerini tarikatın aldığı bir sistemde çocukların güvende olmadığının altını çizerken, liyakatin olmadığı bir yerde insanların adalete olan güveninin sarsıldığını söyledi. Tarikat yapılanmasında ast-üst ilişkilerinin olduğunu vurgulayan Sema, “Üste duyulan itaat ve itaatsizlik karşısında görebileceğin cezalar aile içinde konuşulduğunda çocuk yaşamı boyunca ödül-ceza, itaat-itaatsizlik görecek. Bu da çocuğu, yaşadığı olumsuzluk ve haksızlık karşısında boyun eğen bir hale getirecek. Yetişkin olamayan bir yetişmiş durumuna gelecek. Toplum bu şekilde çürümüş duruma geliyor” diye belirtti.  
 
‘Çocuğu korumaya yönelik önleyici tedbirler alınmalı’
 
Çocuğu korumaya yönelik önleyici tedbirlerin alınması gerektiğinin altını çizen Sema, bu tedbirlerde devletin önleyici politikalarının olması gerektiğini ifade etti. Devlet tarafından, çocuğu korumayan aile yapısının kutsandığını kaydeden Sema, “Ailenin içinde çocuğun üstün yararını gözetmeyen, çocuğa her türlü kötülüğü yapma hakkı gören bir aile yapısı varsa buna dair bilinçlendirme yapılmalı. Buna dair eğitimler verilmeli. Çocuk şiddete, cinsel istismara maruz kalıyorsa, bunu anlatabileceği öğretmenleri olduğunu bilmeli. Okullarda da bu çalışmaların yapılması gerekiyor” sözlerini kullandı.
 
‘Toplumdaki bu çürümenin sebebi liyakatsizlik’
 
Eğitim Sen olarak adli sürecin takipçisi olacaklarını yineleyen Sema son olarak şunları söyledi: “Adli olaylara müdahil olma durumumuz yok. Ancak Wan Eğitim Sen olarak kurduğumuz bir çocuk komisyonumuz var. Yıllardır bu komisyon ile okullarda ihmale ve istismara maruz kalmış çocukları belirleyip onların iyileşmesi için gerekli yerlerle görüşmelerimiz oluyor. Geçen yıl komisyonda görev almış arkadaşlarla birlikte eğitimlerimiz gerçekleşti. Eğitimleri bu yıl okullarda uygulamayı düşünüyoruz. Bu tür öğrencileri nasıl fark edebiliriz, fark ettikten sonra pedagojik olarak çocuğu incitmeden neler yapabiliriz, şeklinde öğretmenlere eğitimler vereceğiz. Yapılması gerekenler ve hukuki süreçler nelerdir şeklinde çalışmalarımızı yürüteceğiz. Toplumdaki bu çürümenin sebebi liyakatsizlik. Devletin insanların dini inancını güvence altına alması gerekiyorken, devletin tarikatları insanlara dayatıyor olması, müfredatta yaptığı değişikliklerle tarikatların içinde bulunan ana temaları müfredata işlemesi toplumda ciddi bir çürümeye yol açacaktır. Oysa biz itaat odaklı değil, toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı bir toplumla daha demokratik bir toplum düzenine kavuşabileceğimizi düşünüyoruz.”