‘Wan’da 1 Eylül’de barış ve özgürlük için buluşuyoruz’
- 14:58 17 Ağustos 2024
- Güncel
WAN - Wan’da 1 Eylül’de düzenlenecek miting için yapılan çağrıda, saldırılara ve tecride karşı barış ve özgürlük talebi vurgulandı. Halk, toplumsal barış ve adalet için bir araya gelmeye davet edildi.
Wan’da 1 Eylül’de kentteki kurumlar öncülüğünde düzenlenecek “Savaşa ve işgale karşı barışı, tecride karşı özgürlüğü haykıralım!” mitingi için bir deklarasyon yayınlandı. Wan Barosu Tahir Elçi Salonu’nda çok sayıda imzacı kurumun katılımıyla okunan deklarasyonda, halk düzenlenecek mitinge davet edildi. Açıklamayı İHD Yöneticisi Ayten Kıran okudu.
‘3. Dünya savaşını daha çok yaymak peşindeler’
Dünya ve Orta Doğu özelinde son siyasi ve askeri gelişmelerin, kapitalist güçlerin savaşı derinleştirdiğini ifade eden Ayten, “Kapitalist güçler, girdikleri sistemsel krizden çıkmak için soğuk savaşın bitmesinden hemen sonra başlattıkları Körfez müdahalesiyle startını verdikleri 3’üncü Dünya Savaşı’nı son süreçte daha da derinleştirip yayma çabasındadırlar. Ukrayna ve Rusya arasında, Filistin ve İsrail arasında ve birçok bölgede çok boyutlu ve çok taraflı derinleşen bu savaş, halklara tarihi zararlar vermektedir. Toplu katliamlar yaşanmaktadır. Savaşın merkezinin de Orta Doğu coğrafyası olması tesadüfi değildir. 3’üncü Dünya Savaşı’nın Orta Doğu merkezli derinleşmesinin birçok sebebi vardır. Bu nedenlerin başında, artık dünya sorununa dönüşmüş Kürt ve Filistin halklarının özgür yaşam sorunu, bölgenin jeopolitik konumu, ekonomik kaynaklar ve enerji yolları gibi birçok neden sıralanabilir” sözlerine yer verdi.
‘Toplumsal barış zedeleniyor’
Son yerel seçimde iktidarı sarsılan AKP-MHP iktidar bloğunun, derinleşen dünya savaşı koşullarında gelişmeleri fırsata dönüştürmek istediğini ifade edenAyten, “Bu amaçla başta Irak ve Suriye topraklarında savaşı derinleştirip işgal hesapları yaparak tekrar gücünü toparlama çabasındadır. İçeride ise Kürtlerin temel yaşam alanlarına, kültürel değerlerine, Kürt diline ve doğasına her gün saldırmakta, yok etmek istemekte ve buradan kendisine bir iktidar rantı devşirmek istemektedir. Aynı zamanda her gün daha da fazla geliştirdiği özel savaş politikalarıyla Kürt kadınları ve gençleri hedef almaktadır. Kadın ve gençlik kurumlarına yönelik sistematik kısıtlamalar, gözaltılar ve tutuklamalar yapılmaktadır. Kürtlerin diline, halayına ve kültürüne yönelik hukuk dışı keyfi saldırılar, gözaltılar ve tutuklamalar ülkede bir bütün olarak toplumsal barışı zedelemektedir” dedi.
‘Tecrit sadece Sayın Abdullah Öcalan'la sınırlı kalmıyor’
AKP iktidarının, Kürt halkına yönelik saldırılarındaki ısrarına değinen Ayten, şöyle devam etti: “Bölgesel sorunlara eşitlik, özgürlük ve demokratik barışçıl bir çerçevede çözüm üretilmediği için faşizm sarkacına sürüklenmektedir. İktidarın güvenlikçi politikası ülkeyi her türlü ekonomik, siyasi, diplomatik ve hukuki krize sürüklemektedir. Yıllardır barış süreci işletilmeyen Kürt meselesinin ağır bir toplumsal fatura çıkardığı görülmektedir. İktidar, bölgeye yönelik savaş ve işgal politikası çerçevesinde bölgesel savaşı da tetikleyen aktörlerden biri oluyor ve bu çerçevede temsil ettiği sermaye bloğunun çıkarlarının dışında kalan tüm halkları, inançları, emekçileri, gençleri ve kadınları kuşatma politikasının muhatabı haline getiriyor. Günün sonunda tecrit, sadece Kürt halkı ve Sayın Öcalan’la sınırlı kalmıyor, bütün Türkiye halklarına ve ezilenlerine yönelik bir politikaya dönüşüyor.”
Mitinge davet
Kurdistan, Türkiye ve dünya genelinde barışı savunmak ve savaşa, işgale, tecride ve faşizme karşı çıkmak için 1 Eylül’de seslerini yükselteceklerini belirten Ayten, “1 Eylül, ‘savaşın ve güvenlikçi politikaların bedelini yoksullar ödemesin’ diye emekçilerin bir araya gelme günüdür. 1 Eylül, ‘toplu katliamlara, insan hakları ihlallerine, savaş hukukuna bile aykırı kimyasal silah kullanımına, nükleerleşmeye ve her türlü toplumsal kıyıma karşı çıkma’ günüdür. O nedenle bugünden başlayarak 1 Eylül’e kadar bütün il, ilçe, belde, mahalle ve sokakları, bu antidemokratik ve barış karşıtı iktidara karşı örgütleneceğimiz, eyleme geçeceğimiz, direniş mekânları haline getirelim. Unutmayalım ki faşizm örgütlü halk gücünden korkar ve savaşlar ancak silah tüccarlarının çıkarınadır. Dünya genelinde aşırı sağcı, faşist, ırkçı, halk ve inançlar karşıtı olan tüm politikalara karşı, birlikte eşit yaşamı savunmak için 1 Eylül’de saat 17.00’da, Wan’da, Musa Anter Barış Parkı’nda olacağız. Tüm renkleri, dilleri, halayları ve sözleriyle tüm halkımızı, demokratik kitle örgütlerini, emek ve meslek örgütlerini, sendika, STK’ları, kadın ve gençlik kurumlarını, aydınları ve yazarları bu barış sesini yükseltmeye çağırıyoruz” diye konuştu.
Talepler şöyle sıralandı:
Eylül Dünya Barış Günü’nde, Türkiye ve Kurdistan’da tecrit ve saldırıların halklara dayatan antidemokratik iktidara “dur” demek için bir araya geleceklerini ifade eden Ayten, talepleri şöyle sıraladı:
“*31 Mart’ta iktidarın tahtını sallayan tüm toplumsal kesimlere sesleniyoruz: 31 Mart seçimlerinde sallanan iktidarı, halkın iradesi ile demokrasiye döndürme zamanıdır.
*1 Eylül Barış Günü, Kürt meselesinde çatışma değil, onurlu bir barış ve çözüm çağrısını büyütme zamanıdır.
*’Barış olmadan refah ve huzurun olmayacağını’ duyurma zamanıdır. Bu kapsamda Kürt meselesinin çözümü için tüm taraflarla bir barış ve müzakere sürecinin başlatılması ve tecrit politikalarına son verilmesi temel çağrımızdır.
*Cezaevlerinde siyasi tutuklulara yönelik ayrımcı politikalara ve hak ihlallerine son verilmeli, ağır hasta, yaşlı ve engelli tutuklular serbest bırakılmalıdır.
*Milyonlarca yurttaşın anadili olan Kürtçe’nin kamu hizmetlerinin sunumunda ve eğitimde kullanımının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
*Kayyum, OHAL ve KHK hukuku ile halkın iradesine saldıran bu iktidara geniş kitlelerle 1 Eylül barış meydanlarından yanıt verme zamanıdır.
*KHK ve benzeri hukuksuzluklara son verilmesi, AYM ve AİHM kararlarına uyulması, ülkede hukukun egemenliğinin yeniden sağlanması temel talebimizdir.
*Halkın iradesinin tanınması ve Hakkari’deki kayyum uygulamasına son verilmesi gerekmektedir.
*Ülkenin içine girmiş olduğu derin yoksulluk ve ekonomik krizin, dolaylı olarak savaş, imha ve inkâr politikaları ile bağlantısı olduğu aşikârdır. Halkların emeğini, varlığını vergilendirme aracılığı ile halktan alıp savaş bütçesine aktarılmaktadır. Ülkenin ekonomik, sosyolojik, siyasi ve hukuksal olarak güçlenmesinin yegâne temeli barıştan geçer.”