700 bin ilmikte mücadelenin 35 portresi: âh Cumartesi aşk

  • 09:02 20 Aralık 2021
  • Kültür Sanat
Marta Sömek 
 
İSTANBUL - Sanatçı Saliha Şanlı’nın 26 yıldır kaybedilen yakınlarının kemiklerini arayan ve akıbetini öğrenmeye çalışan Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın mücadelesini 700 bin ilmik ile goblen tekniğiyle işlediği portre çalışmalarından oluşan “âh Cumartesi aşk” isimli sergisi, 25 Aralık’a kadar Karşı Sanat Çalışmaları’nda gezilebilecek.
 
İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası kapsamında sanatçı Saliha Şanlı’nın goblen (kumaş üzerine yapılan işleme) tekniğiyle işlediği portrelerden oluşan “âh Cumartesi aşk” sergisinin açılışı 11 Aralık günü Beyoğlu Aznavur Pasajı’nda bulunan Karşı Sanat Çalışmaları’nda yapıldı. “âh Cumartesi aşk”, 26 yıldır kaybedilen yakınlarının kemiklerini arayarak akıbetlerini öğrenmek için bulundukları her yerde mücadele yürüten Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın mücadelesini ilmek ilmek işliyor. Sanatçı Saliha Şanlı’nın 700 bin ilmik ile her mücadele ve hikayeyi tek tek işlediği sergide, Cumartesi Anneleri/İnsanları, Plaza de Mayo Anneleri’nden Nora Morales de Cortinas ve Tahir Elçi’nin portreleri ile kırmızı bir karanfilin işlendiği 35 goblen çalışma sergileniyor.
 
Direnişle örülmüş satırlar
 
Açılışın yapıldığı ilk günden beri yoğun ilgi gösterilen sergide, her portrenin yanında  kayıpları için mücadele yürüten Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın mücadele dolu alıntıları Nazım Dikbaş tarafından İngilizce ve Türkçe çevrilerek iki dilde sergileniyor. Sergi isminin sahibi olan şair, yazar ve aktivist Sezai Sarıoğlu, “âh” ile Cumartesi Meydanı’nın acısını ve hüznünü, “aşk” ile de tüm baskı, engelleme ve maruz kaldıkları şiddete rağmen mücadele, direniş ısrarını ele alıyor. Kendisi de Cumartesi İnsanı olan Saliha’nın üç yıl boyunca her bir portreyi ilmek ilmek işleyerek Cumartesi Anneleri’nin sesi olmayı hedeflediği serginin girişinde, izleyicileri Cumartesi Meydanı’ndan oluşan bir sinevizyon gösterimi karşılıyor. Ardından ise “âh olduğu kadar, ısrar ve inat olan bir âşkın hikâyesi” sözleriyle her bir portreden tek tek Cumartesi Anneleri’nin direnişle örülmüş satırlarını görmek mümkün.
 
Mücadelesi kayıp yakınlarını bir araya getirdi
 
“Benim umudum insanda, insanlarda. Bu halk isterse adalet olur, bu halk susarsa ne adalet gelir ne de kayıplar bulunur. O yüzden susmuyorum ben. Hiç kimse susmasın…’’ sözleri Emine Ocak’ın portresinde yer alıyor. Oğlu Hasan’ı ararken defalarca gözaltına alınan Emine, oğlunun akıbetini sorduğu için tutuklanarak bir ay cezaevinde kalır. 58 günlük ısrarlı arayışın sonunda, Hasan’ın ağır işkence izleri taşıyan cansız bedeninin tüm resmi makamlardan geçirilip, gizlice Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’na “meçhul kişi” olarak defnedildiği açığa çıkınca Emine’nin oğlu için yürüttüğü mücadele kayıp yakınlarının bir araya gelmesini sağladı. Emine ilerleyen yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen “adalet” ısrarını sürdürüyor.
 
Galatasaray’a çıkan ilk anne: Asiye Karakoç
 
“Asiye Anne felç geçirdi evlat acısından... Dili tutuldu; lâl oldu. Artık bir tek sözcük çıkıyordu mühürlü dudaklarının arasından: “Rıdvan!...” alıntısıyla portresi sergilenen bir diğer isim de Asiye Karakoç. 1995’te kaybedilen oğlu Rıdvan için yürüttüğü üç buçuk aylık ısrarlı bir arayıştan sonra oğlunun işkenceyle öldürülüp gizlice kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü öğrenen Asiye, oğlunu işkenceyle katledip kaybedenler hak ettikleri cezayı alsınlar diye Galatasaray’a çıkan ilk annelerden biri oldu. Asiye, “Devleti sanık sandalyesine oturtana kadar mücadele edeceğiz!” kararlılığını çocuklarına miras bırakarak 7 Aralık 2016’da aramızdan ayrıldı.
 
‘Evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım’
 
“Kolay değil 80’den beri herkesin derdi benim derdim, ben de sizin derdinize ortağım…” satırları ise Elmas Eren’in portresine ait. Elmas, oğlu Hayrettin’i arama ve sorumluların yargılanacağı iklimin yaratılma kararlılığını çocukları ve torunlarına bırakarak 19 Ağustos 2019 tarihinde aramızdan ayrıldı. “Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler…” alıntısı da Berfo Kırbayır, namı diğer “Berfo Ana”ya ait. Oğlunun kaybedilmesinde sorumluluğu olanlardan Kenan Evren’in yargılandığı mahkemeye giderek, “Hesap vereceksin Kenan Evren” diye seslense de, cezasızlık geleneği mahkeme heyeti tarafından devam ettirildi. 21 Şubat 2013’te çocuklarına “affetmeme” mirasını bırakan Berfo Ana sonsuzluğa uğurlandı.
 
‘Her an yolunu gözlüyorum…’
 
“Doğal ölüm başka bir şeydir, bir süre sonra acı dinebilir. Fakat ortadan kaybolmak, kaçırılmak bambaşka bir şey... Her an yolunu gözlüyor, çocuklara ne söyleyeceğini bilmiyorsun. Araya yıllar girdi hâlâ gözüm yollarda, hâlâ gördüğüm kişileri O’na benzetiyorum. ‘Yaşıyor’ fakat neden gelmiyor düşüncesi insanı kahrediyor. Aslında O’nun yaşamadığını biliyorum ama işte insanız, duygularla örülüyüz” satırları Hanım Tosun’un mücadelesinden. Beş çocuğunu yalnız büyüten Hanım, çocuklarıyla beraber eşi nezdinde tüm kayıpların akıbetinin açıklanması ve sorumluların yargılanması için mücadelesini ısrarla sürdürüyor.
 
‘Bir gün çıkıp gelir…’
 
“Ülkemizde onur, adalet, eşitlik ve haklılık kavramları yerine katillik, hırsızlık, onursuzluk el üstünde tutuluyor. Her anne gibi korumak isterdim kızımı ama koruyamadım…” Kaybedildikten 79 gün sonra katledilmiş kızı Ayşenur’un izine ulaşan Şerife, “Kızımı kaybedenler yargılansın, adalet istiyorum” ısrarını çocuklarıyla birlikte bugün hala sürdürüyor. Hanife Yıldız’ın portresi, “Ben buraya Murat’ın annesi olarak geldim ama baktım bir sürü Murat var. Ben onların da annesiyim. Beni buraya benim yüreğim getirdi. Biz devletten canlarımızı istiyoruz!” satırları ile sergilenirken, “Kenan’a bir şey olmamıştır bir gün çıkıp gelir. Benim oğlum ne hırsızlık yaptı, ne de insan öldürdü. Bir insan nasıl kaybedilir?...” alıntısı da, oğlu Kenan’ın gözaltında kaybedildiğine hiçbir zaman inanmayan, ağıtları hiç dinmeyen ve 2005’te Kenan’a ulaşamadan aramızdan ayrılan Fincan Bilgin’e ait.
 
‘Adalet arıyorum!’
 
Elif Tekin’in, “Dağlar, Taşlar, Kuşlar, Geyikler bana yön verin, ben oğluma kavuşayım…’’, kızının gözü önünde eşi Fikri’yi götürenlerin yargılanması için her cumartesi Diyarbakır’da bir araya gelerek kayıp yakınlarının yanında olmaktan vazgeçmeyen Dilşah Özgen’in, “Eşimi arıyorum, adalet arıyorum! Ben ölmeden bana bir kemik bulun ki duasını edeyim ve öyle öleyim…” satırları da portrelerden taşıyor. “Bakın evdeki fotoğrafına bu çiçekleri koyuyoruz neden mezarlarına bırakamıyoruz. Biz de mezarımız olsun istiyoruz. Eşimi götürenleri artık cezalandırsınlar” diyen Halime Aydoğan’ın ve “Hüseyin’imin kemiklerini bekliyorum. Hüseyin’ime kavuşursam gömmeyip sırtımda gezdireceğim o tertemiz kemiklerini… Öldüğümde yavrumun kemikleri ile birlikte gömüleceğim. İşte benim en büyük düşüm bu…” satırlarının sahibi Fatma Morsümbül’ün portreleri de mevcut. “Adalet yerini bulmalı artık! Adalet yerini buluncaya kadar bizler vazgeçmeyeceğiz…” satırları, Cizre’de her cumartesi bir araya gelen kayıp yakınlarından biri de Ayşe Güven’e,  ait. “Ben yetime geldim, eşim yetimdi. Eşimi katlettiler, çocuklarım yetim kaldı. Bu zulmü, bu haksızlığı kim affeder!...” alıntısı da mücadeleyi bir kez olsun bırakmayan bir diğer Cumartesi Annesi Xemmi Canan’a ait.
 
‘Hesap sormak için geliyoruz!’
 
“Gencecik oğlumu aldılar, bana bir kilo kemik verdiler. Dizlerimin bağı çözüldü, artık barış olsun. Ben ağlamışım, kimse ağlamasın… biz buraya içimiz yandığı için ve hesap sormak için geliyoruz…” Hediye Coşkun’un, “Yaşananlar bir daha yaşanmasın, başkaları da evlatlarını kaybetmesin diye ben Zübeyde Tepe, öpmeye kıyamadığımız oğlumuzun kokusunu, sesini, gülüşünü kendisi olmadan taşıyoruz yanımızda, taşımaya devam edeceğiz…” sözleri de Zübeyde Tepe’nin ilmek ilmek işlenen portresinden. “Hangi kapıya gitsem kimse yardımcı olmadı. Kendi imkanlarımla babamın kemiklerine sahip çıktım. Kendi çabamla babamın mezarını yaptım…” diyen Emine Kaya ise 10 akrabasının çuvallara ve battaniyelere sarılmış cesetlerini çıkarıp 3 tabut içerisinde Yatağankaya’da defnetse de, sorumluların yargılanması için adalet mücadelesini çocuklarıyla birlikte ısrarla sürdürüyor.
 
Kiraz Şahin’in, “Ölürsem, ‘kanserden öldü’ demeyin, ‘adaletsizlikten öldü’ deyin…”, Fikriye Alpsoy’un,  “Ben çocuklarımı bu meydanda büyüttüm, torunlarımda bu meydan da büyüyor. Burada birçok kayıp insanı arıyoruz, onları bulana kadar bu meydandan ayrılmayacağız…”, Menekşe Aydınlar’ın da, “Bu zulümdür. İnsan bilse neyse, ümidini keser. Bazen umutlanıyorum. Acaba bir gün gelecek mi? Umut da bir yandan acı veriyor. 7 sene gece-gündüz yatmadım, kapının önünde duruyor, yatamıyordum. Kaçtıysa gizli gelir, diyerek sokağa bakıyordum. 7 sene, 10 sene yatmadım…” sözleri portrelere işlendi.
 
‘Yeter artık bu zulüm…’
 
Mücadelesini, “Kime söyleyeyim derdimi? Onlardan başka kim anlar beni? Cumartesi Annelerini ailemden daha çok severim. Bizim derdimiz bir. Oraya teselli bulmaya gidiyorum. Defalarca ben ve oğullarım gözaltına alındık. Dayak yedik. Dizlerimiz, belimiz sakatlandı. ‘Gitmeyin’ dedilerse de gitmeye devam ettik…” sözleriyle çığıran Sultan Taşkaya’nın yanı sıra, 95 yaşında hukuki girişimlerini sürdürmeye devam eden Zeycan Yedigöl’ün, “Nurettin gelmeden ben ölmek istemiyorum. Ben o gelmeden ölmek istemiyorum Benim oğlumun ne suçu vardı? Hırsızlık mı yaptı? Benimki ne yaptı? Suçu ne? Benim oğlumun suçu varsa, hapse koysalardı. Ben bunlara hakkımı helal etmiyorum” satırları da portrelere işlendi. “Rüyalarımda onu görüyorum. Bir ağacın altında, ‘Üşüyorum anne beni ört diyor’ Hüseyin’e ne yaptınız?” diyen Hatice Toraman’dan, “Yaşadıklarımızın hepsi biliniyor. Gözü olan bunu görür, bu vahşetin farkında olur. Yeter artık bu zulüm…” satırlarıyla oğlunun kemiklerini arayan Şeker Naz Çakar ve Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe’nin gittiği haberde, gözaltına alındıktan ve polislerce dövülerek öldürüldükten sonra mücadelesini sürdüren Fadime Göktepe’nin portresi de Saliha’nın çalışmaları arasında yer alıyor.
 
‘Senin annen ağlamasın’
 
“Bir cop yedikçe bir adım daha ileri attım, geri çekilmedim. Adımlarım öyle çoğaldı. Her şeyden önce insanım. Nerede ezilen, haksızlığa uğrayan ve darda kalan varsa onun yanındayım. Alevi darda ise Alevi’nin, Sünni darda ise Sünni’nin, Laz dardaysa Laz’ın yanındayım. Biz insan hakları savunucularıyız herkesi bir tutuyoruz” sözleri 2017’de geçirdiği beyin kanaması sonucu aramızdan ayrılan Güzel Şahin’e ait. “Senin güllen bana değsin, oğlum ağlamasın. Oğlumun güllesi de sana değil bana değsin, senin annen ağlamasın...” satırları ise evladının kemiklerini arayan ve 10 Ekim 2015 tarihinde “Barış Mitingi” için gittiği Ankara’da yapılan bombalı saldırı sonucu aramızdan ayrılan Meryem Bulut’un portresinden.
 
‘Galatasaray’a kaybedenler kaybedecek…’
 
Dayê Rabia Sağnıç’la beraber, “Kayıplarımız her zaman bizim yanımızda. Şimdi ve her zaman yanımızda olacak…” sözleriyle, 1977’de gözaltında kaybedilenlerin yakınları için Buenos Aires şehrinin Plaza de Mayo Meydanı’nda bir araya gelip gözaltında kaybedilen evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini sormaya başlayan Nora Morales de Cortinas’in portresinden. Nora, Arjantin’den gelerek “Plaza de Mayo’dan Galatasaray’a kaybedenler kaybedecek” diyerek Cumartesi Annelerinin 417’nci buluşmasına katıldı. “İnsanların acılarını paylaşınca kendime geldim…” diyen Sevgi Gülmez ile gözaltında kaybedilenler ve kayıp ailelerinin avukatlığını yapan, 28 Kasım 2015’te de Diyarbakır Sur’da Dört Ayaklı Minare’nin önünde katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye eşi Türkan Elçi’nin yazdığı, “Kuşlar uçarken arkalarında hüzünler bırakır…” satırlarını da portreler arasında görmek mümkün.
 
Sergi 25 Aralık tarihine kadar Beyoğlu Aznavur Pasajı’nda bulunan Karşı Sanat Çalışmaları’nda gezilebilecek.