Francesca Ghirra: Abdullah Öcalan’ın barış perspektifi küresel bir model olabilir

  • 09:01 20 Aralık 2025
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - İtalyan milletvekili Francesca Ghirra, Abdullah Öcalan’ın barış ve demokrasi perspektifinin küresel barış için örnek bir model olduğunu söylerken, bu barış vizyonunun dünya genelinde benimsenmesi gerektiğini ifade etti.
 
İtalya’da Yeşiller-Sol İttifakı (Alleanza Verdi e Sinistra, AVS / Greens and Left Alliance) adına İtalya Temsilciler Meclisi (Camera dei Deputati) milletvekili olarak görev yapan Francesca Ghirra, “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmasını değerlendirdi. Kürt Halk Önderi’nin barışa yönelik geliştirdiği yaklaşımı küresel ölçekte bir model olarak değerlendiren Francesca Ghirra, özellikle toplum merkezli, feminizm ve sosyalizmle harmanlanmış vizyonunun dünya barışının temeli olabileceğini vurguladı.
 
“Savaş tablosunda Sayın Öcalan’ın barıştan, demokrasiden, ekolojiden, feminizmden ve sosyalizmden söz etmesi harika. Bu, demokrasi ve barış içinde iyi bir toplum inşa etmek için izlenebilecek doğru bir yolu göstermektedir.”
 
*Dünyada, barış süreçlerinde liderliğin rolü çok tartışılır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 26 yıllık tecrit koşullarına rağmen toplumsal barış üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Sayın Öcalan’ın mesajının çok önemli ve güçlü olduğunu düşünüyorum. Özellikle 26 yıldır İmralı Cezaevi’nde tutulmasına rağmen mesajının bu kadar açık, net ve ortak yaşam fikrine odaklı olması son derece kıymetli. Son 12 ayda koşulların bir miktar iyileştiğini düşündüğüm bu süreçte, Aralık ayında İstanbul ve Ankara’ya gelerek kendisini İmralı Cezaevi’nde ziyaret edebilmek için başvuruda bulundum. O dönem ziyaret koşulları neredeyse mümkün hâle gelmişti. Şu an ailesiyle görüşmeler yapılabiliyor. Ancak asıl önemli ve aydınlatıcı olan, barış konusunda son derece net ve kapsayıcı olmasıdır. Dünyanın her yerinde savaşlar yaşanıyor, insanlar büyük acılar çekiyor. Böyle bir tabloda Sayın Öcalan’ın barıştan, demokrasiden, ekolojiden, feminizmden ve sosyalizmden söz etmesi harika. Bu yaklaşımın dünya genelinde tüm ülkeler için bir model olabileceğini düşünüyorum.
 
*Siz ayrıca PKK’nin Süleymaniye’de silah yakma törenine de katılmıştınız. O zaman bu tutum hakkında ne hissetmiş ve ne düşünmüştünüz?
 
Bu gerçekten çok önemli bir andı. Çünkü bugün birçok ülke savaş hâlinde. PKK’nin 40 yıllık çatışmanın ardından Sayın Öcalan’ın mesajını takip ederek silahları bırakma ve örgütü feshetme kararı alması çok güçlü bir adımdır. Bu karar, Türkiye’deki yetkililer için çok açık ve güçlü bir mesajdır. Aynı zamanda yalnızca Türkiye için değil, dünyadaki tüm iktidarlar için de önemlidir. Çünkü bu, demokrasi ve barış içinde iyi bir toplum inşa etmek için izlenebilecek doğru bir yolu göstermektedir.
 
*Kürt Halk Önderi’nin Demokratik Toplum Manifestosu, devlet merkezli siyaset yerine toplum merkezli bir örgütlenmeyi öneriyor. Bu yaklaşımı yalnızca Ortadoğu için değil, küresel demokrasi krizinin yaşandığı tüm dünya için nasıl değerlendirilebilir?
 
Bugün Avrupa’da ve dünyada büyük bir demokrasi krizi yaşanıyor. Aşırı sağ her yerde yükseliyor ve kazanıyor. İnsanlar siyasete ilgi duymuyor, artık sandığa bile gitmiyorlar. Kimse oy kullanmaya gitmiyor. Bu çok ciddi bir sorun. Bu nedenle Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu yaklaşım, yalnızca Kürt halkı ya da Türkiye için değil, Batı ülkeleri için de önemli bir çıkış yolu olabilir. Tekrar ediyorum, mesajındaki ekoloji, feminizm, sosyalizm ve demokratik toplum vurgusu, demokrasiyi yeniden ve farklı bir biçimde inşa etmeye yönelik güçlü bir perspektif sunuyor. Yoksul ya da zengin, beyaz ya da siyah, kadın ya da erkek fark etmeksizin herkesin daha iyi yaşayabileceği bir toplum inşa edilebilir. Bu, birlikte daha iyi yaşamak için hazırlanmış çok kapsamlı ve güçlü bir plan.
 
“Umarım birçok ülke Sayın Öcalan’ın mesajını takip eder ve demokrasilerimizi yeniden inşa etmenin bu yeni yolunu destekler. Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu barış perspektifi hayata geçirilebilseydi, kimse yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmazdı.”
 
*Ulus-devlet modelinin bölgesel krizlerde çözüm üretme kapasitesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Alternatif siyasal örgütlenme biçimlerini mümkün kılan koşullar sizce neler?
 
Geçtiğimiz yüzyılda yaşananların bugün birebir tekrar edilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle demokratik sürece çok daha fazla insanın dâhil edilmesi, herkesin kendini ait hissedebileceği bir toplum inşa etmenin önemli bir yolu olabilir. Herkesin barış içinde yaşayabileceği, iyi bir yaşam kurabileceği bir toplumdan söz ediyoruz. Bunun gerçekten izlenmesi gereken iyi bir model olduğunu düşünüyorum ve umarım birçok ülke Sayın Öcalan’ın mesajını takip eder ve demokrasilerimizi yeniden inşa etmenin bu yeni yolunu destekler. Çünkü bugün öyle bir demokrasi kriziyle karşı karşıyayız ki, eğer gerekli adımlar atılmazsa geçmiş yüzyılda kazanılmış tüm hakları kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu haklar bize sonsuza kadar verilmiş değildir. Onları korumak zorundayız ama aynı zamanda insanlara iyi bir dünyada yaşama imkânı sunacak yeni yollar da bulmalıyız.
 
*Yanı sıra siz de belirttiniz, bugün dünya genelinde barış ve demokrasi krizleri yaşanırken, alternatif bir toplumsal sözleşme nasıl kurulabilir?
 
Benim idealim, eşit hakların olduğu, barış içinde yaşayan, aşırı yoksulluğun ve aşırı zenginliğin olmadığı, paylaşımın esas alındığı sosyalist bir toplumdur. Bugün dünyayı sanki kaynakları hiç tükenmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Oysa bu doğru değil. Çevreye, doğaya, hayvanlara ve elbette insan haklarına çok daha saygılı olmak zorundayız. Göç meselesi de bu bağlamda çok önemli bir sorun. Otoriter sağ hükümetler savaştan ve yıkımdan kaynaklı göç eden insanları istemiyor. Ancak Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu barış perspektifi hayata geçirilebilseydi, kimse yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmazdı. İnsanlar kendi ülkelerinde, kendi topraklarında daha iyi bir yaşam sürebilirdi.
 
“Avrupa barışı güvence altına almak için kurulmuştu; ortak değerler, ortak bilim ve birlikte yaşam fikri üzerine inşa edilmişti. Bugün Orta Doğu savaş içindeyken Avrupa’nın rolü yeterince güçlü değil.”
 
*Demokratik toplum anlayışı, yalnızca bir çözüm modeli değil, aynı zamanda bir etik öneri. Sizin siyasal-pratik deneyiminizden baktığınızda, dünya halklarının böyle bir etik dönüşüme ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?
 
Elbette, açıktır ki bu aynı zamanda etik bir meseledir. Eğer herkes insan haklarının güvence altına alındığı, temel ihtiyaçlar için mücadele etmek zorunda kalmadığı bir yaşam sürebilseydi, dünya çok daha iyi bir yer olurdu. Herkesin karnını doyurmak, bir evi olmak, temel refaha erişmek için mücadele etmek zorunda kalmadığı bir toplumdan söz ediyorum. Bu fikre ve modele ulaşabileceğimizi gerçekten umuyorum. Daha iyi yaşama fırsatına sahip olmalıyız ve gelecek nesillere şu anda yaşadığımızdan daha iyi bir dünya bırakmalıyız.
 
*Kürt Halk Önderi güncel kapitalizmi “bir kriz değil, insan türünü tehdit eden hastalık” olarak tanımlıyor. Bu bağlamda solun yeni bir enternasyonalizm kurması gerektiğini düşünüyor musunuz?
 
Enternasyonalizm çok önemli bir fikir olabilir. Çünkü bugün herkes sadece kendini düşünüyor ve kimse başkaları için bir şey planlamıyor. Ülkeler yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Oysa Avrupa barışı güvence altına almak için kurulmuştu; ortak değerler, ortak bilim ve birlikte yaşam fikri üzerine inşa edilmişti. Bugün Orta Doğu savaş içindeyken Avrupa’nın rolü yeterince güçlü değil. Bu misyonunu yeterince yerine getiremediğini görüyoruz. Uluslararası bir sosyalizm fikrini her insan hayal edebilseydi, yalnızca fikirlerin değil, halkların haklarını güvence altına alan yönetim biçimlerinin de paylaşılmasını sağlayabilir. Bu, şüphesiz kapitalizme karşı güçlü mücadele etmenin de yoludur. Çünkü günümüzde kapitalizm geçmişe kıyasla çok daha yıkıcı bir hâl almıştır; çok az sayıda zengin, medya, sosyal ağlar ve kültürel güçler aracılığıyla toplumları manipüle edebilmektedir. Buna karşı birlikte hareket etmek zorundayız. Bu yalnızca bugün için değil, gezegeni ve gelecek kuşakların geleceğini korumak için de zorunludur.
 
“Patriyarkanın yaşamlarımızı yöneten paradigmasından kurtulmamız gerekiyor. Bu düzenin iyi bir yaşam sunmadığını biliyoruz.”
 
*Kadınların barış süreçlerindeki kilit rolü de çokça dile getirildi. Siz, kadınların barış ve demokratikleşme sürecindeki rollerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Geçmişten bugüne kadınların özellikle barış süreçlerindeki rolü her zaman çok önemli olmuştur, önemlidir. Tarihte de bunun örneklerini gördük. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi faşizmine karşı mücadele eden erkeklere yardım eden kadınların rolünü de buradan hatırlayabiliriz. O dönemde kadınların rolü gerçekten çok önemliydi ama bu rol her dönem önemli olmuştur. Biz kadınların dünyaya bakışı farklıdır; kadınlar daha güçlü olsaydı, işler bu kadar zor olmazdı çünkü gücü kullanma biçimimiz erkeklerden farklıdır. Kadınlar genellikle daha barışçıldır, militarizmi benimsemez. Gücü yönetme biçimimiz daha farklıdır. Bu nedenle Sayın Öcalan’ın feminizm perspektifinin ve Kürt kadın hareketinin dünya kadınları tarafından da örnek alınması ve benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Patriyarkanın yaşamlarımızı yöneten paradigmasından kurtulmamız gerekiyor çünkü bunun izlenebilecek iyi bir yol olmadığını biliyoruz. Bu düzenin iyi bir yaşam sunmadığını biliyoruz. Barış içinde, farklı bir düzen içinde yaşamak için izlenebilecek başka bir yol var.
 
“Elbette kendisiyle görüşmek ve ona desteğimi sunmak isterim. Ama daha da önemlisi, onun yanlarında daha rahat hissettiği diğer insanlarla görüşebilmesi ve o korkunç hapishaneden çıkması ve özgürlüğüne giden yolun açılmasıdır. Talebimiz budur.”
 
*Bir de şunu sormak istiyorum: Şu an Türkiye’de bir barış ve demokratik toplum süreci yürütülüyor ve siz de takip ediyorsunuz. Daha önce Kürt Halk Önderi ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunmuştunuz. O günden bugüne neler gözlemlediniz, sürece dair ne düşünüyorsunuz?
 
Çok önemli bir ana tanıklık ettiğimizi düşünüyorum. Barış konferansına katılmaktan da mutluluk duydum. Tabii şunu ifade edebilirim: Bu sürecin yalnızca Kürt halkı ve Türkiye için değil, dünya için de dönüştürücü bir moment olabileceğine inanıyorum. Sayın Öcalan’ın ve tüm siyasi tutsakların özgürleşmesi, dünya barışı ve yeni bir toplum modeli oluşturulması için de çok önemli bir dönüm noktası olabilir. 3 Aralık 2024’te ve Temmuz 2025’te Türkiye’ye gelmiştim ve o günden bugüne gerçekten bir şeylerin değişmekte olduğunu hissediyorum. Bu sürecin Sayın Öcalan’ın özgürlüğüyle sonuçlanmasını umut ediyorum. Daha önce uluslararası bir heyetle birlikte Türkiye’ye gelerek Sayın Öcalan ile görüşme talebinde bulunmuştum. O dönemde ne avukatlarıyla ne de DEM Parti milletvekili olan yeğeniyle görüşmesine izin veriliyordu, tecrit yoğundu. Tam da bunu talep edecek bir dönemdi; başvurumuza yanıt verilmedi ancak sonrasında başka görüşmelere izin verildi. Bu bile önemli bir gelişmeydi. Temmuz ayında başka bir uluslararası toplantı için geldiğimde Sayın Öcalan’dan bir mesaj aldık. İmralı’dan insanlarla konuşabileceğine ilişkin ilk güçlü sinyallerden biriydi. Adalet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanı’nın bize cevap verip vermeyeceğini bilmiyorum ama çok şeyin değiştiğini düşünüyorum çünkü eskisi kadar izole değil. Ve bu bizim almak istediğimiz bir sonuçtu. Bu, tecridin kısmen kırıldığını gösteriyordu. Elbette kendisiyle görüşmek ve ona desteğimi sunmak isterim. Ama daha da önemlisi, onun yanlarında daha rahat hissettiği diğer insanlarla görüşebilmesi ve o korkunç hapishaneden çıkması ve özgürlüğüne giden yolun açılmasıdır. Talebimiz budur.