Doğa tahribatı derinleşiyor: 128 kaynak sudan sadece 38’i akıyor
- 09:01 13 Aralık 2025
- Ekoloji
Rozerin Gültekin
WAN - Wan Gölü’nü besleyen 128 kaynak suyundan sadece 38’inin akım sağlayabildiğini belirten Wan Eko-DER Eşsözcüsü Dilek Akdağ, demokratik toplum sürecinde ekolojik barışın sağlanmasının önemine dikkat çekerek, “Köylerde ve mahallelerde ekoloji komünleri kurarak, ekoloji atölyeleri gerçekleştirmeyi başlıca hedefimiz” dedi.
Devletin savaş politikaları, yıllardır Kürdistan’ı talanla karşı karşıya bırakırken, bölgedeki asimilasyon politikaları halkı toprağından uzaklaştırarak kimliksizleştirmeye yönelik bir süreç olarak devam ediyor. Bu politikaların en somut örneklerinden biri de bölgedeki doğa ve ekolojiye yönelik sürdürülen tahribat. Barış tartışmaları gündemde olsa da, Kürdistan'daki ekolojik talan, savaşın bir parçası olarak sürüyor.
Özellikle Wan'da art arda devreye sokulan enerji projeleri bu ekolojik kırımı daha da derinleştiriyor. Bölgeye yönelik 20'si baraj ve hidroelektrik santral (HES), 18'i güneş enerji santrali (GES) ve 2'si rüzgar enerji santrali (RES) projeleri, yerel ekosistemlerin yok olmasına ve doğanın tahrip edilmesine yol açıyor. Bu projeler, yalnızca doğal alanları değil, aynı zamanda bölge halkının geçim kaynaklarını da tehdit ediyor.
Wan Eko-DER Eşsözcüsü Dilek Akdağ, değerlendirmelerde bulundu.
‘Fırat’ın zehirlenmesi demek Mezopotamya’nın zehirlenmesi demek’
Kürdistan’ın eko-kırımla karşı karşıya olduğunu vurgulayan Dilek Akdağ, Kürdistan doğasının yıllar boyunca bombalandığını, gelinen süreçte ise rant doğrultusunda talan edildiğini belirtti. Dilek Akdağ, “Dağlarımız önceden bombalanıyordu; şu anda ise ağaç kesimleri ve yakmaları yaşanıyor. Iğdır ve Ermenistan sınırındaki termik santralin sınırda olması, bölgeye büyük zarardır. Altın madeniyle Fırat’ın en büyük kollarından biri olan Murat Nehri siyanürle yüz yüze. Fırat’ın zehirlenmesi demek, Mezopotamya’nın zehirlenmesi demek. Aynı zamanda toprağımızın büyük bir kısmı madencilik ile talan edilmekte. Gürpınar’da bulunan madenden dolayı bir köy boşaltıldı. Bazı madenler için mücadelemizin sonucunda yasal olarak durdurulma kararı verilse de faaliyete devam ediyorlar. Hakkari’nin dağlarında maden adı altında yıkılmadık yer kalmadı. Şu anda Gabar ve Cudi’de dağ kalmadı. Bitlis ve Siirt’te de aynı yıkım söz konusu. Botan bölgesi maden faaliyetleri nedeniyle yıkımın eşiğindedir. Van’da da aynı şekilde HES, GES, RES ve madenlerle büyük bir yıkım söz konusu. HES’ler, ekosistemin, endemik bitki türlerinin ve canlıların yok olmasına sebep olmaktadır; bilinçli olarak uygulanan bir adımdır” diyerek savaşın Kürdistan’da eko-kırım şeklinde devam ettiğine dikkat çekti.
‘İnci kefalini 30 yıl sonra bulamayacağız’
Mevcut yasaların ekoloji mücadelesinin önünde engel olduğunu söyleyen Dilek Akdağ, “Bahçesaray’da yapılması planlanan bir HES vardı, ancak mücadele ile HES yapımı durduruldu. Çatak, Erciş ve Çaldıran’da yapılması planlanan HES’lerin durdurulması için başvuru yaptık, ancak henüz bir karar çıkmış değil. HES’lerin yapılması, suyun yön değiştirmesine veya bir tarafta birikmesine neden oluyor; bundan dolayı çevreye zararı çok fazla. İklimin değişmesine de sebep olunuyor. Örneğin kristal karın yağdığı kentlerden biri olan Kars’ta, yapılan HES’lerden dolayı kar yağmıyor ve kayak etkinliklerinde yapay kar üretiliyor. Diğer yandan, Van Gölü katledilmeye devam ederse, Van’la özdeşleşen inci kefalini 30 yıl sonra bulamayacağız. Bununla beraber insan sağlığında birçok olumsuz etki yaratıyor; eko-kırım nedeniyle Serhat bölgesi kanser vakalarında en üst sıralarda yer alıyor. Ağrı, Iğdır ve ardından Van kanser oranı en yüksek kentlerden” dedi.
‘128 kaynak suyundan şu anda sadece 38’i akım sağlıyor’
Van Gölü için kuraklık tehlikesinin bulunduğunu aktaran Dilek Akdağ, “Van Gölü’nü besleyen 128 kaynak suyundan şu anda sadece 38’i, o da yüzde 50 veya yüzde 30 kapasiteyle göle akım sağlamaktadır. Gölün etrafında açılan resmi ve resmi olmayan sondajlar gölü etkilemektedir. Dernek olarak bölgenin geneli için bir tahribat raporu hazırlıyoruz; raporun sonucunda gölün kuruma oranına dair bilgi paylaşacağız” sözlerini kullandı.
‘Ekolojik düşünce, barışın anahtarıdır’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile başlayan “Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde eko-kırımın hâlâ devam etmesini dikkat çeken Dilek Akdağ, toprağa karşı savaşın sürdüğünü söyledi. Dilek Akdağ, “Kimi yerde petrol, kimi yerde kömür, kimi yerde ise ham madde için büyük bir eko-kırım var. Halkla birlikte örgütlü bir ekoloji mücadelesi yürütmemiz gerekiyor. Toprakla barışmadan barışın bir ayağı mutlaka eksik kalacaktır. Sayın Abdullah Öcalan’ın ‘Ekolojik düşünce, barışın ve dayanışmanın anahtarı olacak’ sözü de bunu göstermektedir. 2000’li yıllardan sonra hammaddenin sermaye haline geldiği anlaşıldıktan sonra ham madde sahaları açıldı; ancak barış süreciyle birlikte Kürdistan topraklarında daha yoğun bir ekolojik savaş yürütülmektedir” ifadelerini kullandı.
Ekoloji komünleri oluşturulması hedefi
Dilek Akdağ, son olarak şunları dile getirdi: “Bu süreçte her alanda ortak bir mücadele olması gerekiyor. Toprağın Kürdü, Türkü, Çerkezi, Lazı olmaz; ortak mücadelede her zaman varız. Ortak çalışma ile daha iyi sonuçlar alacağımıza inanıyoruz. Gelin hep birlikte topraklarımıza sahip çıkalım. Toplumsal ekolojiyi insanlara anlatmamız gerekiyor; bunun için köylerde, mahallelerde ekoloji komünleri kurmak ve ekoloji atölyeleri gerçekleştirmek başlıca hedefimizdir.”







