
Kayıp yakınlarından 'adalet ve hukuki mücadele' vurgusu
- 13:47 13 Eylül 2025
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları, dört kentte gerçekleştirdikleri eylemde, kayıpların akıbetini sorarken, bunun için adalet ve hukuk mücadelesine devam edeceklerini vurguladı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla Amed, Êlih (Batman), Colemêrg’in (Hakkari) Gever ilçesi ve İzmir’de bu hafta da eylemlerine devam etti.
Amed
İHD Amed Şubesi ile kayıp yakınlarının, düzenledikleri eylemleri 866’ncı haftasında da devam etti. Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde düzenlenen eylemde, kayıp yakınları ellerinde kayıplarının fotoğraflarını taşıdı. Eylemde, kayıpların fotoğraflarının yer aldığı dev pankart açıldı. Kayıp yakınları bu haftaki eylemlerinde 12 Eylül 1995 tarihinde, Rezan ilçesinde, kendilerini polis olarak tanıtan silahlı kişiler tarafından evinden zorla alınarak kaybedilen Mehmet Zafer Demirkıran’ın akıbetini sordu.
Mehmet Zafer Demirkıran’ın hikayesini, İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Avukat Berfin Elçi okudu.
İfadesi alınacak deyip götürülür
Mehmet Zafer Demirkıran’ın yaşamına dair bilgi paylaşan Berfin Elçi, “Zafer Demirkıran ailesi ile birlikte Diyarbakır/ Bağlar’da yaşamaktadır. Çalışmak için önce İstanbul ardından Mersin’e gider. Mehmet Zafer askerlik celbi gelince çalıştığı Mersin’den 30 Ağustos 1995 tarihinde Diyarbakır’a döner. 31 Ağustos’ta askerlik dairesine giderek işlemlerini başlatır. Ardından askere sevk belgesini alır ve ailesinin yanında birliğe gideceği günü beklemeye başlar. 12 Eylül 1995 tarihinde saat 22.00 civarında Demirkıran Ailesi’nin evi kendilerini polis olarak tanıtan silahlı 6-7 kişi tarafından basılır. Plakasız bir Toros ve yalnızca ön tarafında 21 R 789 plakası bulunan beyaz Şahin araçla gelen bu kişiler, Mehmet Zafer’i ‘İfadesi alınıp bırakılacak’ diyerek beyaz toros araca bindirip götürür. Gitmeden önce de evin telefon kablolarını keserek haberleşmelerini engeller” dedi.
‘Aldıkları cevap hep aynı, ‘Bizde yok’’
Hikayenin devamında ailenin Zafer Demirkıran’dan haber alma çabalarına dair aktarımlarda bulunan Berfin Elçi, “Hemen karakola giden aile ‘bizde yok’ cevabını alınca Diyarbakır’daki bütün karakol noktalarına giderek oğullarını sorar. Aldıkları cevap hep aynıdır; ‘bizde yok!’ OHAL Valiliği, DGM Savcılığı, Jandarma ve Emniyet’e yaptıkları başvurular da sonuçsuz bırakılır. Aile Mehmet Zafer’in Saraykapı’daki JİTEM merkezine götürüldüğü duyumunu alır. Bunun üzerine anne Behiye Demirkıran, sürekli JİTEM merkezinin bulunduğu Jandarma Merkez Komutanlığı’na giderek oğlunu sorar. Annenin ısrarlı soruları üzerine kapıdaki nöbetçi asker, ona oğlunun tarifine uyan birinin oraya getirildiğini söyler” diye devam etti.
Ailenin tüm arama çabalarının sonuçsuz kaldığını kaydeden Berfin Elçi, Zafer Demirkıran’ın ailesinin İHD’ye başvurduklarından bu yana mücadelelerinin sürdüğünü söyledi. Berfin Elçi, “Başvuruları sonuçsuz kalan aile İHD Diyarbakır Şubesi’ne başvurur. Yasal girişimlerde bulunan İHD, Uluslararası Af Örgütü ile de temasa geçer. Gerekli araştırmaları yapan Uluslararası Af Örgütü, 18 Ekim 1995 tarihinde yayınladığı ‘kayıp’ başlıklı raporla gözaltına alındığı kabul edilmeyen Mehmet Zafer Demirkıran’ın can güvenliğinden endişe ettiklerini uluslararası kamuoyuna duyurur. Ailenin, İHD’nin ve Uluslararası Af Örgütü’nün girişimleri sonuçsuz bırakılır. 29 yıldır Mehmet Zafer’i arayan aile inkar ve cezasızlıkla karşılaşır. Baba Demirkıran, oğlunun akıbetine ve adalete ulaşamadan 2001 yılında vefat eder. 90 yaşındaki anne Behiye Demirkıran ise hala oğluna ve adalete ulaşmak için mücadele etmektedir.”
Açıklama, yapılan 1 dakikalık oturma eylemi ile sona erdi.
Colemêrg
Colemêrg’de kayıp yakınları, eylemlerinin 192’nci haftasında Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. “Failler belli, kayıplar nerede”, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartları ile kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, kayıp yakınları, DEM Parti ve DBP ilçe yönetimi ile birlikte çok sayıda kişi katıldı.
Bu haftaki eylemde açıklamayı okuyan kayıp yakını ve İHD Colemêrg Kayıplar Komisyonu üyesi Koroş Akgöl, 16 yaşında İran sınırında askerlerin açtığı ateş sonucu yaralanan ve karakolda yaşamını yitiren Daryoş Akgöl’ün akıbetini sordu.
‘Faili meçhul dosyalar kapatılmak istendi’
Daryoş Akgöl'ün, ailesinin geçimini sağlamak için sınırdan yasal ürünleri getirip satarak geçimini sağlamaya çalıştığını söyleyen Koroş Akgöl, “Henüz çocuk denecek yaşta iken, İran sınırında askerlerin açtığı ateş sonucu yaralandı. Köylüler onu hastaneye yetiştirmeye çalışırken askerler tarafından alıkonuldu, karakola götürüldü ve orada yaşamını yitirdi.Olayın tüm gerçekliği açığa çıkarılmadı, otopsi yapılmadı, kurşunlara dair kriminal inceleme gerçekleştirilmedi. Dosya faili meçhul cinayet olarak kapatılmak istendi” dedi.
‘Bağımsız ve etkin bir soruşturma yürütülsün’
Soruşturmanın etkin ve tarafsız yürütülmediğini belirten Koroş Akgöl, “Daryoş Akgöl’ün davasında da aynı tablo karşımızda duruyor. Faili meçhul bırakılmak istenen bu cinayet, aslında faili belli ama cezasız bırakılan cinayetlerden biridir. Daryoş Akgöl’ün ölümünün koşulları, kimler tarafından gerçekleştirildiği tüm açıklığıyla ortaya çıkarılsın. Bağımsız ve etkin bir soruşturma yürütülsün. Kriminal raporlar, otopsi raporları ve tüm deliller kamuoyuyla paylaşılsın. Sorumlular adil bir yargılama ile hesap versin. Faili meçhuller ve zorla kaybetmeler için hakikat komisyonları kurulsun” ifadelerini kullandı.
Êlih
İHD Êlih Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 702’nci haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Eylemde, 10 Eylül 1996 tarihinde Amed’in Pîran (Dicle) ilçesinde bahçesini sulamaya giderken katledilen Hatice Atalay’ın hikayesi okundu.
İHD Êlih Şubesi yöneticilerinden Ali Karadoğan, şu sözleri kullandı: "Amed’in Piran ilçesinde 10 Eylül 1996 tarihinde Hatice Atalay, Dicle Emniyet Müdürlüğü’nün karşısında bulanan sebze bahçelerini sulamaya gider ve sulamaya dair emniyeti bilgilendirir. Emniyet Müdürlüğü’nün arka kısmında bulunan Ziyaret Tepesi’nden özel harekât timleri tarafından uzun namlulu silahlarla ateş açılır. O esnada Hatice Atalay’ın eşi emniyete doğru feryat-figan koşarak, silah sıkmamalarını söyler. Ancak orada bir polis kendisine hakaret edip ‘Seni de öldüreceğiz’ der. Eşi Atalay’ın yaralandığını ve onu hastaneye yetiştirmek istediğini polislere bildirir. Ancak sabah saat 06.00’a kadar emniyet mensupları onları orada oyalar. Atalay orada kan kaybından hayatını kaybeder. Daha sonra olay yerine savcı ve doktor getirilir. Soruşturma sonucu emniyet yetkilileri, olay yerinde mermi bulamadıklarını ve olayla ilgilerinin olmadığını söyler ve dosya cumhuriyet savcısı tarafından kapanır. Olayın işlendiği tarihten bugüne yetkililer tarafından etkin ve bağımsız bir soruşturma yapılmadığı için olay faili meçhul olarak kalır.”