Kayıp yakınları: Adalet olmadan barış gerçekleşmez

  • 12:00 31 Mayıs 2025
  • Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları, eylemlerinde bu hafta, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum”  çağrısından sonra yeni bir sürece girildiğini ve bu süreçte faillerin yargılanması gerektiğine dikkat çekti. Kayıp yakınları, adaletin sağlanmadan barışın gerçekleşemeyeceğini vurguladı. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları, 1990'lı yıllarda gözaltında kaybettirilen ve katledilen kişilerin akıbetini sormak için haftalık eylemlerini sürdürüyor. Bu hafta da Amed, Êlih, Dêrsim ve Amed'de açıklama yapıldı. 
 
Amed
 
Kayıp yakınları ve İHD Amed Şubesi, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla gerçekleştirdikleri eylemini Rezan (Bağlar) ilçesindeki Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. 851’inci haftasına giren eylemde katledilenlerin fotoğraflarının yer aldığı dövizlerle Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Amed Milletvekili Adalet Kaya, Mêrdîn Milletvekili Saliha Aydeniz ve birçok kişi katıldı.
 
Eylemde bu hafta, 21 Mart 1995 tarihinde Amed’de gözaltına alındıktan sonra katledilen Hasan Ocak’ın hikâyesi paylaşıldı. Hasan Ocak’ın kaybediliş hikayesini, İHD Amed Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz tarafından okundu.
 
‘Adalet olmadan barış olmaz’
 
Eylemde ilk olarak ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran konuştu. Dört kuşaktır tüm zorluklara rağmen verilen mücadeleye dikkat çeken Beycan Taşkıran, “Neredeyse 4 kuşaktır bu mücadele devam ediyor. Ocak ailesi yoldaşları, kayıp ailelerimiz, Cumartesi mevziisi, Galatasaray Meydanı bütün bu acılara, öfkeye ve hafızaya şahittir. İşte bu Koşuyolu Parkı bu hafızaya sahiptir. Kaybettiğimiz Berfo Ana, Baba Ocak ve onlarca ailemiz, bu mücadelede yaşamını yitiren, gözü arkada giden çocuklarının mezarlarını isteyen, çocuklarının kemiklerini isteyen, katillerin yargılanmasını isteyen, faillerin açığa çıkarılmasını isteyen analarımız, hafızalarımız burada. Kaç yıl geçerse geçsin, mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Adalet olmadan barış olmaz. Bu gerçeği her zaman yorulmadan dile getireceğiz. Bu mücadele hepimizin mücadelesi” dedi.
 
Daha sonra konuşan Tülay Hatimoğulları, kayıp yakınlarının yıllardır vermiş olduğu mücadelenin önemine dikkat çekerek, “Sizlerin verdiği mücadele önünde saygıyla eğiliyoruz. Sizler çok büyük bir mücadele büyüttünüz. Katledilenlerin akıbetini ararken çok büyük bir mücadele verdiniz. Biz size çok şey borçluyuz. Bugün Cumartesi Anneleri’nin başlatmış olduğu tarihi mücadele, Türkiye tarihinin en uzun eylemselliğidir. Bunun karşısında da saygıyla eğiliyoruz. Bu ülkede barış ve adalet isteyen tüm kesimlere çok ağır bedeller ödetildi. Bu bedeller sadece kendilerine değil, ailelerine de ödetildi. Burada fotoğrafları bulunan her bir yoldaşın devasa bir hikâyesi var. Biz biliyoruz ki Musa Anter’lerin, Hrant Dink’lerin ve binlerce faili meçhul cinayetle katledilenlerin sadece akıbeti değil, mücadeleleri de bizim sayfalarımızda altın harflerle yazılmıştır” ifadelerini kullandı.
 
‘Faillerin ortaya çıkarılıp yargılanması lazım’
 
 
Eylem Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasıyla devam etti. Kürt mücadelesinin mevcut konumunun cezaevlerindeki yurttaşların ve faili meçhullerin özgürlük, barış ve adalet için verdikleri mücadelenin sonucu olduğunu belirten Tülay Hatimoğulları, “Biz bugünlerde Sayın Öcalan’ın gerçekleştirmiş olduğu ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısında yol almak için 7/24 emek veriyoruz. Bilelim ki bizler bugünlere gelebildiysek, Türkiye siyasetinde önemli bir özne halindeysek, işte burada fotoğrafı bulunan veya bulunmayan çok sayıda bedel ödemiş insanlarımızın bugünleri armağan etmesindendir. Bu bedellerle bugüne geldik. Barıştan bahsettiğimiz bu günlerde sorunların yaşanmaması gerekiyor. Faillerin ortaya çıkarılıp yargılanması lazım. Bu hakiki yüzleşme gerçekleşmelidir. Daha sonra ailelerden özür dilenmelidir. Ancak birazcık da olsa böyle acılar diner. Bizler böyle acıların yaşanmadığı bir barış sayfası açmak istiyoruz. Bizler onurlu barış mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Siz kayıp yakınlarının önünde saygıyla eğiliyor ve faili meçhuller bir bir ortaya çıkacak. Sözümüz olsun” diye konuştu. 
 
‘Gözaltına alındıktan sonra haber alınamaz’
 
Ardından söz alan Fırat Akdeniz, Hasan Ocak’ın kaybediliş hikayesini paylaştı. Hasan Ocak’ın polisler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden hiçbir şekilde haber alınamadığını belirten Fırat Akdeniz, “30 yaşındaki öğretmen Hasan Ocak, 21 Mart 1995 tarihinde polisler tarafından gözaltına alınır. Vatan Caddesi'nde bulunan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne götürülür. Burada başında Bayram Kartal’ın olduğu TİM-3 tarafından işkenceye maruz bırakılır. İstanbul TEM Şube'de Hasan Ocak ile aynı zamanda gözaltında bulunan iki kişi onu karakolda gördüklerine tanıklık eder. Gözaltında bulunan başka iki kişi de Hasan Ocak’ın ismini parmak izi listesinde gördüklerini açıklar. Yine başka bir tanık ise şubede bir hareketlilik olduğunu, polislerin ‘Hasan Ocak getirildi’ diye aralarında konuştuklarını duyduğunu söyler. Her yerde Hasan'ı arayan Ocak ailesi ve İHD, herhangi bir resmi bilgiye ulaşamaz. TBMM, Başbakanlık, Bakanlıklar, Savcılıklar ve hastanelere yapılan resmi başvurulardan bir sonuç alınamaz” sözlerine yer verdi.
 
‘Hasan Ocak işkenceye maruz kalır’
 
Devletin Hasan Ocak’a işkence uygulandığını itiraf etmek zorunda kaldığını kaydeden Fırat Akdeniz, “Türkiye’yi ayağa kaldıran, yurtdışında da ses getiren 58 günlük arayışın sonunda devlet; Hasan Ocak'ın ağır işkence izleri taşıyan ve ‘meçhul kişi’ olarak işlem gören bedeninin, Altınşehir Mezarlığı’nda bulunduğunu kabul eder. O dönem İnsan Haklarından Sorumlu Bakanı Algan Hacaloğlu ‘Toplumdan hükümet adına özür diliyorum’ der. Ocak ailesi, İstanbul TEM Şube Müdürlüğü ve ‘TİM-3’ polisleri hakkında DGM Başsavcılığı’na, Beykoz Savcılığı’na ve Fatih Savcılığı’na suç duyurusunda bulunur ama hiçbir sonuç alamaz. Ocak ailesi Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunarak etkin soruşturma yapmayan savcılar hakkında şikâyetçi olur, ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğü bu şikâyeti işleme almaz. Fatih Cumhuriyet Savcılığı, Terörle Mücadele Şubesi polisleri ve olayın soruşturulması ile ilgili görevlerini ihmal eden devlet yetkilileri ile ilgili yapılan suç duyuruları hakkında ‘şikâyetlerin somut bir veriye dayanmadığı’ gerekçesi ile takipsizlik kararı verir. İç hukuktan sonuç alamayan Ocak ailesi, 26 Temmuz 1996 tarihinde AİHM’e başvurur. AİHM, 15 Temmuz 2004 tarihinde Sözleşme’nin yaşam hakkını düzenleyen 2’nci maddesinin usul yönünden ihlal edildiğine karar verir” dedi. 
 
‘Ne vazgeçtik ne durduk’
 
Mücadelenin ilk gününden bu yana geri adım atmadıklarını ve bundan sonra da mücadeleye devam sözü verdiklerini kaydeden Fırat Akdeniz, “Bu mücadelenin ilk gününden bugüne yüreğiyle, sözüyle, direnişiyle omuz veren Ocak ailesinden Maside Ocak’ın da söylediği gibi; tam 30 yıldır, örgütlü zulmün nasıl örgütlü kötülüğe, o kötülüğün de nasıl örgütlü vicdansızlığa dönüştüğünü iliklerimize kadar hissederek yaşadık. Bu topraklarda, sevdiklerimizi gözaltında kaybetmenin acısıyla her gün yeniden yanarak büyüdük. İyi biliyoruz ki bir adım geri atmak; Hasan’ımıza sırt çevirmek, gözaltında kaybedilen tüm sevdiklerimize ve onların uğruna verdiğimiz adalet mücadelesine ihanet etmektir. İşte bu yüzden ne vazgeçtik ne durduk. Ve söz veriyoruz: Asla durmayacağız” diye konuştu. 
 
Eylem, 1 dakikalık oturma eylemiyle sona erdi.
 
Êlih
 
Êlih’te insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları, eylemlerinin 687’inci haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinden de çok sayıda kişi eyleme katıldı.  
 
Eylemde konuşan İHD Şube yöneticilerinden Melek Atalay, şu ifadeleri kullandı: "Bugün, gözaltında kaybedilen sevdiklerimizi unutmadığımızı, unutmayacağımızı ve adalet arayışımızdan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha yüksek sesle dile getirerek Kayıplar Haftası’na giriyoruz. Devlet görevlileri ya da devlet destekli yapılar tarafından kaybedilen insanların aileleri olarak yıllardır aynı soruyu sormaya devam ediyoruz; Sevdiklerimiz nerede? Gözaltında kaybetmeler sadece kaybedilenlerin değil, geride kalanların da hayatını karartan, kuşaklar boyu süren bir travmadır. Bu suç zaman aşımına uğratılamaz, görmezden gelinemez. Bugüne dek süren cezasızlık kültürü, yeni ihlallerin önünü açmış, toplumsal barış ve hukuk devleti ilkelerinin önünde büyük bir engel oluşturmuştur.” 
 
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu. 
 
Dêrsim
 
Dêrsim'de, Cumartesi Anneleri'nin eylemlerinin 30’uncu yıl dönümü dolayısıyla açıklama yapıldı. Seyit Rıza Meydanı’nda yapılan açıklamaya çok sayıda kişi katıldı. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. 
 
İHD Dêrsim Şube Eşbaşkanı Özgür Ateş, 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlayan ve kesintisiz biçimde süren mücadelenin 30’ncu yılı olduğuna işaret etti. Özgür Ateş, "30 yıla yayılan adalet mücadelesine rağmen faillerin büyük bölümü yargılanmadı. Açılan davalar beraatla sonuçlandı ya da zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü” ifadelerini kullandı.  
 
Eylemde, Hasan Ocak’ın hikayesi okundu. Ardından Seyit Rıza Anıtı’na karanfil bırakıldı. 
 
Colemêrg
 
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 177’nci haftasında Gever’deki (Yüksekova) Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. “Failler belli, kayıplar nerede” ve “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartı açıldı. Kayıpların fotoğrafları taşındı. Eylemde, 15 Şubat 1995 tarihinde gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un failleri soruldu. 
 
Katledilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç'un mesajı okundu. İHD Colemêrg Şube yöneticisi Eren Baskın tarafından okunan mesaj şu şekilde: "1995 yılından bu yana 30 yıldır süren hakikat ve adalet mücadelemizi her şart ve koşula rağmen ısrarla sürdürüyoruz. Dahası birçok dosyada adı geçen suçlulara soruşturma dahi açılmadı. Bir kısmını ise cezasızlıkla ödüllendirdiler. Bizlerin feryadına ise kör, sağır ve dilsizi oynuyorlar. Rıdvan, Kürt halkının yaşadığı sorunlara duyarsız kalacak biri değildi. Siyasi duruşu ve mücadelesi olan biriydi. Bu yüzden onu öldürdüler ve yok etmek istediler. Türkiye ve Kürdistan’da binlerce insanımızı bu şekilde kaybettiler. Hiç birinin tespit edilmiş bir suçu yoktur. Birçoğunun dosyası zaman aşımından dolayı kapatıldı ve kapatılmaya devam ediyor. Bizim de dosyamız yakın bir zamanda kapatılacak. Bu ülke bizlere hiç adil davranmadı. Hem yakınlarımızı yok ettiler. Hem de adalet talebimizi her alandan engellemek istiyorlar. Onları katledenler ise aramızda dolaşıyorlar. Her şeye rağmen hep birlikte bu mücadeleyi ısrarla ve inatla sürdürüyoruz. Ben de aranızda olmak ve oradan haykırmayı çok isterdim. Ancak bu mümkün olmadı. Annelerimizden aldığımız bu mücadeleyi evlatlarımız ve torunlarımız ile birlikte dört kuşaktır sürdürüyoruz. Sürdürmeye de devam edeceğiz. Zulmün karşısında durmak’ bir insanlık görevidir. Adalete erişmek her insanın hakkıdır.”
 
Colemêrg-Wan Tabip Odası yöneticisi Hüseyin Yaviç, "yüzleşme" çağrısı yaptı. Yaviç, Rıdvan Karakoç’un İstanbul’da yaşadığını ve 1994 yılında gözaltına alınan bir kişinin emniyette verdiği ifade doğrultusunda hakkında yakalama kararı çıkarıldığını belirtti. Hüseyin Yaviç, "Polisler, Rıdvan’ın aile evine zaman zaman baskınlar düzenleyerek, ‘Rıdvan’ı bize getirin. Getirmezseniz gördüğümüz yerde öldürürüz’ diyerek aileyi tehdit ediyordu. Eve gelemeyen Rıdvan, 15 Şubat 1995 tarihine kadar ailesi ve avukatı Eren Keskin ile düzenli haberleşti. Ancak bu tarihten sonra Rıdvan ile bağlantı tamamen kesildi. Evdeki polis ablukası kaldırıldı ve baskınlar sona erdi. Rıdvan’dan bir daha haber alınamadı. Karakoç Ailesi, evlatlarından haber alabilmek için tüm yetkili mercilere başvurdu ancak sonuç alamadı. Gözaltına alındığı inkâr edilen Rıdvan için devletin tüm kurumları ‘Bizde yok’ cevabını verdi. Tam 110 gün süren ısrarlı bir arayışın ardından, Rıdvan Karakoç’un işkence izleri taşıyan bedeni Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu" sözlerini kullandı. 
 
Hüseyin Yaviç, “Karakoç’un cenazesi Adli Tıp Kurumu’nda bekletildiği ve emniyette parmak izi olmasına rağmen ‘kimliği meçhul kişi’ olarak defnedildiği ortaya çıktı. Beykoz Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmada rutin yazışmalar dışında hiçbir işlem yapılmadı. Soruşturma makamları, suçun faillerini belirlemek ve cezalandırılmak için harekete geçmedi. Deliller toplanmadı ve dosya zamanaşımına terk edildi. Gözaltında kaybedilen oğlunu işkenceyle öldürülmüş halde kimsesizler mezarlığında bulan Asiye Karakoç, adalete ulaşamadan 7 Aralık 2016’da aramızdan ayrıldı” diye belirtti.