
Öznur Değer: Hapsedilmek istenen kamuoyunun iradesidir
- 17:14 2 Mart 2025
- Güncel
HABER MERKEZİ- Gazeteci tutsak Öznur Değer, bir intikam ile tutuklandığını belirterek, “Özünde hapsedilmek istenen, kamuoyu vicdanı, ahlakı ve iradesidir. En büyük tepkinin de, bunlara verilmesi gerekiyor” mesajı verdi.
Gazeteci Öznur Değer Erzincan Cezaevi’ne sürgün edilmeden önce tutuklu bulunduğu Mardin E Tipi Kapalı Cezaevinde avukatları aracılığıyla Evrensel Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Öznur Değer “Evrensel’e selam ve sevgilerimle…” diyerek başladığı mektubunu “Yani hapsedilen biz gazeteciler değil, bizim şahsımızda tüm benliğinizle sizlersiniz” diyerek tamamladı.
Öznur Değer gözaltına alınma anını anlatmadan önce; sürecin 22 Aralık 2024'te Midyat'ta, Cihan Bilgin'in ailesinin bulunduğu taziyede başladığını yazdı. 22 Aralık'ta Cihan'ın Bilgin’in taziyesine yapılacak yürüyüşü bir gazeteci olarak takip ettiği esnada yüzü siyah maske ile kapalı bir çevik kuvvet polisinin cinsiyetçi söylemine maruz kaldığını, bir kadın olarak meşru tepkisini ortaya koyduğunu belirten Öznur Değer “Dijital medya trolleri beni hedef göstermeye başladı ve cinsiyetçi söylemleri maruz bırakıldım” dedi.
23 Aralık'ta ise Mardin Valiliği’nin cinsiyetçi söylemde bulunan polis yerine kendine “kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla soruşturma başlatıldığını aktaran Öznur Değer “Mevcut Türkiye konjonktüründe yargı başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ne denli tekelleştiğini göz önünde bulundurduğumuzda elbette ve maalesef bu kararda şaşırtmadı. Tarafsız ve bağımsızlık ilkesini tamamen yitiren yargıya olmasa da kamuoyu vicdanına güvenerek hem cinsiyetçi söylemde bulunan polis hem de dijital medyadan hedef gösteren, tehdit eden, taciz edenler hakkında ben de suç duyurusunda bulundum” ifadelerini kullandı.
Uzun namlulu silahlarla evi basıldı
Öznur Değer “Bu konunun burada kapandığını ve konunun artık yargıda olduğunu düşünsem de Mardin Emniyeti’nin bu meseleyi bir ‘intikam operasyonuna’ çevireceğini iyi hesaplayamamıştım” diyerek gözaltına alınırken yaşadıklarını şöyle anlattı: “7 Şubat'ta adeta kırmızı bültenle aranıyormuşum gibi evim basıldı. Daha önce de mesleki faaliyetlerim nedeniyle evim basılmış, gözaltına alınmış ve tutuklanmıştım. Ancak bu başkaydı. İntikam ve düşmanlık kokuyordu. Henüz ne olduğunu anlayamadan uzun namlulu silahlarla eve giren Özel Harekat Timleri silah doğrultu ve ‘ne oluyor’ der demez yüzüstü duvara yapıştırıldım. Boğazım arkadan sıkıldı ve ellerim arkadan plastik ters kelepçelendi. Tüm bunlar henüz arama kararına görmeden gerçekleşti. Burada başlayan işkence gün boyu sürdü. Aramaya katılmama izin verilmedi ve sert bir şekilde ters kelepçelenen ellerimi hiç açılmadı."
Gazeteci Öznur Değer yalnızca kendisine değil ailesine de psikolojik şiddet uygulandığını belirtti ve şöyle devam etti: "Karşılarında uzun namlulu silahlar gören küçük kardeşlerim ağlamaya başladı. Üstelik defalarca evde küçük çocuklar olduğunu söyleyip ikazda bulunmama rağmen, saldırgan tutumları devam etti. Telefonum, bilgisayarım, fotoğraf makinem ve tüm mesleki ekipmanlarıma el konuldu. Sadece benim değil ailemin de tüm dijital materyallerine (bilgisayar, tablet, telefon vb.) el konuldu. Tüm bunlar düşmanlık tutumunu sergilerken, işkencenin en ağır boyutuysa annemin gözünün önünde yaşamını yitiren oğlunun fotoğrafını el konulması oldu. İnsanlık değerlerini, insani hiçbir ilke ve ölçüyle tanımlanamayacak bu işkence karşısında, evde henüz arama devam ederken, ayağımda ayakkabı ve üzerinde mont olmadan sürüklenerek evden çıkarıldım."
TEM şubenin gün boyu maruz bıraktıklarının yanı sıra, bir de darp raporu almak üzere götürüldüğü hastanelerde hekimlerin ayrımcı tutumları ile karşılaştığını belirten Öznur Değer "Daha sonra meslek etiğini ve İstanbul Protokolü’ne yakışmayan tavır ve söylemlerden dolayı, ilgili hekimler hakkında işlem başlatılması talebiyle Mardin Tabip Odası’na dilekçe yazdım. Özcesi gözaltına alındığım sabah saatlerinden tutuklama kararının çıkarılmasının ardından cezaevine getirildiğim akşam saatlerine kadar psikolojik ve fiziksel işkence ile karşı karşıya kaldım” dedi.
‘Midyat’taki taziyede ne işin vardı?’ sorusu
Henüz iddianamenin hazırlanmadığını ancak olası iddianamenin polis fezlekesi ile aynı olacağını söyleyen Öznur Değer “Neden mi? Çünkü yargının hukuki kararıyla değil TEM’in talimatıyla tutuklandım. Dosya bir ‘Propaganda’ dosyasıydı. Evet, ‘örgüt propagandası’ yaptığım iddiasıyla tutuklandım. Ancak dosyada ‘Propagandaya’ işaret eden tek bir bilgi yoktu. Dosyanın tamamı yaptım ve çalıştığım bir ajansın yayınlanan haberlerinden ve birçok haber mecrasında yayınlanan haberleri retweetlememden oluşuyordu” dedi.
“Haberi yapmak ve yayınlamak suç değil, ancak paylaşmak suç” diyen Öznur Değer, paylaştığı haberlerin tamamının haber sitelerinde mevcut ve erişime açık olduğunu, bu haberlerin sadece özgür basın ve muhalif basın mecralarında değil ana akımda da paylaşılan haberler olduğunu belirtti. Kendisine sorulan tek soruyu ise Öznur Değer şöyle anlattı: “‘Midyat'taki taziyede ne işin vardı, hangi amaçla ve kimin talimatıyla gittin?’ Anlayacağınız dosya farklı ve devam eden soruşturmalardan oluşan absürt bir intikam dosyası. Beni tutuklamak için hiçbir suç delili bulamayan Mardin Emniyeti arkasına yargıyı da alarak 2022 yılında takipsizlik aldığım ‘propaganda’ dosyasını mahkeme kararıyla bozmuş ve yeni bir soruşturma olarak önüme koymuş oldu. Kapatılan dosya Mardin olayından bir gün sonra ve valiliğin hakkında soruşturma başlattığını duyurdu 23 Aralık'ta yeniden açılmış. Anlaşılan valiliğin duyurduğu soruşturma ile yetinilmemiş ve TEM harekete geçerek ‘intikam operasyonunu’ sürdürmüş.”
Öznur Değer savcılık ifadesi için savcının odasına girdiğinde yaşadıklarını da şöyle anlattı: “TEM'de benim ve avukatımın ifadesine müdahale ederek, işkence kavramının kayda geçirilmesini engelleyen TEM amiri de savcının odasındaydı. Ve ifade boyu orada kaldı. Sanırım bu bile tutukluluğumun bir talimat olduğunu ortaya koyar.”Hapishanelerin “içinden ne çıkacağı bilinmeyen, kapalı bir kutu, labirent gibi örtük bir işkencehane, insanlık dışı koşulları barındıran mekanlar” olarak da tanımlayan Öznur Değer “Ruhsal, fiziksel, düşünsel ve duygusal olmak üzere çoklu işkence boyutlarından bahsedebiliriz. Bir kere en başında mimarisi işkencenin ilk halkasını oluşturuyor. Sonrasında demir kapılar, sürgüler, uygulanan yöntemler, sınırlandırılan gökyüzü ve daha nicesi… En geniş tabiri ile hapishane çok boyutlu bir tecrit mekanıdır” dedi.
Tutulduğu Mardin E Tipi Kapalı cezaevine getirildiğinde 3 gece ve 2 gün boyunca müşaade odası adını verdikleri, en temel ihtiyaçları bile karşılanmadığı bir hücrede tutulduğunu ve ardından adli tutuklulardan boşalttıkları bir koğuşa geçtiğini anlatarak cezaevinde yaşadıklarını anlattı: “Burada siyasi tutsak bulunmadığından tek tutuluyorum. Moral ve motivasyonun ve tabii ki iradem gayet yüksek. Zamanımın büyük oranını kitap okuyarak geçiriyorum. Bazen de fiziksel ve düşünsel olarak beni bu mekandan uzaklaştıran kuş seslerini dinliyor, ezgilerine eşlik ediyorum. Geçici süreliğine burada tutuluyorum. Ne zaman ve nereye götürüleceğimi ise henüz bilmiyorum.”
‘Hapsedilmek istenen, kamuoyu vicdanı, ahlakı ve iradesidir’
Özgür Basın üzerinde özelde son bir yıldır genelde ise 90'lardan bu yana baskı ve saldırıların artarak devam ettiğini belirttiği mektubunu şöyle tamamladı: “Bir yandan Federe Kürdistan Bölgesinde, bir yandan Kuzey ve Doğu Suriye'de ve bir yandan da burada, baskı ve saldırı kıskacında tutuluyoruz. Ancak bu baskı sarmalının gazetecilerle sınırlı olmadığının tüm kamuoyu tarafından görülmesi gerekiyor. Özünde hapsedilmek istenen, kamuoyu vicdanı, ahlakı ve iradesidir. En büyük tepkinin de, bunlara verilmesi gerekiyor. Hapsedilmek istenen; kadınların, çocukların ve bir bütün toplumun sesidir. Hapsedilmek istenen; savaşa karşı barış haykırışı ve zulme karşı direniş çığlığıdır. Hapsedilmek istenen; insani tüm değerlerdir. Hapsedilmek istenen; tacize, tecavüze, tecride, militarizme ve faşizme karşı ‘Jin jiyan azadî’ diyerek, yeni bir yaşam meşalesi yakan kadınlar şahsında, tüm toplumdur. Yani hapsedilen biz gazeteciler değil, bizim şahsımızda tüm benliğinizle sizlersiniz. O nedenle, bu özgürlük meşalesini arşa çıkaracak olan da, kalemimizi yerde bırakmayan meslektaşlarımız ve demokrasiden yana vicdan sahibi tüm kamuoyudur.”