ÇED’siz maden projesi için yol ve karakol: Hesendîn'de hukuksuzluk

  • 09:05 14 Temmuz 2025
  • Ekoloji
AMED - Pasûr ilçesindeki Hesendîn bölgesinde yürütülmek istenen maden arama faaliyetlerine karşı direniş sürerken, ekoloji aktivisti Seray Cemre, mücadele çağrısını şöyle dile getirdi:“Halk baskısı olmadıkça mahkemelerden adalet bekleyemeyiz. Bu mücadele yalnızca bir köyün değil, hepimizin meselesi. Dernekleri, kurumları ve halkı bu direnişe omuz vermeye çağırıyoruz.”
 
Amed’in Pasûr (Kulp) ilçesine bağlı Hesendîn bölgesi, uzun süredir Kulp Madencilik ve Dış Ticaret A.Ş. tarafından yürütülen maden arama faaliyetleriyle karşı karşıya. Bölgenin doğasını, suyunu, yaşam alanlarını tehdit eden bu faaliyetlere karşı yöre halkı ve ekoloji savunucuları uzun süredir direnişte. Üstelik şirketin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu iptal edilmesine rağmen, madencilik faaliyetleri yasa dışı şekilde devam ettiriliyor. Tüm bu hukuksuzluklara ve çevre tahribatına karşı Hesendîn’de ekolojik nöbet eylemi başlatıldı. Bu nöbet, yalnızca bir direniş değil; aynı zamanda doğayı, kültürü ve yaşamı savunmanın simgesi haline geldi.
 
Nöbet alanı, her gün çok sayıda sivil toplum kuruluşu, ekoloji hareketleri ve yurttaş inisiyatifleri tarafından ziyaret ediliyor.
 
Ekoloji aktivisti Seray Cemre, doğanın talan edilmesine dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘ÇED süresi geçmesine rağmen faaliyet yürütülüyor’
 
Seray Cemre, burada yürütülen maden arama çalışmalarının hukuka aykırı olduğunu belirtti.  Yaylanın yaz aylarında birçok köylü tarafından kullanılan bir alan olduğuna dikkat çeken Seray Cemre, “Aynı zamanda köylülerin mera alanı; çok değerli, biyoçeşitliliği oldukça yüksek ve su kaynaklarının bulunduğu bir yer. 17 yıl önce buradan ÇED onayı alınmış, ancak o dönem faaliyete başlanmamış. Şimdi, aradan 17 yıl geçmiş olmasına, ÇED süresi çoktan sona ermiş olmasına ve geçerli bir ÇED raporu bulunmamasına rağmen, burada yeniden faaliyet başlatılmak isteniyor. Geçen yıl da çalışmalara başlamayı denemişler, fakat köy halkının yoğun tepkisi sayesinde durdurulabilmişti. Şimdi ise yeniden yol ve karakol inşa ederek bu faaliyetleri sürdürmeye çalışıyorlar” dedi.  
 
‘Diyarbakır’ın her köyü saldırı altında’
 
Seray Cemre, konuşmasının devamında buradaki köylülerin yaşam alanlarının tehdit altında olduğunu vurguladı. Aynı zamanda dijital medya ve basının bu tepkileri yansıtmasındaki rolüne dikkat çekerek şunları söyledi: “Şu an Diyarbakır’ın her köyünü geziyoruz. Her yerde petrol, maden ve baraj projeleriyle hem köylülerin yaşam alanları hem de doğa inanılmaz bir saldırı altında. Biz de Diyarbakır Barosu’nun Çevre ve Kent Komisyonu olarak halkı desteklemek amacıyla buradayız. Aynı zamanda baro, hukuki süreci de yürütüyor. Bu nedenle bizler de hem halkla dayanışmak hem de hukuki süreçle ilgili bilgi vermek için geldik. Şu an mahkemelerin durumu ortada; hukuki süreç devam ediyor ancak halk baskısı olmadığı sürece mahkemelere asla güvenmiyoruz. Halk bir yıldır bu direnişi sürdürüyor. Derneklerden, halktan ve diğer kurumlardan da bu mücadeleye destek vermelerini bekliyoruz. Burada verilen mücadele sadece bu bölgeye özgü değil; hepimizin havasını, suyunu, yaşamını etkileyen bir mesele. Sosyal medyadan gelen destek çok önemli, basının buradaki varlığı da aynı şekilde. Ne kadar çok ses duyulursa, o kadar etkili oluyoruz. Halk desteği sayesinde başarıya ulaştığımız yerler var. Ancak bir şirket gitse bile, başka bir şirket gelebilir. Bu yüzden bu mücadele, herkesin birleştiği bir yaşam biçimi haline gelmeli.”
 
 ‘Kadın ve çocukların mücadelesini ön planda görmek istiyoruz’
 
Seray Cemre, maden arama faaliyetlerinin olası sonuçlarını sıralayarak mücadelenin önemine ve gerekliliğine dikkat çekti. Meraların yok olması halinde insanların geçim kaynaklarının da ortadan kalkma tehlikesi olduğunu dile getirerek, “Bunun dışında bölgede bol miktarda yer altı su kaynağı bulunuyor. Bu tür madencilik faaliyetleri hem su kaynaklarını kirletiyor hem de yer altı su seviyelerini düşürüyor. Zaten su krizlerinin yaşandığı bir dönemdeyiz. Gelecekte su savaşları da göreceğiz. Herkes su kaynaklarını korumaya çalışırken burada bu tür faaliyetlerin yürütülmesi gerçekten çok düşündürücü. Eğer buradaki yaşam alanları tehlikeye atılırsa, pek çok kişi göç etmek zorunda kalacak. Kentlere göç arttığında ise kalabalık, hava kirliliği, trafik yoğunluğu ve gıda temininde ciddi sorunlar yaşanacak. Burada çok özgün bir yaşam biçimi var. Bu yaşamın yok olması, sadece bu bölge için değil, hepimiz için büyük bir kayıp olur. Ayrıca bu mücadelede daha fazla kadın ve çocukların ön planda olmasını istiyoruz. Onların sesi, bu direnişe güç katıyor” ifadelerini kullandı.