Felsefenin yok sayılan kadın filozofları
- 09:04 7 Mart 2022
- Dünya
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ - Yunanistan’da çağlar boyunca felsefe, bilim alanında çaba harcamasına rağmen yok sayılan, buna karşı düzeni sorgulayan kadınlar, bugün de örgütlü mücadelesiyle direnmeye devam ediyor.
Kadınlar her çağda, farklı kıtalarda, farklı dillerde aynı eril zihniyete karşı direnişini sürdürür. Önlerine konulan engelleri, kendilerine dayatılan toplumsal cinsiyet kodlarını mücadeleyle yıkan kadınlar, aynı zamanda yaşamı da şekillendiriyor.
Tüm bu baskılar karşısında kadınların direnerek birçok hakkını elde ettiği ülkelerden biri olan Yunanistan’da kadınların, İlk ve Ortaçağ’da yaşamı ev ile sınırlanırken, eş, anne ya da kız kardeş gibi rollere hapsedilir. İradesine, mal varlığına ve özgürlüğüne sahip olamayan kadınlar, baba, eş ya da erkek çocuğun “koruması” altındadır. Sınıf ayrımının çok açık görüldüğü ülkede, zengin ya da fakir fark etmeksizin, kadınlar hiçbir şekilde siyasal yaşama katılma hakkına sahip değildir. Ayrıca kadınların bu çağda evlenmeme, geç evlenme ve çocuk doğurmayı reddetmesi suç olarak değerlendirilir.
Komün yaşam esas alınır
Ülkede kadınların önlerine konulan engellerden biri de erkek eliyle hazırlanmış “ahlaki kuralları”dır. Kadını ötekileştiren bir yönetim tarzının sürdürüldüğü ülkede, kadın tam anlamıyla yok sayılır. Görmezden gelinen ve çalışmaları engellenen kadınlar denince tarihsel anlatımlara dayanılarak akla önce filozof kadınlar gelir. Ülkede kadınların erkekler gibi eğitim alabildiği ya da okuma yazma öğrendiği kurumlar yoktur. Ancak Hateren’lerin yaşadığı yerler ve felsefeye ilgi duyan kadınlar için ekonomik durumu iyi olan kadınların evleri eğitim yerleri olarak görülür. Mabetler, kadının dünyevi yaşamdan tamamen soyutlandığı ve komün yaşamın esas olduğu alanlardır.
Kadınlar unutturulmaya çalışılır
Antik Yunan’da başkaldıran ya da düzeni eleştiren erkek filozoflara sürgün, giyotin, idam veya eserlerin imhası gibi cezalar verilirken, düşünen ve sorgulayan kadınlar bir de cinsiyetinden dolayı iki kere katledilir. Düşünmek ve bilmek eylemlerinin sadece erkek cinsine ait olduğunu savunan ve bunu yerleşik düzenin en kanıksanmış ilkesi haline getiren Antik dünya, bilgiyi kadından saklar. Bilginin, aristokratik kesime ait olduğuna inanılan bu dönemde bilgiye ulaşmak için kadının imkanları sınırlı ve kadına sunulan yaşamın sınırları dardır. Uğruna mücadele vererek bilgiye kısmen ulaşanlar dışlanır, eleştirilir ve aşağılanır. Sonraki zamanlarda bu kadınların adlarının unutulduğu görülür ya da düşünceleri ile değil eril zihniyetin söylemleri ile anılırlar. Yazılı üretimde kadınların etkinliği ve denetimi yoktur. Bu durum, “unutuşun” basit nedeni olarak açıklanamaz. Ancak bilimsel çalışmalarda ve yazılı eserlerde “cinsiyetçi” politikaları vurgulamak bakımından anlamlı olabilir. Tam da bu yüzden son derece sınırlı eserleriyle hiç değilse hemcinsleri üzerinde etkin olmuş kadınların düşünce dünyasına katkıları unutturulmaya çalışılır.
Başkaldırı
Kadınların eğitim alabilmesi bir yana, okuma yazma öğrenmek için alternatif, eğitimli bir babanın kızı ya da eğitimli bir erkeğin eşi olabilir. Bu yüzden Aspasia, kız çocukların da tıpkı erkek çocuklar gibi eğitim alabilecekleri bir okulun açılmasını ister. Aspasia, Sokrates’in öğrencilerine verdiği dersleri dinleme olanağı bulur, sofistlerin birçoğunu evinde ağırlama şansına sahip olur. Hakkında yapılan dedikodulara ve hakaretlere aldırış etmeyen Aspasia, kadınlara yönelik her türlü saldırıya karşı başkaldırır. Felsefeye olan ilgisinden dolayı Platon’un hedefinde olan Aspasia, tüm bu baskılar karşısında çalışmalarına devam eder. Perikles’in “Cenaze Alayı Söylevi”’nin Aspasia tarafından yazıldığını ima eden Platon, Aspasia aleyhine kurduğu dolaylı cümlelerle, bir kadının felsefe ve retorik ile ilgilenmesini “akıldışılık” olarak yorumlar ve Aspasia hakkında konuşmaya devam eder.
Kadınlardan kadınlara eğitim
Felsefeye ilgi duyan ve bu yönde çalışmaları olan kadınlardan biri de Lasthénie’dir. Platon’u dinleyebilmek için erkek kılığına girerek gizlice diğerlerinin arasına karıştığı öne sürülen Lasthénie’nin Platon’un tüm derslerini takip etiği ifade edilir. Yine bu dönemin bilimle ilgilenen kadınlarından biri de matematikçi Theano’dur. Bildiği her şeyi hem kendi çocuklarına hem de diğer kadınlara öğreterek, yetişmelerinde rol alır.
Özgür ruhlu bilim insanı: Hypatia
İskenderiye Kütüphanesi’nin yok oluşuna ilişkin anlatımlarda yer alan en önemli isim ise Hypatia’dır. Matematikçi ve filozof Theon’un kızı olan Hypatia da bir matematikçidir. Babası tarafından eğitilen ve babasının öğrencilerine ders veren Hypatia, evliliği reddederek yaşamını çalışmalarla sürdürür. Dönemin koşullarına göre kabul görmeyen bu durum karşısında babası Theon, Hypatia’yı özgür ruhlu olarak tanımlar. Bazı araştırmacılar, Hypatia’nın Atina’da “Asclepigeniae’de eğitim gördüğünü iddia eder. Aritmetik ve cebir konusunda, Diophante’nin çalışmalarına açıklamalar ve yorumlar yazar. Platon ve Aristotales’in eserlerini de inceleyen Hypatia, kilisenin karşı çıktığı ve öfke duyduğu hoşgörü, akıl ve doğa bilimlerinin sembolü haline gelir. Dönemin Bizans İmparatoru I. Teodosyus, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, herkesin vaftiz edilerek Hıristiyanlığa dönmesini ister. Hıristiyanlığın öğretilerini kabul etmeyi reddettiği için “büyücülük” ile suçlanan Hypatiya, aşırı Hıristiyanlardan biri tarafından işkence edilerek katledilir.
‘Bilim şehidi’ olarak anılır
Oysa Hypatia, evrenin varoluş kurallarını araştırır ve düşünür. Özellikle elipslerle ilgilenen Hypatia’nın katledilmesine bugün bile hassasiyetle yaklaşılır. “Bilim şehidi” olarak anılan Hypatia, aydınlanma döneminde Antik dünya gibi yeniden keşfedilir. Aklın hakimiyetini övmesi, dini otoriteye karşı çıkmasıyla Hypatia’nın yaşamı ve özellikle katledilişi arasında ilişki kurulur. Voltaire, Felsefe Sözlüğü’nde Hypatia’ya kısa da olsa yer verir. Kilise ise hiçbir zaman Hypatia ile ilgili resmi bir açıklama yapmaz.
Hypatia’nın günümüze ulaşmış olan “Coniques”, “Aritmhetique” ve “Traite d’astronomie” adlı kitapları, bugün Vatikan Kütüphanesi’nde korunur.
Feminist ve sosyalist lider Maria Svolou
Feminist ve sosyalist lider kimliğiyle bilinen Maria Svolou’nun yaşamı da ülkedeki kadın mücadelesinin adeta bir özetidir. 1892’de Atina’da dünyaya gelen Maria, doğumundan iki yıl sonra ailesiyle birlikte Larissa’ya taşınır. Orada Arsakeion Okulu’nda okuyan ve 1907 yılında mezun olan Maria, babasının ölümünün ardından 1915 yılında ailesiyle birlikte Atina’ya döner. 1916’da Fransız çalışmaları alanında bir sertifika ve 1919’da Kilise ve Halk Eğitimi Bakanlıklarından Fransızca öğretmek için lisans alır.
Kadınlar için çalışır
Kadın hareketinde aktif rol alan Maria, 1923’te hukuk profesörü Aleksandros Svolou ile evlenir. Kadın Hakları Birliği’nin sekreteri olarak çalışan ve fuhşa karşı mücadele eden kadınlar için gece okullarının kurulmasını savunan Maria, kadınlar için eşitlik adına bir kampanya yürütür. Ekonomi Bakanlığı’nda çalışma müfettişi olarak da görev alan Maria, buradaki konumunu, düşük ücretle çalıştırılan kadınların çalışma ve barınma koşullarına dikkat çekmek için kullanır.
Komünizme ilgi duyar
1911’den 1936’ya kadar liberal siyasete dahil olan ve barış hareketini destekleyen Maria, aynı zamanda “Woman’s Struggle” dergisinin de editörüdür. 1936’dan 1940’a kadar diktatör İoannis Metaksas tarafından eşiyle birlikte Yunanistan’dan sürgün edilir. Maria, liberal feminist hareketin bir lideridir, ancak cinsiyet eşitliğinin toplumsal değişimden sonra sağlanabileceğine inanır. Yunanistan-İtalya savaşının yaşandığı 1940’da ülkesine gönüllü hemşire olarak dönen Maria, sonrasında Yunanistan’ın Alman işgali sırasında çocuklar için Kızıl Haç ile yemek düzenler. Maria, EAM-ELAS direniş hareketine katılır ve Ulusal Konsey üyeliğine seçilir. Eşi ise EAM liderliğindeki Ulusal Kurtuluş Siyasi Komitesi Başkanı olur. Maria, bu süreçte komünistlere sempati duyar ve 1948’de Yunan iç savaşı sırasında tekrar sürgüne gönderilir. Dönüşünün ardından Birleşik Demokratik Sol’un bir üyesi olarak Parlamento’ya aday olan Maria, iki kez seçilir ve partisinin merkez komitesinin bir üyesi olarak görev yapar. Maria, 3 Haziran 1976 yılında yaşama veda eder.
Günümüz ve gelişen kadın hareketi
Günümüzde de ülkede kadınlar her yönden hedef alınır. Kürtaj yasağı, boşanma sürecinin zorlaştırılması, esnek ve güvencesiz iş koşullarıyla beraber, kadınların kendi yaşamlarına dair söz hakları engellenir, kamusal alanda konumu kabul edilmez. Tüm bu gelişmeler karşısında Yunanistan’da 20 yıldan fazla bir zamandan sonra yeniden doğan kadın hareketi, umut verici olarak nitelendirilir. Çünkü feministler ve LGBTİ grupları son yıllarda kitlesel etkinliklere başlarken, katliamlar da devam ediyor. Bu yaşananlar, aktivist grupların birleşmesini ve talepler konusunda kitlesel protestolar gerçekleşmesini beraberinde getirir.
Kitlesel yürüyüşler düzenlenir
Kadın haklarını savunma açısından yaşanan bir diğer gelişmede 2016’da olur. Kadın örgütleri, hem kadın, hem de mülteci haklarını savunmak için bir araya gelir. Bu değişim, 8 Mart’ta sadece Atina’da değil, Selanik ve Patra’daki büyük yürüyüşler ile ifade edilir. Yürüyüşler uzun yıllar sonra en kitlesel olan yürüyüşlerdir.