Bir mesajın anlattıkları (3)

  • 09:01 27 Mart 2025
  • Dosya
 
‘Sati’ geleneği sonlandı mı?
 
HABER MERKEZİ - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 Mart’ta kadınlara gönderdiği mesajda dikkat çektiği “Sati” geleneği, kadına yönelik şiddetin bitmediğini ve günümüzde yaşanma şeklini anlamaya perspektif sunuyor.
 
Kadına yönelik şiddet, tarih boyunca farklı toplumlarda çeşitli biçimlerde ortaya çıkmış küresel bir sorundur. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınlara gönderdiği mesaj, kadının toplumsallaşma yolculuğundaki rolünü ortaya koyarken diğer yandan da tarihsel süreç içerisinde kadına yönelik şiddetin, kadını yok saymanın nasıl geliştiğini ve buna karşı da nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğini anlatıyor. Kadına yönelik şiddetin bir halkasını oluşturan “Sati” geleneğine dikkat çekmesi ise günümüzü anlamak açısından önemli bir perspektif ortaya koyuyor. 
 
Peki nedir Sati geleneği, nasıl gelişti, kadın nasıl hedef alındı, nasıl ortadan kalktı ya da kalktı mı?
 
Kadına yönelik şiddetin en dramatik örneklerinden biri olarak değerlendirilen Sati geleneği Hindistan’da yaşansa da bunun sadece orayla sınırlı olmadığını tarihsel süreç boyunca yaşananlardan da anlamak mümkün. 
 
Sati, Hindistan'da geçmişte uygulanan ve eşleri vefat eden kadınların onun ölümünden sonra kendilerini yakarak kurban etmelerini içeren bir gelenektir. Sanskritçede "sati" kelimesi "sadık eş" anlamına gelir ve bu uygulama, kadınların eşlerine olan sadakatlerini en uç noktada göstermeleri gerektiği inancına dayanır. 
 
Kökeni nedir?
 
Sati uygulamasının kökenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, Hindu mitolojisi ve erken dönem tarihi metinlerde (MÖ 4’üncü yıl gibi) bazı referanslar bulunmaktadır. 
 
Efsanelere göre, tanrı Şiva'nın eşi Sati, babasının onu aşağılamasına dayanamayarak kendini yakmıştır. Zamanla bu efsane, eşi vefat eden kadınların eşlerinin ölümünden sonra aynı “kaderi” paylaşmaları gerektiği inancına dönüşmüştür.
 
Tarihsel olarak, Sati uygulamasının özellikle Rajput savaşçı toplulukları arasında yaygın olduğu ve kadınların onurlarını korumak adına kendilerini ateşe attıkları bilinmektedir. Ancak zamanla bu uygulama, kadınlar üzerinde bir baskı unsuru hâline gelmiş ve bazı durumlarda zorla gerçekleştirilmiştir.
 
Toplumsal ve dini bağlam
 
Sati, Hinduizm'in karma ve yeniden doğuş kavramlarıyla ilişkilendirilmiş ve bir kadının önceki yaşamında işlediği günahları temizlemenin bir yolu olarak görülmüştür. Bazı kesimler, eşi vefat eden kadının yaşamasının uğursuzluk getirdiğine inanmış ve bu yüzden Sati, toplumsal bir norm hâline gelmiştir.
 
Bu gelenek aynı zamanda erkek egemen sistemin bir sonucu olarak değerlendirilir. Hindistan'da eşi vefat eden kadınlar genellikle zor bir hayat sürmüş, sosyal ve ekonomik olarak dışlanmışlardır. Bu durum, Sati'yi bir tür “kaçış” ya da “zorunluluk” hâline getirmiştir.
 
Yasaklanması
 
İngiliz sömürge yönetimi sırasında, 19’uncu yüzyılda sati uygulaması büyük eleştirilere maruz kalmış ve 1829'da İngiliz yönetimi tarafından yasaklanmıştır. Yasaklanma sürecinde sosyal reformcular, Sati karşıtı hareketleri desteklemiş ve kadın haklarını savunmuşlardır.
 
Yasadışı ancak hala görülebiliyor
 
Modern Hindistan'da Sati yasadışı kabul edilmesine rağmen, nadir de olsa vakalara rastlanmaktadır. 1987'de Rajasthan eyaletinde gerçekleşen bir olay büyük tepki çekmiş ve hükümetin satiyi teşvik edenleri cezalandırmasını zorunlu kılmıştır. Bugün, Hindistan'da kadın hakları savunucuları ve feminist hareketler, eşi vefat eden kadınların toplum içinde eşit haklara sahip olmaları için çalışmalarını sürdürmektedir.
 
Yasaklandı ancak…
 
Sati geleneği, geçmişten günümüze tartışmalı ve trajik bir gelenek olarak kalmıştır. Toplumsal baskı, dini inanışlar ve erkek egemen sistemin bir yansıması olarak ortaya çıkan bu uygulama, zamanla yasaklanmış ve toplum tarafından reddedilmiştir. Ancak, kadın hakları konusunda Hindistan’da hâlâ mücadele edilmesi gereken birçok sorun bulunmaktadır. Sati geleneğinin geçmişini anlamak, günümüzde kadınların karşılaştığı zorluklara karşı farkındalık yaratmak açısından önemlidir. Zira şiddet her yerde farklı şekillerde sürüyor. 
 
Şiddet her yerde farklı farklı
 
Sati geleneği bugün geçmişte olduğu gibi yaşanmasa da kadına yönelik şiddet, dünyanın farklı bölgelerinde çeşitli şekillerde görülmektedir.
 
‘Çeyiz’ cinayetleri
 
Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Orta Doğu'da, kadınlar çeyiz anlaşmazlıkları nedeniyle öldürülmekte veya "aile onurunu korumak" bahanesiyle öldürülmektedir. Burada hedef alınan kadındır. “Gelinin” ailesinin damada veya damadın ailesine yetersiz çeyiz verdiği gerekçesi ile kadın hedef alınarak katledilir. 
 
Çocuk yaşta evlendirilme
 
Afrika, Asya, Orta Doğu ülkeleri başta olmak üzere kadına ve çocuğa yönelik şiddetin en ağır yaşandığı bir şiddet türüdür çocuk yaşta evlendirilme. Çocuk yaşta evlendirme, kadını eğitim ve ekonomik bağımsızlıktan mahrum bıraktığı gibi en önemli sorun olarak kadını toplumsal yaşamın dışına itmektedir. 
 
Savaşlar taciz, tecavüz
 
Geçmişten günümüze dünya genelinde kadına yönelik şiddetin en önemli yansımalarından biri kadınların fiziki şiddete uğramasıdır. Dünya genelinde kadınların en az yüzde 35’i hayatları boyunca en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Bir diğer şiddet ise yaşanan savaşlarda kadınların taciz ve tecavüze maruz kalmalarıdır. 
 
Küresel sorun
 
Sati, geçmişte kadına yönelik baskının en uç örneklerinden biri olmuştur. Ancak, kadına yönelik şiddet sadece Hindistan’la sınırlı değildir. Kadına yönelik şiddet küresel bir sorundur. Yasalar önemli olsa da, zihniyet değişimi olmadan kadın hakları tam anlamıyla sağlanamaz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 Mart mesajındaki kadına yönelik şiddet ve buna karşı mücadelede yani zihniyet değişiminin sağlanmasında “Demokratik toplum” kilit noktada duruyor. Mesajdaki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda kadınlar için de bir Rönesans’tır” vurgusu buna işaret ediyor.