Özyönetim direnişinden bugüne: Gever’de yaşananlar unutulmadı

  • 09:02 11 Mart 2025
  • Güncel
Derya Ren 
 
COLEMÊRG - Gever’de özyönetim sürecinde halkın abluka ve saldırılara rağmen direniş unutulmadı. O dönemde ağır yaralanan İHD’li Sibel Çapraz, sürecin hukuksuzluklarla dolu olduğunu belirtirken, aynı süreçte katledilen 15 yaşındaki Diyar Akın’ın annesi Mehsima Akın, “Oğlumu ilaç almaya gönderdik, ama katlettiler” diyerek adalet mücadelesini sürdürüyor.
 
2015 yılında özyönetim ilanlarının ardından birçok kentte uzun süreli sokağa çıkma yasakları uygulanırken, Kürt halkının direnişi de devam etti. En yoğun direnişlerden biri de Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesinde yaşandı. Gever’de 13 Mart 2016’da özyönetim ilan edilmesiyle birlikte halkın direnişi, beş kez ilan edilen ve toplam 79 gün süren sokağa çıkma yasaklarıyla engellenmeye çalışıldı.
Asker ya da polisin ağır saldırıları karşısında halk, sokak sokak, mahalle mahalle örgütlenerek iradesine sahip çıktı. Gever’de büyük bir direniş sergilendi; ancak bu süreç boyunca 90’ın üzerinde kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı ve yüzlerce ev yıkıldı.
 
2015-2016 yıllarında Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırmak için birçok kent ve ilçede benzer yasaklar ilan edildi. Amed’in Sûr ilçesi, Şirnex’in Cizîr ve Silopiya ilçeleri ile Mêrdîn’in Nisêbîn ilçesi, halkın en güçlü direnişi sergilediği yerlerden oldu. Bu süreçte Cizîr’de bodrumlarda mahsur kalan sivillerin katledilmesi, Sûr’un büyük bir bölümünün yerle bir edilmesi ve Nisêbîn’de aylarca süren ağır askeri operasyonlar, halkın iradesine yönelik en sert saldırılar olarak tarihe geçti.
  
Gever’deki yasağın yıldönümü dolayısıyla Sibel Çapraz, o süreçte yaşananları JINNEWS’e anlattı. 
 
Direnişin olduğu süreçte Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Colemêrg İl Genel Meclisi üyesi olan Sibel Çapraz, 27 Kasım 2015’te Gever’deki ablukayı protesto etmek amacıyla düzenlenen ses çıkarma eyleminde polis kurşunuyla ağır yaralandı. Yaralanmasının ardından 96 gün hastanede kaldı ve 14 ameliyat geçirdi. Daha sonra "örgüt üyeliği" iddiasıyla tutuklanan Sibel Çapraz, 1 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi.
 
Sibel Çapraz: Hukuk askıya alındı
 
Sibel Çapraz, o süreçte hukukun tamamen askıya alındığını söyleyerek, “İnsanların yaşam hakkı ve mülkiyet hakkı gibi temel haklarının neredeyse yok sayıldığı bir süreçti. Valilik, yasak kararını duyurduğunda kentte yaşayan insanlara; ‘vatandaşların ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı, beslenme ve asgari yaşam gereksinimlerinin nasıl sağlanacağı, güvenli tahliyenin nasıl yapılacağı, sağlığa erişim hakkının nasıl yerine getirileceği ve güvenli tahliyeden sonra vatandaşların evlerinin korunup korunmayacağı’ gibi konulara dair herhangi bir çözüm sunmadan halkı adeta kaderine terk etti” sözlerini kullandı. 
 
Irkçı yazılamalar yapıldı
 
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesine göre il valisine sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi verilmediğini hatırlatan Sibel Çapraz, "Buna rağmen 79 gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve bu kararla hukuk çiğnenmiş oldu" dedi. Sibel Çapraz, yasaklar sona erdikten sonra evlerin duvarlarına ırkçı yazılamalar yapıldığını belirterek, “Bu yazılamalar evlerin iç duvarlarına, odaların duvarlarına, sokaklara ve dükkân duvarlarına yazılmıştı. Üniformalı kişiler, o süreçte bu yazılamaların fotoğraflarını çekerek çeşitli sosyal medya mecralarında paylaştı” diye kaydetti. 
 
‘Yiyecek kotaları getirildi’
 
İlçeye dönenlerin, evlerinin yıkılmış olması nedeniyle çadır kurmalarına bile izin verilmediğini kaydeden Sibel Çapraz, İHD’nin hazırladığı rapora göre o süreçte 78 cenazenin Erzurum ATK’ye sevk edildiğini belirtti. Sibel Çapraz, o süreci şöyle dile getirdi: “Yıkımlardan sonra ciddi bir göç yaşandı. Geriye kalanlar için bitmeyen bir yas süreci başladı, derin izler kaldı. İnsanlar yakınlarını, evlerini, anılarını kaybetti. Bu, hiçbir zaman sona ermeyecek bir yasın başlangıcı oldu. O süreçten sonra birçok bölgede yasak ilan edildi. İnsanların, hayvanlarını otlatmak için çıktıkları yaylalara girişi engellendi. Köylerde yaşayan insanlara yiyecek kotası getirildi. Şehir merkezinde neredeyse her mahalleye kalekol yapılarak ilçe adeta askeri bölgeye dönüştürüldü. 2016’dan beri bölgede en uzun eylem ve etkinlik yasağı uygulanıyor.
 
Köyler haritadan silinmek isteniyor
 
Özellikle sınır bölgelerinde artan kalekol yapımları ve sınır hattında yaşayan köy sakinlerinin yaşam alanlarına yönelik ciddi hak ihlalleri yaşandı. Birçok insan, güvenlik gerekçesiyle kolluk kuvvetleri tarafından açılan ateş sonucu ya hayatını kaybetti, ya yaralandı ya da darp edildi. Sınır bölgelerindeki insanlar adeta bir tecrit yaşadı. Uygulanan politikalar nedeniyle geçimini sağlayamayan insanlar göç etmek zorunda kaldı. 2014’te köye dönüş projeleri kapsamında köylerine yeniden yerleştirilen ve bu süreçte devlet tarafından yol, su ve elektrik gibi temel yaşamsal imkânlar sağlanan insanlar, şimdi herhangi bir olağanüstü hâl olmamasına rağmen köylerinin haritadan silinmek istendiğini görüyor.”
 
Ambulansın girişine engel
 
Derecik/Düve köyünde yaşanan sorunların hâlâ çözülmediğini ve köylülerin X-Ray cihazından geçerek köye giriş-çıkış yapmak zorunda kaldığını dile getiren Sibel Çapraz, son olarak şunları söyledi: “Yüksekova’ya bağlı Onbaşılar bölgesinde, Nerman köyü sakinleri kontrol noktasından geçerek köylerine giriş-çıkış yapıyor ve köy sakinleri dışında kimse köye giremiyor. 28 Kasım 2015’te, sesli eylem yapmak üzere dışarı çıkan sivil halkın üzerine ateş açıldı ve ben de orada ağır şekilde yaralandım. Tabii, o sırada sokağa çıkma yasağı henüz ilan edilmemişti, yani vurulduğumda herhangi bir yasak yoktu. O süreçte, ambulansın bile mahalleye girerek beni alması engellenmişti.
 
Ancak ‘doğum hastası var’ denilerek ambulansın gelmesine izin verilmişti. Vurulduğum gece, vali resmi sitesinde ‘iki teröristi etkisiz hâle getirdik’ diyerek duyuru yapmıştı. O gece ismimizin sadece baş harflerini vererek bizi farklı bir kimlikle lanse edip suçlu ilan etmişti. Bir iki gün sonra ise bu duyuruyu yayından kaldırtmıştı. Diğer kişi, çocuğuna bez almaya çıkan bir babaydı ve omzuna kurşun isabet etmişti. Ben ise karnımdan ve kolumdan vurulmuştum. Bağırsağım dışarı alınmış, kolum ise neredeyse paramparça olmuştu.”
 
‘Ölüm onun için değildi’
 
Yasağın olduğu süreçte, diyabet (şeker) hastası olan babasına ilaç almak için dışarı çıktığı sırada polislerin attığı biber gazından korunmak için evin çatısına çıkan ve ardından panzerden açılan ateşle yaşamını yitiren 15 yaşındaki Diyar Akın’ın failleri hâlâ bulunamadı. Ailenin yürüttüğü hukuk mücadelesinde herhangi bir sonuç alınamazken, dosya, faillerin tespit edilememesi nedeniyle kapatıldı. 
 
Evlerine sürekli baskın yapıldığını, bu yüzden oğlunun fotoğraflarının tamamını topladığını söyleyen Diyar Akın’ın annesi Mehsima Akın, duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Oğlumun fotoğrafları evdeyken nefes alabiliyordum. Ancak o da bize yasak. Çünkü daha önce eve baskın yaptıklarında oğlumun fotoğraflarını götürdüler. Bu yüzden ben de fotoğrafları evde tutmuyorum. Diyar’ın babası şeker hastası olduğu için ona ilaç almaya gönderdik, ama katlettiler. Onu ilaç almaya gönderdikten kısa bir süre sonra Diyar’ın yaralandığı haberini aldık. Hemen nereye götürüldüğünü öğrenmek için dışarı çıktım, ancak her yer kapalıydı. Elektrik işinde çalışan bir usta vardı, ondan beni hastaneye götürmesini rica ettim. Hastaneye vardığımızda oğlumun yaşamını yitirdiğini öğrendim. Benim oğlum daha çocuktu, ölüm onun için değildi."
 
‘Biz çok çocuk öldürdük’ itirafı
 
Mehsima Akın, oğlu Diyar Akın’ın nasıl katledildiğini şu sözlerle özetledi: “Biber gazı sıktıkları için oğlum evin çatısına çıkıyor, ancak panzer oradan ona ateş ediyor ve oğlum yaralı bir şekilde çatıdan düşüyor. Açılan dava kapsamında görülen duruşmada onlara, ‘Benim oğlum çocuktu, ona nasıl kıydınız?’ dedim. Bana dönerek, ‘Biz çok çocuk öldürdük’ dediler. Bunu söylediklerinde, artık bir sonuca varamayacağımızı anladık.”