Eren Keskin: Mesele Kürdistan meselesidir
- 18:30 6 Eylül 2025
- Güncel
ANKARA - İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Barış ve Demokrasi” panelinde yaptığı konuşmada, “Devletin temeli ittihatçı zihniyettir, meselenin ismi Kürdistan’dır” dedi. Eren Keskin, Kürt hareketinin Ortadoğu’daki tek güç olduğuna dikkat çekti.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde "Barış ve Demokrasi" paneli düzenledi. Panelin ikinci oturumunda İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin söz aldı.
‘Devletin temeli ittihatçı zihniyettir’
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Kürt sorunun özüne inmek için devletin kuruluşuna kadar gitmek gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Bu devletin bir güvenlikçi yönü vardır, bir de esas devlet vardır. Esas devleti belirleyen, her şeyi şekillendiren ittihatçı zihniyettir. Doğduğumuz andan itibaren bize yalan söyleniyor, resmi tarih ve ideolojik kalıplarla büyütülüyoruz. Sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliğini kabul ettiren bu sistem, diğer tüm kimlikleri yok sayarak, asimile ederek varlığını sürdürüyor. Bu coğrafyada devleti en çok eleştirenler bile 1915 tartışmasını gerçek anlamda yapmadılar. O nedenle mutlaka şunu sormalıyız: Biz devlete ne kadar benziyoruz? Resmi ideolojiyi ne kadar içselleştirdik? Bu tartışmayı yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bugün de yaşadığımız sonuçların, içinde bulunduğumuz durumun esas nedeni bence bu. Çünkü biz devlete benziyoruz. Kendi kurduğumuz örgütler devlete benziyor. Kendimize ne kadar ilerici, devrimci desek de, erkek egemen, militer ve feodal zihniyetleri bizler de kıramıyoruz. Bunu kıramadığımız içindir ki zaten bu noktadayız.”
‘Meselenin ismi Kürdistan’dır’
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin söylemlerine değinen Eren Keskin, şu ifadeleri kullandı: “Şimdi ben tabii siyasetçi değilim, o nedenle siyasetçi olmamanın verdiği müthiş bir rahatlık içinde konuşuyorum, onu baştan söyleyeyim. Meselenin ismi Kürt meselesi değil, Kürdistan meselesi. Kürdistan meselesi olduğu için zaten bugün Bahçeli bunları konuşuyor. Bahçeli bir gün aniden barış istemedi. Daha kısa süre önce ‘Katil Demirtaş’ pankartları astıran, ölüm listeleri yayınlayan yine Bahçeli’ydi. Bu coğrafyadaki bütün paramiliter yapılar MHP’ye bağlıdır. Bugün Suriye’ye çöktüler, kimse konuşmuyor. Oradaki bütün cihatçı örgütlerin bağlı olduğu merkez MHP değil midir?”
‘Ortadoğu’daki tek laik hareket Kürt hareketi’
Eren Keskin, şöyle devam etti: “Suriye'deki bütün cihatçı örgütlerin bağlı olduğu tek merkez MHP değil midir? Bunları herkes biliyor. Ama bu nedenle zaten onun söylemesi önemli. Ona güven duyulduğu için değil, o noktaya geldiği için. Ama onu da o noktaya getirenin meselenin bir Kürdistan meselesi olması gerçeğidir. Çünkü İsrail gibi artık Ortadoğu'da her türlü insan hakkını hiçe sayan bir devlet var. Bu devletin korkunç bir hava sistemi var. Kürtlerin Rojava'da çok büyük, önemli bir güçleri var. Ve o coğrafyadaki tek laik hareket. Bunu hiç unutmamak gerekiyor. Bölgede tek laik hareket Kürt hareketi. O nedenle ben zaten şunu hiç anlamıyorum: Bu coğrafyada kendilerine ‘en laiğim’ diyenler neden gidip de Colani’yi destekliyorlar? Onları niye destekliyorlar? Sizi bağlayan tek şey zaten Kürt düşmanlığı. Bu kadar net.
Kürt yapısının güçlenmiş olması bizi bugüne getirdi
Bundan dolayı bu sürecin diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğerinde ırkçı milliyetçiler içinde yoktu. Ama bu coğrafyanın temelini zaten ırkçı milliyetçi oluşturuyor. Ben mesela DEVA Partisi'nin CHP'den daha demokrat bir parti olduğunu düşünüyorum. En azından resmi ideolojiyi tartışabiliyor. CHP asla bir resmi ideoloji tartışması yapmaz. Özgür Özel'in farklı bir şeyi var, bunu kabul ediyorum. Gerçekten başka bir noktaya taşımaya çalışıyor ama CHP'nin tabanına baktığınızda bu süreçten hiç mutlu filan değiller. Komisyonda CHP var ama CHP'nin kitlesi hiç memnun değil. Bütün bu gerçekleri bilerek bu süreci konuşmak gerekiyor. Ama bu demek değil ki güveniyoruz, hayır, şartlar bunu getirdi. Bu kadar basit.
Bu meselenin dört parçayı ilgilendiren bir sorun olması ve parçalardan birindeki Kürt yapısının artık Türkiye'nin denetleyemeyeceği kadar güçlenmiş olması, bizim bugün bu süreci yaşamamızı sağladı. Kürt hareketi bütünlüklü bir hareket olduğu için, oradaki kazanımları korumak adına burada gerekeni yaptı.
Katliam tanıklıklarına rağmen barış
İnsan hakları savunucuları olarak biz barış süreçlerini her zaman destekledik ve destekliyoruz. Çünkü biz 90’ların en acımasız koşullarını yaşadık. Bizim gözlerimizin önünde oldu her şey. Ben göğüsleri kesilen kadınların otopsilerine girdim. Gözümle gördüm. Bizim gözümüzün önünde askeri araçlarla insanlar yerlerde sürüklendi. Onların otopsilerine girdik. İnsanların filmlerde görse inanmayacağı şeyleri gördük, raporladık.
Bugün eğer akademi gerçekten Kürt meselesini konuşabiliyorsa, İnsan Hakları Derneği'nin ve İnsan Hakları Vakfı'nın raporları sayesindedir. Biz bütün bunları bilerek barış istiyoruz. Devlete güvendiğimiz için istemiyoruz.
Şunu da anlamıyorum, bugün bu süreci sürdürdüğü için Kürt hareketinin eleştirilmesini. Biz iktidara kimin gelmesini bekleyeceğiz? Bu barış süreçlerini işletmek için böyle bir şey yok. Kim o gün yönetimdeyse onunla görüşeceksin. Burada tabii ki ödüller verilecek, ödüller alınacak. Bütün barış süreçleri zaten böyle olmuş. Evet, devleti eleştiriyoruz. Devlet çok kötü bir devlet. Katliamcı, soykırımcı ve bunun sonucu PKK. Şeyh Sait, Seyit Rıza katledildiğinde, mezarları gizlendiğinde, Kürdistan'da katliamlar olduğunda PKK mı vardı? Yoktu. Demek ki neden PKK değil, bu kadar net. Devletin politikalarıdır. Tüm dört parçada olduğu gibi, tüm sömürgeci politikalarda olduğu gibi.
Suriye’deki cihatçılara ödenen maaşlar sorgulanmıyor
Bugün biz barış sürecini tartışırken iç kamuoyu neden şunu tartışmıyor: Suriye'de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile paramiliter bir yapı kurduğunu hepimiz biliyoruz. Orada karakolları var, hapishaneleri var. Cihatçı örgütlere maaşlar ödeniyor. Ama hiçbir sendika bunu sormadı bugüne kadar. Herkes maaşların yükseltilmesini istiyor, çok doğal olarak çünkü yoksulluk var. Ama yoksulluğun nedeni zaten bu savaş politikası. Hiçbir sendika bunu gerçek anlamda dile getirmiyor. Hiçbir sendika ‘Benim paramı neden Suriye'deki cihatçılara veriyorsun?’ diye sormadı.
O nedenle biz ne kadar barış talebini yükseltebiliyoruz? Yeterli yüksek sesle barış istiyoruz diye sokağa çıktı mı insanlar? Hayır. Hiçbir yerde yok böyle bir şey.
Bütünlüklü mücadele gerek
Biz kendimizi de sorgulayalım. Biz kendimize yönelik bu sorgulamayı yapmadıkça çok fazla sonuç almamız mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi anayasasına uymuyor. Kendi hukukuna uymuyor ki, altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri olduğu için hem de anayasayla iç hukukun üzerinde kabul etmiş. Hepsini yerle bir ediyor.
Bugün hasta mahpuslar cezaevinden ölerek çıkıyorlar. Bakın, ‘aile yılı’ ilan ettiler. Bundan iki ay önce Aile Bakanlığı'nın yayınladığı bir bildiri var. Nefret üreten bir bildiri. Yani artık toplumsal cinsiyet eşitliği demek bile suç olacak bu coğrafyada. Bunu da kabul etmek lazım. Bütünlüklü bir mücadele gerekiyor.”
Panel, diğer konuşmaların ve sunumların ardından sona erdi.