Ayşegül Doğan: Geçiş dönemi demek, geçiş mekanizmaları gerektirir

  • 17:49 6 Eylül 2025
  • Güncel
ANKARA – İHD panelinde konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Geçiş süreci diyor bazıları. Şimdi geçiş süreci birtakım mekanizmalar gerektirir. O süreçte adaletin sağlanması gerekir. Geçiş süreci derken bu mekanizmalardan bahsediliyor mu? Komisyon bunları konuşmuyor” dedi.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde "Barış ve Demokrasi" paneli düzenledi. Panelin ilk oturumunda, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan söz aldı.
 
‘Bu sistem sorunudur, yüzeysel tanımla kaybederiz’
 
Ayşegül Doğan, soruna “sistem sorunu” olarak bakmak gerektiğini ifade ederek, “Bir sistem sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu görmeliyiz. Eğer meseleyi bir sistem sorunu üzerinden ele almazsak, bu meseleyi bu şekilde tanımlamazsak yüzeysel yaklaşmış oluruz; meselenin arka planından, tarihsel birikiminden ve bizi götüreceği yerden uzaklaşabiliriz. Bu tehlike barış ve demokrasi güçlerine kaybettirir” dedi.
 
‘Kazandığımız her şeyi canımızla kazandık’
 
Sürecin kendileri açısından anlamına değinen Ayşegül Doğan, Türkiye’de barış ve demokrasi mücadelesinin hiçbir kazanımının “kendiliğinden” gelmediğini belirtti. Ayşegül Doğan, “Bugüne kadar kazandığımız, yarattığımız her şeyi kendi emeğimizle, alın terimizle ve maalesef canımızla kazandık. Öyle bir ülkeden bahsediyoruz ki, tutsak edilmek bazıları için tercih ediliyordu. Mesela Mehmet Sincar'dan bahsettik. Mehmet Sincar'ın eşinin, ‘Keşke Mehmet de hapiste olsaydı ve bir ömür boyu hapiste kalsaydı. Hiç çıkmasaydı ama öldürülmemiş de olsaydı. Dolayısıyla hapiste oldukları için üzülmeyin’ telkininde bulunduğunu hatırlıyorum. Evet, bu süreç çok kıymetli bir süreç, çok değerli bir süreç. Tek bir insanın daha ölmeme ihtimalinin bu kadar yakın olduğunu bilmek ve bunu gerçekleştirmenin bizim mücadelemizle doğru orantılı olduğunu bilmek, buna ilmek kazandırmanın en büyük sorumluluğunun bizde olduğunu bilmek daha da anlamlı. Böylesi süreçler, böylesi anlar tarihsel olarak dünyada da kolay kolay yakalanabilen anlar değil. Belki de biz şimdi mümkünlerin kıyısındayız” diye konuştu.
 
Konuşmasının devamında Ayşegül Doğan şunları söyledi:
 
“Şimdi diyeceksiniz ki ama bu gerçekçi değil. İşte ana muhalefet partisine yapılanlar ortada, size atanmış kayyımlar duruyor. Hukuk hiçbir düzenleme yok, yasal hiçbir güvence yok. Bir yandan Sayın Öcalan’dan mesajlar geliyor, öte yandan Öcalan'a gidiş geliş hâlâ bir keyfi rejime tabi. Bir yandan binlerce tutuklu var içeride, sürgünde onca siyasetçi var, peki nasıl olacak, mümkünlerin kıyısında nasıl olabiliriz?’ demek en çok sorduğumuz soru bu oluyor. Biz şunu biliyoruz ki çatışan taraflar konuşur, çatışan taraflar barışmalı. Çatışan tarafların konuşabilmesi bu çatışmalı hali ortadan kaldırması için çok önemli birinci aşama. Klasik çatışma çözüm deneyimlerinden yola çıkarak söylüyorum. PKK, Kongre'yi toplama kararı aldı. Sonrasında Bese Hozat böyle bir açıklama yaptı. Bu Kongre kararları stratejik bir şekilde ifade edildi. Hem örgüt tarafından hem de en son DEM Parti İmralı Heyeti’nin yaptığı görüşme sonrası Sayın Öcalan’ın mesajında da verilen kararın stratejik bir karar olduğunun altı çizilmiş. Yine bunun bir inisiyatif olduğu, bir al-ver süreci olmadığı, ancak çatışmaya neden olan sorunların da ortadan kaldırılması gerektiğine dikkat çekiliyor. Hem örgüt hem de Öcalan tarafından buna dikkat çekiliyor. Bizler zaten bu çatışmalı halin ortadan kalkmasını istiyoruz.
 
2013 üzerinden değil, yeni referanslarla konuşmalıyız
 
Şimdi sonraki aşama, ne oldu? 11 Temmuz tarihsel bir andı. Yalnızca seremonik bir şey deyip geçemeyeceğimiz bir şey. ‘Yıllardır silahların gölgesinde siyaset yapıyorsunuz, o yüzden yanınızda duramıyoruz. Silahların gölgesinde konuşuyorsunuz. O yüzden biz bu demokrasi blokunu değiştiremiyoruz. Bu ittifakı genişletemiyoruz’ diyenler de dahil olmak üzere pek çok kesime şu söylenmiş oldu: Yalnızca devlete değil, yalnızca iktidara değil, toplumsal muhalefete, muhalefet partilerine de... ‘Buradayız, demokratik siyasete katılmak istiyoruz, silahları kendi özgür irademizle yakıyoruz. Silahların tümden devlet dışı bırakılması için de gerekli mekanizmaların kurulmasını ve işler hale getirilmesini istiyoruz. Sorunun nedenlerinin tartışılmasını istiyoruz. Bu nedenlere ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz.’
 
Bu çok açık bir çağrı, çok açık bir davet ve her birimize yapılmış bir çağrı ve davet. Silahların tümden devlet dışı bırakılmasını isteyen herkes Türkiye'de bugün ve bunun kalıcı hale gelmesini isteyen herkes bunun için çaba göstermeli. Biz hiçbir zaman Türkiye'de bugünküne bu kadar yaklaşmamıştık. Dolayısıyla bu süreci ele aldığımızda 2013 ile kıyaslamak yerine, bunu yepyeni referanslar üzerinden konuşmak lazım.
 
Nasıl bir kardeşlik?
 
Nitekim komisyon aşamasına geldik. Bu komisyon bugün orada bulunan siyasi partilerin çeşitliliği itibariyle, bugünkü Meclis’in aritmetiği nedeniyle, belirlenen usul, esas ve prensipleri dolayısıyla 2013 komisyonu gibi bir komisyon değil. 2013'teki komisyonun devamı gibi düşünülebilecek bir komisyon değil. Ancak 2013'ten elbette pek çok konuda katkı alabilir. Biz farklı olarak farklı komisyonlar olduğunu düşünüyoruz. Türkiye'de belki de ilk defa, yüz yıldır Meclis’te toplumun neredeyse yüzde 90’ının üzerinde temsiliyetinin bulunduğu bir komisyon oluşuyor. Bizim burada mücadele etmemiz gereken konuların başında şu geliyor: Komisyonun isminde kardeşlik var. Nasıl bir kardeşlik? Dilsiz kardeşlik olmaz.
 
Samimiyet değil, rasyonalite bekliyoruz
 
Çatışmaya neden olan sorunları çözmekse bir diğer aşama. Kürt meselesi demek, Kürtçe meselesi demektir. Kürt sorunu demek, hak ve özgürlükler sorunlarıdır. Şimdi meseleyi adıyla tanımlamak gerekiyor. Mesele bir güvenlik meselesi değildir. Mesele bir terör meselesi değildir. Mesele bir sosyoekonomik geri kalmışlık meselesi değildir. Biz hiç kimsenin samimi olmasını beklemiyoruz. Samimi olmalarına gerek yok. Rasyonel olmalarını, sahici bakmalarını, gerçekçi olmalarını istiyoruz.
 
Komisyonun yol haritası yok
 
Geçiş süreci diyor bazıları. Şimdi geçiş süreci birtakım mekanizmalar gerektirir. O süreçte adaletin sağlanması gerekir. Geçiş süreci derken bu mekanizmalardan bahsediliyor mu? Komisyon bunları konuşmuyor. DEM Partisi beş üye olarak görünüyor ama bizim bir komisyon koordinasyonumuz var. Komisyondaki konular, gündemler koordinasyonumuzla ve Merkez Yürütme Kurulu'nda konuşuluyor, tartışılıyor. Ancak komisyonun henüz bir yol haritası yok. Dinleme yapıyor, farklı toplumsal kesimler katılıyor. Evet, bu çok önemli bir şey. Yapılsın.
 
Güven değil, güvence ilişkisi
 
Biz yalnızca geçen ay 2 bin aşkın buluşma yaptık. Son bir yılda binlerce buluşma yaptık. En yakını, en uzağı dinlerken hep şunu duyduk: Güven. Nasıl güveniyorsun ki? Tekrar ediyorum: Bu bir güven ilişkisi değil. Çünkü biz güven ilişkisinin, güvence ilişkisi olduğunu düşünüyoruz. Güvencenin de hukukla sağlanabileceğini düşünüyoruz. Verdiğimiz mücadele de bunun mücadelesi. O yüzden hukuki zemine, o yüzden hukuksal gerekliliklere, o yüzden yasal düzenlemelere dikkat çekiyoruz.
 
Bu komisyon Kürt meselesinin demokratik çözümünü, Türkiye'nin demokrasisi önündeki engelleri, yüzyıllık teklik üzerine kurulu inkârcı sistemin karakterini tek başına çözemez. Ama bir yol açabilir, bizi bir yola götürebilir. Fakat Türkiye'nin bu kadar köklü sorunlarını tek bir komisyon çözebilecekmiş gibi davranmak ya da buna göre pozisyon almak gerçekçi olmaz.”
 
Panel, ikinci oturumla devam ediyor.