Tutsakların tahliye edilmemesine tepki: Hukuksuzluğa son verin

  • 14:12 22 Eylül 2025
  • Güncel
ANKARA -Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsaklara yönelik sistematik baskı uygulamalarına tepki gösteren sivil toplum örgütleri, disiplin cezalarının hukuki değil ideolojik bir baskı biçimi olduğunu vurgularken, koşullu salıverilme hakkının engellenmesine son verilmesini istedi. 
 
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde uygulanan İdare ve Gözlem Kurulu kararları, yapılan açıklama ile protesto edildi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu  (TUHAD-FED) Ankara Temsilciliği öncülüğünde İnsan Hakları Derneği (İHD) Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Ankara şubeleri ile  Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'ndeki hak ihlallerini protesto etti. Açıklamaya, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti Üyesi Faik Özgür Erol, DEM Partili vekilleri, Tevgera Jinên Azad (TJA) üyeleri Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata’nın  yanı sıra çok sayıda kişi destek verdi. Alanda  “İdare ve Gözlem Kurulu Hukuksuzluğuna Son Siyasi Tutsaklar Serbest Bırakılsın” yazılı pankart açıldı. 
 
Açıklamayı ÖHD üyesi avukat Sidal Bayrak, okudu.
 
'İGK karları, hukuk dışı uygulamanın en somut görünümüdür’
 
Bir ülkede demokrasi ve hukuk standartlarının açık ölçüsünün, hapishanede uygulanan hukuk ve özgür kalma hakkının karşılaştığı imkan veya engellerle tespit edilebildiğinin altını çizen Sidal Bayrak, “Türkiye’deki mevcut infaz rejimi, bahsettiğimiz her üç ölçünün de her gün başka örneklerle ihlal edildiği hukuk dışı bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu hukuk dışı uygulamanın en bariz ve somut görünümü ise idare ve gözlem kurullarıdır’ dedi.
 
‘Tutsakların özgürlüğü gasp ediliyor’
 
İdare ve Gözlem Kurullarının tutsakların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarından yararlanıp yararlanamayacaklarına karar vermek üzere 2021 yılı başında uygulanmaya başlandığını belirten Sidal Bayrak,  “İdare ve gözlem kurulları oluşturulduğu 2021 yılından itibaren mahkemelerin yerine geçerek kararlar vermiş, mahpusların özgürlük haklarını gasp etmiştir. Varlığını dahi hukuk dışı normlardan bulan bu kurulların verdiği kararların hukuka uygun olmasının imkanı yoktur. Türkiye genelinde aralarında ağır hasta mahpus ve 30 yılı aşkın süredir hapishanede bulunan mahpuslar da olmak üzere   yüzlerce tutsağın tahliyesi engellenmiştir” diye kaydetti.
 
 24 kadın tutsağın İGK kararlarıyla tahliyesi engellendi
 
İGK’nin siyasi nitelikli bir kurul olmasına vurgu yapan Sidal Bayrak, bu kurulların özünde siyasi tutsaklara karşı bir cezalandırma ve işkence mekanizması işlevi gördüğünü söyledi. Sidal Bayrak, “Eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırı düzenlemelerle oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulları aracılığıyla özellikle siyasi mahpusların infaz sürelerini uzatan bir tutum içine girilmiştir. Kurullar mahpusların siyasi kimlikleri ve atılı ‘suç’ üzerinden yaptıkları değerlendirmelerle şartlı tahliye günü gelen siyasi mahpusların şartlı tahliyelerini engellemektedir. Sincan Kadın Hapishanesinde 2021 yılı ocak ayından itibaren, şartlı tahliye tarihi gelen hiçbir kadın mahpus tahliye edilmemiştir. Koşullu salıverilme hakları İdare ve Gözlem Kurulları tarafından engellenmiş ve engellenmeye devam etmektedir. Bugüne kadar 24 kadın tutsağın şartlı tahliye hakkı açıkça gasp edilmiştir. İstisnasız her politik kadın tutsağın  infazının yakılması, Sincan Kadın Kapalı Hapishanesini bu alandaki hukuksuzlukların en çarpıcı ve sistematik örneklerinden biri haline getirmektedir.  Zira ceza infaz sistemindeki keyfiyet ve ayrımcı uygulamalar Sincan Kadın Hapishanesinde özel bir yoğunlukla yaşanmaktadır” ifadelerini kullandı.
 
‘Tahliye engellemeler  siyasi kararlarla sistematikleşmiştir’
 
İGK’nin olumsuz kararlarıyla şartlı tahliye hakları engellenen tutsakların durumuna değinen Sidal Bayrak, şöyle devam etti:  “Nedime Yaklav ve Sermin Demirdağ’ın tahliyeleri 6. kez , Nuriye Adet ve Gülşan Adet’in tahliyeleri 5. kez, Hicran Binici’nin tahliyesi 4. kez, Zeliha Ustabaşı’nın tahliyesi 3. kez,  Elif Çetinbaş, Melike Göksu ve Esra Soyaktaş’ın tahliyeleri 2. Kez ertelenmiştir. Son süreçte koşullu salıverilme tarihleri gelmiş olmasına rağmen idare ve gözlem kurullarının iyi halli olmadıkları yönünde verdiği kararlar sebebiyle Fatma Aslan, Süheyla Taş ve Emine Abiş’in de tahliyeleri engellenmiştir. 
 
Sincan Kadın Kapalı Hapishanesinde sistematikleşen uygulama, sadece bireysel idari değerlendirmelerle açıklanamayacak kadar genelleşmiş ve süreklileşmiştir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesi, iyi halli mahpusların belirli koşullarla şartlı tahliyeden yararlanabileceğini açıkça hüküm altına almaktadır. Ancak Sincan Kadın Kapalı Hapishanesinde bu hüküm, keyfi uygulamalarla işlevsiz hale getirilmiştir. Şartlı tahliye değerlendirmelerinde  politik kadın  mahpuslara yönelik ‘pişmanlık göstermediği’, ‘rehabilite olmadığı’, ‘topluma uyum sağlayamayacağı’ ya da ‘taraflı koğuşta kaldığı’  gibi soyut ve ideolojik gerekçelerin esas alınması, infaz rejiminin politik bir kontrol aracına dönüştürüldüğünü göstermektedir. Bu yaklaşım, cezanın toplumsal işlevini değil, siyasi kimlik ve düşünceleri hedef alan bir baskı mekanizması olma halini öne çıkarmaktadır. Hukukun evrensel ilkeleri ile bağdaşmayan bu uygulamalar, özellikle politik mahpuslar söz konusu olduğunda, infaz sisteminin tarafsızlığını ve eşitliğini ortadan kaldırmaktadır.”
 
‘İdeolojik bir baskı biçimi olarak işleniyor’
 
Siyasi kadın tutsaklara yönelik infaz yakma uygulamalarının yalnızca hukuki değil, aynı zamanda ideolojik bir baskı biçimi olarak işlendiğine vurgu yapan Sidal Bayrak, “Erkek egemen devlet aklının ve hapishane rejiminin, politik kadın iradesine yönelik tahammülsüzlüğü, Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi gibi kurumlarda somutlaşmaktadır. Kadınların politik kimlikleri, mücadele geçmişleri ve örgütlü duruşları, ‘uyum göstermeme’ ya da ‘pişmanlık beyan etmeme’  gibi keyfi gerekçelerle sistematik bir cezalandırma aracına dönüştürülmektedir. Bu yaklaşım, ceza infaz sisteminin tarafsız ve eşitlikçi değil; ataerkil ve ideolojik saiklerle işlendiğinin en açık göstergesidir. Şartlı tahliye, mahpuslar açısından yalnızca teknik bir hak değil, özünde kişinin özgürlüğüyle ve hukuki güvence altına alınan temel haklarıyla ilişkilidir. Bu hakkın sistematik biçimde engellenmesi hem Anayasa’ya hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır” şeklinde konuştu.
 
‘Süreci sabote eden politikalardır’
 
Hapishane idaresinin tutumu ve İGK’nin aldığı kararların, insani boyutta da ciddi ihlallere sebep olduğunu dile getiren Sidal Bayrak, “İdare ve Gözlem Kurullarının verdiği kararlar, özellikle şartlı tahliye ve açık hapishane ayrılma süreçlerinde, mahpusların özgürlüklerine doğrudan engel teşkil etmektedir. Bu kurulların keyfi ve sübjektif değerlendirmeleri, infaz süresini fiilen uzatmakta ve mahkemece verilmiş hapis cezasının ötesine geçerek yeni bir ceza işlevi görmektedir. Bu durum, infaz hukuku ilkelerine ve hukuki belirlilik ilkesine açıkça aykırıdır. Ayrıca, Sincan Kadın Hapishanesinde politik mahpuslara yönelik şartlı tahliyenin engellenmesi uygulamaları, demokratik çözüm ve barış sürecinin tüm toplumsal dinamiklerle birlikte yeniden inşa edilmesini engellemeyi hedefleyen, süreci sabote eden politikalar olarak manidardır” dedi.
 
Talepler
 
“*Koşullu salıverilmenin engellenmesi uygulamaları derhal sonlandırılmalı, tüm politik mahpuslar hakkında verilen keyfi ve hukuka aykırı idare ve gözlem kurulu kararları iptal edilmelidir.
 
*Şartlı tahliye hakkı evrensel hukuk ilkeleri uyarınca eşit şekilde uygulanmalı, pişmanlık dayatmasına ve ideolojik değerlendirmelere son verilmelidir.
 
*İdare ve Gözlem Kurulları'nın yapısı ve işleyişi demokratik, şeffaf ve denetlenebilir biçimde yeniden düzenlenmeli; karar süreçleri keyfiliğe kapalı hale getirilmeli, kurul üyeleri bağımsızlık ve tarafsızlık esasına göre belirlenmelidir.
 
*Cezaevlerinde kadın mahpuslara yönelik ayrımcı ve cinsiyetçi uygulamalar durdurulmalı, politik kadın mahpusların maruz kaldığı özel baskı mekanizmaları ifşa edilerek sonlandırılmalıdır.
 
*Toplumun barış, adalet ve demokratik çözüm talebine uygun olarak, cezaevlerinde yürütülen baskı politikalarına karşı kamuoyu duyarlılığı artırılmalı ve bu politikalarla hesaplaşılmalıdır.”
 
Elif Çetinbaş’ın annesi: Çocuklarımızı bırakın 
 
Basın metinin okunmasının ardından tutsak Elif Çetinbaş’ın annesi söz alarak şunları söyledi: “Dört aydır benim kızımın infazı bitmiştir. Bitmiş, ama kızımı bırakmıyorlar. Hani imzalandı, barış imzalandı, niye bırakmıyorlar? Bıraksınlar bizim çocukları. Barış imzalandı, niye bırakmıyorlar? Bıraksınlar, bakanlarına sesleniyorum, müdürlerine sesleniyorum sorumlular kimse sesleniyorum çocuklarımızı bırakın.”
 
‘Süreci sabote edecek kararlar alınıyor’
 
Ardından DEM Parti Merdin milletvekili Kamuran Tanhan söz aldı. “Bu kurular ve alınan kararlar hukuki değil siyasi saiklerle alınmış ve alınmaya da devam ediyor” diyen Kamuran Tanhan, “ Dolayısıyla 27 Şubat çağrısında Sayın Abdullah Öcalan'ın Demokratik Toplum ve Barış çağrısına denk düşecek şekilde devlet yetkililerinden ve özellikle cezaevi iarelerinden ve Adalet Bakanlığından açıklamalar ve uygulamalar gelmesi gerekirken ne yazık ki süreci sabote edecek kararlar alınmaya başlandı. Bir yıl uzatılma gibi bir durum açıkçası içinde bulunduğumuz Demokratik Toplum ve Barış çağrısını hedefleyen ve ona karşı onu bertaraf etmeye yönelik karar olarak İfade edebiliriz. Özünde Sincan Cezaevi geçiyor ama Türkiye'deki cezaevlerin tamamında Özellikle 27 Şubat çağrısından sonra cezaevi idareleri tarafından baskı politikaları daha da artmış durumda. Özellikle kadın mahpuslara karşı bunun yapılması Demokratik Toplum Çağrısının en büyük hedef olarak gösterildiğini ifade edebiliriz” diye konuştu.
 
Süheyla Taş’ın annesi de söz alarak “Kızımın tahliyesini istiyorum” dedi. 
 
‘Bu sistemin mutlak surette ortadan kaldırılması gerekir’
 
İHD Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Çevirmen, “Bugün burada sivil toplum örgütleri, milletvekilleri, aileler ve duyarlı dostlarla birlikte idari gözlem kurulları denilen garabet sisteme karşı sesimizi yükseltmek için bir araya geldik. Eşit olmayan infaz sistemini ayrıca 2021 yılı başında uygulanmaya başlanan idare gözlem kurulu kararlarıyla mahpusların tahliyelerinin soyut ve sübjektif kararlarla ertelenmesiyle ayrıca bir işkence boyutuna taşınmıştır. Ailelere ayrıca eziyet çektirilen bir sistem haline gelmiştir. Mahpusların umut hakkını yok eden bir sistem haline gelmiştir. Yaşam hakkını da ortadan kaldıran ne yazık ki bir sistem ısrarla sürdürülmeye devam ediliyor. İnsan Hakları Derneği olarak bu yönetmeliğe karşı iptal davası açtık ancak bugüne kadar herhangi bir gelişme olmadı. Bu sistemin mutlak surette ortadan kaldırılması gerekir çünkü o kadar fazla ihlale, o kadar fazla sıkıntıya, yol açan bir durum yaratıyor ki gerçekten işkence olarak tanımlamak abartı olmayacaktır. O nedenle toplumun tüm kurumların bu konuya ivedilikle eğilmesi bunun için mücadele etmesi gerekir. Bu sistemin ortadan kaldırılması aynı zamanda mahpusların değil tüm toplumun yararındadır” diye belirtti.
 
Açıklama alkış ve “Bijî Berxwedana Zindana” sloganlarıyla son buldu.