Kayıp yakınları: Failler neden yargılanmıyor?

  • 13:27 23 Ağustos 2025
  • Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları üç kentte düzenledikleri eylemde, faillerin neden yargılanmadığına dikkat çekti. 
 
İnsan hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesi, Colemêrg’in (Hakkari) ilçesi ve Êlih’te eylemlerine bu hafta da devam etti. 
 
Amed 
 
İHD ve kayıp yakınları, Amed’de, 863’ünsünü düzenledikleri eylemde bir kez daha adalet çağrısında bulundu. Rezan  ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirilen eylemde gözaltında kaybettirilen ve faili meçhul katliamlarla yaşamını yitirenlerin fotoğrafları taşındı. Eylemde, 20 Ağustos 1994 tarihinde gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Mehmet Salim Acar’ın akıbeti soruldu.
 
Mehmet Salim Acar’ın hikâyesi, İHD Amed Yönetim Kurulu üyesi Fırat Akdeniz tarafından okundu.
 
‘Toros’un içinde elleri, gözleri ve ağzı bağlıydı’
 
Bismil'in Ambar köyünde yaşayan bir çiftçi olan 31 yaşındaki Mehmet Salim Acar’ın 20 Ağustos 1994 tarihinde oğlu ve arkadaşı ile birlikte köy civarındaki tarlada çalışırken plakasız gri bir Toros ile gelen ve kendilerini polis olarak tanıtan silahlı kişilerin Mehmet Salim Acar ve diğer çiftçinin kimliklerini istediğini söyleyen Fırat Akdeniz, Mehmet Salim Acar’ın zorla otomobile bindirilerek götürüldüğünü aktardı. Fırat Akdeniz, “Nehir kenarında çamaşır yıkayan Mehmet Salim Acar’ın kızı ve komşuları, nehre doğru yaklaşan Toros'un içinde Acar'ı elleri, gözleri ve ağzı bağlı bir biçimde gördüler. Ayrıca Toros'a nehir kenarında bekleyen ve içinde beş kişi bulunan diğer bir otomobilin eşlik ettiğine ve araçların Bismil'e doğru uzaklaştığına tanık oldular. Söz konusu araçların Bismil Jandarma Tabur'una girdiği bilgisini alan aile, Mehmet Salim Acar'ın nerede olduğunu ve neden gözaltına alındığını öğrenmek amacıyla askeri, adli ve idari makamlara başvurdu. Ardından Acar ailesi; Cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ilgili ulusal makamlara başvurdu ve acilen harekete geçilerek Mehmet Salim Acar’ın can güvenliğinin sağlanmasını talep etti” dedi.
 
Aile yıllarca adalet mücadelesi yürüttü
 
Silvan Cumhuriyet Savcılığı'na başvuran ailenin, Mehmet Salim Acar'ın kaçırılmasından sorumlu oldukları gerekçesiyle Bismil İlçe Komando Tabur Komutanı İzzet Cural ve jandarma görevlisi Ahmet Babayiğit hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu belirten Fırat Akdeniz, “İl İdare Kurulu 23 Ocak 1997 tarihinde bu kişilere karşı yeterli delil olmadığı iddiasıyla, yargılama yapılmaması yönünde karar verdi. Tüm baskı ve tehditlere rağmen yıllarca Mehmet Salim Acar’ın bulunması için mücadele yürüten aile, iç hukuktan sonuç alamadı. Dava AİHM'e taşındı. Türkiye, AİHM'e: ‘hükümetimiz M. Salim Acar'ın ortadan kaybolmasının ailesinde sebep olduğu ıstırap nedeniyle üzüntü duymaktadır. Kaybolma iddialarında etkin soruşturmalar yürütmemenin Sözleşmenin 2, 5, 13. maddelerinin ihlalini oluşturduğunu kabul etmekteyiz’ dedi. Başvurucuya dostane çözüm teklif etti. Acar Ailesi dostane çözüm teklifini reddetti ve maruz kaldığı ihlalin mahkemenin kararıyla belirlenmesini istedi” şeklinde konuştu.
 
‘AİHM'in kararları devlet açısından bağlayıcıdır’
 
Davayı esastan inceleyen mahkemenin, 8 Nisan 2004 tarihli kararı ile Mehmet Salim Acar'ın kaybolmasına ilişkin yeterli ve etkili bir soruşturma yürütülmediğine kanaat getirdiğini söyleyen Fırat Akdeniz, bu gerekçeyle Mehmet Salim Acar’ın yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilerek Türkiye'yi oybirliği ile mahkûm ettiğini kaydetti. Fırat Akdeniz, “AİHM'in kararları devlet açısından bağlayıcıdır. AİHM içtihatlarına göre Devlet gözaltında kaybetme olayı karşısında, kayıp vakasının tam olarak nasıl gerçekleştiğine ilişkin maddi gerçeği açığa çıkarmak, kaybedilenin na'şının bulunduğu yeri tespit etmek, failleri yargılamak ve cezalandırmak amacıyla etkili bir soruşturma yürütmek zorundadır. Bir kez daha haykırıyoruz! Gözaltında kaybedilişinin 31. yılında siyasi ve adli makamları Mehmet Salim Acar dosyasında etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirmeye çağırıyoruz” diyerek adalet talebini yineledi. 
 
Açıklama, 1 dakikalık oturma eylemi ile son buldu.
 
Êlih
 
İHD Êlih Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 699’uncu haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eyleme, insan hakları savunucularının yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. 
 
Bu haftaki eylemde, 22 Ağustos 1998’de’te Êlih’in Kercews (Gecüş) ilçesine bağlı Helanê köyünden Êlih merkeze geldikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Ali Gündüz’ün hikayesi okundu. Hikâyeyi Ali Gündüz’ün oğlunun anlatımıyla, İHD Şube Eşbaşkanı Melek Atalay, şu sözlerle dile getirdi: “Babam 22 Ağustos 1998 tarihinde köyde evin bahçesinde çalışırken yanına 18 yaşlarında bir genç geliyor. Ona bir yakınının sorunu olduğunu, bunu halletmek için yanına geldiğini söylüyor. Beraber arabaya binerek Êlih’e geliyorlar. Êlih’de Mustafa Kaya’nın evine gidiyorlar. Orada konuştuktan sonra Mustafa Kaya ve oğlu Fatih Kaya ile Mustafa Kaya’nın arabasına binerek çıkıyorlar. Nereye gittikleri bilinmiyor. O tarihten bu yana Mustafa Kaya, Fatih Kaya ve Ali Gündüz’den haber alınamıyor. Babam eve gelmeyince her tarafa haber saldık. Kimseler görmemişti. Ağlayıp durduk. Daha sonra ikamet ettiğim Kızıltepe savcılığına başvuruda bulundum. Savcılığın yaptığı araştırmada da bir sonuç alamadık. Aradan geçen bunca zaman içinde her gün her saat babamızı bekledik ancak ondan hiçbir haber alamadık. Babamla beraber kaybolan kişilerden de haber alınamamış. Üç kişinin birdenbire ortadan kaybolması ve bugüne kadar hiçbirinden haber alınamamış olması düşündürücüdür."
 
Kaybedilen yurttaşların akıbetini sormaya devam edeceklerini söyleyen Melek Atalay, sorumluların bir an önce açığa çıkartılıp adalet önünde hesap vermeleri gerektiğini söyledi.
 
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.  
 
Colemêrg
 
Colemêrg’in Gever ilçesinde kayıp yakınları, eylemlerinin 189'uncu haftasında Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” yazılı pankartın açıldığı eyleme kayıp yakınları, demokratik kitle örgütü ve siyasi parti temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Basın metnini İHD Colemêrg Şube Eşbaşkanı Ozan Akbaş okudu.
 
1990 yılında Gever’de  JİTEM bağlantılı korucu gruplarının işbirliğiyle büyük bir katliam gerçekleştirildiğinin belirtildiği açıklamada, “İsimleri ailelerce bilinen Kadri ve Casım adlı kişiler, sınırda kaçakçılık yapan korucu başlarıyla birlikte hareket ediyordu. Bu kişiler; Mehmet Ürün, Ömer Ürün, Salih Ürün, Sıdık Yakut, Mehmet Yakut, Ömer Kaçan ve Hacı Bahattin Keremoğlu’nun yanında çobanlık yapan Silopili Abdullah Kert’i ‘size iş bulduk’ diyerek kandırdılar. Salih Ürün’ün arabasıyla Yüksekova’ya geldiler. Daha sonra bu kişiler, Yüksekova Alay Komutanı Ali Kiraz’a ihbar edilerek “PKK’li” olarak gösterildi. Ali Kiraz’ın talimatıyla korucular, Uluyol (Tıloran) Köyü’nün arkasına çağırdı ve yeniden “PKK’li” diye ihbar etti. Burada yaşananlar insanlık onurunu hedef alan ağır bir katliamdı: Ömer Ürün, işkence edildikten sonra silahla taranarak infaz edildi. Mehmet Ürün, askeri birliğin içinde kaynayan kazana atılarak öldürüldü. Diğerleri ağır işkencelerden geçirilerek katledildi. Olayın tek tanığı olan Silopili çoban Abdullah Kert önce serbest bırakıldı. Fakat olayı anlattığı için tekrar yakalanıp öldürüldü” ifadelerine yer verildi.
 
‘Tüm başvurular sonuçsuz kaldı’
 
Ailelerin katliamı günler sonra öğrendiğini dile getirildiği açıklamada, katledilenlerin cenazelerini almak isteyen ailelerin askerler tarafından engellendiği belirtildi. Açıklamada, “Dönemin Belediye Başkanının girişimiyle aileler otele yerleştirildi. Fakat gece otel basıldı, herkes Tabur Komutanlığı’na götürüldü. Ailenin yanında olan belediye personeli Mele İsmail de gözaltına alındı. İki gün boyunca taburda tutulan ve infaz edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan aileler, Belediye Başkanının çabasıyla kurtulabildi. Daha sonra aileler askeri araçlarla Uludere’ye, oradan Şırnak Şenoba Tabur Komutanlığı’na götürüldüler. 20 gün boyunca orada tutularak cenazelerini alma ve taziye kurma haklarını ellerinden aldılar. Olaydan 26 gün sonra savcılık ‘soruşturmaya yer yoktur’ diyerek dosyayı kapattı. Yakınlarının cenazeleri ailelere verilmeden Yüksekova Akalın (Bajêrge) Mezarlığı’na gömüldü. Dönemin İl Jandarma Alay Komutanı, bu katliamı basına ‘7 PKK’li çatışmada öldürüldü’ şeklinde yalan haberlerle duyurdu. Ailenin bugüne kadar yaptığı tüm başvurular, hukuki girişimler sonuçsuz kaldı. Katiller korunarak cezasızlık zinciri sürdürüldü” denildi.
 
‘Cezasızlık son bulsun’
 
Açıklamada son olarak şu ifadelere yer verildi: Kaybettiklerimizin akıbeti açıklansın, katiller ve sorumlular yargı önüne çıkarılsın, cezasızlık son bulsun. Bizler kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak söz veriyoruz. Hakikat ortaya çıkana, adalet sağlanana ve kayıplarımızın akıbeti aydınlatılana kadar meydanlarda olmaya devam edeceğiz”