
‘Barışı kadınlar örmeli’
- 09:01 1 Haziran 2025
- Güncel
Büşra Turan
İZMİR - İzmir Barış Forumu’ndan Vezan Karabulut, savaşın bedelini en çok kadınların ödediğini belirterek, barışın kadınlar tarafından örülmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye’de yıllardır sürdürülen güvenlikçi politikaların yarattığı siyasal ve toplumsal baskı, yalnızca Kürt coğrafyasını değil, artık batı kentlerini de etkisi altına almış durumda. Devletin militarist söylemleriyle derinleşen kutuplaşma ve hak ihlalleri, toplumun her kesiminde kaygı yaratırken; barış, demokrasi ve toplumsal uzlaşı talepleri özellikle kadınlar nezdinde daha görünür hale geliyor.
İzmir Barış Forumu'ndan Vezan Karabulut, barış sürecine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Kürt ve Türk annelerinin bir araya gelmesi büyük adım olurdu’
İzmir’de Foça Barış Kadınları ve İzmir Barış Anneleri İnisiyatifi’nden kadınları bir araya getirdiklerini, Amed’de ise yine Barış Anneleri’nin Türk asker ve polis annelerine barışı örme çağrısında bulunduklarını belirten Vezan Karabulut, “Umuyorum ki, kendi üzerlerindeki o ağırlıktan kurtulan Kürt şehit anneleri de Türk şehit anneleri gibi eteğindeki taşı dökerek bir araya bir an önce gelirse, bu çok büyük bir adım olacak” dedi.
‘Barışın dilini topluma yerleştirmek’
Barış sürecinde herkese iş düştüğünü, en önemli şeyin her kesimin birbirini tanıması olduğunu dile getiren Vezan Karabulut, ülkede devam eden savaş haline rağmen, yine de halk arasında birbirine kin ve düşmanlığın hiçbir zaman çok yüksek boyutlarda olmadığını kaydetti. Vezan Karabulut, “Yani yine insanlar komşusuyla birlikte paylaşımlarda bulunabildi. Ama hatta hiç hoşumuza gitmeyen bir laf vardır: ‘Benim de Kürt arkadaşlarım var.’ Yani o düşmanlık halkın arasına inmedi. Ancak devlet dilini kullanan bir takım insanlar, yine nefret dilini kullanarak düşmanlık tohumlarını ekmeye devam ettiler. Ancak bu süreçte bizim bu yerden yola çıkmamız, yani en başta yakınımızdaki, yöremizdeki arkadaşımız, komşumuz, iş arkadaşımızla barış dilini oluşturmak için bir araya gelmenin yolunu bulmak zorundayız. Ancak bu barış dilini topluma yerleştirebildiğimiz zaman, evet, bu kutuplaşma ortadan kalkar” diye belirtti.
‘Kadınsız barış mümkün değil’
Toplumsal barışın sağlanması için demokratikleşme sürecine başlanması gerektiğini, bunun da kadınlarla mümkün olacağını söyleyen Vezan Karabulut, “Bu sürece bizler ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ diye isimlendiriyoruz. Barış dendiği zaman, yanında demokratikleşme de paket halinde gelmiyor; bunu bizim oluşturmamız gerekiyor. Önce nefret dilindense barış dilini örmemiz gerekiyor. Bu da en çok kadınlarla mümkün olabilir. Kadının yer almadığı toplumsal barış mümkün değil. Kadının yer almadığı barış görüşmesi de mümkün değil. Çünkü kadınların dışında olan bir barış dilinin, kadınları kapsayabileceğine inanmıyorum. Kadınlar olursa, ancak barış dilinin kadınların da özgürleştiği, kadınların tecavüze uğramadığı, katliamların yaşanmadığı barışçıl bir toplum oluşur” dedi.
‘Savaşı erkekler çıkarıyor, barışı kadınlar sağlıyor’
Devletin eril ve militarist bir dili olduğunu, bu dile başta kadın olmak üzere toplumun da maruz kaldığını kaydeden Vezan Karabulut, barışın ve toplumun demokratikleşmesini isteyen kadınların, çözüm süreçlerinde mutlaka var olması gerektiğini dile getirdi. Vezan Karabulut, “Savaşı erkekler çıkarıyor ama barışı kadınlar yapıyor aslında. O nedenle kadınsız bir barışın hâkim olamayacağına ve toplumsallaşamayacağına inanıyorum. Ayrıca cezaevlerinde birçok kadın var ve bu süreç içerisinde cezaevlerinden çıkan kadınların birçok derdi de beraberinde gelecek. Toplumdaki varlıklarını koyabilmek için bu nedenle toplumsal barışta kadınların yeri çok önemli” sözlerini kullandı.
‘Barış fırsatı kaçırılmamalı’
Türkiye’nin barış süreci fırsatını kaçırmaması gerektiğini vurgulayan Vezan Karabulut, 2013’te yaşanan süreçte herkesin umutlandığını ancak sürecin yine kesintiye uğramaması için bugün başka şeylerin de devreye girmesi üzerinde durdu. Vezan Karabulut şöyle devam etti: “Bu süreç tıkanırsa demokratikleşmenin önü tıkanmış olur. Türkiye’de ne kadın özgürlüğü, ne hayvan hakları, ne doğanın hakları, ne gazetecilerin hakları, ne de sokakta gezenlerin hakları gündemde olmaz. Bugün Türkiye’de hiç kimse ne özgür ne de güvende. Çünkü güvenlikçi politikalar adı altında topluma çok büyük bir baskı kurulmuş durumda. Toplumun her kesimi, herhangi bir şeye karşı söz söyleyen, direniş yapan, sokağa çıkan herkes, devletin acımasız elini üzerinde görüyor.”
‘Seçilmişler cezaevinde, belediyelere kayım atandı’
Güvenlikçi politikalar nedeniyle yaşanan hak ihlallerine dikkat çeken Vezan Karabulut, ülkede ‘terörizm’ diye uydurulan bir kavram olduğunu ve herkesin bu suçlamayla karşı karşıya bırakıldığına işaret etti. Vezan Karabulut bu durumu şu sözlerle anlattı: “İktidarın dilini kullanmayan, isteklerini kabul etmeyen ve yaptığı işleri eleştiren herkes terörist damgası yiyor. Sabah ansızın kapıları kırılarak evlerinden alınıyor, gözaltı süreleri uzatılıyor, mahkemeye çıkarılmadan haftalarca, aylarca, hatta yıllarca cezaevlerinde kalıyorlar. Şimdi cezaevleri dolu olduğu için ev hapsi uygulanıyor. İnsanlar tutuksuz yargılanabilecekken, bunun için her koşul mümkünken, onlar cezaevlerine atılıyor. Kürt halkı üzerinde her zaman var olan bu antidemokratik, eşitsiz ve adaletsiz uygulamalar derinleşti. İradesi her zaman yok sayılıyordu. Seçilmişlerin tamamı cezaevlerine konulurken, Kürdistan’daki belediyelere kayyımlar atandı. Maalesef toplumun büyük kısmı bunun farkında değil ve sahip çıkmıyor. İşte bu yüzden bugün bu durum batıya kadar ulaştı.”
‘Toplum totaliter rejimin kıskacında’
Barış gelmeden, hak ihlallerinin sona ermeyeceğinin altını çizen Vezan Karabulut, batıda hiç olmaz denen hak ihlallerinin yaşandığını belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tutuklanması, buna karşı çıkanların da işkenceyle tutuklanması gibi uygulamalara, özellikle Kürt halkının uzun yıllardır maruz kaldığına değinen Vezan Karabulut, “O nedenle barış gelmeden bütün bu uygulamalara son veremeyiz. Bugün maruz kalan herkes artık farkında ki bu totaliter rejim, bu tekçi anlayış, bu başkanlık sistemiyle tüm hakları elinde toplamış bir yapı, ne Türk dinliyor ne Kürt, ne kadın ne hayvan. Bunun sonucu olarak da ülkede yoksulluk artmış durumda, toplumsal eşitsizlikler arttı” diye kaydetti.
‘Savaşa ayrılan bütçe topluma aktarılırsa tablo değişir’
Toplum içinde kadınların, eşitsizliğin en ağı biçimiyle karşı karşıya kaldığını dile getiren Vezan Karabulut, “Yoksulluk da eklenince, çocuklarının gıdası, tencerenin kaynaması, beslenmesi gibi tüm yük kadınların omzuna biniyor. Ülkenin bütçesinin yaklaşık yüzde 11’i savaşa ve silahlanmaya aktarılıyor. Barış geldiğinde bu tablo değişecek. Bir savaş uçağının kalkıp geri dönmesi yaklaşık 10 bin dolara mal oluyor; oysa bu parayla bölgedeki tüm yoksul çocukların sabah kahvaltısı ve öğle yemeği hazırlanabilir. Savaş uçaklarının her kalkışı ve inişi, halkın sofrasından bir lokmanın eksilmesi anlamına geliyor” diye konuştu.
Vezan Karabulut, son olarak barıştan yana olan herkesin koşulsuz çaba sarf etmesi gerektiğini sözlerine ekledi.