Ayşegül Doğan: Kürt sorunun çözümünde tarihsel an kaçırılmamalı

  • 11:37 22 Kasım 2024
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan,  MYK toplantısında elen alınan gündemlere ilişkin düzenlediği basın toplantısında, “Sayın Öcalan, dahil olabileceği çalışma koşullarını oluşturmak; eğer bu koşullar sağlanırsa Kürt meselesinde bir demokratik çözüm ihtimalinin mesajını da çok açık biçimde ifade ediyor. Kürt meselesinin çözümü için tarihsel anı kaçırmamak gerek” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, dün Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında ele alınan gündem başlıklarına ve güncel gelişmelere ilişkin partisinin genel merkezinde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda tecrit ve kayyımlar ele alınarak iktidara barış için somut adımlar atma çağrısı yapıldı.
 
‘Kartopu misali kayyım’
 
2016’dan bu yana devam ettirilen hukuksuzluklara değinen Ayşegül Doğan, bu hukuksuzluğun Kürdistan kentleri ve Esenyurt ile sınırlı kalmadığını, tüm halkın seçme ve seçilme hakkının gasp edildiğini belirtti. Ayşegül Doğan, şu ifadeleri kullandı:“Esenyurt’ta kayyım atandıktan sonra hiç bu taraflara uzanmayacağını düşündüğünüz kayyım uygulamasının tam da bizim anlattığımız gibi büyüyerek kartopu misali buralara kadar ulaştığını gördük. Biz hep şunu söylüyorduk: Kürt olmak üzerinden Türkiye’de bir suç yaratılmaya çalışılıyor. Bunu yalnızca söylemedik; bununla ilgili çok bedeller de ödemiş bir siyasi gelenek olarak bu tespiti yapıyorduk. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in yerine kayyım atanması işte bizim yıllardır söyleyegeldiğimiz bu tespitimizi teyit etmiş oldu.”
 
‘Kayyım teklifi bir an önce Meclis’ten geçmeli’
 
Tüm muhalefetin bugün kayyım uygulamalarında ortaklığa vardığını söyleyen Ayşegül Doğan, Meclis’te kayyıma karşı verilen kanun teklifinin bir an önce geçirilmesi gerektiğini ifade etti. Ayşegül Doğan, şunları ekledi: “Etnik kimlikler, inançlar, aidiyetler üzerinden ve daha pek çok şey üzerinden suç yaratmaya çalışıyorlar. Yaratılmaya çalışılan bu ayrımcı durumun kendisi için ne yapılıyordu? Soruşturma açılıyordu. Henüz kesinleşmemiş yargı kararlarıyla yerlerine kayyım atanan eş başkanlarımız, kamuoyunda bir takım algı operasyonlarıyla suçlu ilan ediliyordu. Bakın Hakkari’ye. Bakın, o mahkeme ne zaman sonuçlandı biliyor musunuz? 20 Kasım’da. Gözaltına alındığı dosyayla ilgili karar verildi ve Akış, ‘örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına eylem ve faaliyette bulunmak’ ve ‘2911 sayılı kanuna muhalefet etmek’, yani kanuna aykırı gösteri ve yürüyüşe katılmaktan toplamda 9 yıl hapis cezası aldı. Demokratik protesto hakkını kullanmaktan, anayasal protesto hakkını kullanmaktan ve bir de örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına eylem ve faaliyette bulunmak. Neymiş bu eylem ve faaliyet? MYK’mızın kararı ile düzenlediği özgürlük yürüyüşü, demokrasi yürüyüşü. Günlerce bunun için yürüdük. Milletvekillerimiz de il ve ilçe örgütlerimiz de yürüdü, bileşen partilerimiz de bizlerle birlikteydi. Farklı toplumsal kesimlerden insanlarla birlikte yürüdük. Yüzlerce kişiyle tam 15 gün tecrit kaldırılsın diye yürüdük. Kürt sorununun çözümüne dair talebin toplumsallaşması için yürüdük.”
 
‘Tecrit rejimi Türkiye’ye kaybettiriyor’
 
Devamında Ayşegül Doğan şunları belirtti: “Özgürlük yürüyüşünden nasıl suç üretebilirsiniz? Abdullah Öcalan’a yönelik sözde tecrite karşı demişsiniz. Sözde falan değil. Tecrit var ve yıllardır devam ediyor. 1999’dan bu yana sistematik bir biçimde bir tecrit politikası ile yönetiliyor bu ülke. Yalnızca İmralı Ada Hapishanesi değil. Bu ülke tecrit rejimi dolayısıyla kaybediyor. Yalnızca Kürtlere, demokrasi güçlerine kaybettirmiyorsunuz. Türkiye bir bütün olarak tecridi sürdürerek kazanması mümkünken ne yazık ki kaybetmeyi sürdürüyor. Bugün iktidar için oy kullananlar kayyım rejiminden rahatsızlıklarını yapılan kamuoyu araştırmalarına ifade etmekten çekinmiyorlar. Bunun nasıl bir yolsuzluğa, usulsüzlüğe, ranta, yıkıma, talana neden olduğunu kendi yerleşim yerinde oy kullanan ve kendi seçtiği insanın bulunduğu bölgeyi yönetmesini isteyen herkesin hemfikir olmasından daha normal bir şey yok. Asgari hukuk uygulamak isterseniz böyle uygulamanız gerekir ama hukukun asgarisinin kırıntısını dahi ortadan kaldırmak isterseniz o zaman kayyım rejimine, tecrit rejimine sarılırsınız ve bunu sürdürmek için son çırpınışlarınızı bu şekilde devam ettirmeye çalışırsınız ama bu yol yol değil demeye devam edeceğiz. Sözde tecrit diyenlerin de yarın bir gün utanacaklarını hep birlikte göreceğiz.
 
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2016’dan 2021 tarihine kadar Terörle Mücadele Kanunu kapsamında 1 milyon 768 bin 530 kişiye işlem yapılmış. Bugün bu rakam 2 milyonu geçmiş vaziyette. Bu, Adalet Bakanlığı'nın paylaştığı veriler. 1 milyon 768 bin 530 kişi TMK kapsamında işleme maruz kalmış bu ülkede. Her 100 kişiden 5’i bu politikaları sürdürmek isteyen kişilere göre suçlu. Ben tabii suçlu diyerek bunu seyreltiyorum galiba. Çünkü suçlu değil, iktidar blokuna göre tüm bu insanlar terörist olarak kabul ediliyor. İnsanlar kendilerine suç arar hale geldiler. O kadar çok suçlu üretti ki sistem, bu zihniyetle bu anlayışla insanlar normal bir kimlik sorulduğunda dahi buna karşı reaksiyon içerisine girer hale geldiler. Böyle suçlar üretip ondan sonra belediye eş başkanları ile ilgili manipüle etmek isteyenler, algı operasyonları yapmaya çalışanlar var. 
 
Kayyım atayarak suç işlediniz
 
Özgürlük yürüyüşüne katılmak, belediye eş başkanlarımızın yerine kayyım atamanızın gerekçesi olamaz. Yerine kayyım atadığınız belediye eş başkanlarımızın, masumiyet karinesini yok sayarak, anayasayı yok sayarak bu darbe anayasasının gerekliliklerini dahi yerine getirmeyerek asıl suçu bundan ısrar ederek siz işliyorsunuz. İçişleri diyor ki: “Kayyımlar şehir emini, bu insanlar şehir emini.” Bu insanlar nasıl şehir emini olabilir? Bir şehrin emini niye zırhlı araçla korunur? O belediyenin etrafını insanlardan korumak için askerle, polisle, jandarmayla etten duvar örerek korumak durumunda kalır? Eğer şehir eminiyseniz, eğer şehir size el vererek, gönül vererek, kendi rızasıyla, kendi oylarıyla sizi seçtiyse, siz seçenlerden kendinizi niye korursunuz? Bazı kayyımlar aday oldu, seçilemedi ama zorla bu rejimi sürdürebileceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Ülkenin geneline yaydınız, ülkenin geneli kayyımın nasıl bir kötülüğün adı olduğunu, nasıl bir yolsuzluğun, usulsüzlüğün adı olduğunu en az bizler kadar bilir, görür hale geldi.
 
Tarihsel anı kaçırmamak gerek
 
Tecrit. Yüz yıl boyunca Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde ısrar edildi Türkiye’de ve demokratik zeminde çözülmesi için adımlar atılabilecek böylesi tarihsel bir zamanda ve kavşakta, tarihi bir fırsat yakalanabilecekken yeniden bazı tartışmalar başlamışken, bir takım gelişmeler olabilir mi bir yere geldik, geliyoruz galiba diye bir beklenti oluşmuşken, kamuoyunda kayyımla bunu kesmeye çalışanlar bize ve bu beklentilere bir yanıt vermeliler. Buradan DEM Parti olarak bir daha sesleniyoruz; hem dünyadaki gelişmeler hem Orta Doğu’daki gelişmeler hem de siyasi şartlar Kürt meselesinin çözümünü dayatıyor ve bunun için uygun bir zemin var. Ülkedeki böyle günlük hamasetle bunu geçiştirmeye çalışanlar, yüzlerini buruşturup bu gündemi görmezden gelmek isteyenler, duymazdan gelenler ve yıllardır bunu sürdürenler, bunu yapmak yerine gelin bu tarihsel anı birlikte yakalayalım. Bu çağrılarımızı buradan tekrar yapıyoruz. Bu kadar uygun koşullarda böyle tarihsel bir anı kaçırmak, Türkiye’de çözüm isteyen, barış isteyen, daha eşit, adil, özgür ve demokratik bir Türkiye yaratmak isteyen, bunun için çalışan ve özveride bulunan ve bu savaşın sonlandırılıp toplumsal barışın tesisinde belki de hiç olmadığı kadar hem fikir ve istekli olanların sesini duyun ve bu sese artık çözümsüzlük politikalarıyla, anti-demokratik politikalarla değil, çözümün emaresi kabul edilecek ve oradan alıp büyüteceğimiz yeni somut ve politik adımlarla yanıt verin.
 
Sayın Öcalan’ın çağrısına kulak verin
 
İktidarıyla, muhalefetiyle bir bütün olarak savaşın bu ülkede kazandırdığı hiçbir şey olmadığını, aksine ülkenin kaynaklarını her geçen gün tükettiğini, ölüm, acı ve gözyaşı dışında bir şey getirmediğini yüz yıl boyunca gördük, yaşadık ve bunu senelerdir ifade ediyoruz. Bir ihtimal daha var, bu imkân olabilir. Bu ihtimali doğurmanın, bu imkânı yaratmanın en önemli yolu daha önce de söyledik ama yineleyelim: tecridi kaldırın. Oradan başlamak. Sayın Öcalan’ın dahil olabileceği çalışma koşullarını oluşturmak. Eğer bu koşullar sağlanırsa Kürt meselesinde bir demokratik çözüm ihtimalinin mesajını da çok açık biçimde ifade ediyor Sayın Öcalan. 1 Ekim’den bu yana sürüyor. Bugün 22 Kasım, neredeyse bir buçuk ay oldu. Bu süre boyunca atılan somut adımların listesini çıkarmaya çalışırsak, listenin başında ne yazık ki kayyım gibi anti-demokratik, hukuk dışı bir uygulama var. Bunun yerine İmralı Adası’nın kapıları açılsa, Sayın Öcalan’ın dikkat çektiği koşullar oluşturulsa, bugün yine kendisinin söz ettiği siyasi ve hukuki zemini konuşma ihtimalimiz olabilirdi belki. Çağrımızı yeniliyoruz, biz olduğumuz yerdeyiz. Disiplin cezalarıyla, avukat görüş yasaklarıyla bu tecridi sürdürmek yerine Sayın Öcalan’ın çağrısına, mesajına kulak verin ve gereklerini, bu görüş yasaklarını sürdürerek değil, bu yasakları kaldırarak, umudu büyüterek yanıt verin.
 
DEM Parti olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız
 
Bugüne kadar kazandığımız her şeyi nasıl ki mücadelemizle kazandıysak, yeniden kazanmak ve var etmek istiyoruz. Deniliyor ki DEM Parti rolünü oynamıyormuş, gerekli sorumluluğu almıyormuş. Biz olduğumuz yerdeyiz, bakın yaptığımız çağrıların arkasında duruyoruz. Biz Türkiye’nin en tutarlı siyaset geleneğini temsil eden bir partiyiz. Çünkü ilkelerimiz, değerlerimiz var. Siyasetimizi buna göre belirliyoruz. Değişen siyasal konjonktürlere, koşullara ya da siyasi çıkarlara göre ya da bunları halkların çıkarlarının ya da ortak geleceğinin üstünde tutarak bir politika belirlemiyoruz. Sonuç itibariyle biz başından beri DEM Parti olarak savaşın sonlandırılması, Kürt sorununun demokratik çözümü, ülke halklarının ihtiyacı ve özlemi olan toplumsal barışın hakiki bir biçimde hepimizin içine sinecek sahicilikte tesis edilebilmesi için üzerimize düşeni yapmaya hazırız.
 
Siyasi parti ve demokrasi güçlerine ziyaretlerimiz sürecek
 
Biliyorsunuz, siyasi partiler arasında diyaloğu önemsediğimizi, teması sürdüreceğimizi, fikir alışverişinde bulunacağımızı ve bu istişarelerin bizim için kıymetli olduğunu. Bu görüşmeler sürüyor. Bundan sonra da bu görüşmelerimiz sürecek. Meslek odaları, emek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, barolar… Tüm bu görüşmeler ve bu ziyaretler devam edecek. Bu ziyaretlerden edinilen izlenim zaten basına açıklanıyor ama yine de bir toparlamak gerekirse, toplumun geniş kesimlerinde kayyımlara karşı bir duruş olduğu ve halkların iradesine darbe vurulmasına toplumun onay vermediği, görüşmeler ve bu temsiliyetler aracılığıyla bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Nitekim, görüşülen partilerle görüşme sonrası yapılan açıklamalarla genel başkanlar ve eş başkanlar da bu konuya değindiler.
 
8 ilde 42 ilin katılımıyla bölge toplantısı yaptık
 
Halk toplantıları devam ediyor. Ekim ayının son günlerinde başlayan ve halen devam eden il örgütlerimizle, eş başkanlarımızın, MYK üyelerimizin, milletvekillerimizin buluştuğu toplantıların da sonuna geliyoruz. Bu toplantıların da katılımcıları; il örgütü yöneticileri, PM üyeleri, milletvekilleri, belediye eş başkanları, belediye meclis üyeleri ve kentin demokratik kitle örgütlerinden oluşuyor. Ankara, Adana, Diyarbakır, Samsun, İzmir, Ağrı, Antep ve Van’da planladığımız toplantıları tamamladık. Mardin, İstanbul ve Bursa'da bu ayın sonuna kadar bitirmeyi planladığımız toplantılar da var. Şu ana kadar 8 ilde 42 ilin katılımıyla bölge toplantısı yaptık. 42 ilimiz ve o illerin ilçeleriyle, o ilin demokratik kitle örgütleriyle bir araya geldik. 3 toplantı daha alındığında da toplam 57 ilde toplanmış olacağız. Dünkü MYK’mızın en önemli başlıklarından biri buydu. Bu talepleri gerçekleştirmek için daha da güçlü bir şekilde örgütlenmeliyiz. Tecrit kırılmadan bu ülkede toplumsal barışın tesis edilemeyeceğini yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Bu anlatımdan da vazgeçmeyeceğiz, bu sözden de vazgeçmeyeceğiz."