Gazetecilerin yargılanmasındaki sınır!
- 09:03 20 Şubat 2022
- Medya Kritik
Dicle Müftüoğlu
DİYARBAKIR - İstanbul'da 2 gazetecinin birkaç saat süren tutukluluğuna karşı hep birlikte "Gazetecilere Özgürlük" diye haykırsak da 2 Kürt gazetecinin günler süren gözaltısını gündem yapamadığımız sürece basın özgür olmayacak.
Malum Türkiye'de gündem yoğun. Gazeteciler olarak var olan gündemi takip etmekte zorlandığımızı dahi söylemek mümkün. Özellikle söz konusu Kürdistan olunca bu gündem yoğunluğu daha da katmerleşiyor. Özgür basın emekçileri 30 yılı aşkın bir geleneğin temsilcisi olarak görülmeyeni göstermeye, duyulmayanı duyurmaya, yazılmayanı yazmaya devam ediyor. Sesi duyulmayana mikrofon uzatmak başka ülkelerde "ödül" gerekçesi olurken bu topraklarda baskı, gözaltı, tutuklamaya gerekçe yapılıyor.
İstanbul'da 2 gazeteci onanan cezalarını yatarı için adliyenin yolunu tutuyor, oradan götürüldükleri Silivri Cezaevi'nden birkaç saat sonra serbest bırakılıyorlar. Tüm gazeteciler, duyarlı kamuoyu sanal medya hesaplarından yaşanan adaletsizliğe dikkat çekiyor, konuya ilişkin her bir gazete, televizyon, ajans haberler üzerine haberler yapıyor. Birkaç saat süren tutukluluk ardından tahliye olan gazetecilere mikrofon uzatılıp anıları dinleniyor. Bizler de hep birlikte haykırıyoruz "Gazetecilik suç değildir", "Gazetecilik yargılanamaz".
Evleri basılarak gözaltına alındılar
Türkiye'nin batısıyla doğusu arasındaki fark burada bir kez daha kendini gösteriyor. 4 Şubat'ta gazeteci Nurcan Yalçın, Diyarbakır'da; 14 Şubat'ta ise Zeynep Durgut Şırnak'ın Cizre ilçesinde gözaltına alınıyor. Yaptıkları haberler gerekçesiyle gözaltına alınan her iki Kürt gazeteci ne yazık ki adliyeye davet edilmiyor, evleri özel harekat polisleri tarafından basılarak, elleri arkadan kelepçelenerek gözaltına alınıyorlar. 24 saat avukat kısıtlılığı konulan gözaltılarda dosyalara da gizlilik kararları getiriliyor.
Nurcan'a 4 gün sonra çıkartıldığı mahkemede Diyarbakır'ın Sur ilçesinde dünyanın en uzun süren sokağa çıkma yasağının ilk başladığı süreçte yaptığı röportajlar soruluyor.
Çiçek haberi yapamamak
Zeynep'e ise belki de ihlallerin en yoğun yaşandığı kentteki ihlalleri neden haberleştirdiği soruluyor. Hatta savcı hızını alamayarak "Neden çiçek haberleri yapmıyorsunuz?" diye soruyor. Zeynep de muhtemelen Cizre'den Cudi Dağı'na, Gabar'a, Herekol'e baktığında kendine hayran bırakan bu doğa harikalarının haberlerini yapmak istiyor. Ama yüzünü her çevirdiğinde o dağlardaki çiçeklerin atılan bombalarla yandığına şahitlik ediyor. Evet Zeynep çiçeklerin de haberini yapıyor ama o ateşte yanan çiçeklerin.
Haber sorgulaması yetmiyor, Zeynep için bir "Gizli tanık" devreye giriyor. Zeynep'in talimatla haber yaptığını iddia ediyor.
Nurcan da Zeynep de haberlerini yaptıkları ihlalleri bizzat yaşıyor ve çıkartıldıkları mahkemede adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyorlar. 4 gün boyunca mesleklerinden özgürlüklerinde ayrı kaldıkları süreçte bizler her iki arkadaşımızın serbest bırakılması için haykırıyoruz. Ancak sesimiz derin boşluklarda çok da karşılık bulmuyor. Her iki Kürt gazetecinin yaşadığı ihlal özgür basın ve birkaç muhalif basın dışındaki medya organları için haber değeri taşımıyor. Söz konusu Kürt gazeteciler olunca "Gazetecilik yargılanamaz" çığlığı herkes tarafından haykırılmıyor. Sanal medyada başlatılan kampanyalar büyütülemiyor.
Yasalar başka yaşananlar başka
Türkiye'nin Anayasası'nda gazeteciliğin bir nevi devlet ile toplum arasında "kamu denetçisi" görevi gören bir meslek olduğuna yer verilir. Hatta o satırlar arasında basın ve ifade özgürlüğünün en önemli haklardan biri olduğu vurgulanır. Herkesin dört bir tarafta adalet nöbetleri tuttuğu bu ülkede tabi ki gazeteciler de adaletsizlikten nasibini alıyor. Bu adaletsizliğe karşı ise ortak bir ses büyütülemediği için tıpkı Nurcan ve Zeynep örneğinde gördüğümüz gibi gazetecilik suç gibi gösterilmeye çalışılıyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği'nin verilerine göre 65 gazeteci de dört duvar arasında tutulmaya, yüzlercesi soruşturma, dava kıskacında tutulmaya devam ediyor.
İstanbul Adliyesi önündeki "Gazetecilik yargılanamaz" çığlığını Diyarbakır'a, Cizre'ye taşıyamadığımız sürece bu bir slogandan öteye gidemeyecek, basın özgür olamayacak.